Avrupa’nın en iyileri sayılanlar yine en öndeler. Üstelik bu güne kadar ismi pek geçmeyen ülkelerde bu yarışın içine girmiş durumdalar. Bunun için b,iz Türk basketboluna yenilikler eklemek zorundayız.
Ribaunt anlayışı bunların başında geliyor. Bir maçta alınan her fazla ribaunt topa sahip olma sayınsızı arttırıyor. Genelde bir maçta kim en fazla topa sahip olursa maçı büyük olasılıkla o takım kazanır. Bunun bir de moral yönü var. Rakip takım sizi 20 saniye büyün gücüyle savunduğunda atılan şutun sonunda sizin bir oyuncunuz ribaundu alıp yine gardınıza verirse onların üzüntüsünü hücum ribaundunun size kazandıracağı moral gücünü düşünün. Hele oyuncunuz ribaunttan aldığı topu smaçla sayıya çevirirse ribaundun etkisi ikiye katlanır.
Basketbol maçını izlemek kolay değildir. Gözünüzü toptan ayıramazsınız. Bu yüzden de topu izlemekten maçı okuyamazınız. Hele dışarıdan şut atıldığında Hepimiz havadaki topu izler ve onun potaya girip girmediğinden başka bir şey düşünemeyiz. Bu yüzden maçlarda oyun sırasında hakemleri görüp görmediğimiz maçı nasıl izlediğimizin ölçüsü olur. Eğer hakemleri sadece oyununun durduğu tartışmalarda görüyorsanız oyunda yalnızca topu izliyorsunuz demektir. Bu oyuncular için de geçerlidir. Takım arkadaşınız uzaktan dış şut attığında siz havadaki topu izlerseniz gecikirsiniz, ribaunt alma şansınız olmaz.
Furkan’ın çok kimsede olmayan böyle bir yeteneği var. Arkadaşı şut attığında elinden top çıkar çıkmaz topu hiç izlemeden hücum ribaunduna koşması ve onu tutan adamın önüne geçmesi ribaunt almasını sağlıyor. Bununla da kalmıyor. Beraber oynadığı oyuncuları iyi tanıdığında o arkadaşının ne zaman nasıl şut atacağını önceden seçiyor ve top daha arkadaşının elinden çıkmadan hücum ribaunduna koşuyor. Basketbolda atılan şutların yüzde 75’i karşı tarafa zıplar. Kenardan şut attığınızda büyük bir ihtimalle karşıya zıplar. Ama şutun sahanın ortasından attığınızda top size doğru geri gelir. Attığınız şutun havada çizdiği yön (ark veya kavis) çok önemlidir. Topun çembere ideal giriş açısı 42-43 derecedir. Top yükseğe atılan şutların veya tam tersi yataya yakın atılan şutların da sayı ihtimali azalıyor. Basketbolda yeniliklerden sık sık bahsediyoruz. Şut tabancasının saatte 1500 şut attırdığını bunun sizin normal olarak 1 ayda atacağınız şut sayısı kadar olduğunu hep söylüyoruz. Yenilikler şut tabancası ile sınırlı değil. Son zamanlarda (noah basketbol) diye bir alet buna eklendi. Şut atarken yan tarafınızda yüksekte bir alet asılıyor. Ve bu alet sizin attığınız şutun kavisini top önünden geçerken seslendiriyor. Seslendirdiği rakam yatay mı yoksa çok yükse mi attığını uyarıyor. 40-42 diye seslendirdiğinde iyi yolda olduğunuzu anlıyorsunuz. Böylece hem kendinizi hem de takım arkadaşlarınızın şut özelliğini öğrenmiş oluyorsunuz. Bu aletleri sadece kolej takımları değil çok önemli NBA takımları da kullanıyor. Bizde basketbol yavaş oynanıyor. Hızlı basketbol (Fast break) giderek yavaş (set) oyunun önüne geçiyor. Hızlı oyunun temelinde savunma ribauntları var. Sizin iyi ribauntçularınızın olması çemberden girmeyen topları toplayıp ilk pas olarak vermeleri hızlı oyunun temelini oluşturuyor. Hızlı oyunun faydaları sayılamayacak kadar çok. Hepsini sıra geldikçe değineceğiz.
Turnuva başında birkaç e-mail aldım. Birinde “Türk koçlar en az yabancı koçlar kadar iyidir, hatta daha iyidir” diyorsun. “Ümit Milli Takımımızın başında yabancı bir koç olsaydı halimiz böyle mi olurdu” diyordu.
Koç Mustafa Derin sakin, efendi karakterli bir koç. Bilgisi ve yeteneği içinde turnuva sonunda soruyu cevapladı. Biz Türk basketbol ekolünü kurmak istiyoruz. Özetle bu Türklere en uygun oyun anlayışını bulmak ve uygulamak demek. Eğer Türkiye’de yabancı koçlar olmaz sadece Türk koçlar sahada olurlarsa kafamız karışmaz ve Türk basketbol ekolünü kurmamız kolaylaşır. Ve sadece kendi koçlarıyla yönetilen Türkiye’nin Avrupa’da özel bir yeri olur. Yeter ki Türk koçlar ben her şeyi bilirim anlayışını bırakıp bir araya gelip tartışsınlar. Bilgi paylaşılınca büyür. Bu anlayışa benim inancım tam. Ama tam böyle düşünürken ve erkek takımlarımızda yabancı koç sayısı süratle azalırken ilginç bir haber bayan basketbolundan geldi. Fenerbahçe Bayan Basketbolunun başına bir Yunan koç getirildi. Beşiktaş da bir İtalyan koç peşindeymiş. Bunlar inanılacak şeyler değil.
Biz de bayan basketbolunun bir numaralı ismi ve geçen yıl Galatasaray’ı kurtaran Cem Akdağ şampiyon yapacağı takımı çalıştırmak için beklerken biz Yunan koç getiriyoruz. Hem erkek hem bayan basketbolumuz yabancı koçsuz başarı yolunda ilerliyor. Kafa karıştırmayalım.
Biz, A Milli Takımımızın Litvanya’da çok başarılı olacağına, Türkiye’ye madalya ile döneceğine inanıyoruz. Çok güçlü bir kadromuz var. Ama zirvenin altını doldurmanın da çok önemli olduğuna inandığımızdan bütün dikkatimizle Ümit Milli Takımımız izliyoruz.
Bu kazandığımız moralle önümüzün açılacağına inanıyorum. Ümitler Avrupa Şampiyonası’nda, alacağımız sonuç ne olursa olsun, genç oyuncularımızı daha iyi oyuncu yapma zorunluluğumuz sürüyor. (Oyuncu geliştirme koçu) anlayışını bir türlü yerleştiremedik.. Şu anda basketbolumuzda ölü mevsimiz yaşıyoruz. Oyuncu geliştirmek için ideal bir zaman ama eminim ki ikinci lig koçları dahil tüm koçlarımızın konsantrasyonu yerli veya yabancı oyuncu seçmekle sınırlı. Haklılar. Onların ilk beklentisi maç kazanan takımlar yaratmak. Peki, oyuncu kazandırma görevi ne olacak, kim yapacak? Oyuncu geliştirme koçu anlayışı yerleşmeden bu suale cevap bulmak çok güç. Hatta imkânsız. Dünyadaki yenilikleri de takip edemiyoruz. Saatte bin 500 şut attıran şut makinelerini Türkiye’ye getiremedik. Bu makineler durmadan gelişiyorlar. Artık sadece attığınız şut sayısı değil, soktuğunuz şut sayısını da alet kayda alıyor. Attığınız şut yerine soktuğunuz şut kavramı oyuncuyu zorluyor. Ama konsantrasyon arttıkça şutunuz gelişiyor.
Geçen gün gene genç bir basketbolcu kardeşimizden bir e-mail aldım. Bana “Hangi istatistiğimi geliştirirsem daha çok sahada kalma şansım olur.” diye soruyordu.
‘Basketbol fiziki olduğu kadar duygusaldır (mentaldir)’ konusu her gün daha çok öne çıkıyor. Amerika’nın en asabi koçu Boby Knight’tır. Knight kazandığı başarılar kadar, bir maçta sinirlenip hakeme kenardan oturduğu iskemleyi atmasıyla hatırlanır. O bile geçen gün yazdığı bir yazıda basketbolda başarının temelinde moral vardır diyordu. Dünyada iki çeşit insan vardır. Bazıları pozitif enerji yayarlar. Bazıları da bu pozitif enerjiyi emerler. Bu yüzden benim genç basketbolcu kardeşlerime tavsiyem, pozitif enerji yayıp bir takım oyuncusu olmalarıdır. Pozitif enerji yaymak istatistiklere geçmez ama yanınızdaki oyunculara moral kazandırır. Güçlendirir oyuncu grubunun takım olmasını sağlarsınız. Bir de tersini düşünün. Bazı oyuncular oyundan çıkarken kendilerine haksızlık yapıldığını düşünüp çok kızarlar, somurturlar. Hatta kendilerine verilen havluyu yere atıp yedek sırasına tekme bile atarlar. Bu yaydıkları negatif enerji de arkadaşlarına yayılır. Bu oyuncuların takımlarına verdikleri zarar birkaç teknik faul almalarından bile fazladır. Bazı oyuncular, molalarda koç oyunları çizip anlatırken koçun etrafında kümeleşmek yerine ayakta durup koçu dinlemezler bile. Bu da istatistiğe geçmez ama çok zararlı bir davranıştır. Bu yüzden Amerika’da koçunuzu sadece kulaklarınızla dinlemeyin, gözlerinizle de izleyin anlayışı vardır. Oyuna giren çıkan arkadaşlarınızı alkışlayın. Sırtlarına dokunun moral yayın. Yere atlayan arkadaşınızı tutup kaldırın. Size iyi bir pas veren arkadaşınıza teşekkür edin. Bütün bu olumlu katkılar saymakla bitmez. Hiçbiri istatistiğe geçmez. Ama takımınızın başarısında en az attığınız sayı kadar katkıda bulunur. En önemli olumlu katkı savunmada konuşmaktır. Top elinde olan oyuncuyu tutan arkadaşınıza, göster kendini geçerse alırım diyerek moral vermektir. Böylece pozitif enerji yayılır ve savunma gücünüz ikiye katlanır. Türkiye’de koçlar bazen konuşan oyuncuyu kenara alırlar. Amerika’da kolej maçlarında ise koçlar sahada konuşmayan oyuncuyu kenara alıyorlar. Son olarak genç kardeşimize tavsiyem; istatistikle uğraşma. İstatistiğe geçmeyenlere yönel. Hiçbir kısa oyuncu smaç vuramaz ama istediği anda pozitif enerji yayan olur. Dünyadaki tüm koçlar bu tip oyuncuları arıyorlar…
Maçları internetten (FIBA Europe) izleyebiliyorum. İnternette maçları televizyon kanalından izler gibi seyredemiyorsunuz ama sayıları, ribauntları kimin yaptığını, maçın kaç kaç olduğunu anında öğrenebiliyorsunuz. Bu yüzden Ümit Milli Takımımızı izlerken yorulduk. Alınan sonuçlarsa bizi üzdü.
Ben A Milli Takımımızın, bugüne kadarki en güçlü kadromuz olduğuna inanıyorum. A Milli Takımımız Türk basketbolunu zirveye taşıyacaktır. Avrupa şampiyonu olabiliriz. Şampiyon olmasak da madalyayla dönme şansımız çok yüksek. Bu yüzden Avrupa’nın en iyi takımları arasında Türkiye’nin adının da geçecek olması bizi çok sevindiriyor. Hayallerimiz gerçek olmak üzere ama zirvede tutunmak için güçlü ümit milli takımlarına da ihtiyaç var. Ümit Takımı’na ilgi bu yüzden. 3–4 yıl sonra bu Ümit Takımımızda oynayan birçok oyun A Takımımızda yer alacaktır. Ümit Takımımızda ise Furkan ve Sertaç’tan başka yıldız olacak oyuncu sayısı çok az. Furkan her gün daha iyi oyuncu oluyor. Yunanistan maçında attığı sayı 19, yaptığı ribaunt 17. Furkan’ın Türk basketbol tarihinin en çok ribaunt yapacak oyuncusu olacağı muhakkak. İnsanın aklına ‘Acaba attığı sayıdan daha çok ribaunt yapıp, dünyayı şaşırtır mı?’ sorusu bile geliyor.
Takım oyunumuz ise yetersiz. Yunanistan maçında takım olarak yaptığımız toplam asist sayımız sadece 3. Ben koç Mustafa Derin’in bu işe bir çare bulmasını ümit ediyor ve diliyorum. A Milli Takımımıza Enes Kanter ve Doğuş Balbay’ın katılımı yaş ortalamamızı biraz düşürecek ama en önemli kazanç 23 yaşındaki Emir Preldzic. Hep söylüyorum tribünleri dolduran basketbolseverler, basketbol adamlarımıza ‘Biz yeni Hidayetler istiyoruz’ diye haykırıyorlar. Emir’in Hido olma şansı çok var. Bu yüzden genç koçlarımızı hep uyarıyorum. Elinizdeki en yetenekli oyuncunuzu oyun kurucu yapın. Onu önce basketbolcu yapın, pivot olmasını sonra düşünürsünüz. Basketbol garip bir oyun. Oyun kurucu takımın en kısa oyuncusudur diye bir kaide yok ama biz uzun boyluları pivot yapıp, sırtını potaya döndürerek işe başlıyoruz. En kısa oyuncumuzla point-guard yapıyoruz. Genç takımda sırtı hücum potasına dönük başlayan oyuncu ilerde yüzü dönük oynamakta zorlanıyor. Çok yönlü oyuncu olamıyor. Bunu adale hafızasına bağlıyorlar. Basketbolda adale hafızası diye bir anlayış var. Siz hangi hareketi ne kadar çok tekrarlarsanız adale hafızanıza o hareketi yerleştiriyorsunuz. Gençken adale hafızanıza yerleştirdiğiniz hareketi ileride değiştirmek çok zor oluyor. Adale hafızanız doluysa onu boşaltıp yerine yeni alışkanlıklar yerleştirmeniz adeta imkansız. Bu yüzden genç takımda sırtı dönük pivot oynamanız ileride yüzü dönük oynayıp gerçek bir basketbol oynamanıza mani oluyor.
Önceki gün bir e-mail aldım. Genç basketbolcu kardeşimiz geçen haftaki yazımızı kastederek “Türk basketbolunda savunma geliştiren koç olarak Tanjevic’i göstermek ne kadar doğru?” diye soruyordu. “Efes’in bir zamanlar ne kadar iyi savunma yaparak beynelmilel anlamda dahi alkış topladığını unuttunuz mu?” diyordu. Derdimi iyi anlatamamışım. Özür diliyorum.
Önce Efes’in meşhur savunması alan savunmaydı. Biz bire bir adam adama savunmayı Tanjevic’in etkilediğini yazmıştık. Sadece Tanjevic değil Yugoslav koçların hemen hepsi maçlarda kenarda (sınırsız uyarı) dediğimiz bağırıp çağırma alışkanlığı taşırlar. Bu sınırsız uyarı bizim oyuncularımızı tetikte olmaya, savunmada başka bir şey düşünmeden ellerinden gelenin fazlasını yapmaya zorladı. Bu anlayışın sahadaki temsilcisi Ömer Onan oldu. Ömer Onan Türk basketboluna saldırganlığı getiren ilk oyuncumuz. Ondan da herkes bir miktar etkilendi ve saldırgan savunma az da olsa yayıldı. Biz basketbolumuz yeni Hidolar bekliyor diyoruz. Esasında yeni Ömer Onanlar da bekliyoruz. Ömer Onan’a benzemek yeni Hido olmaktan daha kolay. Yeter ki siz kafanızda ‘savunmada saldırgan olacağım’ diye sarsılmaz bir karar alın. Saldırgan savunma bir oyuncuya ne kadar özgüven kazandırıyor gördük. Ömer Onan’ın bu kadar iyi şutör olacağını kimse düşünmezdi. Bu yüzden gençleri uyarıyorum. Savunmada Ömer Onan gibi saldırın. Bu savaş savunmayla bitmiyor. Özgüven sizin çok iyi bir hücum oyuncusu olmanıza da yardımcı oluyor. Attığınız şutu da sokuyorsunuz. Karar sizin. Ya seyredin ya saldırın.
Basketbolda savunmanın hücumdan daha kolay olduğunu herkes anladı. Basketbolun birbirinden karışık hakem kararları hücumu giderek zorlaştırıyor. Buna karşılık savunmada faul dışında bir yönetmelik kararı yok. Top elinizde olmadığı için harekette serbestsiniz. En önemlisi kafasına “ben daha iyi savunmacı olacağım” kararlılığını yerleştiren her oyuncu, gerçekten de ertesi gün daha iyi savunmacı oluyor. Savunma tetikte olmak ve konsantrasyon sanatıdır. Böylece beyinde başlayan ve beynin komutanlığında bacak ve kollara yayılan kararlılıkla iyi bir savunmacı olabiliyorsunuz. Ben yabancı koçlara karşı olduğumu hep söylüyorum. Onlardan öğrenecek hiçbir şey olmadığına inanıyorum ama bu kararla sadece Tanjevic’e haksızlık ediyoruz. Tanjevic Türkiye’de koçluğa başlamadan önce, basketbolumuzda savunma ‘teneffüse’ çıkmak gibi algılanırdı. Oyuncularımız “şu topu atsalar da yeniden hücuma geçsek” diye düşünürlerdi ve bazıları savunma yaparken sıkıntıdan kafalarını bile kaşırlardı. Ben o günlerde bugün Türk basketbolunun en önemli ve en faydalı görevini sürdüren bir basketbolcumuz için şunu yazmıştım:
“Bugün ona rahatça Avrupa’nın en iyi hücum oyuncusu diyebiliriz. Eğer biraz daha iyi savunma yapsaydı bu cümleden (hücum) kelimesini çıkarır ona Avrupa’nın en iyi oyuncusu derdik”
Tanjevic’le bu gidişe son verildi. Tanjevic’in koçluğunu hatırlayacaksınız. Yugoslav koç bütün 40 dakika boyunca kenarda hiç susmadan bağırır çağırırdı. Ellerini kollarını sallar, neredeyse o da kenarda savunma yapardı. Bu görüntü seyircileri şaşırtır, bazılarına “bu adamı izlemektense artık maçlara gelmeyiz” bile dedirtirdi. Savunma tetikte olmakla başlar. Hücumu düşünmekten vazgeçer ve sadece savunmaya konsantre olursunuz. Özetle Tanjevic, kenardan durmadan bağırıp çağırmasıyla Türk çocuğunu uyardı, tetikte olmaya zorladı ve alarm haline soktu diyebiliriz. Tanjevic ve bütün Yugoslav koçların uyguladıkları sınırsız bağırıp çağırma, sınırlı olarak da olsa Türk koçlara da yayıldı ve Tanjevic farkında olmadan böylece basketbolumuza büyük katkıda bulundu. Bugün artık dünyada ve Türkiye’de savunma giderek saldırgan hale geliyor. Hücum oyuncusunun elindeki top eskiden aldatma, şaşırtma, yanıltma silahı olarak çok etkiliydi ama saldırgan savunma karşısında birçok kez top hücum oyuncusunun elinde silah olmaktan çıkıp bir problem, dert oluyor. Onu kaybetmek korkusuyla başka bir şey düşünemez oluyorsunuz. Basketbolda en önemli ikilem aksiyon-reaksiyon dengesidir. Buna etki ve tepki de diyebilirsiniz. Basketbolda ilk harekete (aksiyona) geçen hep avantajlıdır. Top sizin elinizde ise topu şut atar gibi havaya kaldırıp aksiyona geçersiniz. Savunma oyuncusu reaksiyonu da kolları yukarı kaldırmak olur. Böylece elleri kolları havada olan savunmacının yanından kolayca geçerek turnike atabilirsiniz. Bunun tersi de geçerlidir. Topla sizi tutan oyuncunun yanından geçer gibi yapıp elleri kolları yana açılmış savunmacının üstünden daha kolay şut atabilirsiniz. Savunma artık basketbolda aksiyon önceliğini kazanmak istiyor. Savunmacı elleri ve kollarıyla hücum oyuncusunun elindeki topu kapmaya uğraşıyor ve bu aksiyon hücum oyuncusunun reaksiyonunu sınırlıyor ve kafasını karıştırıyor. Elindeki topu kaybetmekten başka bir şey düşünmez hale geliyor. Bizim bugün henüz saldırgan savunma daha yolun yarısında ama her gün dozu artıyor. Hakemler henüz bu anlayışa uyum sağlayamadıkları için durmadan faul çalıyorlar. Bu yüzden de maç skorları henüz bu saldırgan anlayışı görüntülemiyor. Saldırgan savunma karşısında iyi hücum oyuncusu olmak her gün daha güçleşiyor. Biz Türk basketbolunun gelişmesini istiyorsak daha iyi hücum oyuncuları yaratmak zorundayız. Bu da ayrı bir emek, gayret ve kararlılık istiyor. Önümüzdeki yazılarda bunlara değineceğiz.
Bu yazı bana ait değil. Yazı, FIBA Daily internet sitesinde geçen gün çıkan bir makale. "Türk basketbolunun önü çok açık. Türkler çok iddialı. Bunu geçen gün milli kadroyu açıklarken konuşma yapan Federasyon Başkanı’ndan ve Milli Takım koçu Orhun Ene’nin sözlerinden anladık…” diye devam ediyordu. Bu bir gerçek. Türk basketbolu Avrupa’da yükseliyor. Takımlar Avrupa ikinciliği de bunun bir ispatı oldu. Çok güçlü bir Erkek Milli Takım kadromuz var. Ümitliyiz başarıya inanıyoryuz. Milli Takım için önümüzdeki günlerde gene çok konuşacağız. Bu yüzden bu yazıyı Milli Takım yerine Türk basketboluna ayırıyorum.
Geçenlerde bir yazımın başlığı (Basketbolumuz Beşiktaş’ı bekliyor) şeklindeydi. Beşiktaş kapıyı çaldı geliyor. Hem de beklenenden de güçlü geliyor. Beşiktaş’ın gelişiyle, zaten hazır Fenerbhçe, Galatasaray, Efes ve Banvit’le beraber zirve oynamaya kararlı beş takım oluştu. Ayrıca Play-off'lara girmek için mücadele edecek kulüp sayımız da her gün artıyor. Önümüzdeki mevsim Türk basketbol tarihinin en çekişmeli ve kaliteli ligini izleyeceğimiz muhakkak. Beşiktaş NBA’de dünyanın en iyi oyun kurucularından biri olduğu kabul edilen Deron Williams’ı kadrosuna kattı. Şimdi de Kobe Bryant’ın adı geçiyor. Ama bana göre en büyük transferleri Doğan Hakyemez. Bizde koçlar yanlarına güçlü ve meşhur yöneticiler istemezler. Tüm otoritenin kendilerinde kalmasını tercih ederler. Halbuki bilgi paylaşılınca büyür. Yönetim de bir takım oyunudur. Başarıyı da sadece takım oyunu getirir. Bu yüzden yetkilerini paylaşmayı kabul eden Ergin Ataman, Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdi. Kendisini tebrik ediyoruz. Ergin ve Doğan ikilisinin ortak gücü Beşiktaş basketbolunu zirveye taşıyacaktır.
Fenerbahçe bu çalkantılı günleri atlattığında yeri göğü inletecek hamleler yapacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olamsın. Zaten orada Aydın Örs’ün etrafında oluşan çok güçlü bir teknik kadro var.
Galatasaray’a gelince, Cumartesi günü Galatasaray Yönetimi, üyelerinden istediği ekonomik destek yetkisini aldı. Galatasaray Başkanı’nın her konuşmasında “Galatasaray sadece bir futbol kulübü değildir. Örnek bir spor kulübüdür.” ifadesi yer alıyor. Başkan “Biz sadece futbolda değil, tüm branşlarda Avrupa çapında kalıcı başarılar peşindeyiz” diyor. Kartal Tesisi’ni voleybol şubesinin emrine vermeleri bunun bir ispatı. Ben Galatasaray Yönetimi’ne çok önemli bir konuyu hatırlatmak istiyorum. İstinye’nin tepesindeki Metin Oktay Tesisi’ni İstanbul Büyükşehir Belediyesi Galatasaray’ın kullanımına vermeye hazır. Bunun önceki yıllarda gerçekleşmesi neredeyse bitiyordu. Ama yeşil futbol sahası, yüzme havuzu, tenis kortları ve basketbol salonuna sahip tesisin onarımı için 100 bin dolar gerekliydi. O zaman maçları TRT yayınlıyor ve yayın parası ödemiyordu. İddaa da yoktu. Galatasaray Yönetimi 100 bin dolar yüzünden teklifi sonuçlandıramadı. Ben bu durumu Galatsaray Yönetim Kurulu güçlü üyesi Adnan Öztürk Bey’e açıkladım. Galatasaray Metin Oktay Tesisleri’ni kullanmaya başlarsa Galatasaray Yönetimi ve Adnan Öztürk Bey Galatasaray basketbol tarihine geçer.
Geçen gün Amerika’da New Orleans’ta yaşayan eski basketbolcu Savaş Göktürk’ten bir e-mail aldım. Savaş kardeşimiz, Bayanlar Avrupa 2.’liği, Dünya Erkekler 2.’liğini desteklediğini, Amerika’da basketbol çevrelerinde Türkiye’nin adının olumlu olarak daha sık geçtiğini söyledi. Ve sporun medyatik katılımla Türkiye için ne kadar büyük bir katılım gücü olduğunu belirtti. Amerikalıların, Avrupa turistik turları için seçtikleri ülkeler listesinde Türkiye giderek ön plana çıkıyor diyordu.
Bizim evin önünde bir arsada bir yanda futbol kalesi diğer yanda bir pota var. Ve ben her aşağıya baktığımda sadece kaleye şut atan futbol meraklısı çocukları görür ve üzülürüm. Şimdi ilk defa potaya da şut atılıyor. Atanlar kimler biliyor musunuz? Belki inanmayacaksınız ama küçük kızlar. Potanın Perileri’ne gel de müteşekkir olma.
Bayan basketbolumuzun şu anda oynanan Türk basketbolundan daha hızlı oynama gayeleri var. Hızlı hücumun basketbol ekolümüze sokmak şansına sahipler. Bizde basketbol maçlarında mecbur kalmadıkça depar yapmak alışkanlığı yoktur. Hızlı hücumun temelinde ise depar yatar. Bugün Amerika’da antrenmanlarda her oyuncunun çift kale oynarken kaç kere depar yaptığı kayıt altına alınıyor. Böylece deparı basketbolun vazgeçilmez bir parçası yapmak istiyorlar.
Ben Beko Basketbol Ligi’nde bazı maçlarda kimlerin kaç kere depara kalktığını saymaya çalıştım. Kısa bir süre sonrada vazgeçtim. Birçok maçtan sonra depar listesinde Ömer Onan’dan başka bir isme rastlayamıyordum. Onun deparları da sadece çaldığı toplarla sınırlıydı. Kızlar, set oyununda da daha hızlı yer değiştirmek ve daha hızlı pas yapma çabası içindeler. Türk çocuğunun basketbolda en güçlü olduğu yer şut yeteneğidir. Ellerimiz hassas, gözlerimiz keskin. Ancak hızla ve devamlı yer değiştirmeden sabit oyunlarla şut fırsatı bulmamız çok güçtür.
Bu başlık Polonya’daki maçta tribündeki Türk seyircilerin gönüllerindeki mutluluğu haykırarak sık sık tekrarladığı gururun ifadesiydi.
Biz yıllardır “Türk çocuğunun en yetenekli olduğu spor dalı basketboldur, basketbol, Türkiye’nin 1 numaralı sporu olma şansına sahiptir” diye yazıyoruz. Dün gece Avrupa Şampiyonu Fransa’yı yenip finale kalmamız, bu iddiamızın gerçekleşmesi yolunda çok büyük bir adım oldu. Ama gerçeği konuşursak biz bu iddiamızın erkek takımımızla gerçekleşeceğine inanıyorduk. Türk sporundaki bu en büyük iddiayı gerçekleştiren bayan takımımız oldu. Onlara ne kadar yürekten teşekkür ve minnet duyduğumu anlatamam.
Onlardan aynı içtenlikte özür de dilemem gerekli. Benim bayan basketboluna çok yakın olduğum söylenemez. Onlara layık oldukları ilgiyi göstermediğim için ne kadar yanlış yaptığımı görüp ne kadar üzüldüğümü bilemezsiniz. Bundan sonra yaşadığım sürece bayan basketbolunun da yanında ve emrinde olacağım.
Finalde Rusya’yı da yenip şampiyon olur muyuz bilemem ama şu anda ispatlanan bir gerçek var. Kızlarımız, Avrupa’nın en iyi basketbolunu oynayan kadın takımıdır. “Türk basketbolu bayanlarda Avrupa’nın en iyisidir” pankartlarını her yere astılar. Çabuk paslaşmaları, isabetli şutları olayın gözüken yüzü. Ama başarının temelinde her topta yaptıkları ölümüne savunma yatıyor. Takım olarak gösterdikleri gayret herkesi hayretler içinde bırakıyor. Basketbolda takım savunması (birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için) şeklinde özetlenir. Bireysel gayretleri mi takım savunmamız mı daha iyi derseniz ikisi de o kadar iyi ki kimse buna cevap veremez. Biz de koçlar takım oyunu hücumda hızlansın diye genelde hep TEMPO diye bağırırlar. Bayan Basketbol Milli Takımımızın oyun temposu Türk basketboluna örnek olacak kadar hızlıydı. Umarım tüm genç takımları bu maçları izleyip gereken dersleri çıkarıyorlardır.
Bize bu gurur ve mutluluğu yaşatan koç Ceyhun Yıldızoğlu’nu ve tüm teknik ekibimizi yürekten kutluyoruz.