Yaşar Aksoy

Politika sınırsız özveri ister

1 Mart 2009
O sevimli bir politika uzmanı.. Çok tatlı bir İzmir sembolü.. Gelmiş geçmiş İzmir belediye meclislerinin en renkli üyelerinden biri.. Hatıralarından ve birikiminden çok dersler çıkarıyoruz.. HALUK İRTEGÜN’ü nerede bulacağımı iyi bilirim. Alsancak’taki Ege Sağlık Vakfı’nda veya Lunapark’ta nargile kahvesinde.. Onu yine, Ege Sağlık Vakfı’nın 5. katındaki sohbet odasında buldum. Sevgili dostları Yüksel Çakmur, Muzaffer Soykan, İskender Dinsel, Aynur Demirtaş, Yılmaz Çapın, Atilla Sertel, Şeref Günduru ve tüm personel çevresinde buluşmuştu.. Engin politika deneyimlerini mizahi bir tarzda anlatmasının tadını çıkarıyorlardı. Haluk İrtegün’e politik yaşamını sordum:

Æ İzmir Belediye Meclisi’nde tam 17 yıl görev yaptım. Alyanak, Özfatura ve Çakmur dönemlerinde nice olaylar yaşadım. Üç başkanımı da severim. Yine eski il başkanlarım Ekrem Bulgun ve Dr. Sedat Akman’a çok bağlıyımdır. Tüm parti büyüklerimize, eski milletvekillerimize büyük saygı beslerim.

Æ Niye?..

Æ Babam Kadriye Mahallesi CHP ocak başkanıydı. 1942’de anadan doğma CHP’li doğdum, Türk Koleji’ni ve İktisat’ı bitirdim. 1967’de partiye girdim. Mahalle delegesi, merkez ilçe gençlik kolları temsilcisi oldum. Politik üstadım Ahmet Düzovalılar’ı tanıdım. 1973’te Ekrem Bulgun başkanken il yönetim kurulu üyesi oldum. 1976-80 arası merkez ilçe başkanıydım. 1973’te belediye meclisi üyesi oldum, yedi yıl Alyanak’la 12 Eylül’e kadar çalıştım. 1983’te SODEP’ten meclis üyesiydim, Özfatura ile çalıştım. 1989’da Yüksel Çakmur zamanında meclis üyesi oldum, 17 yıl mecliste emek verdim.

POLİTİKA İLKELERİ

Æ Politika ilkeleriniz?

Æ Bizim zamanımızda parti terbiyesi vardı. Atatürk İlkeleri’ne sımsıkı bağlıydık. Atatürk, İnönü, Ecevit başımızın tacıydı. Parti büyüklerimize, Orhan Eyüboğlu’na, Necdet Uğur’a, rahmetli Ahmet Taner Kışlalı’ya, Alev Coşkun’a, Turan Güneş’e, Baykal’a, Ali Topuz’a hayrandık. Belediye meclis üyeliği dürüstlüktü, şimdi 5 milyar alıp işe adam sokuyorlar. Bizde ön seçim vardı. Ak koyun, kara koyun orada belli olurdu. 1973’te 18 bin, 1977’de 24 bin üyeyle muhteşem ön seçimler yaptık. Belediye meclisinde en büyük arzum, dil bilen üyeler olmasıydı. Tek yabancı dil bilen bendim. Dış gezilerde, protokol ziyaretlerinde arkadaşlarımın çektiği sıkıntıları gördüm.

Æ Vaktiniz nasıl geçmekte?

Æ Ege Sağlık Vakfı’na sığınıyorum. Her öğleden sonra oradayım. Sonra Lunapark’ta küçük bir nargile birimimiz var, oraya geçiyorum. Kadifekale’nin kurtarılmasını istiyorum, orası ne güzel bir keyif alanı olur, kentin en şairane yeridir. Sonra Kordonboyu, deniz kıyısı beni çekiyor. Denizi daha fazla kullanalım.. İzmir’in taşını toprağını severim. Kimse birikimlerimizi sormuyor. Halbuki hala hizmet aşkıyla yanıyoruz. Bunca yıl hizmet ettik, hatıralarımızı soran tek gazeteci sensin be Yaşar’cığım..

Ön seçim öncesi tüm adaylar..

Yıl 1977.. Ön seçim öncesi CHP aday adayları, partinin Pasaport’taki binasının çatı katında buluşmuşlar. Ön sıra, soldan ikinci Mustafa Şekercioğlu, dördüncü Kemal Keskin, Cevdet Alpsoy, Kemal Erol, Menemen Savcısı Nazım Bey, Muhittin Kıraytun. İkinci sıra: Emin Büyükçelebi, Ödemişli Abdullah, Sadiye Değer, Kadın Kolu Başkanı

Av.Bedriye Araz, Kadri İlhan, Neccar Türkcan, Şevki Tural, Yusuf Balaban, Saim Akbulut, Tuna Kalhan. Arka sıra: Ferhat Arslantaş, Alev Coşkun, Tekelci Yaşar Bey, Yeşim Demirel, İzmir Belediye Başkanı İhsan Alyanak, Tütüncü Kemal Özden, CHP İl Başkanı Dr. Sedat Akman, Mustafa Doğan, Nihat Doğan, Rifat Özer, Kaya Bengisu.. Resimdeki bir çok politikacı rahmete kavuştu. Çok az kişininse isimlerini çıkaramadım. Ama müthiş bir kadroydular ve hepsi ön seçime seve seve katılırdı. (Yaşar Aksoy Arşivi)
Yazının Devamını Oku

Direniş kitapları

15 Şubat 2009
Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Samim Kocagöz, İlhan Selçuk, Attila İlhan, Tarık Buğra, Alev Coşkun gibi yazarlarımızı, Kuvayı Milliye Yılı’nda mutlaka okumalıyız.. Kuvayı Milliye Destanı’ndan

(Son Bölüm)

Solda, ilerideydi Ali Onbaşı.

Kan içindeydi yüzü gözü.

Bir süvari takımı geçti yanından dörtnala.

Kaçanı kovalamıyordu yalnız

Ulaşmak da istiyordu bir yerlere

Ve sadece kahretmiyor yaratıyordu da

Ve kılıçların, nalların, ellerin

Ve gözlerin parıltısı

ardarda çakan aydınlık bir bütündü.

Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü

Ve şu türküyü duydu:

*

"Dörtnala gelip Uzak Asya’dan

Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan

Bu memleket bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli,

ayaklar çıplak.

Ve ipek bir halıya benzeyen toprak,

Bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,

Yok edin insanın insana kulluğunu

Bu davet bizim..

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

Ve bir orman gibi kardeşçesine,

Bu hasret bizim.."

*

Sonra.

Sonra, 9 Eylül’de İzmir’e girdik

Ve Kayserili bir nefer

Yanan şehrin kızıltısı içinden gelip

Öfkeden, sevinçten, ümitten ağlaya ağlaya

Güneyden Kuzeye,

Doğudan Batıya,

Türk halkıyla beraber

Seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz’i.

NAZIM HİKMET

KUVAYI MİLLİYE, milleti orduya dönüştüren halk ihtilalinin efsanevi ismidir. Yenik devlet, çökmüş ordu, bitmiş ekonomi, işgal edilmiş vatan üzerinde yeniden milli kurtuluş hareketini örgütlemek anlamına gelen "Kuvayı Milliye", emperyalizme karşı kazandığı İstiklal Savaşı ve sonradan inşa edilen bağımsız cumhuriyet sürecinin başındaki muazzam direniş patlamasıdır. 1919’da yaşama geçen "Kuvayı Milliye", vatan denilen anamızdan fışkırarak doğan özgürlükçü evladımızdır. Onu doğuran bu topraklardır, başarıya ulaştıran bu halkın kahraman ecdadı, dede ve nineleridir. Bu yüzden 2009’da, Kuvayı Milliye’nin 90. yıldönümünü anlamlı kutlama kararı alan Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı, Batı Anadolu’nun tüm vali, kaymakam ve belediye başkanlarını, bu davaya omuz verecek herkesi kutluyor, bağrıma basıyorum.

OKUNACAK KİTAPLAR

Bu yıl, özellikle Nazım Hikmet’in "Kuvayı Milliye Destanı" çalışması ile, usta yazar Kemal Tahir’in "Yorgun Savaşçı", Egeli üstadımız Samim Kocagöz’ün "Kalpaklılar", değerli İlhan Selçuk’un "Yüzbaşı Selahattin’in Romanı", eşsiz şair ve romancı Attila İlhan’ın "O Sarışın Kurt", saygın kalem Tarık Buğra’nın "Küçük Ağa" romanlarını okumalıyız. Bir halkın istiklal destanını romanlarına taşıyan ve İlhan Selçuk hariç hepsi rahmete kavuşmuş bu yazarlarımızı topluca kucaklamalıyız..

Bu yazarlar arasında önemle dikkat çekeceğimiz bir başka Egeli yazarımız ise, Alev Coşkun’dur. Ödemiş kökenli, Ege aşığı, kuvayı milliye inancını gençlik yıllarından beri damarlarında taşıyan eski İzmir CHP milletvekili ve Turizm Bakanı Alev Coşkun, milli direniş ve Atatürk konularında önemli eserler yaratmıştır. Son çalışması olan ve Cumhuriyet Kitapları’ndan basılan "6 Ay", kurtuluş savaşının başlamasından önceki 6 ayı, en ufak ayrıntısına kadar özenle anlatmaktadır. Mutlaka okutulması, okunması gereken, çok güzel basılmış, okunması kolay bir eserdir.

ESKİ HATIRALAR

27 Mayıs dönemi gençlik önderlerinden olan Alev Coşkun’u, 30 yıl önce İzmir çevresinde hızlı ve verimli politika yaptığı için, ilk yazarlığa başladığımız "Demokrat İzmir" gazetesi yıllarından tanır ve severiz. Kalın çerçeveli ve hafif koyu camlı gözlükleri, simsiyah saç ve bıyıklarıyla, doktora sahibi genç bir ilerici politikacı olan Ödemişli Alev Coşkun, efsanevi önder Bülent Ecevit’in gözdelerindendi..

İzmir’de yapılan tüm CHP ön seçimleri yanılmıyorsam, su sırayla sonuçlanırdı: Alev Coşkun, Süleyman Genç, Mahmut Türkmenoğlu, Coşkun Karagözoğlu, Yüksel Çakmur, Kaya Bengisu, Remzi Özen, Neccar Türkcan, Ferhat Arslantaş, Mustafa Öztin ve Akın Simav. Bu sıralama içine, genç bir siyaset doktoru olan rahmetli Ahmet Taner Kışlalı da kontenjandan konuldu mu, çok güçlü bir kadro seçmenin karşısına dizilirdi. Şimdiki sıralamaları bir düşünelim de, geçmişin görkemini fark edelim!..

KARARLI MÜCADELE

O yılları, dün gibi hatırlıyorum.. Alev Coşkun, her mahalle toplantısında, ilçe veya il kongrelerinde veya büyük kurultaylarda mutlaka "Kuvayı Milliye"den söz açar ve heyecanlı, bilinçli tespitler yaparak; güncel dertlerimizi, geçmişin şanlı Ege direnişiyle bağlantılı izaha çalışırdı..

CHP İl Başkanı Dr. Sedat Akman’la politika yaparlardı. Partide "Ecevitçi" denilen bir cephenin önde gelen, taviz vermez, inançlı parti önderleriydiler. O yıllar, solcu gençleri hegemonyası altına almak isteyen, Moskova veya Çin ideolojik yörüngelerine, yine silahlı mücadele gibi teorilerle yeraltına inmiş guruplara karşı, sosyal demokrat gençliğin Atatürkçü ve kuvayı milliyeci olmaları için zor şartlarda daima kararlı mücadele vermişlerdir. Hizmetlerinin önemi şimdi daha iyi anlaşılıyor.

Dr. Sedat Akman, bugün ilerlemiş yaşına ve evine çekilmiş olmasına rağmen, yakından takip ettiğim kadarıyla, ülkemizi tehdit eden tüm tehlikelere karşı kaleme aldığı dilekçe ve mektuplarıyla kıyasıya mücadele ediyor. Alev Coşkun ise bu görevi, bir güzide gazetemiz olan Cumhuriyet’te görev başında olarak ve kaleme aldığı "Kuvayı Milliye" kitaplarıyla yerine getiriyor. Ne mutlu onlara!..

"6 AY" kitabı, çok bastı

Alev Coşkun’un özenle hazırladığı son kitabı, 1919’da işgali, yaşanan hüznü ve kurtuluşa hazırlık aylarını anlatıyor. "Cumhuriyet Kitapları"ndan yayımlanan kitabın baskı sayısı hızla artmakta..

"Yorgun Savaşçı" unutulmaz

Usta yazar Kemal Tahir’in ünlü "Yorgun Savaşçı" romanı, Kuvayı Milliye direnişinin Batı Anadolu cephesini büyük bir beceriyle anlatan eşsiz bir çalışmadır. Daha sonra filme de çekilen bu romanı, "İthaki Yayınları"ndan bulabiliriz.

"Kalpaklılar" eşsiz romandır

Samim Kocagöz’ün "Kalpaklılar" romanı, Literatür Yayınları’ndan yeniden basıldı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın "100 Temel Eser" tavsiyeli olan bu romanın, yazarı tarafından bire bir Ege insanları ile konuşarak yazılması, başlı başına olağanüstü eşsiz bir metni ortaya koymuştur.

İlhan Selçuk okunmalı

İki ciltlik "Yüzbaşı Selahattin’in Romanı" isimli çalışma, Cumhuriyet Gazetesi’nin temel direği İlhan Selçuk’un en değerli çalışmasıdır. Osmanlı’nın yenik cephelerinden kopup gelen ve vatan topraklarını kurtarmak için silaha sarılan Selahattin isimli bir Türk yüzbaşısının savaş hatıralarını yansıtır.

Attila İlhan vazgeçilmezdir

Attila İlhan, romanlarında "Kuvayı Milliye" inancını öne çıkarır. Çünkü Menemen’in Yunanlılarca işgalini daha çocuk yıllarında annesinden dinlemiştir. Rahmetli şair ve yazarımızın, İş Bankası Yayınları’ndan basılan "O Sarışın Kurt" isimli romanını okumanın tam zamanıdır.
Yazının Devamını Oku

Halil Çavuş’um seni çok özledim

8 Şubat 2009
Fahrettin Paşa’ya bağlı 5. Süvari Kolordusu’nun bir neferi olarak İzmir’e ilk giren süvarilerden Halil Çavuş’un, yoksul ama onurlu yaşamı beni daima büyüledi.. HALİL ÇAVUŞ’u, tanır mıydınız?.. Hani 30 yıl öncesine kadar, 9 Eylül törenlerinde, Kuvayı Milliyeci gazilerin en önünde kocaman sancağı taşıyarak, ağır ağır geçerdi.. İri yarı, şişman, bembeyaz sakallıydı; göğsünde dürbünü, belinde tabancası ve eski kalpağı ile cephelerden kopup gelmiş bir büyüsü vardı. Sancağın kalın sopasını göbeğine batırır, bayrağı dalgalandırarak sallardı..

Halil Çavuş fukara bir ihtiyardı. Mezarlıkbaşı’nda köhne bir otele sığınmıştı. Sarhoşların, kumarda evini, barkını kaybetmiş zavallıların, kadın tüccarlarının, esrar bağımlılarının, katillerin ve cinsel sapıkların barınağı olan bu esrarengiz otellerde, nice fukara, ama yiğit insanlar da yaşardı.. Oraları bilir miydiniz?..

Hiç yoksulluğun dibine yuvarlandınız mı?.. Evinizi, barkınızı, işinizi kaybedip, Mezarlıkbaşı-Basmane otellerine küt diye düşüp, üç beş liraya pis yataklarda uyuklayıp, ertesi akşam para bulamadığınız zaman kovulduğunuz oldu mu?..

FAKİR GAZİLER

Gazi maaşıyla kıt kanaat geçinen Halil Çavuş, işte böyle gariban işi otellerde kalırdı. Evi, barkı, kimsesi yoktu.. Eski püskü bir bavulu, yamalı haki renkli kaşe asker elbisesi, İstiklal Madalyası, kalpağı, dürbünü, fişekliği, palaskası, tabancası, içi boş el bombası, iki-üç eski gömleği, asker parkası, patlak asker botundan başka hiçbir şeyi yoktu. Biricik bavulunu ise hiç açmazdı.

Sabahları Basmane çorbacılarında mercimek içer, öğlen Tilkilik kahvelerinde uyuklar, daha sonra Hatuniye Camii karşısındaki eski kitapçıya sığınırdı. Geceleri erkenden yatağına çekilirdi. Sessiz, efendi, gariban, iyi yürekli, tonton bir dede görünümündeydi. Ama torunları, çocukları yoktu, kimsesizdi.. Üstelik beş parasızdı..

O yıllar hep düşünmüşümdür.. Biricik ziynetleri olan İstiklal madalyalarını göğüslerinde şerefle taşıyan koskoca Kuvayı Milliye kuşağı, niçin hep fakir fukaralarla doluydu?.. Neden hemen hepsi sürünerek yaşadılar?.. "Vatan" deyince, gözbebeklerinde belli belirsiz kızıl yaşların yanıp söndüğü bu onurlu insanların içinden, bir tanecik dahi olsa niçin "dolar milyonerleri" yetişmedi?..

SÜVARİ NEFERİ

Vatan için çarpıştılar.. Ama kurtardıkları vatan, onlara yalnızca boğaz tokluğuna yaşamayı layık gördü.. Düşmanla işbirliği yapanların çocukları parsa toplayıp iktidarları paylaşırken, saltanat ve manda artığı Bizans soyguncuları vurgunla, karaborsayla, faizle, zimmetle, sahtekarlıkla, rüşvetle, kaçakçılıkla, arsa spekülasyonuyla kahrolası kasalarını doldururken; yurt için kan ve barut kokan dehşet verici cephelerde pençe pençe çarpışan Anadolu yiğitlerine, kurtardıkları "şanlı vatan" bir türlü sahip çıkamamıştı!..

Fahrettin Altay Paşa’nın komutasındaki 5. Süvari Kolordusu’na bağlı, 2. Tümen, 4. Alay’a bağlı, İzmir’e ilk giren süvari neferlerinden olan Halil Çavuş, işte böyle bir unutulmuşluk içinde, gururla İstiklal Madalyası’nı taşıyan bir kahramandı.. Gariban Halil Çavuş’a, içinde bulunduğu koşullara niçin isyan etmediğini hiç soramadım. O zavallı ihtiyarcık her şeyi pek güzel bildiğini hissettirir, ama hiç konuşmazdı. Atatürk’ten başka sohbet bilmezdi bu yiğit insanlar.. Bir de komutanlarını överlerdi. Fahrettin Paşa’yı anlatırken gözleri parlardı.

UNUTULMAZ HATIRALAR

Bir 26 Ağustos günüydü.. Kordonboyu’nda askeri cip üstünde sancağı dalgalandırarak geçen Halil Çavuş’un heybetli görünümünü uyduruk fotoğraf makinemle tespit etmiştim. Hamza Rüstem’de bastırdığım fotoğrafların birisi muhteşemdi. Sanki 26 Ağustos’ta arslanlar gibi Yunan mevzilerine dalan Anadolu koçyiğitlerinin muhteşem görüntüsü, aynen Halil Çavuş’un siluetine yapışmıştı.. Fotoğrafı yanımda taşıyordum. Bir akşam Mezarlıkbaşı’nda Uşak-Söke Oteli’nde kalmıştım. Sabah otelden çıkıp Agora’ya doğru süzülüyordum. Bir baktım ki, Halil Çavuş eski kitapçının önünde gazete yığınları içinde oturmuş, iki- üç zeytinle bir parça ekmeği yiyordu..

Koştum yanına, fotoğrafı verdim. Eski kahramanların fotoğrafa ne kadar düşkün olduğunu o gün anlayacakmışım, havalara zıpladı, sevdi beni, elimi öpmeye kalktı..Böylece dost olduk.. Onu arada sırada aradığım, hatırını sorduğum, fitre ve zekatımızı verdiğim, anam kurban kesince et götürdüğüm, yeni fotoğraflarını çektiğim oldu.

Bir zamanlar "Hasan Tahsin ve Kuvayı Milliye Sergileri" düzenlerdim. Halil Çavuş, yanı başımda durur, ev sahibi gibi gelen konuklara sahip çıkardı. 1978 sergimde, kapıda Valimiz Necdet Calp’i, pür silah karşılamıştı..

ESKİ FOTOĞRAFLAR

Günler geçti, aylar birbirini kovaladı.. Halil Çavuş’u hep arar oldum. Oteline, hırpani odasına gittim. O berbat ortamda elmas gibi ışıl ışıl yaşayıp giden bu kahramana giderek daha fazla ısındım. Hep savaş anılarını anlatırdı, İzmir’e doludizgin nasıl girdiklerini canlandırırdı..Çala kalem yazardım anlattıklarını.. Bir gün hep kapalı duran eski bavulunu açtı. Donakaldım.. Bavul ağzına kadar kurtuluş savaşı fotoğraflarıyla doluydu.. Hepsini bana verdi. "Al oğlum.. Yaşadıkça bunları gazetelere bas, millet bizleri unutmasın" dedi. Yörük Ali Efe’ler, nice kalpaklı Mustafa Kemal’ler, İnönü’ler, İzmir’e giren süvariler, Fahrettin Paşa’lar, Karabekir’ler, tüm kahramanlar eski bir bavula sığmıştı. Hayatı boyunca yoksulluk çeken Halil Çavuş, eline geçtikçe milli kurtuluş belgeleri toplamıştı. Yazarlık yaşantımda ilk önemli belgelere böyle sahip oldum.

Bir büyük fotoğrafı ise vermedi, kendisine ayırdı. 26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taarruz öncesi, tüm cephe kumandanlarını yan yana gösteren bir kocaman belgeydi. O resmi sımsıkı kucağında tuttu, geçmişine uzanan bir bağdı o fotoğraf..

Birkaç yıl sonra öğlen gazeteye geldiğimde eski bir gazete kağıdına sarılı bir şey bıraktıklarını öğrendim. Paketi açtığımda Halil Çavuş’un kendisine ayırdığı o fotoğrafla karşılaştım. Arkasına küçük bir not iliştirmişti: "Allaha emanet ol, oğul.."

ACI SON

Meğerse hastalanmış.. Hastaneye yatacakmış.. Birkaç gün sonra onu aramaya Mezarlıkbaşı’na gittim. Hasta olduğunu söylediler, ama nerede olduğunu bilen yoktu. Oteline gittim. "Devlet Hastanesi’ne yattı" dediler. Fırladım gittim. Ne yazık ki, sürekli göbeği şişen Halil Çavuş’u, Askeri Hastane de, Devlet Hastanesi de kabul etmemişti. Tepecik SSK Hastanesi’ne sarılık teşhisiyle götürdüklerinde, sigorta emeklisi olmadığı için bir sürü engel çıkmış. O akşam Halil Çavuş’u hastane dışındaki bir bekçi çadırında yatırmışlar, ama müdahale etmemişler, ilaç bile vermemişler. Sarılık, hemen siroza dönüvermiş.

Ve Halil Çavuş’um, vatanın hiçbir hastanesine kabul edilmeden açık havada, gökyüzünün altında can vermiş.. Ölüsü ortada kalmış. Bir gün sonra apar topar Kokluca’ya gömmüşler. İşin acı yanı, yanında taşıdığı plastik torbadaki İstiklal Madalyası, kalpağı, dürbünü, fişekliği ve tabancası kapanın elinde kalmış, yağmalamışlar garibanın eşyalarını.. Meğerse başına gelecekleri anlayan Halil Çavuş, hastaneye gitmeden önce gazeteye kadar gelip, o "Büyük Kumandanlar Fotoğrafı"nı bana bırakmış.

İSTİKLAL MADALYASI

Olanları duyunca, Namazgah’ta Dönertaş’ın köşesine dayanıp ağladığımı hatırlarım. Aylar sonra Çankaya’daki Bitpazarı’nda kaldırımdaki sergide kırmızı şeritli bir İstiklal Madalyası gördüm.. Kir, pas içindeydi.. Eğilip baktım.. "Bu madalya bizim ihtiyarın.." diye içimden bir ses bağır bağır bağırıyordu.. Yoksa yanılıyor muydum?.. Yoksa, Halil Çavuş’un madalyası Kuyumcular Çarşısı’ndaki lüks bir kuyumcu dükkanına mı satılmıştı?.. Ve altın madalyadan eritilip yapılan nefis bir şekerpare gerdanlık, Alsancaklı bir sosyete yosmasının şehvetli göğsünü mü kaplamıştı?.. Yemin ederim!.. Kuvayı Milliye Yılı’nda, "Halil Çavuşları" hiç aklımdan çıkarmadan, vatani görevlerimi yapmaya devam edeceğim..

Halil Çavuş, İzmir’e giren ilk süvarilerdendi

Uzun yıllar önce, İzmir’de "Kuvayı Milliye Sergileri" düzenlerdim. Halil Çavuş, tüm bu etkinliklerime katılır, benim yanımda göğsünü şişirerek fotoğraflar çektirirdi. İşte 15 Mayıs 1978’de Konak’taki İş Bankası Sanat Galerisi’nde düzenlediğim ve İzmir Valisi rahmetli Necdet Calp’in açtığı "Hasan Tahsin’in Yaşamı" isimli belgesel fotoğraf sergimde yine yan yanayız..
Yazının Devamını Oku

Vatan anıtları

1 Şubat 2009
SEDAT PAŞAM, ilk telefon edip hak verenlerin başında geldi. Sonra tüm komutanlarım, her partiden üst yetkililer aradı, inanılmaz telefon aldım. Sevgili tiyatro sanatçısı Fikret Tartan, rahmetli tiyatro sanatçısı arkadaşı Yıldıray Akıncı’nın yıllar önce duygulandığı anlarda, o mütevazi haliyle, 9 Eylül’e İzmir’e bayrak çeken kahraman subaylar arasındaki babası Teğmen Ali Rıza Akıncı’dan nasıl gizli gururla söz ettiğini anlattı. Vefanın, ulusal yaşamda ne kadar hayati bir duygu olduğunu vurguladı.

Telefon, faks, e-mail trafiği aktı gitti. Herkes, Kuvayı Milliye Yılı’nda İzmir’e ilk giren kahraman Türk subaylarından Yüzbaşı Şerafettin Bey’in anısına gerçekleşen tiyatro eserini kutladı, ancak EGE-KOOP Başkanı Hüseyin Aslan’ın istiklal ordusunun tüm kumandan, subay ve erlerini hiçe sayarak, tek kişinin heykelini Konak’a dikme girişimi doğrultusunda demeçlerini ve eylemlerini protesto etti.

Herkes, 9 Eylül’ü vurgulamak amacıyla Konak’a heykel dikilecekse, Atatürk’ten itibaren tüm istiklal kahramanlarımızı kapsayacak "anonim bir vatan anıtı" olmasını istiyor, tek kişininkini değil!..Herkes gereken yerlere başvurmaya devam ediyor. Bu konudaki yazılarım gerektiğinde sürecektir.

TARİHİ SEVDİRMEK

Bana gelen sayısız başvuru ve iletinin bir tanesini burada yayınlıyorum:

"- Sayın valimiz, belediyemiz, komutanlarımız.. Bir şehre, aslına uygun yapılan heykel ve anıtlar oranın tarihinin merak edilmesini ve daha gezilesi olmasını sağlar. Ege’nin incisi İzmir’imiz yerlisi ve yabancısıyla turistik bir şehirdir.

25 Ocak 2009 Pazar günü Hürriyet’in Ege ilavesindeki "9 Eylül’de bayrak çeken subaylar" ana fikirli yazıyı okuyunca şaşırdım, sarsıldım.

Ben, ileride torunlarıma EGE-KOOP’un parası ile yalnız bir subayımızın heykeli dikildi. demek istemiyorum. Çünkü bu masal olur. Onlara, parası olmayan yalnız yüreği olan tüm kahramanlarımızı anlatmak, arkadaşlarımla çektirdiğim fotoğrafların arka fonundaki anıtı sevgiyle, heyecanla anlatarak tarihi sevdirmek istiyorum. Kendini bilen Rabbini bilir. Vatanın seven tarihini bilir, sözlerimle mektubumu bitiriyor, sevgi dolu günlerde sağlıcakla kalın diyorum. Eczacı Nurgül Özalp-Karşıyaka."

ÇİY DAMLAMIŞ ÇİÇEKLER

Şimdi bir haber duruyor önümde,

İzmirli yazar Yaşar Aksoy’la görüşme

İzmir tarihini anlatıyor..

Kurtuluş Savaşı’nda İzmir’e ilk giren

Süvari Alayı’nda genç bir subay olan

Teğmen Ali Rıza Akıncı’nın

Öyküsünü anlatıyor.

*

Kurtuluş Savaşı’mızın son saatleri.

Kuvayı Milliye, İzmir’e giriyor..

Fahrettin Altay Paşa komutasındaki

Süvari Kolordusu’nun ilk öncü birliği

Konak Meydanı’na gelir..

Hükümet Konağı’ndaki Yunan Bayrağı

İndirilip, yerine Türk Bayrağı çekilir.

Halk büyük bir coşkuyla, Süvari Birliği

Komutan ve askerleri ile kucaklaşır

*

9 Eylül sabahı..

Güzelyalı’da bir genç kız

Babası tarafından sabah erken uyandırılır

Baba kızına der ki:

"Bu sabah süvarilerimiz şehre girecek

Git bahçemizden çiçek topla,

Konak’ta bayrağı direğe çeken

ilk askere bu çiçekleri ver!.."

Meliha, çiy yağmış tazecik çiçekler toplar

Koşarak Konak Meydanı’na gelir.

Bayrak çoktan çekilmiştir.

Halk askerlerle kucaklaşmaktadır..

Meliha, o askerin hangisi olduğunu sorar

Genç bir teğmeni gösterirler..

Meliha çiçekleri teğmene verir,

Göz göze gelirler. Genç teğmen sorar:

"Senin adın ne, kimlerdensin?"

Meliha adını söyler,

Güzelyalı’daki evlerini tarif eder.

*

Bir hafta sonra

Süvari Kolordu Komutanı Fahrettin Paşa

Yanında zabitlerle Meliha’nın evine gelir

Kızı babasından isterler..

Kime mi?..

Kızın çiy damlamış çiçekleri verdiği teğmene

*

Ben, Teğmen Ali Rıza oluyorum sevgilim..

Sen, o çiy damlamış çiçekleri veren genç kızsın

Göz göze geliyoruz

Ateş basıyor yüzümüzü..

Not: Sevgili okuyucularım.. Bu şiiri internette "antoloji.com" isimli sitede birkaç hafta önce buldum. Ve çok üzüldüm. Çünkü Saim Gözek isimli şair, 29 Nisan 2008 tarihinde kanserden ölüp, Tire’de annesinin yanına gömülmüş. Bu yurtsever şair, ölümünden sonra siteye gönderilen bir mesajı da ne yazık ki görememiş. O mesajda şunlar yazılı: "Ben, Teğmen Ali Rıza Akıncı’nın torunuyum. Şiirinizi okuyunca çok duygulandım. Size teşekkür ediyorum. Dedem ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. İmza: Ali Rıza Yavuz, Melbourne-Australia.."

Uğur Mumcu’nun karanfili..

Tam 16 yıl önce Uğur Mumcu’nun Ankara’daki cenaze töreninde, şehit gazetecinin naaşı kendi evinin önünden geçirilirken, evin pencerelerinden sokağa, insanların başına karanfiller yağıyordu. Yüzbinler, evin önünden akıp geçerken bir karanfili de ben yakaladım.

Özenle koynuma koydum. Ve o karanfili İzmir’e getirdim. Sonra Gülay Galeri’de, "Cumhuriyet Gazetesi"nin ek olarak verdiği büyük Uğur Mumcu posteri ile çerçevelettim. 26 Ocak 1993 günü Yeni Asır’da yayınlanan "Uğur Mumcu, İkinci Hasan Tahsin’dir" yazımın başlığını da çerçevenin içinde bir yere iliştirmiştim.

SOLMAYAN KARANFİL

İzmir’deki, "Uğur Mumcu Mitingi"nde çerçeveyi kucağıma alıp en önlerde taşıdım. Sonra Karşıyaka’daki evimin duvarında yıllarca asılı kaldı. 2005 yılında çerçeveyi Karşıyaka’dan alıp Çeşme’deki yeni evime getirdim. İnanır mısınız?.. Karanfil ilk günkü gibi "kıpkırmızı", dalı ve yaprakları yine ilk günkü gibi "yemyeşil." Sanki bir doğa mucizesiydi. Geçen yıllar, Uğur Mumcu karanfilini eskitip solduramadı..

Artık yaşlılığa adım atmıştım.. Hepimiz faniyiz.. Ölüm, bana hızla yaklaşıyordu.. Çerçeveyi çevremde gördüğüm en temiz Atatürkçü gence armağan etmeye karar verdim. Bir çok kişiyi, hatta kızımı bile düşündüm. Hiç biri içimi ferahlatmadı.. Aniden "Serhat", kafamda şimşek gibi çaktı..

DELİKANLI SERHAT

Serhat, Çeşme’nin en yakışıklı, en temiz, en yurtsever gençlerinden biriydi. Bir fotoğraf dükkanında çocuk yaşlarda çalışmaya başlamıştı, hala oradaydı. Kibar, efendi, kahraman bir gençti. Askerliğini Jandarma Genel Komutanlığı’nda yapmıştı. Vatan ve Mustafa Kemal için, gözünü kırpmadan cepheye gidecek bir örnek Çeşmeli gençti. Aldım çerçeveyi bir gün, Karabıyık Hasan’ın oğlu Serhat Kararslan’a götürdüm. Dedim ki:

- "Serhat.. Uğur Mumcu’nun karanfilini sana bağışlıyorum!"..

Serhat, çok sevinerek o koca cüssesiyle çerçeveyi kucakladı.."Aman" dedim, "Rutubetli duvara asma, başka birine verme, Atatürkçü derneklere bile armağan etme, çünkü yönetim değişir, oradan taşınırlar, çerçeve bodrumlara atılır, kaybolur, biri alıp evine, bürosuna götürür.. Hatta, evlendiğin kız istemedi diye bile bu çerçeveden vazgeçme..Bu davadan, bu vatandan, bu bayraktan, bu Ata’dan sakın vazgeçme." Serhat söz verdi. Ben de hayattaki en değerli çerçevemi ona armağan ettim. İyi ettim, de mi?..

Vatan anıtları veya kurtuluş abideleri, o halkın istiklal aşkını perçinleyen anonim sanat eserleridir..

Uşak Anıtı’ndan örnek alalım!

İşte "Uşak Kurtuluş Anıtı".. Vilayet önündeki bu anonim anıtta herkes var.. Atatürk var, süvariler var, gençlik var, halk var.. EGE-KOOP Başkanı Hüseyin Aslan, zahmet edip Uşak’a gidip bu anıtı görmeli. İzmir Hükümet Konağı önüne yalnızca bir kahraman subayın değil, tüm kahraman komutan, subay ve erlerimizi kapsayacak bir anonim anıt yakışır! (Fotoğraf:Yaşar Aksoy)
Yazının Devamını Oku

İzmir kahramanları

25 Ocak 2009
Ege-Koop yanlış yapıyor! Tek kişinin Konak’a heykelini dikmek istiyor. Oysa İzmir’e bayrak çekenlerin onuru, başta Atatürk olmak üzere, Fahrettin Altay Paşa’dan başlayıp Yüzbaşı Şerafettin’e, Teğmen Hamdi’ye, Teğmen Ali Rıza Akıncı’ya ve Sarı Kışla’ya bayrak çeken Yüzbaşı Fikret Yüzatlı’ya kadar bir çok kişinindir.

EGE-KOOP Başkanı Hüseyin Aslan, "Kordon’da Nal Sesleri" isimli tiyatro eserine sponsor oldu. Bu eser, günümüze, yani Kuvayı Milliye’nin 90. yılına tam denk düşen değerli bir çalışmadır, tüm yaratanları kutluyorum.

Tiyatro eseri, tıpkı roman gibi kurgusal sanat eseridir, tarihe bire bir denk düşmek zorunda değildir. Tiyatro eserinin esinlendiği değerli öğretim üyesi Kemal Arı’nın "Üçüncü Kılıç" kitabı da, adı üstünde tek yazarlı kişisel bir kitaptır, üstelik Yüzbaşı Şerafettin’in ailesinin finanse ettiği bir kitaptır. Hatta, Kemal Arı’nın 16 Kasım 2008’de Ege-TV’de saat 21.05’teki, "9 Eylül günü Yüzbaşı Şerafettin koynundan kanlı bayrağı çıkardı ve göndere çekti" sözleri, hepimizi, konu ile ilgili tüm aileleri derin hayretlere düşürmesine rağmen, kişisel bir görüştür, söyleyen inanıyorsa karşı çıkmanın ve ülkenin bu buhranlı döneminde yeni tartışmalar çıkarmanın anlamı yoktur.

Ancak, Ege-Koop, sözü geçen tiyatro eserine dayanarak, Konak’a Şerafettin Bey’in heykelini dikmeye kalkışırsa, bu toplumsal kamu girişimdir ve tüm halkımızı ve tarihimizi, yani "kamu vicdanını" bağlar, nereye bağlar biliyor musunuz?..Vefasızlığa ve tarihsizliğe!

GERÇEKLER..

Gerçekleri tek tek sayalım.. İzmir’e 9 Eylül’de bayrak çekenlerin başında, Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa gelir.. Devam edelim.. Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşa’nın, Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa’nın, 1. Ordu Kumandanı Nurettin Paşa’nın birinci elden bu zaferde öncü rolleri vardır.

Devam edelim..İzmir’e önce süvari birlikleri girmiştir. O halde, 5.Süvari Kolordusu Kumandanı Orgeneral Fahrettin Altay Paşa’nın ve tüm kolordu kumandan, subay ve erlerinin bu zaferde payı vardır. Kolordunun üç tümeni, İzmir’i ele geçirmiştir. Yani Kurmay Albay Mürsel Bakü komutasındaki 1. Süvari Tümeni, Kurmay Albay Zeki Soydemir komutasındaki 2.Süvari Tümeni, Kurmay Albay Suphi Kula komutasındaki 15. Süvari Tümeni, üç ayrı koldan şehre girmiş ve zaferi perçinlemiştir. Bu komutanların ve askerlerinin İzmir’in kurtuluşunda payı eşittir.

İZMİR’E BAYRAK ÇEKENLEN

Gelelim bayrak çekenlere.. Kadifekale’ye "Teğmen Celil" bayrak çekmiştir. Kordon’daki postaneye daha sonra orgeneral olan "Üsteğmen Selahattin Selışık" (Avukat Ayla Selışık’ın babası) bayrak çekmiştir. Konak’taki Sarıkışla’ya, daha sonra orgeneral olan eski Hava Kuvvetleri Komutanımız Zeki Doğan komutasındaki "Yüzbaşı Fikret Yüzatlı" (İşadamı Feyyaz Yüzatlı’nın dedesi) bayrak çekmiştir ve daha sonra İsmet Paşa’nın yaveri olmuştur. Karşıyaka’da ise bu görevi, "Binbaşı Zekai Kaur" ve "Bombacı Ali Çavuş" gerçekleştirdi.(Belgeleri hazırdır)

Gelelim Konak Meydanı’ndaki Hükümet Konağı’na.. Halkapınar’da vurulan ilk dört şehidimiz, Fahrettin Altay Paşa komutasındaki 5.Süvari Kolordusu, 2.Tümen, 4.Alay, 2.Bölük, 2.Süvari Takım Kumandanı Teğmen Ali Rıza Akıncı’nın askerleridir.

Konak Meydanı’na ilk gelen Teğmen Ali Rıza Akıncı, bir grubun verdiği sopalı bayrağı Hükümet Konağı’na çekmiş, kısa süre sonra gelen Yüzbaşı Şerafettin (İzmir)ve Teğmen Hamdi (Yurteri) ile, bu kez üçü omuz omuza, sopalı bayrağı çıkarmış, alay sancağını göndere çekmişlerdir. Rütbesi yüksek Yüzbaşı Şerafettin Bey öne çıkmıştır.

Bayrak çekme şerefi, Gazi Paşa’dan başlayıp, en aşağıdaki üç subaya kadar hakça uzanır. 9 Eylül’ün şerefini tek kişiye indirgeyemezsiniz! Bu tiyatroda olur, kitapta olur, ama milli heykelde, tarihi anıtta olamaz!

9 EYLÜL ANITI

Bunları geçmişte Ege-Koop panellerinde belgeleriyle anlattım.. Panelleri yöneten Ege-Koop Başkanı Hüseyin Aslan, ben konuşurken neredeydi acaba?.. Bunları hiç hatırlamaz mı?..

Şimdi çıkmış, Konak’a, Yüzbaşı Şerafettin’in tek başına heykelini dikecekmiş!.. Yazıklar olsun!.. Bunca insanın hakkı çiğnenir mi?.. İzmir bu kadar sahipsiz mi?.. Oysa, Konak’a 9 Eylül’ün tüm kahramanlarını yansıtan bir muhteşem anonim "9 Eylül Anıtı" yakışır!

Hakkı yenmiş tüm aileler, Teğmen Ali Rıza Akıncı Lisesi öğrenci velileri, şu günden itibaren Büyükşehir Belediyesi’ne ve valiliğe, öte yandan cumhurbaşkanımıza, başbakanımıza, genel kurmay başkanlığımıza, tüm parti genel başkanlıklarına, milli ve tarihi hakları konusunda, başvurularını başlatmış bulunmaktadır. Alınları açıktır!

9 Eylül’de bayrak çeken subaylar

Fotoğrafta, İzmir Hükümet Konağı’na 9 Eylül 1922’de Türk bayrağını çeken Yüzbaşı Şerafettin, Teğmen Hamdi (Yurteri) ve Teğmen Ali Rıza (Akıncı) görülüyor. Çekilen bayrak Teğmen Ali Rıza Akıncı’nın elindedir. Bayrak çekerek tarihe geçenler 3 kahraman subayımızdır. (Fotoğraf. Yaşar Aksoy arşivi)

Cumhurbaşkanımız, bayrak çeken teğmenin okulunu açıyor.

İşte Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, İzmir Valisi Kutlu Aktaş döneminde, Çiğli’deki tarihi bir törene onur vermekte. Cumhurbaşkanımız Çiğli’deki Teğmen Ali Rıza Akıncı Lisesi’ni açıyor. Çünkü Ali Rıza Akıncı’nın, İzmir’e bayrak çekenler arasında olduğu devlet tarafından incelenmiş ve onaylanmıştır. Cumhurbaşkanı yanında Ali Rıza Akıncı’nın eşi rahmetli Meliha Akıncı gözyaşları içinde, hemen yanlarında ise ’ben’ bulunuyorum. Biz, hepimiz, orada bulunanlar, resimde görülenler, o gün hayal mi gördük acaba?..

Kahramanların hakkı yenmesin

İzmir Hükümet Konağı’na bayrak çeken kahramanlardan Teğmen Ali Rıza Akıncı’nın oğlu, 83 yaşındaki emekli Hava Yüzbaşı Vural Akıncı, mağdur edilmeye çalışılan bir ailenin İstiklal Madalyası taşımaya hak kazanmış büyüğü olarak şu açıklamayı yaptı:

"- Yüzbaşı Şerafettin değerli bir kumandandır, babamın takımının bağlı olduğu bölüğün kumandanıdır, hem de İzmir’e girişte 2. Tümene vekalet etmektedir. Bir üst kumandan olarak kelle koltukta en önde şehre girmesi, askeri teamüle göre imkansızdır. 9 Eylül sabahı kendi takımından 4 askerini Halkapınar’da şehit bıraktıktan sonra, Konak Meydanı’na ilk gelen ve halkın verdiği bir ucu sopalı bayrağı Hükümet Konağı’na çeken benim babamdır.

Daha sonra "ordu bayrağı" oraya gelir.. Beş dakika sonra gelen Yüzbaşı Şerafettin ve Teğmen Hamdi ile bu kez alay sancağını göndere hep birlikte çekmişlerdir. Hadi, halkın verdiği ilk bayrağı çekenin babam olduğunu unutalım, ama sonra 3 kişi birden ordu bayrağını birlikte göndere çekmişlerdir. Nice kitap ve belge bunu doğrular. Yüzbaşı Şerafettin, tek başına bayrak çekmemiştir.

AİLECE HELALLEŞTİK

Dahası Yüzbaşı Şerafettin’nin Hükümet Konağı’ndan sonra, Sarı Kışla’ya da bayrak çektiğini ileri sürenler oldu. Sarıkışla’ya bayrak çekenin daha sonra orgeneral olan Zeki Doğan komutasındaki Yüzbaşı Fikret Yüzatlı (daha sonra İsmet Paşa’nın yaveri) olduğu, geçtiğimiz yıllarda Cumhuriyet gazetesindeki yayınlarda apaçık ispatlanmıştır.

Babam, her 9 Eylül’de şehre bayrak çeken subay olarak İzmir’de ağırlandı, merasimlerde konuştu, geçit törenlerinde anıldı, ilk 9 Eylül’de ve bir yıl sonra yine 9 Eylül günü Hükümet Konağı balkonunda çekilen temsili tüm fotoğraflarda bayrak babamın elindedir. Yüzbaşı Şerafettin bunlara itiraz etmediği gibi, Kemeraltı’nda ordu tarafından filme çekilen ilk 9 Eylül resmi geçidinde babamı önüne alarak yürüyüşü başlatmıştır. TRT’de Şadan Gökovalı, Zeynel Kozanoğlu gibi değerli insanlar babamın bayrak çekme anılarını defalarca görüntülü olarak yayınlamadı mı?.. Devletimiz, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel eliyle İzmir’e ilk bayrak çekenlerden Teğmen Ali Rıza Akıncı Lisesi’ni hizmete açmadı mı?..Bu lise, Çiğli’de hala çalışmalarını sürdürmüyor mu?..İzmir Valiliği giriş salonunda duvardaki resimli plakette, İzmir’e bayrak çeken 3 subayın isimleri birlikte yazılı değil mi?

Yüzbaşı Şerafettin, yıllar sonra, 1944’te ağır hasta olduğu Bursa Hastanesi’nden çıktığında, Mudanya’da rıhtımda "Konya" vapurunu beklerken, kendisini geçirmeye gelen babam ve anneme, "Bayrak hakkınız yenmemeli, İzmir’e ilk ben girmedim, bayrak çeken teğmenimdir, helal edin, Ali Rıza’nın hakkı teslim edilmeli" demiştir ve bizim aileyle kendisi helalleşip birbirlerine sarılmışlardır. Biz, bu yaşta yalan mı söyleyeceğiz?.. Gidin bakın Karacaahmet Mezarlığı’na, babamın mezarının başındaki kitabede, ’İzmir’e bayrağı ilk çekene fatiha..’ yazar. Bu kabir, ordumuzun isteği doğrultusunda yapıldı.

VATAN HAKKI

Gazeteci Yaşar Aksoy, bizim ve diğer kahramanların 9 Eylül haklarının ortaya çıkması için bir ömür boyu mücadele etti. Yüzbaşı Şerafettin büyük insandı, ailemiz daima ona saygı göstermiştir. Ama Şerafettin Bey’in ailesi ve onun hakkında kitap yazan öğretim üyesi veya heykelini dikmeye kalkan Ege-Koop da, ailemizin, Teğmen Hamdi’nin, Fahrettin Paşa’dan Atatürk’e kadar hepimizin, Sarı Kışla’ya bayrak çeken Yüzbaşı Fikret Yüzatlı’nın ’vatan hakkına’ saygı duymalıdır. Konak’a, en önde Mustafa Kemal’in olduğu anonim bir ’9 Eylül Anıtı’ yakışır, tek kişinin değil!.."

Vicdanımız kan ağlıyor!

Rahmetli Teğmen Ali Rıza Akıncı’nın büyük oğlu ve babasının İstiklal Madalyası’nı taşımaya hakkı olan Emekli Hava Yüzbaşı Vural Akıncı (83), babalarının ve diğer kahramanların hakkının yendiğini gözyaşları içinde açıkladı.
Yazının Devamını Oku

Efeliğin şanlı şehri ’Aydın’

18 Ocak 2009
Aydın Valiliği ve Belediye Başkanlığı, Sultanhisar, Söke, Nazilli, Germencik, Kuşadası ve Koçarlı’nın kaymakam ve belediye başkanlıklarıyla, "Aydın Kültür ve Eğitim Derneği" ve "Adnan Menderes Üniversitesi" önderliğinde efeler şehri Aydın’ın ve bölgenin "Milli Mücadele Tarihi" gözler önüne serildi. KUVAYI MİLLİYE’nin 90. yılını yaşamaya başladık. Değerli tarihçi dostum, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Mehmetefendioğlu, Aydın’dan getirdiği kucak dolusu kitapları bana iletince çocuk gibi sevindim. Hepsi de Aydın’ın milli mücadele direnişi üzerineydi. Kitapları gönderen Aydın’ın yetiştirdiği büyük bir kıymet olan tarihçi Yrd. Doç. Dr. Günver Güneş’e büyük şükran duydum.

Armağan kitapların isimlerine bir bakar mısınız?.. Milli Mücadele Tarihi İçinde Nazilli Kongreleri.. Milli Mücadelede Germencik Cephesi.. Milli Mücadelede Söke Cephesi.. Milli Mücadelede Nazilli Cephesi.. Milli Mücadelede Kuşadası Cephesi.. Milli Mücadelede Koçarlı Cephesi.. Milli Mücadelede Çine Heyet-i Milliyesi (Adnan Menderes Üniversitesi Tarih öğretim Üyesi Mehmet Başaran), Atatürk ve Aydın (Yrd. Doç. Dr. Günver Güneş).. Ve, Aydın Aydın-Tarih ve Kültür Dergisi..

KUTLAMAK GEREK

Milli mücadelemizin çeşitli cephelerini anlatan yapıtlar, yörelerindeki bilimsel tarih panelleri sonucunda şekillenmiş. İçlerinde nefis bildiriler var. Aydın Valisi Mustafa Malay, Belediye Başkanı İlhami Ortekin, Adnan Menderes Üniversitesi, Ege Üniversitesi tarih öğretim üyeleri, "Aydın İli ve İlçeleri Kültür ve Eğitim Derneği" Başkanı Ünsal Uyguç ve arkadaşları, Nazilli, Söke, Germencik, Kuşadası, Çine, Koçarlı kaymakam ve belediye başkanları, bu kitapların yayınlanmasında büyük hizmet gerçekleştirmiş. Tarihimizi unutulmaktan kurtarıp geleceğe emanet etmişlerdir. Önder bilimsel çalışmaları ve emekleriyle tarihçi Günver Güneş, bir "Aydın evladı" olarak takdire şayan hizmet üretmektedir. Ege’nin duyarlı vatandaşları kendisine şükran duymalıdır. (İletişim: Günver Güneş: 0542.4578293)

GÜNVER GÜNEŞ

Günver Güneş, 1965’te Aydın-Bozdoğan’ın Yazıkent kasabasında doğdu. Ege Üniversitesi Tarih Bölümü’nde lisans, D.E.Ü. Atatürk İlkeleri ve İnkilap Tarihi Enstitüsü’nde yüksek lisans ve doktora yaptı. Sosyal Bilgiler ve Tarih öğretmeni olarak çalıştı. Adnan Menderes Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkilap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürü olan Güneş, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde görev yapmaktadır. Ulusal dergilerde önemli cumhuriyet tarihi, milli mücadele tarihi, spor tarihi araştırmaları yayınlanan Güneş’in, Aydın Ticaret Odası’nca basılmış, "Atatürk ve Aydın" isimli bir kitabı vardır.

Kuvayı Milliye’nin 90. yılında Aydın yöresinde basılan bu bilimsel milli mücadele kitaplarının, Yörük Ali Efe’nin ve bölge kahramanlarının ruhlarını mutlu ettiğine inanıyorum..

Efelerin efesi Aydın şehrimiz, 90. yılımızı, şan ve şerefle kutlamalıdır.. Ünal Uyguç gibi dernek başkanlarımız, Günver Güneş ve Mehmet Başaran gibi hocalarımız ve bölgenin vatansever idarecileri hizmete devam ettikçe, "Aydın Cephesi"nden bir endişemiz olamaz!..

Yörük Ali Türküsü

Şu Dalmadan geçtin mi

Soğuk sular içtin mi

Efelerin içinde

Yörük Ali’yi seçtin mi



Şu Dalmanın çeşmesi

Ne hoş olur içmesi

Yörük Ali’yi sorarsan

Efelerin seçmesi



Cepkenimin kolları

Parıldıyor pulları

Yörük Ali geliyor

Açıl Aydın yolları



Aydın dağını oydular

Ardında yar koydular

Yörük Ali’nin ismini

Hazreti Ali koydular



Malkoç çayında durdun

Binlerce Yunanlıyı vurdun

Yüz tane efe ile

Aydın’ı, Yunan’dan aldın



Çam dalına yaslandım

Yağmur yağdı ıslandım

Yörük Ali’nin yanında

Altı ay on gün eylendim



Hey gemici gemici

Nerden aldın pirinci

Efelerin içinde

Yörük Ali birinci



Deve damı han oldu

Yörük Ali memlekete şan oldu

Yörük Ali’yi sorarsan

Bu dünyaya nam oldu



Dağlar aman hey tane

Yörük Ali şu cihanda bir tane

Bıçağımın masadı

Yörük Ali düşman kasabı



Aydın dağları dumanlı dumanlı

Bak kaçıyor Yunanlı

Yörük Ali geliyor

Bak kaçıyor Yunanlı

Hey gidinin efesi, efesi
Efelerin efesi.

Not: Yörük Ali Efe türküsünün tam metnini yayınlıyoruz. Bu türkü, onun kahramanlıklarının dillerde destan olduğu sıralarda, sıcağı sıcağına yazılıp söyleniyordu. Kaynak: Ali İhsan Usta, Efelerin Efesi Yörük Ali Efe, S: 224)

Batı Anadolu direnişinin simgesi

Aydın dağlarının kahramanı Yörük Ali Efe, milli mücadele tarihinde Ege bölgemizde düşmana karşı büyük yararlılıklar göstermiş bir gerilla kumandanıdır. Allah, onun ismini torunlarına unutturmasın!

Aydın’a büyük hizmet

"Aydın İli ve İlçeleri Kültür ve Eğitim Derneği" Başkanı Ünal Uyguç, bölgenin milli mücadele birikimini aydınlatmada önderlik yapmakta.

Hocamızın emekleri unutulmaz

Atatürkçü bir eğitimci olan Hüseyin Kuruüzüm, tarihi etkinliklerin hem bilimsel bildiri, hem de mutfak kısmında büyük emek verdi.

Yörük Ali unutulmaz

Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa, milli mücadelenin en ümitsiz döneminde Yörük Ali Efe’ye şu telgrafı çekmişti:

"- Aydın’ın bu doğru özlü ve fedakar evlatları, Bolu ve Düzce havalisinde memleketimizi gavurların esaretine düşürmeye çalışan hainleri pek kahramanca ve fedakarca bastırdılar. Vatanımıza büyük hizmetler ifa ettiler. Allah, iki cihanda aziz etsin. Kendilerine Büyük Millet Meclisi’nin kalbi ve samimi teşekküratını takdim eder, gözlerinizden öperim."

Yunan işgalinde inleyen Ege bölgemizde, düşmana kahramanca direnen Aydın evladı "Yörük Ali Efe", civanmert çetesi ile tarihin en şanlı sayfalarına yerleşmiş büyük bir gerilla kumandanıdır.

*

Orta Asyalı "Sarıtekeli" aşiretinden olan Yörük Ali, 1896’da Aydın Nazilli’nin Kavaklı yöresinde doğdu. 1916’da Kafkas Cephesi’nde bir haksızlık üzerine askerden kaçtı ve dağa çıktı. Kısa zamanda adil bir eşkıya olarak büyük ün kazandı. Yunan’ın İzmir’e çıkıp Anadolu içlerinde ilerlemesi üzerine milli mücadeleye katıldı. Nazilli cephesinde kahramanca direndi. Gittikçe büyüyen kuvvetleriyle, Milli Aydın Alayı’nda milis albayı olarak komutayı eline aldı, 1920 sonunda düzenli ordu birliklerine katıldı.

*

Yunan birliklerine ünlü Malgaç Baskını’nı gerçekleştirdi. Nazilli, Yenipazar, Sultanhisar ve Aydın cephelerinde düşmana kök söktürdü, Aydın’ı geri aldı. Bölge halkının gönlünde taht kurdu, ismi üzerine kahramanlık türküleri söylendi. Savaş sona erdiğinde bir "Halk Kahramanı" idi. İstiklal madalyası ile ödüllendirildi. Yenipazar’ın Kavaklı köyüne çekildi, "Yörük soyadını aldı. İzmir’de geçirdiği bir tramvay kazasında bacakları kesildi. 1953’te vefat etti. Aydın’ın Yenipazar ilçesinde "Yörük Ali Efe Müzesi" bulunmaktadır. Çine’deki "Kuvayı Milliye Müzesi"nde de hatıraları yaşatılmaktadır.

*

Sabahattin Burhan, 3 ciltlik "Yörük Ali Efe (Ege’nin Kurtuluş Destanı" isimli dev bir eser yazmıştır (Yeni Asya Yayınları, Tel:0212.5513225). Bu eser dizi-film olarak hazırlanmaktadır. Bedirhan Çınar’ın roman tarzındaki "Yörük Ali Efe" kitabı ise, Sağlam Kitabevi’nden yayınlandı. Bu konudaki en önemli eserlerden biri günümüzün ünlü efelerinden Ali İhsan Usta’nın, "Efelerin Efesi Yörük Ali Efe" kitabıdır ve Kemeraltı’nda Hürefe Matbaası’ndan bulunabilir.

Günver Güneş’i tüm kalbimizle kutluyoruz

Aydın ve civarının milli mücadele tarihinin aydınlatılmasında, Yrd. Doç. Dr.Günver Güneş önder bir bilim adamıdır. Onu, "Çine Kuvayı Milliye Müzesi"nde, Albay Şefik Aker ile Yörük Ali Efe’nin balmumu heykelleri arasında görüyoruz.

Aydın direniş tarihi aydınlandı

Aydın, Koçarlı, Kuşadası, Germencik, Nazilli, Söke, Nazilli cephelerinin tüm ayrıntılarını gözler önüne seren kitaplar genç kuşaklara emanet edildi.
Yazının Devamını Oku

Demirci Mehmet Efe’yi okuyalım

11 Ocak 2009
Nazilli Karacasu’dan doğan ünlü "Kırçiçeği" kuruluşu, İbrahim Kiraz’ın kitabını 30 bin bastırarak, müşterilerine ücretsiz dağıtıyor.

Demirci Mehmet Efe Türküsü

Ay aydınlık geceler

Yıldıza döndü böceler

Hiç aklımdan çıkmıyor

Yazının Devamını Oku

Kuvayı Milliye Yılı’na girdik

4 Ocak 2009
Kuvayı Milliye’nin başlamasının 90.yıldönümünde Egeli yurtsever şair merhum Şükran Kurdakul, BESAM ve Petrol-İş’e bağlı işçiler tarafından anlamlı biçimde kucaklandı. Şairler ve işçiler Şükran Kurdakul’u andı

Karşıyaka kökenli devrimci şair ve Ege’nin tanınmış kültür adamı Şükran Kurdakul, "Kuvayı Milliye’nin 90.Yılı" çerçevesinde Konak Belediyesi salonunda anıldı. Şair Recai Atalay, şair Asım Öztürk, şair Yaşar Aksoy, tiyatrocu Cihangir Turantaş’ın panelist olduğu anma töreninde, Petrol-İş’e bağlı işçiler yurtsever şairin şiirlerini okudu. Fotoğrafta saz çalan kaynak ustası Yılmaz Demiray, Kurdakul’un "İzmir’in İçinde Amerikan Neferi" şiirini okuyan ise, işçi emeklisi Nevzat Sütçü’dür.

KUVAYI MİLLİYE’nin 90. yıldönümüne girdik. Bundan 90 yıl önce, şehit gazeteci Hasan Tahsin’in İzmir’i işgal eden Yunan Ordusu’na karşı ilk kurşunu atmasıyla, Anadolu’da sivil direniş başlamıştı.

4 gün sonra ise Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkmasıyla, "Anadolu İhtilali" kıvılcımlandı ve Türk Devrimi’ne giden yolda bağımsızlık savaşımız yanardağ gibi alevlendi.

"Kuvayı Milliye’nin 90. Yılı"nı kutlamak için İzmir Valisi Cahit Kıraç ve Yörük Ali Efe’nin torunu Uşak Valisi Kayhan Kavas’ın da bulunduğu Afyon, Eskişehir, Bilecik, Kütahya, Manisa, Aydın valileri, sürekli toplantı düzenleyerek yılın yol haritasını çizmeye başladı. İzmir Valisi Cahit Kıraç, "Kuvayı Milliye bir milletin özbenliği ile işgal güçlerine karşı gösterdikleri mücadeledir. O dönem yaşananları yeni nesillere anlatmalıyız" dedi. Sürekli irtibatta olduğum Uşak Valisi sevgili dostum Kayhan Kavas da, bu yılın anlamlı geçmesi için var gücüyle çalışıyor.

İÇTEN ANMA

Bu anlamlı yıla girer girmez, Ege’den yetişmiş kahraman şair, büyük Kuvayı Milliyeci Şükran Kurdakul’u, Konak Belediyesi Kültür Merkezi’nde andık.

BESAM’ın (Bilim ve Edebiyat Sahipleri Meslek Birliği) düzenlediği etkinliğe, özellikle Aliağa’dan gelen "Petrol-İş Sendikası" işçileri ve kurdukları "Ayaktakımı Tiyatrosu" sanatçıları renk kattı.

"Şükran Kurdakul Belgeseli"nin izlenmesinden sonra, BESAM İzmir Temsilcisi şair Recai Atalay, şair Asım Öztürk, gazeteci-yazar ve şair Yaşar Aksoy ile Petrol-İş Sendikası Tiyatro Eğitmeni Cihangir Turantaş’ın konuşmacı olarak katıldığı panelde, Kurdakul’un edebi kişiliği, yapıtları, şiirleri, örnek devrimci tutumu, yurtsever inançları ve Kuvayı Milliyeci mücadele adamlığı tartışıldı. Etkinlikte görev alarak saz çalan kaynak ustası Yılmaz Demiray, şiirleri okuyan işçi emeklisi Nevzat Sütçü, işçi kızı İlke Kılınç, işçi temsilcisi Ebru Er sürekli alkışlandı.

YURTSEVER ŞAİR

2004 yılında kaybettiğimiz Şükran Kurdakul, 1940 kuşağının temsilcilerinden önde gelen yurtsever şairdi. Amerikan emperyalizmine karşı kahramanca göğsünü açmış yiğit bir anti-emperyalistti. Kurdakul’un yurtsever ve anti-emperyalist şiirleri, dünyamızı ve bölgemizi kan gölüne çeviren "Amerikan Haydutluğu"nun tahribatı günümüzde çok daha net biçimde ortaya çıktığı için, çok büyük bir gerçeklik ve ileri görüşlülük taşımaktadır.

Karşıyaka eski Belediye Başkanı Kemal Baysak zamanında ismi verilen 1719 numaralı sokağa, tüm İzmir kaldırımlarına ve TÜYAP kitap fuarlarımıza, başında proleter şapkası, o narin endamı ve pembe yanaklarıyla bir ilerici kalite getiren; Namık Kemal’lerin, Tevfik Fikret’lerin, Nazım ve Mehmet Akif’lerin çağından arta kalmışçasına yursever tavrı ile bizi büyüleyen Şükran Ağabeyi, çok ama çok özledik..

GAZİ ÇOCUĞU

Vatanın bölünmezliği ve ulusal bağımsızlığı, aydınlanma devrimi çizgisinde kalkınması, halkın geniş yoksul kesimlerinin ekonomik ve sosyal refaha kavuşması, Amerikan emperyalizmine hizmet eden dinci işbirlikçiliğe ve etnik bölücü teröre devrimci ruhla karşı çıkılması açısından, önder bir kişilik sergilemiş, bir yaşındayken kaybettiği İstiklal Savaşı gazisi babası Binbaşı Mehmet’in yüreğini yaşamı boyunca taşımış olan Şükran Kurdakul’u, bir ağabey, bir baba, bir kardeş, bir istiklal savaşı mücahidi gibi severdik.

Onu bu yıl, bir çok kez gündeme getirmek boynumuzun borcu olsun!..

ÖNEMLİ BİLGİ: Kuvayı Milliye yazılarım, arka arkaya devam edecektir.. Çünkü ilk kurşunumuzu atan Hasan Tahsin’e iftiralar çoğalmaktadır, 9 Eylül’de İzmir Hükümet Konağı’na bayrağımızı çeken üç kişiden, ikisinin yani Teğmen Ali Rıza Akıncı ile Teğmen Hamdi Yurteri’nin ismi yok edilmek istenmektedir, İzmir’i Mustafa Kemal’in yaktığı yaygın biçimde iddia edilmektedir. İzmir üzerindeki Yunan ve Ermeni hak iddialarına tam bir işbirlikçi ruhuyla yandaşlık yapılmaktadır. Hepsiyle, tüm bu geniş cepheyle, tek başımıza savaşacağız, ilgiyle izleyeceksiniz!

AĞIT DEĞİL

Gücünüz varsa sizin

Sözcüğü tutuklayın

Öğrenci, kitap, türkçe

En güzel kavramı dilimin

Özgürlüğünü tutuklayın

*

Ben ki düşünüyorum

Var olduğumdan beri

Silahlar bana dönük

Savaşlar sizin için

Gücünüz varsa artık

Usumu tutuklayın

*

Açtı kendini, bir bayrak gibi işte

Ölümün üzerinde Hasan Tahsin..

Bu silah başka silah

Bu ölüm başka ölüm

Gücünüz varsa sizin

Ölümü tutuklayın.

ŞÜKRAN KURDAKUL

İZMİR’İN İÇİNDE AMERİKAN NEFERİ (1968)

İzmir’in içinde Amerikan neferi

Nereye baksam.

Cemseler mi, cipler mi, arabalar mı..

Bu mu benim Güzelyalım,

Bu mu benim Karşıyakam.

Bre dostlar gönlünüze sığar mı,

İzmir’in içinde Amerikan neferi

Yiğit olan evinde duramaz gayrı

*

Bir deniz ansıyorum, bizim körfezin denizi.

Özgür alabildiğine özgür ve zeybek

Bir adam görüyorum Harmandalı

Çok adam görüyorum kavgada

Eller yukarı, başlar yukarı

Yaprak mı dökülürmüş İzmir’in kavağında.

*

İzmir’in içinde Amerikan neferi

Anaaa, Kordon’da geziyor, bayrak yırtıyor

Anaaa, yargılanmıyor adam öldürdüğü halde.

Bre dostlar elimiz böğrümüzde kalıyor

Nerde Reddi-i İlhak, Hasan Tahsin nerde?

İzmir’in içinde Amerikan neferi

Yiğit olan evinde duramaz gayrı!

Balıkesir-Bigadiç’e büyük emek verdi

Fotoğrafta, Şükran Kurdakul, Balıkesirli tanınmış avukat ve BİKEV Başkanı Sedat Ulus ile görülüyor.(1997) Hemen bir sıra gerilerinde eşi Selma Kurdakul bulunmakta. Selma ve Şükran Kurdakul, "Bigadiç Kültür ve Eğitim Vakfı"nın (BİKEV) kuruluşuna öncülük ederek, "Bigadiç Rüştü Koray Kız Öğrenci Yurdu"nu yarattılar ve bölge kızlarına sahip çıktılar.

Şükran Kurdakul sevenleriyle birlikte

1992 yılında Karşıyaka Belediyesi, başkan Cihan Türsen zamanında, "Şükran Kurdakul’a Saygı Günü" tertiplemişti. Yaşar Aksoy’un yönettiği ve konuk şairin çok duygulandığı bu toplantının sonunda, Şükran Kurdakul’un yakın çevresini oluşturan tüm edebiyatçı ve kültür adamları toplu fotoğraf çektirdi. Tarihi önemi büyük olan fotoğrafta, ön sıra, Atatürk İl Halk Kütüphanesi eski Müdürü Fatma Gümüş, İzmir Arkeoloji Müzesi eski Müdürü Arkeolog Hasan Tahsin Uçankuş, Karşıyaka Kültür Müdürü, Y.Mimar Şükrü Kocagöz, Yaşar Aksoy, şair Asım Öztürk, tiyatrocu Bilgehan Oğuz, şair Hidayet Karakuş, Fulya Turantaş. Orta sıra: Şair Yusuf Alper, tiyatro sanatçısı Cihangir Turantaş, Şükran Kurdakul, ressam Orhan Kartal, ünlü şair ve eleştirmen Turgay Gönenç. Arka sıra: Şair Necati Yıldırım, Egeli büyük romancı Samim Kocagöz, Karşıyaka Lisesi kurucu müdürü Hilmi Ziya Apak, yazar Hasan Devrim, yazar Alpaslan Berktay, Hüseyin Yurttaş, Efdal Sevinçli. (Fotoğraf:Yaşar Aksoy Arşivi)
Yazının Devamını Oku