Yaşar Aksoy

Kimse vatanı, bayrağı sahipsiz sanmasın

6 Eylül 2009
1 Eylül’de Uşak düşmandan kurtarılmıştı.. 18 Eylül’de Erdek’in kurtarılmasıyla tüm Ege, yeniden Türk bayrağına kavuştu.. ÇEŞME Belediyesi’nin Kitap Fuarı kapsamında eski Çeşme Kilisesi’nde düzenlediği söyleşide, Büyük Taarruz’un başlangıç yıldönümünde, 26 Ağustos akşamı, "Çeşme Kıyılarında Kuvayi Milliye Süvarileri’’ başlıklı bir konuşma yaptım. Çeşmeliler konuşmaya çok büyük ilgi gösterdi. Dinleyiciler tarihi kiliseyi doldurdu. Konuşma esnasında sürekli ağlayanlar görüldü. Çeşmelilere teşekkür ediyorum.

30 Ağustos akşamı ise Alaçatı Cami Meydanı’ndaki Antikacı Hasan’ın standında kocaman bir Kuvayı Milliye afişi altında imza günüm vardı. Kuvayı Milliye kitabımı imzaladım. Sağolsunlar, başta Hasan-Ayşe ve dostlarım beni yalnız bırakmadı.

İSTİKLAL SAVAŞI

26 Ağustos 1922 sabahı idi.. Türk topçuları Murat Dağı eteklerinden saat 5 buçukta toplarını gümbür gümbür ateşledi, daha sonra büyük taarruz başladı..

Emperyalizmin desteğindeki Yunan Ordusu’na karşı, Gazi Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Büyük Taarruzu "Allah.. Allah.. Allah.." diye haykırarak başlatan başlatan cefakar ordumuza, bütün istiklalci vatan evlatlarına, bağımsızlık savaşımızın halk savaşçılarına rahmet diliyorum. Kocatepe’den, ihtilalin en son kükreyişini izleyen Gazi Mustafa Kemal’e selam olsun..

Savaş, tabii ki çok kötüdür. Ama bir ülkeyi istila ediyorsun, hem de arkana Batı’nın emperyalizmini alarak, o ülkenin malına, canına, ırzına, namusuna, din adına, ırkın adına el koyuyorsun, toprağını parçalıyorsun, devletini tarihe gömüyorsun, o ülkede yaşayan halkı yok etmek istiyorsun.. İşte buna karşı yapılan ayaklanmanın ismine "İstiklal Savaşı" denir.. "Milli Mücadele" denir.. Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri komutasındaki şahlanan "Ulusal Bağımsızlık Savaşı" denir.

Bizim bağımsızlık savaşımız, en sonunda 26 Ağustos’ta Büyük Taarruz’la başlayıp kesin olarak 30 Ağustos Zaferi’ne ulaşır. Zafer, tüm Ege’nin 1-18 Eylül 1922 arasında kurtarılmasıyla perçinlenir.. Bu bağımsızlık savaşı sadece bizim değildir. Bu, nerede emperyalizmin pençesinde mahvolmuş bir ülke varsa, Asya’dan Afrika’ya kadar, onlara "İstiklal bilincini" aşılamıştır. O yüzden Kurtuluş Savaşı’nın bütün kahraman Mehmetçikler’ini ve başkumandanımızı bir kere daha rahmetle anmamız gerekir.

SELAHATTİN TEĞMEN

Çeşme’ye ilk girip Türk Bayrağını hükümet binasına 16 Eylül sabahı göndere çeken Süvari Ulaştırma Üsteğmeni Selahattin Efendi’den bir hatıra anlatayım. Daha sonra orgeneral olan Selahattin Selışık aynı zamanda benim anneannemin halasının kızı Belkıs teyzemizle evliydi. Üsteğmen Selahattin Efendi, 26 Ağustos’tan beri atının üzerinden inmemiştir. Üstündeki elbiseyi değiştirmemiştir ve bir yer yatağında uyumamıştır. Atının üzerinde buralara gelmiştir. Çeşme’ye gelip düşmandan temizledikten sonra, Sakız’a gitmekte olan ve yenilmiş orduyla işbirlikçi Rum ahaliyi taşıyan büyük Yunan donanmasını sahilde izledikten sonra erlerine dönüp; ’’İşte evlatlarım vatan toprağımızı da, şu denizi de kurtardık’’ demiştir. Ardından, deniz kıyısındaki bir taşın üzerine oturup, ’’Şu çizmemi çıkartmama yardım edin de, ayaklarımı şu vatan denizine sokayım’’ demiştir. 26 Ağustos’tan beri çizme çıkmamış. Emir eri Mehmet, üsteğmenin çizmesine asılır, ancak çizmeyi çıkartamaz. Üç dört asker daha çağırırlar ve hızlı bir şekilde çizmeye asılırlar. Çizme taban derisi ile birlikte çıkar. Tabanın kanlı eti ortaya çıkar.. Ancak üsteğmen "Olsun, ben vatan denizine ayaklarımı böyle de sokarım" der. Ve, cayır cayır yanan ayaklarını Çeşme’nin tuzlu deniz suyuna sokar.

İşte, Mustafa Kemal’in zabiti, askeri budur..

HALKIN BAYRAĞI

Vatanımızdan ve bayrağımızdan vazgeçemeyiz.. Yunan ordusu işgal sırasında İzmir’deki bütün evleri aramış ve Türk bayraklarını toplamıştı. Ve şimdiki Hatay tepesinde bir büyük yığın yapıp hepsini ateşe vermişti..Bu yüzden halkın elinde bayrak yoktu.

Ancak Türk Halkı, Mustafa Kemal’le ordusunun İzmir’e yaklaştığını duyunca, kırmızı masa örtüsünü, kırmızı perdesini, kırmızı etekliğini bozmuş beyaz patiskalardan kendi elleriyle ay ve yıldızlar dikerek, yeniden bayrakları yaratmıştır. Türk anaları bunları 9 Eylül’de evlerinin önüne asmış, bayrağı kapan gençler Konak Meydanı’nı doldurmuştur. Benim ninem de, Türk ordusu Izmir’e girerken kendi eliyle bayrak yapmıştır.

Şair ve yazar ağabeyimiz Turgay Gönenç’in annesi Namazgahlı Sırriye Teyze vardı. Ölmeden önce bir gün beni yanına çağırdı. Ve bana İzmir’in kurtuluşundan önce, kendisinin ve annesinin bir bayrak yaptıklarını ve onu sakladığını söyledi. Ve o bayrağı bana verdi, "Bu bayrağı daima halka göster" dedi. Ben de o bayrağı her 9 Eylül konuşmamda göğsümden çıkarır ve halka gösteririm. Çeşme konuşmamda yine o bayrağı çıkarıp gösterdim, tüm salon gözyaşları içinde alkışladı.

Genel Kurmay Başkanımız Orgeneral İlker Başbuğ ne diyor?

Kimse bayrağı, vatanı sahipsiz sanmasın..

BİRLİK OLALIM

Mutlaka vatan, bayrak, millet, cumhuriyet konularında bir yumruk gibi bütün olalım. Bu ulusal sınır içinde barış içinde yaşamaktan başka çaremiz yok. Eğer bunu becermezsek, geçmişte emperyalizmin İstanbul ve İzmir’in işgalinde, Anadolu’nun her köşesine asker çıkarışlarında ve Sevr dayatmasında uyguladıkları korkunç planlarla yeniden yüz yüze geleceğiz..

Ezeli plan şudur.. 1)Ankara’nın doğusu Kürdistan ve Ermenistan olacak.. 2)Ankara’nın batısı, İstanbul ve Karadeniz ise, Yunanistan’ın emellerine açılacak... 3)Tüm Anadolu böylece emperyalizmin kucağına oturacak!..

Tam tersini yapalım.. Bu planı paramparça edelim.. Milletçe birlik olup, emperyalizmin oyunlarına bir yumruk indirerek berhava edelim!..

Geleceğimizi kurtaralım..

ÖNEMLİ ETKİNLİKLER

İzmir Gazeteciler Cemiyeti, 9 Eylül kutlamaları çerçevesinde, 10 Eylül Saat 20.30’da Atatürk Kültür Merkezi’nde, sunum, senaryo ve sahneye konulmasını sevgili TRT spikeri dostumuz Fikret Alan’ın gerçekleştirdiği, müziği Gürnüş Öztürk’ün, multivizyonu Ali Ekber Acar’ın yaptığı, "Atatürk’le Türküleşen Kurtuluşumuz" isimli nefis bir gösteri sunacak.. Dansları Halk Eğitim Merkezi öğretmen ve öğrencileri, seslendirmeyi İzmir Öğretmenler ve Gençlik Korosu icra ediyor. Sevgili Fikret Alan’-ın dağlar kadar geniş yüreğini alkışlıyorum..

Yine Ege’nin kurtuluşu münasebetiyle, 7 Eylül günü Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi’nde, İzmir Ve Batı Anadolu Uluslararası Sempozyumu’nda saat 15.30’da B Salonu’nda sunum gerçekleştireceğim. 9 Eylül günü Konak Rotary’de, 10 Eylül günü saat 14.00’te Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde konuşmacıyım. Allah mahcup etmesin.

Ege’mizi düşmandan kurtaran kahraman süvariler

Resimde Ege’mizi düşmandan tamamen temizleyen öncü kuvvetimiz Fahrettin Altay Paşa kumandasındaki 5.Süvari Kolordusu’nun, Zeki Soydemir kumandasındaki 2 Süvari Tümeni kurmay heyetini görüyoruz. Bu kahramanlar, 9 Eylül 1922 sabahı İzmir’e ilk giren şanlı savaşçılarımızdır.
Yazının Devamını Oku

Sarıkız İsmetula’dan akın akın anılar

30 Ağustos 2009
ÖNCE Amerikan Kız Koleji mezunu yazar arkadaşımız Bahar Vardarlı aradı ve İsmet ablamızın yeni kitabının Bilgi Yayınevi’nden basıldığını müjdeledi. Bahar, büyük bir özveriyle kitabın bilgisayara çekilmesinde tebrik edilesi bir emek vermişti. Hemen İsmet ablamızı aradım. Kitabın basıldığını, ama eline daha geçmediğini heyecanla anlattı.. Tebrik ettim ve benim de heyecanlı olduğumu vurguladım. Bir saat sonra İsmet ablamız telefonda ağlıyordu:

"- Yaşarcığım sevinçten ağlıyorum. Kitabım Bilgi Yayınevi’nden kargoyla geldi. Kitabımı elime aldım, kendi kendime defalarca sordum. Bu benim kitabım mı?.. Kapaktaki rüzgara savrulan saçlarımın oynaştığı genç kızlık fotoğrafıma baktım. Açtım baktım, karıştırdım, resimlere baktım. Ağlamaya başladım. ’Bravo sana’ dedim, kendi kendime.. Bu kadar zor şartlarda bu kitabı yazdın ya, babacığımın ruhu şimdi ne çok sevinmiştir dedim.. Ağladım yine.. Kızım Dodo, okuldaydı, diğer kızım Kuki’yi, oğlumu, kardeşim Aliye’yi aradım. Kısa süre önce kaybettiğim erkek kardeşim Suat keşke kitabı görseydi diye içim acıdı. Ama ölmeden önce ziyaretine gitmiş ve kitaptan bazı bölümleri ona okumuştum, ağlaşmış, gülüşmüştük.. Sonra hemen seni aradım Yaşar.."

KİTAP YAZMAK

Ablamıza hak verdim. Bilirim kitap yazmanın işkenceye varan zorluğunu.. Ama basılan kitabınızı elinize aldığınızda çektiğiniz tüm sancılar, eziyetler kaybolur gider, tarifsiz bir keyif kaplar ruhunuzu.. Kanatlanır gidersiniz çılgınca dans edeceğiniz romantik ufuklara..

İsmet Noonan’ın sevincini ne kadar yakından bilirim. Duygularını paylaşmak için hemen atladım Çeşme’den otobüse, doğru İzmir’in Hatay semtine yollandım.. Bir zamanlar Halikarnas Balıkçısı’nın doya doya yaşadığı ve vefat ettiği "Merhaba Apartmanı"na gelip İsmet ablanın bana imzaladığı kitabı inanılmaz bir sevinçle aldım. İlk sayfaya şöyle yazmış İsmet abla:

"- Yaşarcığım, yıllardır paylaştığımız bunca acı ve sevinçlerin yanı sıra şimdi de benim için çok önemli olan bu kitabı seninle paylaşmak varmış kısmette.. Sonsuz sevgi ve merhabalar.. İsmet.. 19 Ağustos 2009..."

Bu nefis kitabın yazarı kadar yayıncısını da kutlamak gerek. Halikarnas Balıkçısı’nın tüm kitaplarını basan Bilgi Yayınevi’nin sahibi "Ahmet Tevfik Küflü", böyle bir kitabın yazılması için Balıkçı’nın kızına ısrarcı olmuş ve en güzelinden bir baskıyla kitabı yaratmış.. Ege’nin tüm kitapçılarında bulabileceğimiz bu eser için Bilgi Yayınevi’ni kutluyor ve kendim adına teşekkür ediyorum. (Bilgi Yayınevi: 0.312.434.49.98)

RENKLİ YAŞAM

Şimdi sözü İsmet Noonan’a verelim:

"Babam bana ’Sarıkızım’ derdi, bazen de ’İsmetula’ diye hitap ederdi. ’İsmetula Zembetula’ diye aile içinde, babamın ve Naci Sadullah gibi yakın yazar çevresinde şöhretim vardı. Zembetula, Girit tekerlemesinde güzel kadın demekmiş. Babannem beni öyle severmiş. Babam, kızkardeşim Aliye’ye ’Karakızım’, oğlan kardeşimiz rahmetli Suat’a ’Karaoğlum’ derdi. Biz üç kardeş, annemizle hayatta çok zorluk çekerken, emsalsiz kültürü olan bir devasa insanın, babamız Cevat Şakir’in yanıbaşında daima gurur duyacağımız roman gibi hayat yaşadık.

Şakir Paşa Ailesi’nin bir ferdi olarak Cevat Şakir, Führünnisa Zeyd, Füreya Koral, Aliye Berger, Nejat ve Şirin Devrim gibi sembol olmuş sanatçıların yetiştiği bir ailenin fertleri olarak çok renkli bir yaşantımız oldu. Hayatımız çok özeldir..

Sabahattin Eyüboğlu, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Abidin Dino, Azra Erhat, Samim Kocagöz, Sabahattin Ali gibi devrin en ünlü yazarlarıyla, Safiye Ayla gibi en ünlü sanatçılarla, Dr.Ayşe Mayda, Efser Kayral gibi arkadaşlarımla, başta Prof. Dr. Şadan Gökovalı olmak üzere, Mehmet H.Doğan, Turgay Gönenç, Hatice Orman, Şadi Çalık, Musa Baran, Paşazade Ragıp Akatürk, Halil İbrahim, Hatice Yücel, Fatma Mansur Coşar, Saynur Gelendost gibi bende iz bırakan nice eşsiz dostlarla hep içiçe yaşadık.

Bu aile içinde en çok hırpalanmış sürgünlere uğramış, takibatlara, polis baskılarıyla rahatsız edilmiş bir cefakar babadan çok şey öğrendim. O yüzden kendimi şanslı sayarım. Çok şey yaşadım, çok acı çektik, ama çok coşkulu zamanlarımız da oldu.. Babamız yaşarken bunları yazabilmek benim için bir erişilmez ütopyaydı."

KİTAP KULÜBÜ

İsmet ablaya "Peki yazmaya nasıl karar verdiniz?" diye sordum:

"- Çok öncelerden beri içimde yazma arzusu vardı. Ama eşsiz bir yazar babanın kızı olarak buna girişmek cesaret ister. Ama içim yanardağ gibiymiş. İçim dopdoluymuş.. Amerikan Kız Kolejimizin Kitap Kulübü üyesiyim. Okulda arada sırada eski mezunlar olarak toplanır, kitap okur, eleştiriler yapar, yazarlarımızı inceleriz. İşte bu toplantıların bana çok faydası oldu. Yazmaya başladım.

Zaten eskiden beri not tutardım, o defterim hala duruyor, yazmaya meraklıydım, kolejdeyken ya gazete kolunda, ya kitap kulübünde yazarlık stajımı tamamlamıştım, yazıyı severdim, mutlaka babama hayranlığım beni bu yöne kaydırmıştır. Kitap Kulübü’nde Bahar Vardarlı bana yardım edeceğini söyleyince hatıralarımı yazmayı ciddiye aldım. Yazdıkça açıldım. Ferahladım.. Yaza yaza, daha büyük ufuklara, daha ileri hatıralara uzandım.. Hiçbir şeyi unutmadığım gibi, arada sırada notlar almışım. Her şey önüme dökülüverdi. Anılar adeta akın akın geliyordu.. Geceleri uyanıp, kalkıyor ve aklıma gelenleri unutmamak için hemen kağıda geçiriyordum.

Hep elle yazdım. Günde dört, beş saat yazdım. Bahar kardeşim her hafta geldi, onar sayfa kadar yazdıklarımı alıp gitti ve bilgisayarına geçirdi. Sonra bilgisayar çıkışlarını geri getirir ve tashih etmemi sağlardı. İnanılmaz bir bağlılıkla bana yardım etti, nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum."

UNUTULMAZ ANILAR

İsmet Noonan’ın "Halikarnas Balıkçısı’nın Kızından Anılar Akın Akın.." isimli kitabında bir anılar denizinde pupa yelken mavi ufuklara savruluyorsunuz..

Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın ailesi, çocukluğu, gençliği, ilk evliliği, ikinci evliliği, Bodrum’a sürgüne gidişi, İsmet Noonan’ın annesi Hatice Hanım ile üçüncü evliliği, İsmet’in, Aliye’nin, Suat’ın doğumları, bir yazar olarak Cevat Şakir’in tarih sahnesine çıkışı, ailenin çektiği sıkıntılar, mavi yolculuğun ilk dönemleri, İzmir’e göç, İsmet’in Amerikalı subay John Noonan ile evliliği, Amerika yolculuğu, Cevat, Kuki, Dodo’nun doğumu ve yaşam süreçleri, eski Bodrum ve İzmir’den Alsancak’tan yaşam kesitleri, bir büyük yazarın kızı olarak İsmet Hanım’ın babasının anısını yaşatmak için ömür boyu verdiği büyük mücadele, kitabın içinde gözlerinizin içinde canlanıyor.. Üslubun naif içtenliği, derin romantikliği ve kimi zaman hüzünlü bulutları çağrıştırması sebebiyle gözleriniz sık sık yaşarıyor..

İLK TANIŞMA

Kitabın bir bölümünde benim için şöyle bir not düşülmüş:

"- 1983 yılında Vakko’da açılan Aliye Berger Sergisi’nde, bir genç yanıma gelip içtenlikle, heyecanla, "Halikarnas Kadırgası" adlı bir kitap yazdığını ve kitabın baskıda olduğunu müjdeledi. Ben de o anda onun heyecanını yaşadım. İşte böyle tanıştım Yaşar ile. Kitap basıldığında bana imzalı olarak kendisi getirdi. Babamı hiç görmemiş ve tanımamış olmasına hayıflanıyordu. Ama kitapları babamı ne kadar iyi kavramış ve tanımış olduğunun kanıtıdır. Yaşar’ın bende yeri çok farklıdır. Onun sayesinde yıllardır sürüncemede kalan babamın Bodrum’daki mezar olayını 1989’da halledebildik. Yaşar yıllar içerisinde bir kardeş gibi, biz üç kardeşin hep yanında oldu. Birçok acı ve güzellikleri paylaştık. İyi ki varsın Yaşar!.."

Sevgili İsmetula’nın bu satırları bana yetti de arttı bile.. Halikarnas Balıkçısı’nı tüm sevenlere, mavi yolculuk sevdalılarına, Bodrum ve Ege hayranlarına, İzmirli edebiyatseverlere, Türkiye’nin tüm romantiklerine bu kitabı tavsiye ediyorum..

Balıkçı, öte alemden herhalde şöyle gürlemiştir.

"Aşk olsun İsmetula’ya!.."



NOT: 1- Bu akşam 23.15’te TRT Radyo-1 FM’de (94.7) 30 Ağustos Zaferi’ni anlatacağım.

NOT: 2- Yine bu akşam Alaçatı Cami Meydanı Antikacı Hasan Standı’nda Kuvayı Milliye kitabımı imzalayacağım.
Yazının Devamını Oku

Bodrum’un yıldızı Eklisia Kilisesi..

23 Ağustos 2009
400 yıllık mekan, Bodrum’un geleceği için umut saçıyor..

Genç arpçılar, piyanistler, gitaristler, kemancılar, cazcılar, flütçüler, obuacılar, viyolonselistler, konuk yerli ve yabancı ünlü müzisyenler.. Hepsi yaz boyunca Eklisia’da buluştu..

 

GÜRCAN’ımızı kaybettik.. Bodrum’da yıllarca Hadigari Bar’ın tam karşısında “İleri-2” isimli kitabevini çalıştıran bahtsız kardeşimiz Gürcan Günaydın, Çin-Şangay’da aşçı olarak çalıştığı Liberya bayraklı gemide asansör boşluğuna düşerek vefat etti..

Geçtiğimiz çarşamba günü İzmir Kahramanlar Camii’nden cenazesini kaldırarak onu vatan toprağına emanet ettik.. Bodrum’daki kitabevinde merhum İlhan Berk, Murat Belge, Selim İleri gibi yazarlarla Gürcan’ın ısmarladığı çaylarımızı yudumlarken yaptığımız sohbetler artık hüzünlü birer anı olarak kaldı. Babası Sadık amcamıza, annesi İsmet hanıma, ağabeyi Ercan’a başsağlığı dilerim.

 

EKLİSİA GERÇEĞİ

 

Yazının Devamını Oku

Alaçatı sanatla daha güzel

16 Ağustos 2009
Şebnem Moroğlu’nun paralel bir cennet dünyayı anlatan "Everland" sergisi beldeye tam denk düşmekte.. EVERLAND, erişilmez hayallerin billurlaştığı bir ütopya adasının ismi.. Orada zaman ve mekanın dışında, yalnızca saf ve temiz umutlarınızla buluşuyorsunuz. Bu adada, imrenilecek bir uygarlık yaşamakta. Adanın sakinleri kah nehirde, kah denizde balık avlayarak, meyve toplayarak yaşıyor. Çirozlarla sarımsakların, biberlerle portakalların karıştığı bir egzotik kokuyu soluyan insanlar, gizemli nehirlerin çağladığı, dev bambu ormanlarının fısıldaştığı bir atmosferde sonsuz mutlular.. Ressam Şebnem Moroğlu, işte bu ütopyayı Kemalpaşa Caddesi’ndeki Kırmızı Ardıçkuşu Sanat Galerisi’ndeki son sergisiyle sunmakta. Sevgili dostum Necla Ünsal’ın uyarmasıyla bu sergiden haberdar oldum. Sanki ressam, herkesin Alaçatı’da aramakta olduğu paralel mutluluk evrenini işaret ediyor. Ama bana göre, bu uzak evrenin Alaçatı’dan da daha uzaklarda olduğunu şifreliyor. 21 Ağustos’a kadar görebilirsiniz.. (Galeri: 7166551-www.kirmiziardic.com)

MODA TASARIMCILARI

Alaçatı sanatla daha güzel.. Her sanat etkinliği, Alaçatı’ya daha bir güzel yakışmakta.. Moda tasarımcılarının, hele hele zekayla estetiği çok iyi buluşturan genç tasarımcıların öne çıktığı "Alaçatı Moda Tasarım Şenliği"nde, yine duayen tasarımcı Esin Yılmaz’la ve yapıtlarıyla, dahası sinagog-cami-kilise atmosferleri içinde çekilmiş tasarımlarından oluşan fotoğraf sergisiyle buluşmak eşsiz bir keyif yaşattı bendenize.

Zevkle izlediğim "Atölyede Buluşalım" isimli tv programında, Mehmet Soyer, Dilek Tunalı, Gürol Tonbul ve Ayşegül Kurter’in konuğu olan Esin’i, şenlik sonrası geçenlerde bir geceyarısı programında izledim.. "Şu kısır İzmir’de iyi ki, Esin var!.." diye not düşmüşüm. O akşam, bol bol Alaçatı konuşuldu..

BİRAZ FUTBOL

Geçen hafta Alaçatı’ya tersinden girdim.. Cami meydanındaki antikacıları dolaştıktan sonra, Mektep Caddesi’ndeki "Reco" isimli kumpircide güzel pişmiş patatesleri mideye indirdim. Reco (Reçep Çalı) ile Selo (Selim Balta), İngiltere tahsilli tam 2 metrelik çok yakışıklı iki gencin yarattıkları minik dükkan kızlarla dolup boşalmakta.

Büyük meydana geldiğimde tepemde dalgalanan büyük bir "Beşiktaş" bayrağını görünce kanım kaynayıverdi, hemen bir masaya oturdum, bayrağımıza aşkla bakmaya başladım.

Yanıma piyangocu Ferit çöktü, başladı anlatmaya: "Bu bayrağı koyu kartal Balıkçı Kazım astı. Alaçatılı Beşiktaşlılar şunlardır.. Balıkçı Kazım, Mehmet Aksüt, Ferdi Aksüt, Berber Mehmet, Topuz Metin, bayrağı İstanbul’dan getiren Kalamata Mehmet, Ali Aksüt, Berber Eray, Berber Hayri, Berber Taner, Yiğit Varan, Nedim Yalçın, Gözlükçü Göker Olsarıç, Ahmet Kirazcı, Kamil Kirazcı, Kazım Kirazcı.."

Sohbet bitince "Ohh.." dedim.. Alaçatı’da epey varmışız..

Ehh bolca sanat, azıcık Beşiktaş.. İşte biz buyuz!.. Hadi, eyvallah..

Sanat dostları buluştu Şebnem Moroğlu sergisinde İstanbul’da yaşayan İzmirliler’in dayanışma önderlerinden Necla Ünsal, Yeşim Mançe, ressam Sevgi Bayraktaroğlu, ressam Nuça Bencuya ve sanatçının eşi Kemal Moroğlu buluştu.

Everland Uygarlığı’nı tablolarında yaşatmakta

Alaçatı Kemalpaşa Caddesi’ndeki Kırmızı Ardıçkuşu Sanat Galerisi’nde "Everland" isimli sergi açan ressam Şebnem Moroğlu, tam ve yalın mutluluğun yaşandığı bir hayali uygarlığı resmediyor. (Fotoğraf:Armağan Durkan)

Höyük’te ilginç bir sergi

Antika pazarı arka sokağındaki Höyük Sanat Galerisi’de, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin teknik danışmanlarından Rıdvan Bayraktar’ın "Yapılar-Kapılar/Alaçatı" isimli sergisi seramikte cam boyası uygulamasıyla alanında ilk örnekleri sunmakta..

Can dostumuz Muhtar amca

Cami Meydanı’nı da kapsayan Tokoğlu Mahallesi Muhtarı Emin Özen, her ziyaretimizde buluştuğum bir dostumuzdur. Güleryüzlü muhtar ve oğlu İlker, meydanın biricik tuhafiye dükkanını çalıştırır.

Rüzgar Mahmut

Alaçatı’ya "Rüzgarın Oğlu" derler. TRT, bu isimde beldenin belgeselini yayınlamıştı. "Rüzgar Mahmut" beldenin en sevdiğim efendi simalarından biri. Otobüs şöförü Mahmut Kuytu, direksiyonda rüzgar gibi olduğu için bu isimle anılmakta.

Esin Yılmaz imbat gibi esti Alaçatı Moda Tasarım Şenliği’nde ünlü modist Esin Yılmaz’ın yapıtları büyük takdir topladı. İzmir’in sevilen sanat yazarı Emine Kantarcı ile fotoğrafladığımız Esin Yılmaz, yine imbat gibi esti. (Fotoğraf: Yaşar Aksoy)

Çarşının ilk takıcısı

Cami Meydanı Çarşısı’nda, 11 yıl önce tezgahta takı uygulamasını ilk başlatan Nurcan Elibüyük, gerçekten bir piyaniste benzer ince becerikli parmaklarıyla her gün tezgahının başında üretimle meşgul..

Baba Rasim ve oğlu Arif Alaçatı çarşı girişinde beldenin en eski Rasim Restoran’ı sizi karşılar. Rasim Demirel ve oğlu Arif Demirel, ata yadigarı işletmelerini geliştirip güzelleştirmekte bu sezon gerçekten büyük hamle yaptılar. Afiyet olsun.
Yazının Devamını Oku

Bodrum’a merhaba Gümüşlük’e alkış

9 Ağustos 2009
Bodrum bir başka alem, bir başka evren sanki. Ama bu kente en çok klasik müziğin nağmeleri yakışmakta. MEHMET KOCADON’u kutluyorum. Bodrum’un yeni belediye başkanı, beldenin yerli bir evladı olarak kollarını sıvamış durumda. Tıpkı önceki başkan Mazlum Ağan gibi güzel işler yapıyor. Beldeye Türkçe-İngilizce tanıtımlı yeni bir "Halikarnas Balıkçısı Anıt Heykeli" ve merkeze bir "müzesini" kazandırma projesini duyunca alkışladım kendisini.. Türkiye’de kongre turizmini başlatanlardan, ilk HIP (Higly Individual Place) otelini açan Ali Güreli’nin belediye gönüllü kültür-sanat danışmanı olması sevindirici..

BAŞARILI MESLEKTAŞLAR

Bodrum Belediyesi’nin bence çok başarılı Basın Yayın Halkla İlişkiler Müdürü Damla Anter Tikriti ve çalışma arkadaşlarını gönülden kutluyorum. Bir ay içinde 50 civarında Bodrum haberini basına hızla ve ayrıntılarıyla geçen bir başka yerel basın görevlisi tanımıyorum, görevindeki başarısı Bodrum’um başarısıdır. Bir de Yiğit Uygur var. Gümüşlük Uluslararası Klasik Müzik Festivali’nin basın sorumlusu Uygur, klasik müzik adına kuş kanat çırpsa hızla bizleri haberdar etmekte. Gümüşlük Festivali’nin Sanat Yönetmeni Eren Levendoğılu’yu, Festival Koordinatörü Duygu Gümüş’ü ve Yiğit Uygur’u, tabii ki festivalin yaratıcısı Gülsin Onay’ı coşkuyla kutluyoruz.

BODRUM’A MERHABA

11-18 Ağustos arasını Yoga Haftası ilan eden Bodrum Yalıçiftlik’teki İpek Palace butik oteli gazetelere verdiği ilanda, "Yokuşbaşına geldiğinde Bodrum’u göreceksin.. Zannetme ki geldiğin gibi döneceksin.. Senden evvelkiler de öyle dediler, ama akıllarını burada bırakıp gittiler" demiş.

İyi demiş.. Güzel demiş.. Haklı değil mi? Ben de Bodrum’u ilk gördüğümden sonra, aklımı oralarda bırakıp, iş-güç derdi için, ekmek parası için geriye dönmemiş miydim? Her gittiğimde hep aklımı yine oralarda bırakmadım mı? Hala da onu hep ihmal edip, başka yerlerde sürüklenip durmuyor muyuz? Affet beni Bodrum..

Geçenlerde Torba Kızılağaç Köyü’nden rahmetli Saynur Gelendost’un militanlarından çevreci dostumuz Rezzan Dengiloğlu ile görüştüm. Söylediklerini aynen aktarıyorum:

"-Yeni başkan Mehmet Kocadon iyi niyetlidir. Buralıdır, beldenin evladıdır. Donanımlı bir kadro kurarsa çok faydalı olur. Bodrum’da hep dışardan gazel okuyan çok bilmişler vardır, taşın altına ellerini sokmazlar. Kocadon, garajı şehrin içinden çıkarırsa, arabaların merkeze trafik akışını keserse tarihe geçer. Bodrum sessiz ve keyifli bir yer olmaktan çıktı, küçük İstanbul oldu. Son kalemiz burasıdır, savunmamız gerek."

GÜMÜŞLÜK EFSANESİ

Alkışlamak gerek. Klasik müziğin adresi Gümüşlük oldu. Gülsin Onay’ın yönetimindeki 6. Gümüşlük Klasik Müzik Festivali büyük ilgi görüyor. Eklesia Kilisesi atmosferi altında nefis konserlerden sonra, geçtiğimiz salı akşamı İskele Meydanı’nda Gülsin Onay (piyano), Gülşen Tatu (flüt), Şirin Pancaroğlu (Arp) ve Masterclass Yaz Müzik Okulu genç müzisyenlerinin sunumları gerçekleşti.

Bu arada Zuhal Olcay’la başlayıp, Bulutsuzluk Özlemi (15 Ağustos), Ezginin Günlüğü (22 Ağustos) ve Kardeş Türküler’in (4 Eylül) katılımıyla Meşeligöl kıyısındaki amfitiyatroda gerçekleşecek olan "Myndos Umut Konserleri", antik Myndos kentini talan etmek isteyenlere karşı bir duruş sergilemek için Gümüşlük Akademisi Vakfı tarafından düzenlenmekte.

Mika Ertegün, Bodrum’un Amerika elçisi

Bodrum aşığı merhum Ahmet Ertegün’ün eşi Mika Ertegün, Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon’u evinde ağırladığı kahvaltıda Atlantic Records sponsorluğu ile Bodrum’da gerçekleşecek uluslararası konserlerin büyük hayali olduğunu ve Bodrum’un Amerika tanıtım elçisi olmayı kabul ettiğini açıkladı.

Casa Dell’Arte Galeri’yi kutluyoruz

Bodrum Torba’daki Zerrin Ulusman yönetimindeki "Casa Dell’Arte Galeri"deki "Ustalardan Seçmeler Sergisi"ni 13 Ağustos’a kadar izleyebilirsiniz.

(İletişim: 0532.7280410)

Notalar dalga sesine karıştı

6. Gümüşlük Uluslararası Klasik Müzik Festivali, beldenin iskelesinde gerçekleşmeye başlayınca, müziğin nağmelerinin dalga sesine karışmasını duymak isteyen 2 bin kişi iskele meydanını doldurdu.. Tüm sanatçılarımızı kutlamak boynumuzun borcudur.

Balıkçı’ya yeni heykel projesi

Halikarnas Balıkçısı’nın kızı İsmet Noonan, Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon’u makamında ziyaret ettiğinde, "Halikarnas Balıkçısı Heykeli Projesi"ni öğrenerek mutlu oldu. Başkan ve eşi Hülya Kocadon, İsmet Hanım’a Seramik Kaftan eserini armağan ettiler..

Aybüke Baran’ın eşsiz sergisi

Ege’nin yetiştirdiği en ünlü modistlerden, eşsiz dostumuz Aybüke Baran’ın, Türkan Saylan’ın anısına ithaf ettiği "Benden Anadolu’ya Selam Söyle" isimli Türk El Sanatları Sergisi, Bodrum Belediyesi Meclis Salonu Sanat Galerisi’nde sanatseverlere sunuluyor. Kaçırmayınız..

Aleksander Madzar Gümüşlük’e hayran oldu

Resimde Gümüşlük Klasik Müzik Festivali’nin yaratıcısı Gülsin Onay ile birlikte gördüğümüz büyük solist ve konservatuvar profesörü Aleksander Madzar, konserinin gerçekleştiği Eklisia Kilisesi atmosferini büyüleyici bulduğunu belirtti.
Yazının Devamını Oku

Alaçatı’da huzur buldum

2 Ağustos 2009
1983-91 arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Ankara Milletvekili olarak görev yapan Göksel Hanım, Alaçatı’nın taşına toprağına bağlanmış..

ALAÇATI, bu sezon on binlerce konuğun istilası altında.. Gündüzleri plajları, plaj-kulüpleri, sörf merkezleriyle dolup boşalan beldede, akşamları yürümek artık imkansız. Herkes burada bir şeyler aramakta. En pahalı yemekleri arayanlar, incik boncuk elleyenler, en fiyakalı giysileriyle tıkış tıkış restoranlarda boy ve rol gösterenler, herkes Alaçatı’da aradığını buluyor sanki..

Ama burada huzur bulan da var. ABD’de sosyal politika okumuş ve 1983-91 arasında Ankara Milletvekilliği yapan Göksel Kalaycıoğlu Hanımefendi’yi, Kemalpaşa Caddesi’ndeki evinin önünde bir hasır koltuğa oturmuş, gelene geçene hayretle bakarken yakaladık, kütüphaneli salonunda sorularımızı sorduk

Æ Ne zaman gördünüz buraları?

Æ Alaçatı’yı ilk 1952’de gördüm. Annemin romatizması için Ilıca’da Rasim Palas’a geldik. Üzeri bagajlı otobüse Basmane’den bindik, Uzunkuyu’da mola vererek dört saatte geldik.. 21 banyoda fayda gördük. Sonra hep gelmeye başladık. 1954’te Şantiye Evleri’nden ev aldık. O zaman Alaçatı yıkık dökük, sokakların ortasından kirli su akan bir yerdi. Yollar hayvan pisliği doluydu, hayvanlar yolda başıboş gider, kendi ağıllarına tıpış tıpış girerlerdi.

Yazının Devamını Oku

Ege’nin sualtı zenginliği keşfediliyor

26 Temmuz 2009
Türkiye Sualtı Arkeolojisi Vakfı (TINA), Ege’nin sualtı zenginliğinin ortaya çıkarılmasına öncülük yapmakta.. EGE’de sualtı arkeolojisine büyük bağış.. Ege’nin sualtı zenginliği keşfedilecek.. Türkiye Batık Envanteri Projesi (TÜRBEP), Ege’nin dibini aydınlatacak... Ege’nin sualtına büyük kaynak aktarımı.. Nereden bakarsanız bakın, Ege’nin tarihi zenginliği için önemli bir haberi izledim. Türkiye Sualtı Arkeolojisi Vakfı (TINA), kuruluşunun 10. yılında iki önemli bağışla Ege’nin sualtı arkeolojisi çalışmalarına önemli destek sağladı.

KOÇ BAĞIŞI

İşadamı Mustafa Koç’un da kurucu üye olarak görev yaptığı TINA’nın Başkanı Oğuz Aydemir, Çeşme Ovacık’taki evinde düzenlediği basın toplantısında Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü’nün yürüttüğü, ’Türkiye Batık Envanteri Projesi’nin (TÜRBEP) Ege Bölgesi çalışmalarına 450 bin TL, Ankara Üniversitesi Urla Sualtı Arkeoloji Merkezi Projesi’ne ise 275 bin dolar kaynak aktardıklarını açıkladı. Aydemir, bu kaynakları sağlayan Mustafa Koç’a şükran duyduklarını söyledi.

D.E.Ü. Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Arkeoloğu Yrd. Doç. Dr. Harun Öztaş, üç yılda Çanakkale’den Bodrum kuzeyindeki Güllük Körfezi’ne kadar çok geniş ve kalıntı olarak zenginlik taşıyan bir çok bölgenin "Türkiye Batık Envanteri Projesi" doğrultusunda ustalıkla taranacağını açıkladı. 450 bin liralık bağış çekinin Özdaş’a sunulduğu basın toplantısında, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Hüseyin Avni Benli, bu büyük bağışın Çanakkale’den Güllük Körfezi’ne kadar Ege sahillerindeki batık potansiyelimizi gözler önüne sereceğini belirtti.

ÜÇ YILLIK ARAŞTIRMA

Projeye göre bu yıl Seferihisar Körfezi, Kuşadası Körfezi, Aydın ili sahilleri batık potansiyeli araştırılacak. 2010’da Edremit Körfezi güneyi, Dikili, Çandarlı, Foça, Karaburun sahil şeridi, Çeşme ve Alaçatı koyları taranacak. 2011’de Gökçeada ve Bozcaada çevresi ve kara arasındaki sahiller, Edremit Körfezi’nin kuzeybatısı incelenecek. 2012’de ise, Çanakkale Yarımadası’nın üst sahilleri araştırılmış olacak.

Türkiye Batık Envanteri Projesi’nin Ege Bölgesi’ndeki sualtı araştırması ayağının sorumluluğunu üstlenen Yrd. Doç. Dr. A. Harun Özdaş, Mustafa Koç’un bu anlamlı desteği ve TINA’nın hiç bir zaman esirgemediği ilgisinin, zenginliğin keşfinde önemli bir dönemi başlatacağını açıkladı. Bilimsel donanımı, basına gösterdiği kibar, bilgilendirici tavrıyla sempatimizi kazanan, Ege’mizde önemli işler yapacağına inandığımız Harun Özdaş’ın ve ekip arkadaşlarının mutlaka sürekli desteklenmesi gerektiği düşüncesindeyiz.

DENİZCİLİK TARİHİ

Harun Özdaş’ın açıklamasına göre, Ege Bölgesi’nden başlayarak diğer denizlerimizi de kapsayacak proje, bu alanda gerçekleştirilecek olan en büyük ve geniş kapsamlı çalışma olacak.. Dünya Sualtı Kültür Mirası’nın merkezinde yer alan ülkemiz karasularında gerçekleştirilecek bu araştırmaya verdiği destekle TINA üstlenmiş olduğu misyonunu bu proje sayesinde bilim dünyasına duyuracaktır.. Yapılan bütün çalışmalara hazırlık aşamasında olan (www.tubep.org.tr) adresinden ulaşmak mümkün olacak. Deniz çalışmaları internet üzerinden canlı izlenebilecek.

Antik çağdan Bizans’a ve Osmanlı dönemleri dahil yelkenli ve kürekli gemi batıklarıyla ilgilenen, bu sualtı zenginliğini ortaya çıkaracak proje sonucunda, ülkemiz denizcilik tarihinin karanlık sayfaları aydınlatılmış olacak. Böylece eski çağların denizcilerinin yaşamları, kullandıkları gemiler, ticaret yolları, önemli sığınma yerleri olan körfez ve koyların sualtı birikimi, tarih, arkeoloji, ticaret, madencilik, seramik, testi, amfora özellikleri gibi nice bilgiler gün yüzüne çıkacaktır. TINA Başkanı Oğuz Aydemir’in evindeki basın toplantısı sonunda, ev sahibesi ince zevkli Ela Aydemir’in hazırladığı sevimli kahvaltı sofrası bu güzel girişimin süsü oldu. Ege’miz açısından hayırlı olsun..
Yazının Devamını Oku

Sarı lacivert Çeşme dalgaları

19 Temmuz 2009
Ünlü futbolcunun yeni yayınlanan "Meşin Yuvarlakla Pembe Alemler" kitabında, yaşam ve aşk şiirleri, nefis güfteleri ve besteleri yer alıyor.. İSMAİL KURT, bir Çeşme sevdalısı.. Bir güzel insan.. Milli futbol tarihimizin unutulmaz sembollerinden.. Fenerbahçe’nin yıldızlaşan kahramanlarından biri.. Uzun yıllardır Çeşme kıyılarında sevgili eşi Güler Hanım’la yaşıyor.. Evlatları Hüseyin ve Güliz, torunu Alaz, onun Fenerbahçe kadar büyük sevdası..

Milli sembolümüz, Çeşme’nin ünlü hırçın dalgalarını "sarı-lacivert" görüyor.. Biz, "Dalgaların köpükleri sarı değil, beyaz" dediğimiz zaman, İsmail Kurt ağabeyimiz o bembeyaz dalgaları sapsarı gördüğünü söylüyor.. Böylesine bir Fenerbahçe aşığı olarak, yaşadığı her güzel coğrafyayı "Sarı Kanaryalar"ın yarattığı bir doğa parçası olarak görmekte..

ANLAMLI KİTAP

İsmail Kurt ile her zaman yaptığımız gibi Boyalık sahilinde buluştuk.. İsim babalığını yaptığım yeni kitabı "Meşin Yuvarlakla Pembe Alemler" üzerine konuştuk. Türkiye Futbol Vakfı’nın bu yeni yayınında İsmail Kurt, 75 yıllık yaşamını şiirler, şarkı güfteleri ve besteleriyle anlatıyor. Bu sevimli kitap, Vakıf Başkanı ve Fenerbahçe’nin 2. Başkanı, ünlü işkadını Sema Küçüksöz’ün vefalı girişimi ile yayınlanmış. Kitapta coşkulu ve romantik yaşamını, Fenerbahçe aşkını, başından geçen bin bir olayı şiirleriyle ölümsüzleştiren Kurt, Çeşme’ye olan aşkını da bestelenmiş şiirleriyle sunmakta. Kardeşi Metin Kurt da ünlü bir futbolcu olan İsmail Kurt, Türk futbolundaki "Şair Futbolcular" sınıfının ne yazık ki son bireylerinden biridir..

FUTBOL SİMGESİ

1934 doğumlu olan ve 17 kez milli takım formasını giyen İsmail Kurt, Fenerbahçe’nin genç takımında yetişti. Karagümrük’te parladı ve 1956’da Galatasaray’a transfer oldu. Dört sezon defansın aşılmaz beki olarak ün yaptı. 1960’da Fenerbahçe’ye transfer olarak, yedi yıl 185 maçta Sarı-Kanarya formasını şerefle taşıdı. Futbol, sanat ve sosyal alemlerinde neşeli, ince esprili, güler yüzlü, tatlı dilli, efendi, saygılı ve sevecen bir portre çizen şair ruhlu İsmail Kurt, güftelerini kendi besteleyerek unutulmaz şarkılar yaratan bir musiki adamıdır aynı zamanda..

Binlerce kişinin yıllarca tezahürat yaparak alkışladığı bu büyük futbolcu, günümüzde bestelerinden birini mırıldandıktan sonra Çeşme kıyılarında çevresini saran bir kaç kişinin içtenlikli alkışlamasıyla dünyanın en mutlu insanı olarak pırıl pırıl gülümser..

ÇEŞMELİ KIZ

Can Bartu’lu, Lefter’li, Basri’li büyük Fenerbahçe’nin nice şampiyonluğunu omuzlayan İsmail Kurt dostumuz, Metin Oktay’lı, Turgay’lı, İsfendiyar’lı büyük Türk Milli Takımı’nın da değişmez bir elemanı olarak futbol tarihimizde şanlı sayfalarda ölümsüzleşmiştir..

Saçlarına daha yenilerde kır düşmüş İsmail ağabeye, "Çeşmeli mi" şiirini nasıl yazdığını belki onuncu kez sordum:

"- Çeşme Kalesi’nin önünde uzanan sahilde gözlerimi Sakız Adası’na çevirip uzun yıllar öncesini düşünür, sevda rüzgarlarıyla içim dolup dolup boşalırdı.. Bir gün kıyıya demirli teknelerin karşısındaki çay bahçesinde afet gibi bir hanım kız gördüm, bir tanrıça gibiydi. Ve hemen dudaklarımdan şiir akmaya başladı, sonra onu hemen güfte haline getirdim. Ardından beste aktı geldi, notaya çekince şarkım ortaya çıktı. O hanım kızı bir daha görmedim. Belki hayal görmüştüm, belki gerçekti, ama asıl gerçek olan ortaya çıkan şarkımdı."

BENİM ŞİİRİM

Yıllarca Türk futboluna hizmet eden, Isparta, Karabük, Konya, Seydişehir, Kırklareli, Çorumspor, Tire, Denizli, Sivas, tokat, Pendik, Fenerbahçe alt yapısı, Kastamonu’da antrenörlük yapan İsmail Kurt, o yıllarını, "yurdumu tanıma programı" olarak anlatıyor.

Eski futbolculardan kaptan Lefter, Mikro Mustafa, Suat Mamat, Baba Recep, İsfendiyar, Beşiktaşlı Kaya, Fethi ile sık sık buluştuğunu anlatan kurt futbolcu, Lefter’in kendisini Büyükada iskelesine kadar uğurladığını söylerken gözleri ıslanıyor. Dünya tatlısı, meşin yuvarlak sevdalısı, musiki aşığı İsmail Kurt ağabeye uzun ömürler, şahane besteler diliyorum. Geçenlerde benim için de bir şiir yazmış. Onu da sunup yazımızı noktalayalım:

"Hem şair, hem yazar, bir de Yaşar Aksoy’umuz var / Efendi mütevazi, kök belli, iyi soy var / Benim gibi çekilmiş köşesine kendinden habersiz / İçinde fırtınalar var, ama görünüşü çok sessiz / Bir de "Karakartal" olmasa ne iyi olurdu!.."

Çeşme dalgaları bizi okşarken

İsmail Kurt ile ilkbahar, yaz ve sonbahar boyunca Çeşme’nin en güzel sahillerinden olan Boyalık’ta buluşur ve hep eski zamanların futbol tarihinden söz açarız.. Saatler geçer bir türlü vazgeçemeyiz, Çeşme’nin rüzgarından, dalgalarından ve sohbetimizden..

ÇEŞMELİ Mİ?..



Karşımda o, ardında deniz bakıp süzüp de geçmeli mi

Gözleri denizden de güzel o kızı sordum Çeşmeli mi

Tebessümü güneşten sıcak, bakışlarına hayran insan

Kadehi kaldırıp şerefe yudum yudum içmeli mi



İçmeli, içmeli zevk ile içmeli

Geçmeli, geçmeli kendinden geçmeli



Her gün niye Körfez’de olur bakışlarından seçmeli mi

Endamı Venüs’ten de güzel sarışın afet Çeşmeli mi

Özel biri yaratmış Hüda, o kor dudağı görsen dersin

Buseler kondurup alevi yudum yudum içmeli



İçmeli, içmeli zevk ile içmeli

Geçmeli, geçmeli kendinden geçmeli



Güfte ve beste: İsmail Kurt

Makamı: Rast

ÇEŞME

SAHİLLERİNE



Karşıki kıyılardan sürükler esen rüzgarlar

Çeşme sahillerine koşarak gelir dalgalar

Sarı meçli dilberi andırır deniz uzakta

Çeşme sahillerine koşarak gelir dalgalar



Yelesinde köpüğü halkalar

Bir tay olmuş koşuyor dalgalar

Nağmeler raks eder şen sular



İnsanı büyülerken bu sahil, deniz, kumsallar

Çeşme’nin renklerini yaşayan sever hep sorar

Yeşil, mavi, lacivert sanki bir resim sularda

Renklerin şarkısını çalıyor bakın dalgalar



Aya Yorgi, Ilıca bir yanım

Şifne, Dalyan, Boyalık hayranım

Ildır, Çiftlik, Pırlanta gör canım

Tanrı lütfu lüksüdür dünyanın..



Güfte ve beste: İsmail Kurt

Makamı: Nihavent

Dillere destan milli takımımız..

Metin Oktay’ın 2 golüyle Hollanda’yı 2-0 yendiğimiz maçın kadrosu.. Dillere destan Türk Milli Takımı, ayaktakiler Metin Oktay, Turgay Şeren, Lefter, Hilmi, Kaya (Altay’dan Beşiktaş’a giden), Kadri Aytaç, Saim. Oturanlar Naci, İsmail Kurt, Coşkun Özarı, Büyük Ahmet..

Hey gidi "Büyük Fenerbahçe" hey

İşte 1965’lerin İsmail Kurt’lu büyük Fenerbahçesi’nin unutulmaz kadrosu.. Ayaktakiler: Ziya Şengül, Ali İhsan, merhum Birol, Şeref Has, Şenol, kaleci Hazım.. Oturanlar: İsmail Kurt, Ogün Altıparmak, Aydın, Şükrü Birand ve Özer.. Heyy gibi heyyy..
Yazının Devamını Oku