Yaşar Aksoy

Bayramda keyifle bu dergi okunur

29 Kasım 2009
Kapsamlı ve sevimli “Kent Konak – KNK” dergisi yayınlandı.

Nefis bir sayfa düzenlemesi, pırıl pırıl baskı, birbirinden ilginç konular.. Kurban Bayramı boyunca elimden düşürmeyeceğim bir dergiye kavuştum..

BEŞİKTAŞ’ı çok severim, çünkü ezelden beri koyu Beşiktaş taraftarıyım.. Ama aynı zamanda Beşiktaş’ı kıskanırım. Çünkü Beşiktaş Belediyesi’nin yayınladığı bir muhteşem kent yayını olan “B + “dergisi, içerik olarak canım Beşiktaş semtini en kuytu özelliklerine kadar gözler önüne serdiği gibi, biçim-baskı olarak ta ülkemizin en nitelikli yerel yönetim dergisi olarak gözlerimi daima kamaştırmıştır, hep kıskanmışımdır, “Neden İzmir’in böyle bir dergisi yok” diye hayıflanmışımdır.
Beşiktaş dergisini Beşiktaş’ta, Ortaköy’de kafe, pastane ve üniversite kantinlerinden sürekli edinip bana gönderen Çeşme’mizin prenseslerinden Bahçeşehir Üniversitesi İç Mimari Dalı öğrencisi Ilıcalı Eda Çapan’a burada şükranlarımı sunar, bayramını kutlarım..
Ama artık Beşiktaş dergisini kıskanmayacağım.. Çünkü Konak Belediyesi’nin yayınladığı “Kent Konak – KNK” dergisi var. Ölçü olarak (27x38 cm), aynen Beşiktaş dergisi tıpa tıp taklit edilmiş. Ama kurgu, içerik ve sunuş olarak bizimki, Beşiktaş dergisine fark atmış, çok daha alımlı ve anlamlı olmuş..
Aferin demek gerekiyor.
DERGİ KÜNYESİ
Derginin sahipliğini Konak Belediyesi adına Serpil Güngör, yayın koordinatörlüğünü ise İzmir Basını’nın mütevazı ve değerli üyelerinden sevgili Işık Teoman üstlenmiş. Kültür-Sanat’ta değerli dostlar şair Namık Kuyumcu ve Ayla Sert bulunmakta. Yine değerli dostlarımızdan Güler Bilgen ve Gülsen Özkan sivil toplumla koordinasyonu üstlenmiş. Haberleri Sonay Kaplan kotarmış.

Yazının Devamını Oku

Ayşe Mayda çok yaşasın

22 Kasım 2009
Hayvan hakları savunucusu ve hayırsever Ayşe Mayda, ülkemizin ilk ortodondist diş doktorudur..

PRENSES gibi yaşadı 1916 doğumlu Ayşe Mayda.. Hoşgörülü Osmanlı’dan devrimci cumhuriyete dönüşen ve hızla batılılaşan ama otantik değerlerini de koruyan “İzmir’in kendine özgü seçkin ve soylu burjuvazisinin”, aristokrat havalı ama aynı zamanda halkla içiçe olabilen bir sevimli prensesiydi.. Ünlü nakliyeci, üzüm-incir işletmesi de olan Hamalbaşı Salih Ağa’nın kızıydı..
Türk Koleji’ne komşu 1903 yapımı, içi antikalarla ve sanat eserleriyle dopdolu Sadrazam Kıbrıslı Kamil Paşa Köşkü’nde halen yaşayıp giden bu alımlı ve çok akıllı prenses, gençliğinde şehrin tıp ve sanat-kültür yaşamında, olgun yaşlarında ise hayvan hakları ve hayır işlerinde öncü bir “sosyal-aktivist portresi” çizdi.. İzmir’in yakın tarihine damgasını bastı..
Hem İzmir’i doya doya yaşadı, hem de Antartika hariç tüm dünyayı dolaştı.. Varlığını hayır işlerine akıttı, kedi-köpek haklarının cesur savunucusu oldu, seçkin kültür olaylarında yer aldı, Halikarnas Balıkçısı, Safiye Ayla ve tüm kalburüstü sanatçı-yazarlarla yanyana yaşadı..
İzmir’in ilk kız özel okulu Ravzai İrfan’dan ve Amerikan Kız Koleji’nden mezunların gözdesi oldu, 1941’de İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği’nden mezun olup Ord. Prof. Alfred Kantorowichz’in asistanlığını yaptı, ülkemizin ilk ortodondist diş doktoru (diş, çene ve damak bozuklukları hekimi) olarak isim yaptı..
İnner Wheel Kulübü’nün Margerette Golding Ödülü’nü kazandı. PTT, adına posta pulu bastırdı.. Yaşadığı köşk 2003 yılında Tarihe Saygı Ödülü kazandı. Konak Belediyesi ismini yaşadığı sokağa verdi..
ÖRNEK HAYIRSEVER
Onun için en önemli hayır işi, okul yaptırmaktı.. Kardeşi Seniha Mayda adına Bozyaka’da 1000’nin üstünde talebeyi kapsayan ilköğretim okulu, spor-kültür salonu, bilgisayar ve fen laboratuvarı yaptırdı.

Yazının Devamını Oku

Yılmaz Ozdil’i hala okumadınız mı

15 Kasım 2009
O, halkın içinden çıktı geldi.. O, Ege’mizin, İzmir’in bir halk çocuğudur...

Hürriyet Gazetesi’nin 3. sayfa yazarı Yılmaz Özdil, genç yaşında ve kısa sürede sevilen bir “halk yazarı” haline geldi.. Bu işin sırrı neydi acaba?

GEÇENLERDE bir çerçeveciye gittim. 35 yıl öncesinden kalma altı askerlik fotoğrafımı çerçeveletmek istedim. Tank üzerinde, taburuma komuta ederken, Atatürk Anıtı’na kolordum adına çelenk koyarken çekilmiş fotoğraflarıma, çerçeveciyle oğlu ilgiyle baktı. Şu günlerde ordumuza yapılan saldırılara karşı tepki koyarak bu çerçeveyi yaptıracak ve asteğmenlik fotoğraflarımı evime asacaktım.
İki saat sonra çerçeveyi almak için döndüm. Çerçeveciyle oğlu, beni dikkatle süzüyordu. Çerçeveyi kağıda sardılar, sonra ülke sorunlarıyla ilgili sorular sormaya başladılar. Sohbet uzadı. Adamla oğlunu çözememiştim. Aniden adam ağzından kaçırıverdi:
- Biz yalnızca Yılmaz Özdil okuruz.. Ona inanırız..
Ben de bastım kahkahayı:
- Yahu, şunu baştan söyleseniz ya!..
ALBAY  İLE  KIZI

Yazının Devamını Oku

Yarınımız genç kuşaklara emanet

1 Kasım 2009
Cemal Elmasoğlu başkanlığındaki “Ege Genç İşadamları Derneği” (EGİAD), cumhuriyet ve demokrasimizi emanet edeceğimiz genç iş dünyası kuşaklarını barındırmakta.. Onları tanıyınca içiniz ferahlıyor.

EGİAD’ın Cemal Elmasoğlu başkanlığındaki 30 kişilik yönetim kurulu toplu fotoğrafı önüme geldiği zaman, babamdan kalma evladiyelik büyüteçle üzerinde gezinmeye başladım. Her portreye uzun uzun baktım, üyelerin oturuşlarını, giyimlerini, tavırlarını, yüzlerindeki anlamları kavramaya çalıştım. İnanır mısınız, içime büyük bir ferahlık geldi, sevindim, gururlandım, kendime güvenim geri geldi. Televizyon haberlerinden bunalan, ülkemin içindeki kaostan ve krizden ezilen ruhum bir anda kanatlandı. Bu güzel genç insanların, bu her hallerinden birikimli ve özgüvenli oldukları anlaşılan genç işadamlarının, ülkemi, cumhuriyetimi, demokrasimi korumaktan, kollamaktan, yüceltmekten vaz geçmeyeceklerini hissettim.
Hepsi iyi eğitilmiş, lisan bilen, dünyayı kavramış idealist ve namuslu insanlardı. Onları tanıyor muydum?.. Hayır hiçbirini tanımıyorum.. Ama hissettim. Onlara inandım.. Acı çeken cumhuriyetimizin kutsal emanetlerine sahip çıkacaklarına güvendim.. Ege’nin bu genç işadamlarının, bölgemize, ülkemize, dünyaya insanlık adına nice katkılar yapacaklarını hayal ettim.
GENÇ İŞADAMI
Sonra bir gün, sabahtan akşama çalıştığım, ekran başından ayrılmadığım internet kafeye içlerinden biri geldi, benimle tanıştı, yayınladıkları dergilerini getirdi, ülke sorunları hakkında görüşlerimi sordu.
Kibar, efendi, genç, cana yakın bir işadamıydı. İlk görüşte ona ısındım. Sonra evime geldi. Büyük kütüphanemin bulunduğu geniş salonumda uzun uzun konuştuk. Hayretler içinde kaldım. Nasıl da ülke sorunlarına yakındı, nasıl da doğru, olumlu, pozitif, insancıl düşünüyordu. Ne kadar iyi yetişmişti. Ne kadar güzel hislerle ülkesine, halkına bağlıydı.. Ne kadar çağdaştı.. Halkımdan, ülkemden bana ne, demiyordu. “Ben kazandığım parama bakarım, kim daha çok verirse ona göre konuşurum, benim inancım borsada, satışta, ihalede, senette, sepette biter. Ben dalgama bakarım arkadaşım” demiyordu.. Bambaşka, tam zıt şeyler söylüyordu..
Reha Atakan’ı çok beğendim..
EGİAD dergilerinin yayın kurulu başkanıydı.. Toplu fotoğraftaki 30 genç işadamının tipik örneği, suretiydi.. Toplu fotoğrafın doğru söylediğine bir kez daha inandım..

Yazının Devamını Oku

Hepimizin sevgilisi Moris Benyuca

25 Ekim 2009
Öncelikle Altay’ın, sonra tüm İzmirlilerin, Musevi Cemaati’nin ve ESİAD’ın sevgilisi; hoşsohbet sevimli, toplumsal hizmet heyecanı taşıyan Moris Bencuya, örnek bir İzmirli işadamımızdır..

MORİS BENCUYA, 1934 Karataş doğumlu bir İzmir çocuğudur. Dedeleri 1375 yılında İspanya’dan Anadolu’ya göç etti, Manisa yangını yüzünden 1923’de İzmir’e gelerek Karataş’a yerleşti..
10 yaşındaki Moris, babasının Hisarönü’ndeki nalburiye dükkanında çalışmaya başladı; o tarihten itibaren “dünyada yaşanacak en güzel yer” olarak tanımladığı İzmir ve Çeşme’de soluk alarak, iş dünyasının içinde saygın bir yer kazandı. Yenişehir İnşaatçılar Çarşısı’ndaki işyerinde çelik ve galvaniz boru ticaretiyle uğraşan Moris Bencuya, İzmir Musevi Cemaati’nin başkanlarındandır ve ESİAD’ın (Ege Sanayici ve İşadamları Derneği) Yönetim Kurulu üyesidir..
İngilizce, Fransızca, İspanyolca ve İtalyanca bilen Bencuya, tipik bir eski İzmirli olarak, çok sevimli ve sıcak, hoşsohbet, kibar, gerçek burjuva ve yardımsever bir portre çizer.. İki evlat, beş torun sahibidir..
O, eski Elhamra Sineması yıllarının çocuğudur.. Atlı tramvaya binmiş, Karataş sahilinde balık avlamış, Asansör civarında arkadaşlarıyla piyasa yapmış, 9 Eylül kurtuluş günlerinde yüreği coşku ile parlamış, Pasaport’taki Atatürk heykeline uzaktan bakarken gözleri ıslanmış ve Alsancak’ın parlak yıllarında o semti doya doya yaşamıştır. Dedim ya, o bir gerçek İzmir çocuğudur..
BÜYÜK ALTAYLI
Ama kendisine sorarsanız, Moris Bencuya’nın en büyük aşkı, “Büyük Altay”dır.. “Öncelikle Altay’ı, sonra Türk Milli Takımı’nı, sonra Beşiktaş’ı ölesiye tutarım” der.. Onun Altay aşkı, bir çok Altaylı’da teşhis ettiğim zengin aşkı değildir, ağırbaşlı, burjuva heveslisi bir soğukluğu onda göremezsiniz. Bencuya tam bir tribün taraftarıdır. Coşar, bağırır, hop der yerinden kalkar, hoppala der oturur, Altay aşkını coşkun bir sel gibi önüne katar götürür..Bana da şöyle demekten kendini alamaz: “- Bak Yaşar Paşa, siyah-beyaz renkleri sevdiğin için seni daha fazla severim!”.
Yıllarca Altay yönetim kurullarında çalışan, divan kurulu üyesi Moris Bencuya, Altay konusu açılınca daima birlik ve beraberlik vurgusu yaparak, Süper Lig’de bir İzmir takımının temsil edilmesi için mesaj verir. Altaylı olmanın bir ayrıcalık olduğunun altını çizer. Altay, Milli Lig’de iken, İzmir’de oynanan Fenerbahçe ve Galatasaray maçlarında 65 bin kişinin stadı doldurduğunu, bazen kendisinin bile yer bulamayarak Ahmet Ertem isimli arkadaşıyla saha içinden maç izlediğini söyler; o günlerin üç büyüklere kafa tutan Büyük Altay’ını özler de özler.. Hele hele Mennan günlerini hiç unutmaz.. 1955-60’larda Hisarönü’nde Mennan Pastanesi’nde oturup, başta Hakkı Gürüz olmak üzere, futbolcusuyla, taraftarıyla hep birlikte, Altaylı, Altınordulu, İzmirspor ve Göztepeliler olarak yaptıkları tadına doyum olmaz sohbetleri arar da arar..

Yazının Devamını Oku

Uşakizade Köşkü’nde Uşak sohbeti

18 Ekim 2009
TARİH bağlamındaki “mekan ve insan” buluşmalarının tadına doyum olmaz.

Uşak Sabri Ağaoğlu Lisesi Müdür Yardımcısı ve Tarih Öğretmeni Serhat Karadurmuş, Necati Özen Lisesi Müdür Yardımcısı ve Tarih Öğretmeni Ahmet Traş, Vala Gedik Lisesi Müdür Yardımcısı ve Tarih Öğretmeni Şakir Özdemir, “Uşak’ta Kuvayı Milliye” başlıklı araştırmaları kapsamında İzmir’e gelip, bu konuda bilgisi olanları Karşıyaka Uşakizade Latife Hanım Köşkü’nde bir araya getirdi.

Eski Uşaklılar’dan Sedat Bacak büyüğümüz, Uşak’ta Kuvayı Milliye dönemi Müftüsü Ali Rıza Efendi’nin torunu İzmir eski CHP Milletvekili sevgili kardeşim Ali Rıza Bodur ve Üşak’ın mümtaz simalarından aşıcı Ahmet Efendi’nin torunu bendeniz Yaşar Aksoy buluşup tadına doyum olmaz bir sohbet yaptık. Tarih öğretmenlerimiz, hem bizi konuşturup notlar aldı, hem de konuşmalarımızı videoya kaydetti.

Yakın gelecekte Uşak Valiliği yönetiminde. bu üç değerli tarih hocasının gayretleriyle, “Uşak Kuvayı Milliye Tarihi” gün ışığına çıkacak ve bastırılacak.. Var gücümüzle kutluyoruz..

Ege’mizin her ilinde, buna benzer çalışmalar yapılmalıdır. Hala bağımsızlık savaşımız ile ilgili bilinmeyen hatıralar, belgeler ve bilgiler tenhalarda araştırmacıları bekliyor.

UŞAK TARİHİ

Uşak Tarihi deyince akla gelen ilk isim, Haşim Tümer’dir. Beldenin kapsamlı biçimde tarihini anlatan Haşim Tümer Bey’in “Uşak Tarihi” kitabı, 1971’deUşak Halk Eğitimine Yardım Derneği tarafından yayınlanmıştır, bu nefis kitap mutlaka yeniden bastırılıp genç kuşaklara sunulmalıdır.

Yazının Devamını Oku

Hayran olduğum kadın

4 Ekim 2009
Ertuğrul Özkök’ten Fatih Çekirge’ye bir çok ünlü gazeteci ve edebiyatçının ilk ürünleri “Oluşum” dergisinde yayınlandı..

ROMY SCHNEİDER, beyazperdede parlayıp yüreklere taht kuran “efsane dişiler” içinde, belki de en tatlısı, en sevimlisi, en gizemlisiydi. Erişilmez bir prenses gibiydi.. Romantizmin pembe ışıltılı bulutları içinde, aşkın ve sanatın buluştuğu her şiirde Romy vardı.. Peri kızı gibiydi.. Bavyera Alpleri’nden bir kelebek sevimliliği içinde kopmuş, sinema dünyasının bir anda prensesi oluvermişti.
Türk seyircisi onu ilk kez “Sissi” filmiyle tanıdı. Ben de filmi izlerken ona aşık oluvermiştim. Kırlarda papatya toplayan Sissi, bu filmde Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz Joseph (aktör Karl Böhm) ile aşk yaşıyordu. Viyana valslerinde görmeliydiniz onları.. Işıl ışıl parlayan billur avizeler altında, bir peri kızı gibi olan Sissi, herkesi büyülemekte gecikmedi..

MELEK SİNEMASI

New-York’ta, Londra’da, Paris’te, Roma’da ve Berlin’de,  “Sissi” filminin oynadığı her sinemanın önünde uzun kuyruklar oluştu.. Her ulustan, her yaştan seyircinin açık veya örtülü tüm romantik duyguları açığa çıkıvermişti. Romy, aşkların en safını, en bakiresini muhteşem oyun gücüyle dünyaya öğretiyordu.
1960’lı yılların ilk yarısıydı.. 17 yaşındaydım.. Karşıyaka Melek Sineması’nda muazzam bir seyirci kitlesinin bunaltıcı sıcaklığı içinde Sissi’yi izlerken, ömür boyu Romy Schneider’e aşık olacağımı hissettim. Daha sonra Romy’in başrolünü oynadığı “Troçki’ni Ölümü” ve “Sevgilim Sonuna Kadar” gibi daha nice büyük filmlerde de aynı hissi yaşadım.

Yazının Devamını Oku

Dalyanköy aşığı bizim Katrin

13 Eylül 2009
Uzun yıllardır Çeşme’nin Dalyanköyü’nde tek başına yaşayan Belçika kökenli Madam Katrin, yöreye kocasıyla geldi ve buralara aşık olarak yerleşti. SANAT GALERİSİ gibi bir salondayım.. Birzamanlar "Ateş Dağlı", "Küskün Çiçek" gibi Türk filmlerinin çekildiği evin içindeyim. Büyükelçi İsmet Birsel’in tabloları, zarif heykeller, yelkenli maketleri, eski Dalyanköy fotoğrafları, İstanbul Kız Kulesi gravürü, çerçeveli aile fotoğrafları, denizden Ayasofya görüntüsü salonu çepeçevre süslemiş. Çok ince bir zevkle döşenmiş salonda gözlerimi gezdiriyorum. Boz bir kedi ortada dolanıyor.

Havayı hafif bir Fransızca aşk şarkısı kaplamış.. Yerde Türk kilimleri.. Balkona çıktığınızda palmiye ağaçları altındasınız ve Dalyan Yat Limanı ayaklarınızın altına serilmiş durumda. Masmavi havuza bakıyorum. Burası daha bir kaç yıl önce Madam Katrin’in "Lapero" isimli ünlü bir kafe-sanat galerisiyken, düzenlediğimiz etkinlikleri, sergileri düşünüyorum. Sergiler başarılı geçtikten sonra elbiselerle havuza atladığımız çılgın akşamlarımıza gülümsüyorum. Madam Katrin (Catherina), tek başına kafeyi yönetemediği için, artık sadece evini, ev olarak kullanmakta. Soruyorum kendisine:

İLK GELİŞ

ÈBuralara nasıl geldiniz?


ÈKocam Beyaz Rus kökenli Nikita Gruber ile 1973’lerde tekneyle buraya ayak bastık. Ve sırılsıklam aşık olduk bu köye, bu şipşirin koya.. İnsanlarına bayıldık. Eski Dalyanköy insanları dünyanın en tatlı insanlarıydı. Arsa aldık, işçilerle omuz omuza evimizi yaptık. 1978’de evi tamamladık. Ama 5 sene sonra kocam bir trafik kazasında vefat etti. Çok sevildiği için, Dalyan’da müslüman mezarlığına köylülerin omzunda götürüldü ve gömüldü. Mösyö Nikita sevilen bir insandı. Dalyanköylüler arada kocamdan söz açınca beni ağlatırlar. Eski Muhtar Niyazi, Hüseyin Algan, "Kocan çok iyiydi, seni de bu yüzden çok severiz" dediklerinde hemen ağlarım.

ÈKaza nasıl oldu?

ÈKazadan iki hafta önce Çeşme’den İzmir’e gidip sömestr için alışveriş yaptım, çünkü İsviçre’ye gideceğiz. Gazi İlkokulu karşısında kırtasiyecide bir adamla tanıştım. Yine o günlerde kocamla evde Yunan televizyonunu izlerken bir adama çarpan araba, adamı havaya uçurdu. İşte kaza günü Nikita, yol kenarında iken bir araba ona çarpıp çuval gibi havaya uçurdu. Çarpan adam, kırtasiyecideki adamdı.

KÖYÜN ÜNLÜLERİ

ÈKöyde oturan ünlüler kimdi?

ÈOsmanlı’da İzmir Limanı’nı yapan Mösyö Giffre’nin kızı Madam Giffre.. Madam Giffre’nin kızı Fransız tiyatrocu ve aktrist, Fellini filmlerinde oynayan Magali Noel.. Büyükelçi İsmet Birsel, Rektör Sermet Akgün, Prof. Doğan Tuna, Filiz Scnabell, Süheyla-İlhan Vidinel, Mehmet-Ayşe Köstepen, Evdin Clarke ve daha niceleri bizim buraların köylü dışındaki ünlüleridir. Madam Giffre, kışın Paris’te yaşardı. Bir bahar günü çok önceden geldi, 75 yaşındaydı. Şifne’de sıcak suya girmek istedi, çünkü şikayetleri vardı. Kaplıcada tamirat vardı, içeri almak istemediler. Kızdı ve israr etti. Sıcak suya girdi ve öldü.

ÈKaç evladınız var?

ÈNikita Gruber ile evliliğimizden Memiş ve Tatyana doğdu. Memiş’in Lara, Tatyana’nın ise Murat, Soscha ve Zoe isimli evlatları doğdu. Yani dört torun sahibiyim.

SEVİLEN KÖŞELER

ÈSevdiğiniz yerler?

ÈÖnce evimi çok severim.. Kocakarı Plajı’nı severim. Yat limanı şirindir. Sahilde dolaşmayı severim. Turgut Peis Heykelinden Top Burnu’na kadar yürümek beni büyüler. Şnorkelle yüzmeyi severim. Deniz kabukları toplarım ve koleksiyon yaparım. Nerede kayalık varsa üstüne çıkar, denize atlar yüzerim. Deniz kestaneleri toplayıp, yumurtalarını yerim. Burnun arkasındaki Bademli Koyu’na bayılırım. Küçük tekneler için uygundur. Burayı ilk gördüğümde yemyeşil doğasını çok sevdim. Doğallığını sevdim. Yapılaşması ne yazık ki ahenksiz ve çirkin oldu.. Bütün güzellileri yıktılar. Köylüye kızmıyorum, izin verenlere kızıyorum. Estetik kurallar hiç uygulanmadı, anarşik bir inşaatçılık gerçekleşti. Belediye, filan hepsine yazıklar olsun. Oysa Alaçatı’dan bin kat daha güzel bir yükselen yıldız olabilirdi. Sonra köyün insanlarını çok sevdim. Yabancı olmama rağmen beni benimsediler. Mesela Cevat’ın babası Ali Aksu, çok güzel insandı, hep bizlere yardım etti.

ÈÇeşme’nin nesini seversin?

ÈKışın çarşıda gezinmeyi severim. Kale arkasındaki sokaklar, eski evler beni çeker. Tüm detaylara bakmak, oralarda kim yaşamış diye düşlemek benim işim sanki. Eski Rum kültürüyle yeni kültürü mukayese eden kitaplar beni meraklandırır. Şu anda zaten Mehmet Culum’un "Kale’nin Gölgesinde Çeşme" kitabını okuyorum. Sonra Alaçatı beni çok keyiflendirir. 35 sene önce Alaçatı’ya gider eskiliğinin fotoğraflarını çekerdim. Bak şimdi nasıl gelişti, eskisini korudu, ve pazarladı. Port Alaçatı ise muhteşem. Port Alaçatı ile Alaçatı-Ilıca kanalı birleşince inanılmaz bir şehir ortaya çıkacak.

AVRUPA MESELESİ

ÈBir Avrupalı mısın?

ÈYok canım.. Ben kendimi Avrupalı’dan çok Türk sayıyorum. Türk’ten daha çok ise "Dünyalı" hissediyorum.. Bu ülkede ayakta duruyorum, eşimi buraya gömdüm. Hastalığım yok, mücadele ediyorum. Bu ülkeyi seviyorum.

ÈBizi Avrupa Birliği’ne alırlar mı?..

ÈBir Türk konuşuyor, ona göre dinleyin iyi mi?.. Deniz kestaneleri, deniz kabukları hızla azalıyor, denizi berbat ettiler. Bir süre sonra deniz canlıları ve deniz kestaneleri de buraları terk edecek. Denizin dibi her sene daha kalın yabancı maddelerle ve yosunla kaplanıyor. Tepeden denize bak çok güzel, ama gözlükle dal bak içine berbat!.. Türkiye de aynen böyle.. Gökyüzünden bak bir cennet, ama içinde yürürsen sorunlar o kadar çok ki.. Dilerim.. Türkiye’miz bundan böyle mutlu, zengin ve güvenilir olur.

Dalyanköy popüler bir sayfiye yeri

Ünlü balıkçı lokantaları, şirin yat limanı, cam göbeği renginde

denizi ve yazlık villalarıyla hala balıkçı köyü özelliklerini

nisbeten koruyan Dalyanköy, her sezon balık tadını

arayanlar için tiryakisi olunmuş bir Çeşme köyüdür.

KATRİN

Kara sevda değil, masmavi sevdadır

Ak dalgaların kucağında Katrin..

Tek gözyaşı göremezsin şarkılarında

Renk renk gülücükler saçar deryalara.

İyi ki, vira demir dedin Katrin..

Nazlı imbatın öpüşünde pupa yelken Katrin..

Yaşar Aksoy (2002 Çeşme)

(Şiir, akrostiş tarzında yazıldı. Mısraların ilk harfleri kişinin ismini oluşturmakta)

Sanat etkinlerinin merkeziydi

Madam Katrin’in "Lapero" isimli bir kafe-sanat galerisine dönüştürdüğü evi, yıllarca Çeşme’deki seçkin sanat etkinliklerine ev sahipliği yaptı. Resimde 2000 yılında "Çeşme Dostları Grubu"ndan takı tasarım sanatçısı Hande Ataca’nın açtığı karma resim-heykel-takı tasarım sergisi açılışını izliyoruz.

Dalyanköy’ün sembolü Balıkçı Heykeli

Dalyanköy’e girdiğinizde sizi denizden ağlarını toplayan dev bir balıkçı heykeli karşılar. Kurulduğu günden beri bir balıkçı köyü olan Dalyanköy, bu gün aynı zamanda çok popüler bir balıkçı lokantaları merkezidir.

Deniz kabuğu koleksiyoncusu

Madam Katrin, usta bir deniz kadını olarak yıllar boyunca her renk ve şekilde deniz kabuğu topladı. İlginç bir koleksiyon yapan Katrin, evine gelen her konuğuna bu ince zevkini keyifle sergilemekte.
Yazının Devamını Oku