Bazıları paylaşıyoruz.
Baykal çok keyifliydi; 13 yıldan beri Meclis’te en üst düzeyde yapılan laiklik ve adalet vurgulu bir konuşma yaptı. AKP’ye ve cemaate ‘ince’ eleştirisi vardı konuşmasında. TBMM’nin 2 ay önce 95. kuruluşunun 95. yılı vurgulaması önemliydi; bu nedenle ‘Gazi Meclis’tir’ sözü ilginçti.
Meclis’in yeni kimliklerle bu dönem hayli ‘renkli’ geçeceği anlaşılıyor. TBMM’de ‘iktidar’ın sayısı azalınca, asıl renk muhalefet kulislerinde yaşanacak.
Üç partiden kadınların bazıları başörtülü idi. CHP’nin başörtülü milletvekili ise yok.
Leyla Zana’nın yemini de dikkatle izlendi. Bunu 25 yıl önce yapabilseydi sol ve SHP yok olmayabilirdi.
Yemin metnini epeyce bir milletvekili bozuk okudu. Adana’dan Erzurum’a kadar bozuk okumalar olmasına rağmen, düzeltme yaptırmadı Baykal... Bu bir hoşgörüydü... Ancak Baykal, AKP’li Efkan Ala’ya metni yenilettirdi. Ala’nın bozulduğu görüldü. Bu Baykal’ın Meclis Başkanlığı yolunda CHP kamuoyuna bir mesaj mıydı?
Gözlerinizi kapatıp biraz dikkatli dinlerseniz yemini hangi partili vekilin ettiğini anlayabilirsiniz: AKP,CHP, MHP ve HDP ‘stili’ yeminler!..
Son milletvekili seçimi ve günümüzdeki durum hakkında bakın ne diyor:
“Çok partili yaşama geçildikten sonra ilk seçimler 1946’da yapılmıştı. Yaşım tutmadığından o seçimlerde oy kullanamadım ama sonrakilerin hepsine katıldım. Kimilerini gazeteci olarak izledim. Bunların hiçbiri 7 Haziran’daki seçimler kadar önemli değildi. Sonuçta hepsi de ülkeyi bir süre için yönetecek parti ve kadroların belirlenmesine yönelikti. Bu seçimler ise eğitimi, yargısı, ordusu, polisi, 90 yıllık kazanımları altüst edilmiş; rotasından çıkarılmış ve hedefleri hoyratça çiğnenerek mevcut sistemi ‘bekleme odası’na(!) kapatılmış bir ülkeyi ve toplumu bu gidişten kurtarma umudu yaratmıştı. Aldatılmış, sindirilmiş ve bölünüp parçalanmış bir toplumu yeniden birleştireceği inancını tazelemişti.
Seçim sonuçları ile toplum derin bir düş kırıklığı içine yuvarlandı! Biraz içlerine girerseniz insanların, bu durumu gözlerinden ve yüzlerinden okuyabilirsiniz. İnanılır gibi değil ama neyi değiştireceği bilinmeyen bir ‘yeni seçim’ kâbusu, milletin tepesine ‘Demokles’in kılıcı’ gibi sallanıp duruyor.
Kimlerdir bu kaosun sorumluları? Tek sözcükle partiler!Oysa seçmen, isteyenin anlayabileceği net bir mesaj vermişti: “Ülkeyi bu hallere düşüren sizler, artık gidin; zaten % 40’tan fazla etmezsiniz! Siz, öteki partilere gelince. Meydanlarda iktidarın bozduklarını düzelteceğiniz ve sorumluları cezalandıracağı sözü vermiştiniz ya, işte size % 60! Onlara verdiğimiz oyun tam tamına % 50 fazlası. Buyurun, kurun bakalım hükümetinizi de vaatlerinizi yerine getirin.
Efendim, hemen başlamasın mı mazeretler? Kıvırmalar? Kaytarmalar?
‘Şununla yapamam’lar!, ‘Bunun suratına bile bakmam’lar!Yahu, seçmen adamlara 6 milyon oy vermiş. Sizin kadar milletvekili çıkarmayı başarmışlar. Bin yıldır birlikte yaşamışız, kaynaşmışız; evet, çok kötü şeyler de oldu ama günün koşullarında onlara neden bir şans tanımıyorsunuz? Hükümette yer alırlarsa olumlu bir tavır takınmayacaklarını nereden biliyorsunuz? Yoksa gidip ülkeyi bu hallere düşürenlerin stepnesi mi olacaksınız? Vaatlerin bir tekini bile onlarla hükümet kurarak gerçekleştiremeyeceğinizi bilmiyor musunuz? Güçlü bir ‘iktidar bloku’ oluşturamaz ve Türkiye büyük bir fırsat sizlerin yüzünden kaçırırsa tarihin çöplüğüne gideceğinizin farkında değil misiniz?
Saplantı ve inadınız yüzünden Türkiye’ye daha fazla kötülük etmeyin.”
SİYASİ kulislerde hayli manidar yorumlar yapılıyor.
TÜSİAD-MÜSİAD-TOBB ise partilere vakit geçirmeden hükümeti kurun çağrısı yapıyor ancak gönüllerinden HDP destekli AKP-CHP koalisyonunun geçtiğini söylüyorlar.
Derin dünya güçlerinin isteği doğrultusunda bir koalisyon!..
AKP’nin havuz medyası halen uçuş modunda.
Seçmen tercihleri noktasında tahlil ve tespitlerin 13 yılın kibriyle yapıldığı ve ayaklarının halen yere basmadığı görülüyor.
Seçmene söyledikleri ‘yalanlara’ gün gelip kendileri de inanmışlar.
AKP-CHP koalisyonunu seçmene izah edemeyiz, AKP-MHP koalisyonu olursa “Biz onları kandırırız” mavalıyla istek ve beklentilerini ukalaca dillendiriyorlar!..
SÜLEYMAN Demirel dün Ankara’dan toprağa verileceği Isparta’ya götürülürken, 7 ay 19 gün önce ‘Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi’nin açılışında yaptığı konuşmayı bir kez daha okumalı idik. Bu konuşma 9. Cumhurbaşkanı Demirel’in Türk milletine son konuşmasıydı...
27.10.2014’teki konuşmanın satırbaşları şöyleydi:
“Türkiye Cumhuriyeti herkese fırsat tanır. İşte Demirel’e tanımış. Bir köylü çocuğu... ‘Herkese fırsat tanınıyor, bu fırsatları kullanın’ diyoruz. Çocuklarınız ülkeniz hizmetinde rol alsınlar. Önleri açıktır, misali benim.”
“Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 91’inci yıldönümü kısa bir süre sonra kutlanacak. Bu 91 yıl zarfında Türkiye Cumhuriyeti, büyük Atatürk’ün gösterdiği yönde önemli gelişmeler sağlamıştır. Ona minnet ve şükran borçluyuz. Bu ebedidir ve her gün söylesek yine de fazla bir şey yapmış olmayız.”
“Bugün 7 yıl cumhurbaşkanlığı yapmış bir isim olarak milletin karşısındayım. Cumhurbaşkanlığını zorla birisinin elinden almış değilim. Huzurunuzda 12 seneyi aşan başbakanlık yapmış biri olarak yer alıyorum. Başbakanlığı da kimsenin elinden almış değilim. 22 sene parti başkanlığı, 5 sene muhalefet liderliği, 10 sene yüksek memuriyet yaptım. 50 yılı geçen bir süre... Devletin okullarında okuyarak yetişmiş bir Demirel olarak borcumuz tümüyle ödenmiş midir, o muhasebeyi millet yapar. Bizim vicdanımız rahattır. Yeni bir Türkiye vardır orta yerde. Askeri darbeler yaşanmasa bu süreç daha da ileriye taşınabilirdi. Bu müzenin kapısında bir sandık görürsünüz. Müzenin adı Demokrasi ve Kalkınma Müzesi’dir. Neyi kastediyorsunuz demokrasiyle? Ülkenin yönetimini yapacak iktidarlar seçimle gelip seçimle gitmelidir. Kansız, kavgasız el değiştirmelidir.”
ÜLKENİN ÖNÜ PARLAKTIR
‘YÖK ve SGK ne yapmak istiyor’ (17.06.2015) başlıklı yazımıza YÖK, vakıf üniversiteleri ile özel hastaneler arasındaki ‘afiliasyon/işbirliği’nin nasıl olacağı hakkında bir açıklama gönderdi.
YÖK’ün açıklamasında yönetmelikle ilgili ayrıntılı bilgi veriliyor ve şöyle deniliyor: “YÖK’ün aldığı bu karar ile eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetlerinin aksaması söz konusu olmayıp bilakis YÖK tarafından asgari eğitim şartlarını sağladığı tespit edilen özel hastanelerin SGK ile anlaşması olsun veya olmasın işbirliği protokollerinin yapılması mümkün olacaktır. İşbirliği yapılan hastanelerden SGK ile anlaşması olanların hangi statüde kabul edilip ödeme yapılacağı ise kanun kapsamında olması gereken bir husustur. Tıp eğitimi veren vakıf yüksek öğretim kurumlarından afiliasyon/özel hastanelerle işbirliği yapanların sayısı beştir (5). Geri kalan on ikisinin (12) kendi üniversite hastanesi bulunmaktadır.
2012 yılında alınan karar sonrasında tıp fakültesi açılma taleplerinde büyük bir artış olmuş, halen on dokuz (19) adet tıp fakültesi açılması talebi bulunmaktadır.
YÖK’ün konuya ilişkin kararları eğitim ve öğretimin asgari gereklilikleri ile sınırlandırılmış olup, önceki kararda yer alan ve geri ödemeye dayanak oluşturan özel hastanelerin “üniversite hastanesi” kabul edileceğine dair hüküm iptal edilmiş ve YÖK’ün konuya dair belirlediği çerçeve ve aldığı kararlar eğitim öğretimle sınırlı tutulmuştur.”
Siyasette teknik adam olarak giren ilk örnek olarak, ‘muhafazakâr sağ kalkınmacı’ politikaların ısrarlı bir temsilcisi oldu. Aynı geleneğin bir önceki temsilcisi olan Menderes’in hazin akıbetinin gölgesi altında siyasete başlamanın zorluklarını yaşadı. (Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamını onaylayan Meclis oturumundaki talihsiz tutumunun nedeni de muhtemelen bu trajik envanterin yükünden kaynaklanıyordu...) Ordu’nun siyasete gereksiz müdahil olma geleneği sonucu, muhtıra ve müdahalelere muhatap oldu. Haksız olarak şapkasını alıp gitmekle eleştirildi, siyaseti bir kere daha darbenin kesintisine maruz bırakmamak için sineye çekti, dönemsel olarak mukayese edildiğinde, 1970’lerin askeri darbeleri ile un helvası kıvamındaki zamanımız internet muhtıraları arasındaki fark ortaya çıkar. Teknik formasyonun yüksekliği, kalkınmacı politik ihtirasını besledi ve büyük çaplı projeleri hayata geçirdi, ’Barajlar Kralı’ unvanı, fötr şapkası kadar kimliğinde simgeleşti.
İŞTE ATATÜRK CUMHURİYETİ
Hukukçu Suhan Özkan, bu konuda şöyle diyor:
“Teknik ve politik formasyonundaki yüksek profilinin yanında, Anadolu geleneğinde “nekre” olarak anılan bir mizahi bilgeliğin de politikadaki son temsilcisi sayılabilir. Farklı manalar için kullanılan kelimeleri farklı kurgularda, konuya ve gündeme uygun bir bileşkede, mizah-ironi hamuruyla yoğurarak dile getirdi, siyasi iklimi yumuşattı.”
Cumhurbaşkanlığı sürecinde, cumhuriyetçi milli geleneği korudu, kolladı. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın bir konseri sonrası, “İşte Atatürk Cumhuriyeti” sözleri ile uzun yılların birikiminden süzdüğü kendi sentezini ortaya koydu.
Türkiye’nin sancılı yıllarında, sokak gösterilerinin yarattığı gerginliklere rağmen, “Sokaklar yürümekle aşınmaz“ diyerek, zamanın ve dahi bugünün ilerisinde bir hoşgörüyü ortaya koydu. Bugünün Türkiye’sinde, Taksim Meydanı’nın yasaklı alan olduğu düşünülünce, sözünün değeri anlaşılır.İslamköy’den Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanlığına giden sihirli yolculukta, Demirel’in başarısı ve Atatürk Cumhuriyeti’nin, ‘Çoban Sülü’süne sahip çıkma hasleti vardır.
“DÜNYANIN her yerinde olduğu gibi ülkemizde de ideal tıp eğitimi üzerine defalarca tartışılmıştır. Yüksek Öğretim Kurumu da tıp eğitimi kalite çalışmalarını sürdürürken, seçim öncesi YÖK-SGK işbirliğiyle bir grup vakıf üniversitesi hastanesinin SGK ekranlarını kapattı. Özel olsun bunlar artık dedi.
Yüksek Öğretim Kurumu hazırladığı ‘güzel’ bir formülle, seçimlere bir hafta kala oldubittiye getirerek gündem yoğunluğundan faydalanıp vakıf üniversitesi hastanelerinin SGK ekranlarını kapattı. Maksat vakıf üniversitelerinin tıp fakültesi hastanelerinin üniversite statüsünü yok etmek, peki ya sonra? Bu tıp fakültesini tercih eden ya da tercih edip yerleşecek öğrencilere ne olacak? Öğretim üyelerinin yürüttüğü bilimsel çalışmalar, deneyler, TÜBİTAK projeleri, uluslararası AR-GE faaliyetleri yarım kalıp mahkeme sonucunu mu bekleyecek? Yoksa öğrenci, asistan ve hocalarıyla birlikte ‘Arap sermayesi’ne dayalı yeni hastanelere mi devrolacak? Tercih hakkı tabii ki yine YÖK’ün!...
Peki ya bu tıp fakültesi hastanelerinin özel hastanelerinde yapılan ameliyatlar ne olacak? Üniversite hastanesi niteliği kalktığı için artık bu hastanelerde büyük ameliyatlar yapılamayacak... Peki bu hastalar ne olacak, nereye, hangi hastaneye gidecek? Parası olan yurtdışına, olmayan nereye gidecek? YÖK’e soralım, muhakkak bir bildiği adres vardır...
Peki YÖK-SGK nasıl yapmış bu kumpası?
Çok basit... YÖK, vakıf üniversitelerinin 5 yıllık hastane protokollerini süresi henüz daha bitmeden iptal ediyorum deyip feshetmiş... Bununla da kalmamış üniversitelere, bundan böyle özel olarak yeni protokol yapacaksın, ancak siz artık üniversite hastanesi değilsiniz, bu niteliğinizi kaybettiniz demiş. Cuma günü alınan bu kararlar hemen aynı hafta sonu SGK’ya bildirilmiş. SGK da pazar gecesi ekranları kapatıp şalteri indirmiş. Ancak, unutmasınlar ki bu genç hekim adayı öğrenciler yarın doktor olarak hastalandığımızda bizlere bakacaklar... Şimdi YÖK üyelerine soruyorum; kendilerini, eşlerini ve çocuklarını bu doktorlara emanet edebilecekler mi? Peki bu kumpasın hesabını verebilecekler mi?
BÜROKRAT GÜCÜ
“Dünyada görülmüş en büyük hukuksuzluklardan olan bu siyasi davanın Türk adaletinin katledildiği bir ‘insanlık suçu’ olarak tarihteki yerini aldığı” belirtilen açıklamada, bu kumpası kurduran, kuran ve uygulayan ‘vatan hainleri’nin hesap vermesi isteniyor ve açıklama şu sözlerle bitiyor: “Değişmez Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk’tür. Sonsuza dek izleyeceğimiz yol, onun manevi mirası olarak akıl ve bilimi esas alan çağdaş medeniyet rotasıdır.” Açıklama şöyle başlıyor: “TÜRK Silahlı Kuvvetleri üzerinden Türkiye Cumhuriyeti’nin hayati ulusal çıkarlarını hedef alan ve en büyük zararı devletimiz ve milletimizin gördüğü ‘Asrın İftirası Balyoz Davası’nda 7 arkadaşımız dışında beraat kararı kesinleşmiştir.Kaybettiğimiz ve başta Tuğamiral Cem Aziz Çakmak olmak üzere kendilerine acil şifalar dilediğimiz çok ciddi sağlık sorunlarıyla mücadele eden arkadaşlarımızın yanı sıra hiçbirimizden farkı olmayan 7 arkadaşımızın mağduriyetinin devam etmesi nedeniyle beraat kararının kesinleşmesini içimiz buruk karşılıyoruz. 7 arkadaşımızla ilgili Yargıtay temyiz sürecinin ve kurgusu aynı olan diğer kumpas davalarının en kısa sürede beraatla sonuçlanmasını bekliyoruz. Dünyada görülmüş en büyük hukuksuzluklardan olan bu siyasi dava Türk adaletinin katledildiği bir ‘insanlık suçu’ olarak tarihteki yerini almış ve dünyanın öbür ucunda bile yankı bulmuştur. Türkiye’nin bu hukuksuzlukla hesaplaşmadan yoluna devam edemeyeceğine, adaletin ancak kumpası kurduran, kuran ve uygulayan ‘vatan hainleri’ ile birlikte bu insanlık suçuna kayıtsız kalarak onlarla işbirliği yapan sorumluların tarafsız ve bağımsız mahkemelerde evrensel hukuka uygun yargılanarak hesap vermeleri ile yerine geleceğine inanıyor ve bunu talep ediyoruz. Çünkü ihanetin serbest, vatanseverliğin tutsak olduğu bir ülke ayakta kalamaz. İhanetin cezalandırılmasının yanında, yaşanılanların ülkemizde hukukun üstünlüğünün yerleşmesi için bir fırsat olmasını temenni ediyoruz. Açıklamanın bundan sonrasında ‘karanlık dönemde’ yaşamlarını yitirenlere rahmet dileniyor; kendilerine sonsuz destek ve güç veren kişilere, barolara, Vardiya Bizde Platformu, Sessiz Çığlık ve Adalet Nöbeti adlı faaliyetlere, Silivri’de nöbet tutanlara, ayrıca komutanlar Işık Koşaner, Nusret Güner, Atilla Kezek ve Gündüz Alp Demirus’a teşekkür ediliyor.
Balyoz davasının beraat eden mağdurları açıklama yaptı
• Diğer kurgu kumpas davalarındakiler dahil bu dava süresince yaşamlarını yitiren şehitlerimiz Deniz Öğretmen Yarbay Ali Tatar, Deniz Kurmay Albay Berk Erden, Deniz Kurmay Albay Murat Özenalp, Emekli Hava İstihbarat Kurmay Albay Ali Tarık Akça, Emekli Personel Albay Halil Yıldız ve Emekli SAT Kıdemli Baçavuş Sadettin Aydın ile yine yaşamlarını yitiren yakınlarımızı rahmetle; aileleri, eş ve çocuklarını minnet ve şükranla anıyoruz.
• Tüm acılara ve sıkıntılara direnerek bizlere sonsuz destek ve güç veren başta eşlerimiz ve evlatlarımız olmak üzere tüm aile bireylerimize,