23 Nisan davetine Enfield İşçi Partisi millevekili Joan Ryan ev sahipliği yaptı. İngilitere İşçi Partisi milletvekilleri Joan Ryan ve Meg Hillier (Hackney) yanında çok sayıda Türk ve İngiliz vatandaşı katıldı.
İTDF Başkanı Jale Özer yaptığı konuşmada; 23 Nisan 1920 de TBMM’nin kuruluşu ile Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş uluslar arasında onurlu yerini aldığını belirtti. Türkiye içinden ve dışından girişilen tüm karşı devrimci çabalara rağmen Mustafa Kemal Atatürk tarafından sağlam bir şekilde atılan temelleri sayesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını korumaya devam ettiğini söyleyen Jale Özer ‘Türkiye’nin çağdaş, bağımsız ve üniter bir devlet olarak dünyanın özgür ulusları içindeki yerini 23 Nisan ile başlayan devrimler sürecinde temellendirmiştir’ dedi.
23 Nisan resepsiyonuna ev sahipliği yapan İngiliz İşçi Partisi milletvekili Joan Ryan yaptığı konuşmada; Türkiye’nin çağdaş ve demokratik ülke olarak varlığını vurgulamak yanında, son dönemde görülen antidemokratik ve baskıcı gelişmelere dikkat çekti. Joan Ryan, özellikle vurgu yaptığı ‘bazı il ve ilçelerde halkın kuşatma altında tutulduğu ve insan haklarının çiğnendiği, devlet güçleriyle barışın sağlanması’ gibi Türkiye’de bazı kesimlerde yaygın bir biçimde görülen bir söylem ile bir resepsiyon konuşması için dikkat çekici bir üslüp kullandı. Ryan’dan sonra, Hackney milletvekili Meg Hillier de benzer bir konuşma yaptı. İngiliz İşçi Partisi milletvekillerinin muhtemelen seçim bölgelerinde yaşayan ‘Türkiye kökenli’ nüfus yapısının etkisiyle ürettikleri konuşmalardan sonra diplomat ve politikacı Onur Öymen konuştu.
Konuşmasına, ‘Türkiye için kaygılanmayın... Türkiye’nin temelleri sağlam bir şekilde atılmıştır’ diyerek başlayan Öymen, parlamento binasında konuştuğu İngiltere’yi eleştirdi. Londra’daki kitapçılarda ve tüm Avrupa’da tarih Türkiye aleyhinde kitaplarla tanıtılıyor. İngiltere’de Türkiye’de geçmişte yaşanan olayları objektif bir biçimde yansıtan hiçbir kitap görmedim. 1915 olayları hakkındaki tek yanlı yayınları ‘savaş propagandası’ olarak kabul etsek bile, bugün de aynı politikanın devam ettiğini görüyoruz diyen Onur Öymen, yaşadığımız dönemde de Türkiye’nin karşılaştığı güçlükleri aşacak devlet deneyimi ve güce sahip olduğunu kaydetti. ‘Kimse bizden teröristler ile birlikte anayasa yapmamızı beklemesin’ diyerek Türkiye’de son dönemde başlatılan anayasa tartışmaları konusunda net bir tutum ortaya koyan Onur Öymen, İngiliz milletvekillerine ‘Türkiye üzerinde etkinizi bu yönde yürütmeniz gerekir’ dedi.
3. havalimanı ve 3. köprü ile ile ilgili gelişmeleri İstanbul’un bilmesi gerekiyor. Bunun için İTÜ Maden Mühendisliği Bölümü ve Kulübü’nün düzenlediği paneldeki “Havalimanları, demiryolları ve karayolları yapılması ülkeyi ve ticaretimizi zenginleştiriyor, ancak halkın sosyolojik yapısını göz önünde bulundurmadan yapılan plansız yatırımlar ekonomimize zarar verirken toplumu da rahatsız ediyor” sözlerini GEMAD Başkanı Cemil Ökten, birçok öğretim üyesi ve maden fakültesi öğrencilerinin önünde konuştu... Çünkü bu yatırımın en büyük mağduruydu. Kuzey Ormanları bölgesinde aile olarak 1940’lardan beri kömür çıkaran ve orasını uzun yıllar sonra ‘ormana’ çeviren Milten firmasının sahibi olan Ökten, kızgın değil ama plansızlıktan yakındı. Ülkemize faydalı ve zorunlu projelerin yapılmasında, dış ülkelerde hayata geçirilen eşdeğer planlamalar göz önünde bulundurularak hayata geçirilmesi gerektiğini söyleyen Ökten konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Türkiye enerji üretimi konusunda dışarı bağımlılıktan kurtulmalıdır. Bunun için ülkemizde yeterince kaynak olduğu görüşündeyim. Ülkesini seven her yurttaşın da böyle düşüneceğini sanıyorum. Ancak toplum olarak konuşmalarımıza özen gösterilmesi gerekir.”
“Ulaştırma Bakanımız, ‘Ağaçlı Kömür Havzası’ için ‘Çukur verdik 90 milyar aldık’ dedi. Bu bölgenin çukur değil, ekonomiye can veren ve sosyal yapısı olan bir bölge olduğu görüşündeyim. Kişisel olarak şunu söylemek isterim, ülkenin kalkınması için yolların, havalimanlarının, demiryollarının yapılmasına karşı bir insan değilim. Bunlar bizi diğer ülkelere bağlayan, ticaretimizi zenginleştiren ve hayatımızı kolaylaştıran yatırımlardır. Devletin sağlık, eğitim ve halkın refahını sağlamak en önemli görevlerinden birisidir. Ancak bu tarz büyük ölçekli yatırımların, toplumun yaşam alanlarına dokunulmadan, sosyal durumları analiz edilerek yapılması gerektiğini düşünüyorum.
“Değerli bağışçımız Lamia Güvener Kadıköy’de 7 katlı binayı ‘sağlık merkezi’ yapılması şartıyla Kızılay’a bağışlamıştır.
Söz konusu bina bağışçımızın şartı gereği 2012 yılına kadar tıp merkezi olarak hizmet vermiş, 2012 yılı sonunda Sağlık Bakanlığı’nca yapılan yeni düzenlemedeki şartı taşımadığı gerekçesiyle kan alma birimine dönüştürülmüştür.
Bu süre zarfında merhume Lamia Güvener’in mirasçıları bağışın iadesi için dava açmış, davalar gerek yerel mahkemede gerekse Yargıtay’da Kızılay lehine sonuçlanmıştır.
Yargılama sürecinde mahkemeler mirasçıların böyle bir dava açma ehliyetlerinin bulunmadığını da kararlarına işlemişlerdir.
Ve diyor ki:
“KÖY Enstitüleri, köylü veya Anadolu halkı istedi diye kurulmamıştı. Kapatılmaları da yine köylü veya Anadolu halkı istedi diye olmadı.
Burada Anadolu gerçeğinden soyut bazıları ağalardan, kırsalın ağalarından söz eder. Burada sözü edilecek ağa kırsalın kendisinden hesap soracağı korkusunu yaşayan egemen oligarşinin ağasıdır.
Kimler kurdu ise kapılarına kilit vurulması da onlar eliyle oldu!...
Türkiye’de sivil darbe yapılmıştır iddiası ile darbe şartlarına uygun bir mücadele yöntemi zorunluluğuna işaret etti.
Akademisyenlere kadar, “Milletin hapis tazyiki altında olduğu bir dönemde biz de gireriz” yaklaşımı, siyasetin fokurdayacağı anlamına geliyor.
“Dokunulmazlıkların kaldırılması teklifi” resti görülüyor, MHP de müspet oy vereceğini açıkladı.
HDP, ileri-geri yapmaya devam ederse iyice marjinalize olur.
Anayasa’nın ilgili maddesinde değişiklik yapılması öngörülüyor. Teklif kabul edilip Anayasa maddesinin değişikliği mümkün olursa, milletvekillerinin dokunulmazlıkları bakımından yeni bir uygulamaya geçilecek.
Teklifin gerekçesinde; teröre destek ve kamuoyunun bu husustaki hassasiyeti öne çıkarılıyor.
Dokunulmazlığın ‘istismar’ konusu olmaktan çıkarılması ihtiyacına vurgu yapılıyor.
Meclis’te bulunan fezlekeler ile ilgili dokunulmazlıklar hakkında, Anayasa ve içtüzük hükümlerine göre işlem yapılması halinde, 94 çalışma gününe ve toplamda (Meclis haftada 3 gün çalışıyor) 34 haftalık bir mesaiye ihtiyaç olduğu ve Meclis’in bu kadar süre aynı gündemle bloke olacağı endişesi de gerekçede yer alıyor.
En yüksek seviyede protokol uygulanmış. Kral tören kıtasının başındaki generalin verdiği selam duruşuna, asker selamı ile karşılık vermiş.
Önceki gelişlerinde, zamanın cumhurbaşkanı ve başbakanı, o zamanki kralı otellerinde ziyaret etmişlerdi. Bu sefer Cumhurbaşkanı külliyesini ziyaret edeceği söyleniyor, karşılama da bir ihtimal bu ziyaret için hazırlanmış gibi görünüyor. Suud’ların kendine has ritüelleri var, olağan protokol kurallarına uymuyorlar. Anıtkabir’i ziyaret zul geliyor, Vehabi inancını bahane ediyorlar. Çankaya’ya gitmeyen Kral bu sefer Külliye’ye gidecek, Suudilerin şatafat merakları biliniyor. (Bu yazı ziyaretten önce yazıldı.)
Bir seccade üzerinde ömrünü geçirmiş, Hz. Muhammed’in kutsallaştırdığı toprakları, “müminlerin hac farizası” üzerinden, adeta ticari bir kazanç kapısı yaptılar. Bugüne kadar petrolden edindikleri kazançları küçük bir grubun sefahatine harcadılar. Osmanlı toprakları üzerinde Osmanlı’ya karşı hile ile kurulmuş suni bir yapı!... 20 yy’ın başında, Osmanlı’nın Riyad Kaymakamlığı olan bu topraklarda, Vehabi hareketinin takipçileri, Balkan Savaşı kargaşasındaki zaaflardan istifade ederek, krallık adı altında petrol zenginliklerinin üzerine oturdu.
Osmanlı’nın mirasını sürdürme iddiasında olan Cumhurbaşkanı, Osmanlı’nın eski kaymakamlığının bugünkü sahiplerini uçağın başında karşılıyor, konukseverlik gösteriyor.
Mültecilerin en yoğun olduğu illerin başında Mersin geliyor. Adana sonra sayılıyor.
Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhaneddin Kocamaz, “İlimizde yaşayan Suriyeli sayısı resmi kayıtlara göre 170 bin civarında ama gerçek rakam 300 binin üstünde” diyor.
Bunların çoğunluğu Akdeniz, Toroslar ve Tarsus’a yerleşiyor; ekonomik durumu iyi olanlar ise ilin merkezi yerleri olan Mezitli, Yenişehir gibi bölgeleri tercih ediyor.
Bu ‘göç’ işsizliği yüzde 20 dolayında artırmış.