Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde Çelebi Ortaokulu’nda karne dağıtımı sırasında terör örgütü PKK yine saldırdı; 5 öğrenci yaralandı.
Türkiye 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından tekrar başlayan ve günümüze kadar artarak devam eden bir terör ortamının içine sokuldu.
Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bölücü terör nedeniyle kapatılan veya yakılan 1556 okulda eğitim gören 362 bin öğrenci ve bu okullarda görev yapan 16 bin 797 öğretmen terör olaylarından doğrudan etkilendi. Normal şartlarda bile okullarda yeterli güvenlik önlemlerinin olmadığı ülkemizde, terör örgütü elini kolunu sallayarak okulları yakıp bombalıyor, eğitim-öğretimi kesintiye uğratıyor.
Eğitim İş Sendikası Başkanı Veli Demir diyor ki:
İki çocuğu var. Çocuklar babayla aynı şehirde değil ve çocuklarının kendisini o ortamda görmesini istemediği için çocuklar açık görüşe de gidemiyor. Çocuklarla tek görüşme imkânı salı günleri saat 10.00-12.00 arasında. Her iki çocuk da o saatlerde okulda oluyorlar ve babalarının ne zaman arayacağını bilmeden ve arkadaşlarına duyurmadan konuşmak zorunda kalıyorlar. Çocuklarından biri 15 yaşında, ergenlik döneminde ve her hafta babasıyla rahat konuşamadığının üzüntüsünü yaşıyor. Diğeri de 9 yaşında ancak 3 haftada bir okula gitmeden evde konuşabiliyor.
Konuyla ilgili Adalet Bakanlığı’na verdiğim dilekçeye; Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nden cevap verilerek özetle, “ ‘Hükümlülerin görüşme gün ve saatleri, kurumdaki telefon adedi, başvuru sırası, kurumun asayiş ve güvenliği dikkate alınarak idare tarafından belirlenir. Hükümlüler görüşebilecekleri yakınlarından bir veya birden fazla kişi ile haftada bir kez ve bir telefon numarasıyla bağlantı kurarak kesintisiz görüşme yapabilir... Konuşma süresi görüşme başladığı andan itibaren on dakikayı geçemez. Ancak tehlikeli hükümlü oldukları idare ve gözlem kurulu tarafından belirlenen hükümlüler on beş günde bir kez olmak ve on dakikayı geçmemek üzere sadece eşi, çocukları, annesi ve babası ile görüşebilir’ hükmü yer almaktadır. Talep konusunda Genel Müdürlüğümüzce yapılacak bir işlem bulunmamaktadır.”
Bu tüzük doğrultusunda mahkûmun ailesinin durumu göz önüne alınmadan kurallar doğrultusunda gündüz aranması, anne ve babası hapishanede olan çocukların
zaten yaşadığı travmayı daha da artırmaktır diye düşünüyorum.
Bu konuya köşenizde yer verirseniz, belki bu konuda bir değişiklik yapılabilir. M. M.
MUSTAFA KOÇ BÜYÜK KAYIP
Her zamanki gibi bölgede aktif bir görev üstlenen Genelkurmay, güvenliğin yanında sosyal projeler de oluşturmalıdır. Bölgenin coğrafi yapısı ve güvenliği: Cizre ve Yüksekova; büyük ve dağlık arazileri ile yoğun nüfusu yanında aynı zamanda ilim ve kültür mekânları olarak bilinen eski yerleşim alanlarıdır. Doğunun güvenliğini sağlamak amacı ile kurulan Hamidiye Alayları’nın bir komutanlığı da Cizre’de faaliyet göstermiştir. Kürt şair ve yazar Ahmedi Hani’nin kaleme aldığı Mem u Zin adlı aşk öyküsünün kahramanları olan Mem, Zin ve Beko’nun mezarları da Cizre’dedir.
Coğrafi şartları zor olan bu bölgede PKK’nın güvenlik güçlerine tuzak kurması ve güvenlik güçlerinden kaçışı çok kolay olmuştur. 1927 yılından itibaren, doğuda özerklik isteyenler, Cizre ile Suriye arasında bir koridor açma mücadelesi vermişlerdir. Bu mekânlar, örgütler için toparlanma, saklanma ve beslenme alanı olarak yıllarca kullanılmıştır.
Öcalan’ın askere bakışının yansıması Cizre ve Yüksek-ova’da belirginleşmiştir: Öcalan Şırnak, Siirt, Beytüşebap, Cizre, Hakkâri, Van gibi yerleşim alanına Botan bölgesi adını verir. Öcalan bu şehirler ile hem Ortadoğu’ya hem de Türkiye’ye yayılmayı hedeflemiştir. PKK’nın 1984’teki ilk eylemlerini de aynı mekânlarda yaptırmıştır Öcalan...
Ortaokulu Gaziantep’in Nizip ilçesinde subay çocukları ile okuyan Öcalan, askerliğe karşı hep sempati beslemiştir. Subay olmak için askeri sınavlara başvurmuş, yaşı büyük olduğu için askeri okula alınmamıştır. Bu durumun Öcalan’da askere karşı bir tepki oluşturduğu söylenir.
Askeri, Cizre ve Yüksekova kırsalına çekerek saldırma planlarını Öcalan bizzat kendisi yapmış ve askere karşı bir tepki algısı oluşturmuştur. Bu bölgenin coğrafi konumu, sosyal yapısı ve zemini örgütün gelişimi için oldukça önemlidir. Terörün hedefinde olan bu kentlerin coğrafi yapısı teröre zemin hazırlamaktadır. TSK mensupları ne yazık ki bu alanlarda daha çok saldırıya uğramışlardır.
Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yazılı sınav konuları arasına ‘Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi’ konularını dahil etmediğine dair bir açıklama yapmış...
Sonra bularak okuduk. 12.01.2016 tarihinde ‘MEB Eğitim Kurumları Müdür Başyardımcılığı ve Müdür Yardımcılığı Yazılı Sınav Başvuru Kılavuzu’ yayınlanmış... Gerisini sendika genel başkanı Veli Demir’in açıklamasından okuyalım:
“Kılavuzun dayanağı olan, 06.10.2015 tarih ve 29494 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmelerine Dair Yönetmelik’in hukuka aykırı hükümler içeren çok sayıda hükmüne dava açtığımızı duyurmuştuk. Anılan hukuka aykırı ve mağduriyet doğuracak uygulamaların kılavuzda da yinelenmesi nedeniyle söze konu kılavuz hükümlerine karşı da dava açma zorunluluğu ortaya çıkmıştır.”
“Her fırsatta Atatürk’ü mevzuattan silme uğraşı bu kılavuzda da uygulanmış” diyen Veli Demir, “Yazılı sınav konuları arasına ‘Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi’ konuları dahil edilmemiştir. Sistematik olarak sürdürülen bu dışlama ve ‘Yeni Türkiye’ tarihi yaratma kaygısı, Bakanlığın tüm uygulamalarında bilinçli bir politika olarak benimsenmektedir” açıklamasında bulundu.
“‘Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Müdür Başyardımcılığı ve Müdür Yardımcılığı Yazılı Sınav Başvuru Kılavuzu’nun hukuka aykırı ve mağduriyet yaratacak bu hükümlerinin iptali talebiyle Danıştay nezdinde dava açtık” diyen Veli Demir, şöyle devam etti:
Bunun anlamı “Kılıçdaroğlu sen artık yanlış yapıyorsun, sana güven duygumuz giderek azalıyor” diye yorumlanıyor. Oransal olarak yüzde 51’le Kılıçdaroğlu’na ‘hayır’ anlamı çıkıyor.
Halbuki, PM ve MYK’nın en az yarısının değişeceği parti kulislerinde dillendiriliyordu. Tersi oldu.
Aslında ‘istikrarı’ korumak istiyordu, genel başkan.
Ne yazık ki, Kılıçdaroğlu bu beklentilere uzak durdu. Eleştiri konusu olan ‘kadrosu’nu dağıtmak istemedi.
Ama buna cevabı ‘delege’ ağır şekilde verdi. Genel Başkan dördüncü seçimde ‘karizmayı’ çizdirdi.
Kongre salonunda ilk kez Kılıçdaroğlu’na olumsuz ‘laf” edildi.
Örneğin, eski teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin babası, oğluna verilen sözlerin tutulmadığını, listeye konulmadığını gördüğünde çevresine ağır eleştiriler yöneltti. (Ancak Çelebi’nin listeyi delmesi büyük bir başarı sayıldı.)
Neden diye sorarsanız, partiye hizmet için mi, PM’nin ‘atama’ gücüne sahip olmak için mi demek gerekir. Çünkü üç yıl sonra belediye seçimleri var; ondan iki yıl sonra da milletvekili... 60 PM üyeliği için 600’e yakın başvuru çok yüksek değil mi? Yaklaşık 1200 delege kurultaya katıldığına göre, yine yaklaşık iki delegeden biri aday oluyor. “Geleceğin belediyelerde imar hesaplarını şimdiden yapmak CHP’li üyelere hiç yakışmıyor” deniyor.
Öbür yandan bakarsak...
Kimse Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında ne söyleyeceği merakında değildi. ‘Derin’ PM pazarlıkları nedeniyle salondaki ‘uğultu’ Genel Başkan’a bir saygısızlıktı. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında ruh eksikliği vardı; heyecanı da yoktu. Laikliğin ‘vicdan özgürlüğü’ çerçevesinde bir tarifi neden olmaz. CHP’nin kavramlar üzerinde bir tarifi olmaz mı? Örneğin, ‘6 ok’ yeni dünya düzeninde nasıl konumlandırılmalı. Hepsinden önemlisi CHP’nin kapasitesi çok düşük; entelektüel seviyesi de geriliyor. Bunları kongrede bazı ‘akademisyenlerle’ konuştuk.
Açıkçası parti büyütülemiyor. Aksine Genel Başkan ve genel merkez yöneticileri, gelecek seçimler için kendilerini şimdiden ‘korumaya’ alıyor. Tüzük üzerine oyunlar oynanıyor. 5 dakika sürmesi gereken bir oylama ‘ince hesaplar’ yüzünden çıkan tartışmalar sonucu 1.5 saat sürüyor. Sonunda ‘1 Mayıs tezkeresi’ örneğinde olduğu gibi kabul ediliyor.
Eski İzmir milletvekili, seçim uzmanı Av. Sabri Ergül, genel merkeze tepki göstererek, “Hep tüzük değişikliği getiriyorsunuz, hep yetkiyi alıp bizi yeniyorsunuz. Bekaroğlu’nu ve İhsan Özkes’i ben mi seçtim, ben mi genel başkan yardımcısı yaptım. Şimdi de kendinizi korumak için tüzük değişikliğine gidiyorsunuz” diyor.
Kılıçdaroğlu’nun hep savunma durumunda kalması, bunun dışında yeni bir şey söylememesi CHP’nin geleceği konusunda endişelere neden oluyor. CHP o kadar proje üretiyor; bunları seçim bildirgesine koyuyor; AKP bunları alıp siyaseten bir şekilde uygulayınca da arkasından bakıyor. Kurultay, grup toplantısı ‘kıvamında’ olmamalı; hep aynı şeyler yinelenmemeli. Anamuhalefet zincirlerini kırmalı.
Beraber olduğumuz iki gazeteci dostumuzla bize sitemler etti.
Türkiye’deki siyaset üzerine ağır eleştiriler yaptı; her yıl kışları Türkiye’yi tanıtmak için getirdiği 25 İsviçreli dostunun gezisini iptal ettiğini söyledi.
Türkiye’deki “CHP kendisini toparlamalı artık, tek umudumuz o...
Yoksa halkın yüzüne çıkamayacaklar” dedi. İktidara dönük eleştirileri yenilir yutulur türden değildi.
Bildiri, iktidar karşıtları tarafından hemen sahiplenilirken, iktidar yanlıları tarafından derhal reddedildi.
Böylece toplumsal sorunları çözmek için önce ‘anlama’ ortamını sağlayacak önkoşul hemen ortadan kaldırılmış oldu.
Silah endüstrisi ve yabancı istihbarat örgütleri dışında hepimiz ülkemizde barışı ve huzuru istiyoruz.
Bunun için iktidardan muhalefete hepimize sorumluluklar düşüyor.