“2016 turizmin kayıp yılı olmasın” çağrısı yapan Engin’e göre, AKP Türkiye’nin turizm potansiyelini kullanmakta, dış politika sorunlarının turizm sektörüne olumsuz etkilerini yönetmekte başarısız.
-2015 yılında dünyada uluslararası turist sayısı % 4.4 büyüyerek beklentilerin üzerine çıkarken, Türkiye’ye gelenlerin sayısı 2015’te % 1.6 azaldı; turizm geliri ise % 8.3 azalarak 31.4 milyar dolara geriledi.
-BM Dünya Turizm Örgütü verilerine göre ülkemiz dünya genelinde en fazla turist ağırlayan ilk 10 ülke arasında 6. sırada yer almasına rağmen turizmden en fazla gelir elde eden ilk 10 ülke sıralamasına giremiyor. Hükümetin 2023 yılı için 63 milyon turist ve 86 milyar dolar dış turizm geliri hedefinin de bu politikalarla imkânsız olduğunu söylüyor Engin...
-2015-16 Ocak verileri kıyaslandığında Rusya’dan % 81.14’lik bir düşüş, tüm ülkelerden de % 17.11’lik bir düşüş gözlendiğini belirten Engin, “Bu durum sorunun vahametini daha iyi ortaya koyduğunu” söylüyor.
-“Terörün önlenememesi, ülkemizin güvenle seyahat edilebilecek ülkeler sınıfından çıkarılmasına sebep olmaktadır” diyen Didem Engin, Türkiye 2015 Küresel Barış Endeksi’ne göre ülkemizin 162 ülke arasında 135. sırada yer almasına dikkat çekiyor.
Bu vahim durum sektörü ve dolayısıyla ekonomiyi daha da daraltıyor; Engin’e göre, renovasyona giren otel sayısındaki
% 25’lik düşüşü, yabancı
Çalışma yaşamı uzmanı Şükrü Karaman “Her ne kadar 30 gün üzerinden hesaplansa, isteğe bağlı olsa da kıdem tazminatı fonundan yararlanma koşulları mevcut sisteme göre çok ağırlaşacak” diyor. Karaman bu konuda bazı eleştiriler yöneltiyor:
“Daha önceki yasa taslaklarına bakıldığında, fon sistemi gelirse 65 yaşını dolduramayan işçi kıdem tazminatı alamayacak. Oysa mevcut sistemde bir yıl çalışan işçi kıdem tazminatına hak kazanıyor.
Yine mevcut sisteme göre, bir işte çalışırken evlenip işten ayrılan kadınlar, askere giden erkekler, işten atılanlar, emekli olanlar, 15 yılı tamamlayıp da kendi isteğiyle işten ayrılanlar kıdem tazminatı alabiliyor.
Oysa getirilmek istenen yeni sistemde işçi tazminat alabilmek için 15 yıl beklemek zorunda kalacak. Yani evlenen kadın, askere giden erkek işçiler bundan böyle tazminat alamayacak. Kıdem Tazminatı Fonu uygulamaya geçerse işçi 65 yaşında kıdem tazminatına hak kazanabilecek. Ancak 15 yıl çalışmış olanlara sadece ev almak şartıyla tazminat ödenebilecek.
Yeni yasa taslağının da ana hatlarıyla öncekilerden çok farklı olmayacağı aşikâr.
Hükümet fon kurulmasına işçilerin yüzde 85’inin tazminat alamadığını gerekçe gösteriyor, oluşturulacak sistemle bunun önüne geçilebileceğini savunuyor. Tazminat alamadığı belirtilen yüzde 85’lik işçilerin çoğunluğu kaçak yani sigortasız, güvencesiz, düşük ücretle merdivenaltı işlerde çalışanlardan oluşuyor. Sendikalı, sigortalı, sosyal güvenceli işçilerin çalıştığı büyük işletmelerde, fabrikalarda kıdem tazminatı sorunu yok.
İşverenin iflasından ötürü kıdem tazminatını alamayan işçilere alacaklarının ödenebilmesi için İş Yasası’na bir maddelik ekleme yapılabilir. Yasaya eklenecek madde ile iflas eden işverenin işçiye vereceği tazminatı devlet üstlenebilir, ilk önce işçi alacakları ödenebilir. Devlet de ödediği tazminat miktarını daha sonra bu işverenden tahsil edebilir.
Bilindiği gibi Turgut Özal’ın basın danışmaydı, şimdilerde Bodrum’da yaşıyor, çevre ve turizm konularında yapılan hataları gündeme getiriyor, bunlarla ilgili öneriler yapıyor. Sektör niye sesini yükseltmiyor diye soruyor. “Özellikle muhtarları da dinleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a krizin ciddiyetini anlatmak ve önlem beklediğini iletmek gerekmez mi?”
Dikkat edin, böylesine önemli ve ciddi meselede, parlamentonun sesi çıkmıyor. Ümidini fuarlara bağlamış olan sektörün fotoğraf olarak en önemli adamları, ciddiye alınabilecek çözüm önerileri göstermiyor. Taşın altına elini sokmaya kimse yanaşmıyor. Herkes, her zaman olduğu gibi armudun pişip ağzına düşmesini bekliyor. Bu hayali bir beklentidir. Böyle bir beklentiyle, turizmin çıkmazdan kurtulacağına kimse inanmasın.
Can Pulak önerilerini şöyle sıralıyor:
İç turizm dinamiklerini patlatalım, çalışanlara devlet uzun vadeli kredi açsın, hayatında hiç tatil yapmayanlar için sosyal fonlar kullanılsın, özel sektör de bir miktar fedakârlık yapsın, bu işi aşarız demiştim. Türk turizmi başarısını Rusya’ya borçlu değil. Rusya olmazsa, Türk turizmi iflas mı edecek yani? Diğer ülkeler için çalışmalara devam ederiz, akıntıya kürek çeksek bile, iç turizmle sektörü yere düşürmeyiz. Bunun ince hesaplarını hemen yapmaya başlamamız lazım.
Açıklama şöyle:
“Bugün ülkemizi, içine düşürüldüğü kaos ortamından kurtaracak bir formülmüş gibi dayatılan ‘yeni’ Anayasa ve bu yolla getirilmek istenen başkanlık sistemi aslında Cumhuriyetimize yönelik bir saldırı, bir tuzaktır.
Hukuk temelinde ‘yeni’ bir anayasa ancak bir bağımsızlık savaşı sonrasında kurucu iktidar tarafından ya da bir ‘hükümet darbesi’ ile mevcut rejimi yıkarak, siyasal iktidarı ele geçirenlerin meşruiyetlerini sağlamak için yapılır.
Bugün ise amaç, bağımsızlık savaşı vererek kurulmuş olan laik-demokratik bir ulus devlet modeli olan Cumhuriyet’i bir sivil darbe ile yıkanların, bu fiillerine hukuki ve kalıcı kılıf oluşturmak, 1982 darbe döneminde dahi değiştirilmesine cesaret edilmeyen kurucu temel ilkelerini, Türklüğü, Türk vatandaşlığını, Anayasa’dan çıkarmak, etnisiteye dayalı, bölgelere ayrılmış ‘yeni’ bir rejim kurmaktır.
Kısacası amaç; Cumhuriyet rejimini değiştirip yerine tek adam yönetimi getirmektir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şu sözleri bu dayatmayı göstermektedir:
“... Türkiye’nin yönetim sistemi (yani rejimi) bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken bu fiili durumun anayasal olarak kesinleştirilmesidir...” (14.08.2015)
Özellikle Türkiye’den el işleri ile uğraşan binlerce kişi uluslararası ve yurtiçi internet sitelerinden yaptıkları satışların paketlerini Amerika Birleşik Devletleri’ne ‘Kayıtlı Posta’ (Registered Mail) yoluyla göndermektedir.
Ancak gönderilen paketlerin akıbeti Türkiye’den çıkana kadar PTT üzerinden düzenli takip edilebilirken 1 Ekim 2015’ten bu yana USPS tarafından yapılan açıklamayla Türkiye’den çıktıktan sonra izleme numarasıyla takip etme olanağı bulunmamaktadır.
Özellikle yurtdışından, ABD’den yapılan siparişlere ait paketlerin Amerika’da hangi işlemlere tabi tutulup tutulmadığı, teslim edilip edilmediği veya geri gönderilip gönderilmediği hakkında bilgi alınamamaktadır. Kötü niyetli alıcılar tarafından ise paketleri teslim alınsa dahi izleme olanağı bulunmadığından para iade talepleri ve olumsuz binlerce şikâyet önemli alışveriş sitelerinde Türkiye’nin adını kötüye çıkarmaktadır. ABD ve Türkiye Posta İdareleri arasındaki anlaşma gereği yurtdışına giden paketlerimizin nerede olduğuna dair USPS üzerindeki ‘Tracking’ sisteminin devreye sokulması için Posta İdaresi’ne yaptığımız başvurular yaklaşık 3 aydan bu yana sonuçsuz kalmıştır.
Küçük boyutlu el işi yapan ve ürünlerini, kitaplarını Amazon, Etsy, Shopyfy gibi sitelerde satan kişilerin paketleri ABD’de sahipsiz kalmakta, Türk sanatçıların gönderileri yerlerine sağlıklı ulaşmamaktadır.
PTT nezdinde gerekli girişimlerin yapılarak her türlü imkâna sahip Türkiye’ye ait postaların (Barcode, Track Number) ‘Amerikan Postaları’nda (USPS) izlenmesinin sağlanmasını acilen beklemekteyiz.
Necip DAMAR - BODRUM
bodrumlife@bodrumlife.com
Sizlere iki konuda bilgi vermek istiyorum:
1- Dalaman-Göcek arasındaki tünel 2007’de yap-işlet-devret olarak yaptırıldı ve hizmete alındı. Ben elektrik mühendisiyim, 40 sene memleketimin her yerinde tesis yaparak kendimi
emekli ettim.
Bu tünelin boyu 900 metredir. Tünelde havalandırmanın çalıştığına hiç şahit olmadım. Bilhassa tünelin Göcek çıkışında hiç aydınlatma olmadığından kazalar oluyor.
Tünelden gidiş-dönüş için ayrı ayrı 3.50 TL ödenirken bu sene 4.50 TL’ye çıktı. Devlet tüneli bizim ödediğimiz vergilerle yaptı, ama nedendir açılmıyor.
ELEKTRİK ZAMMI
Elbirliği ile insanlığa karşı suç işleyenler, barış görüşmeleri adı altında ‘geyik muhabbetleri’ yapıyorlar. Kim katılacak, kim katılmayacak diye eyleşilirken, bir sürü sergerdenin at oynattığı, kadınların cariye yapıldığı, canını kurtarıp kaçanların denizlerde boğulduğu, denizleri geçen çocukların uluslararası mafya tarafından gasp edildiği iddiaları, artık esamisi kalmayan insanlık vicdanına ayna dahi tutamıyor!
Avrupa Çocuk Ombudsmanları Birliği (ENOC), mülteci çocukların durumunu “felaket” olarak niteliyor, hastalık, insan ticareti, istismar, taciz dahil her türlü rezillik ile yüz yüzeler. UNICEF, Avrupa’dan mülteci çocuklara acil koruma talep ediyor. Bu durumu seyreden bütün insanlık, işlenen suçların dolaylı faili durumunda.
Ortadoğu’yu talan eden, zamanın Sykes-Picot’ları, arsızlıkta bütün sınırları aşmış bir halde, vicdanlarında çoktan kaybettikleri sözde ‘barışı’ arıyorlar.
Uluslararası Ceza Mahkemesi, Bosnalı Müslümanları katledenleri temsilen, Milosoviç’i yargıladı. Barışa karşı, insanlığa karşı suç işlediğini iddia etti. Ortadoğu’yu işgal edenler, dinozorlara karşı değil insanlığa karşı suç işlediler/işliyorlar.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yer itibariyle yetkisi evrensel mahiyette, Roma
Statüsü’ne göre zaman bakımından da bir sınırlama yok. Sonuç olarak, bugünün yarını var, her şey bir tarafa, çocuk hayatı üzerinden oyun oynayanları, yarın nasıl bir akıbet bekler? Bugünden kestirmek güç...
Baki BULUT
Bunun sebepleri çoğunlukla aracılara ve pazarlama sistemine bağlanır. Bu kısmen doğru olabilir. Ancak gerçek sebepler bundan farklıdır.
Birinci sebep: Türkiye’de, özellikle İç ve Güneydoğu Anadolu’da coğrafi sebeplerle yeterli yağış yoktur. Yağış az olunca buna bağlı olarak çok sayıda olumsuzluk ortaya çıkar. (Bu bölgelerdeki yıllık yağış ortalaması 400 mm civarındadır.) Yeterli ot veya saman olmaz (kaba yem) veya fiyatı yüksek olur. Avrupa’nın, Amerika’nın pek çok ülkesinde yıllık yağış 800 mm veya çok daha üzerindedir. Bu sebeple ot bol ve ucuzdur. Hatta bedava bile olabilir. Genç dana 250 kg ağırlığa kadar fazla masraf yapmadan gelişir.
İkinci sebep: Türkiye’de hayvan başına düşen mera yüzölçümü yetersizdir. Mevcut olan meralar ise aşırı otlatma nedeniyle çok zayıflamıştır ve mevcut olan meralarda yetişen bitkilerde besin maddeleri analizi yapılmamıştır. Bu sebeple besi günü gelen danalar, verimsiz meralar ve düşük ot kalitesi sebebiyle yeterli ağırlıkta değildir. Zayıf hayvanlara büyük bedel ödenir. Ot veya samanın fiyatı (kaba yem) et maliyetini Türkiye’de % 15-50 etkiler ve yükseltir. Bu durum Avrupa ve Amerika’da % 5 altındadır. Neticede yetersiz yağış ve verimsiz meralar önemli bir pahalılık sebebidir.
DENGELİ YEM ÖNEMLİ