Osmangazi Köprüsü’nün maliyeti 1 milyar dolar civarındadır. Yapımına harcanan bu paranın tamamı, aralarında Halkbank ve Vakıflar Bankası gibi devlet bankalarının da olduğu 9 bankadan AKP’nin verdiği gelir garantisi karşılığı kredi olarak temin edilmiş ve müteahhidin (yüklenicinin) cebinden hiç para çıkmamıştır.
Köprü dahil 12 km otoyol geçiş ücreti 35 USD+KDV’dir.
AKP iktidarı tarafından yükleniciye verilen araç geçiş garantisi günlük 40 bin araçtır. Şu anda İstanbul’da iki köprüden Anadolu’ya geçen araç sayısı günde ortalama 200 bindir. Sizce bunların kaçı Bursa-İzmir istikametine gitmektedir?
KDV hariç Osmangazi Köprüsü’nün günlük gelir garantisi 1.400.000 USD, yıllık gelir garantisi ise 511.000.000 USD’dir. Araç geçerse geçenlerden, geçmezse bütçeden yükleniciye ödenecektir. (Köprü geçiş ücretinde % 20 indirim yapılmadan önce hesaplanmıştır.)
Bu kişinin güya ismini vermiyor ancak işaret ediyor. Cumhurbaşkanı’nın İHH’ye çıkışından ve son zamanlardaki dış politika dönüşlerinden anlıyoruz ki burada da bir “Safmışız, kandırılmışız” durumu var ve suçlu belli. Bu değişiklik, bu 180 derece dönüş, İsrail ile barışma, Rusya ile durumu düzeltmeye çalışma falan, “Bunlar neye işaret?” Sorusunu akla getiriyor tabii ki. Hani ‘üst akıl falan diyorlar ya burada; işte o üst akıl devreye giriyor herhalde. Bu durum bana ‘Hayvan terli’ deyimini hatırlattı. Osmanlı döneminde yeniçerilerin sefer dönüşlerinde ücretlerden duydukları memnuniyetsizliklerini ifade anlamında, atlarını durdurduklarında “Hayvan terli” dediklerini ve bunun argoda “Yemezler, beni kandıramazsın” türü bir anlam ifade ettiğini biliyoruz.
Rahmetli Cem Karaca ölümünden bir süre önce sözleri Mehmet Eryılmaz’a ait ‘Hayvan Terli’ isimli şarkıyı galiba ‘Anadolu Rock’ olarak yorumladı; sözleri “Hayvan terli, terli terli/Terli hayvan yemi yer mi, ı, ıh, ı-ıh/Üzülenler bu düzende hep de aynı, hep de aynı...” diye başlayan bu parçayı internetten bulabilirler.
Bir defa bu ifade kamuoyunu yanıltmakta ve gerçek durum hiç de böyle değil. Zira, yurtdışındaki varlıkların (ki sadece para ve menkul kıymetler için geçerli) Türkiye’ye getirilmesinde zaten herhangi bir vergi alınamaz.
Neden? Bahsedilen varlıklar halihazırda...
Ya bir dış ticaret işleminden...
Ya da yurtdışı faaliyetten elde edildiği için, tam mükellefiyet gereği, birincisinde işlem üzerinde Türkiye’de vergi alınmış, ikincisinde yurtdışı faaliyet sonucu beyana dahil edilerek ödenen yabancı vergiler mahsup edilerek vergi alınmış kalemlerdir.
Yine gözyaşı ve acı. Ülkemizin güneydoğusundaki terör olayları ‘çözüm süreci’ gafletinden sonra kendi şehir ve kasabalarımıza yerleşti.
Yine Suriye’nin meşru yönetimini devirmek isteyen, kimin desteğiyle nasıl ortaya çıktığı bilin(mey)en, başta IŞİD olmak üzere muhtelif dinci kılıflı terör örgütleri şimdi büyük şehirlerimizde bombalı eylemlere başladılar. O terör örgütleri ki, ülkemiz sınırları içinde bürolar açıp sosyal medya üzerinden tanıtımlar yaparak taraftar toplamalarına göz yumulan, askeri eğitim ve tedavilerinin Türkiye’de yapıldığı defalarca basına da yansıyan örgütlerdir.
Ancak, şu 3 hususu net olarak görmez ve değerlendiremezsek terörün devam etmesini maalesef önleyemeyeceğiz.
Fatih Üniversitesi Rektörlüğü’ne atanan, ARÜ’nün kurucu rektörü Prof. Dr. Ramazan Korkmaz dün hüzünlü bir şekilde üniversiteden uğurlandı. Korkmaz, toplantılar nedeniyle Ardahan’da bulunan dünyaca ünlü dilbilimciler, filologlar, öğretim görevlileri ve öğrencilerle birlikte yüzlerce araçlık konvoyla Kars’a, arkasından su dökülerek yolcu edildi. Uğurlama Türkiye’de yapılan en büyük uğurlama töreni sayılıyor... Çıldırlı Âşık Faruk, hocaya sevgi deyişleri çaldı ve söyledi; “Ardahan’daki aynı anlayışla hareket edeceğiz, Allah’a emanet olun” diyen Korkmaz, komşu Kars’ın Kafkas Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sami Özcan’ı ziyaret ettikten sonra 16.15 uçağı ile İstanbul’a uçarken şöyle bir espri yaptı:
“Tehlike altındaki dilleri derlesek ortaya ne çıkar acaba? Örneği ben Sümerce bir şarkıyı dinlemek isterdim.”
Biz de isterdik... Ancak yeni bir teknikle uzaydan geçmişle ilgili kayıtları yapabilirsen mümkün olacak.
En fazla herhalde Muazzez İlmiye Çığ hocamız mutlu olurdu.
Karşısı orman, her yer yemyeşil. Butik bir üniversite izlenimi veriyor. Prof. Dr. Ramazan Korkmaz, “1500 dönüm üzerinde kurulu sosyal bilgiler ağırlıklı ‘tematik’ üniversiteyiz” dedi. Vurgulayarak ve övünerek “150 milyon TL (120 bin m2 inşaat) harcadık bu yatırıma” diye ekliyor. 4.500 öğrencisi var. Henüz tam anlamıyla bitirilememiş, Diyanet’in yaptığı Selçuklu mimarisinden izler taşıyan camisi de ramazandan sonra açılacak.
Ardahan coğrafi açıdan çok kritik bir şehir, 17 bin merkez nüfusu var. Aktaş ve Türkgözü sınır kapılarıyla Kafkaslar’a ve Orta Asya’ya açılan en önemli bir kapı olacak. Kars-Tiflis-Bakü demiryolu hattının yıl sonunda hizmete girmesi bekleniyor. Bu, İpek Yolu projesinin Asya’yı Avrupa’ya bağlayan en önemli ayağı. Bunları niçin anlattık?
İki yıl önce Harvard Üniversitesi ile işbirliği yaparak ‘Tehlike Altındaki Diller Konferansı’nı düzenleyen Ardahan Üniversitesi, bu yıl 59. PIAC (Permanent International Altaistic Conference) yani bilinen adıyla Uluslararası Altayistik Konferansı’na ev sahipliği yapıyor. Biz de rektörün davetlisi olarak geldik toplantılara. Her yıl düzenlenen bu konferansın ilki 59 yıl önce Almanya’daki Mainz şehrinde yapılmış; daha önce de ABD, Rusya, Fransa, İngiltere, İsrail gibi 30 ülkede... Altayistik Konferansı’nın amacı Türkçe, Moğolca, Mançu-Tunguzca, hatta Japonca ve Korece dillerinin ortak bir ‘ata’dan geldiği teorisini savunan ve bu ‘ata dil’in adına ‘Altay dili’ denmesi. (Bu Ata dilini Türkçenin bir lehçesi olan Altay Türkçesiyle karıştırmamak gerekiyor.) Dün Ardahan Üniversitesi’nde başlayan Türkiye’deki 4. toplantı oluyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinden 40 civarında rektör ve Türkolog konuk vardı. Moderatör Ramazan Korkmaz’ın yönettiği ilk oturumda Ahmet Bican Ercilasun, Ahmet Buran, Fikret Türkmen, Azeri, Gürcü ve Kazak hocalardan Darkan Kıdırali, İsa Habibbeyli, Elçin İbrahimov ilginç konuşmalar yaptılar. Türkiye’yi ne kadar seviyorlar...
Macar, Amerikalı, Alman ve Fransız bilim adamları Türkiye’yi çok seviyor.
Büyük de bir meydanı var; yanındaki havuzdan sular fışkıran... Ancak rengi de havuzu da tartışılıyor. Ama meydanın ‘betonu’
yeşillendirilebilir bir şekilde; düşünmek gerek. Kapıdan içeri girdiğimizde ‘dik duruşlu, otoriterliği yanında candanlığı, bakımlılığı ve güler yüzlülüğü’ etkiliyor insanı. Güzel bir kadın çünkü.
Siyasette ‘tavırlı’ olmak zordur ama onda hissedebiliyorsunuz.
CHP’den milletvekilliğinin ikinci döneminde belediye başkanı seçildi Çerçioğlu, görebildiğimiz kadarıyla öyle klasik ‘hımbıl’ başkanlardan değil, hep hareket halindeydi. İki saat sonra ekibiyle gideceği merkezde hazırlıklarını yapıyordu... Bu ara bize dedi ki:
“Ülkesini, kentini düşünen gece rahat uyuyamaz. Aydın’da hiç kimse karnı aç yatağa giremez. Onun için herkese dokunuyorum. Hedefe kilitlenmiş durumdayım. Hayallerim ve ideallerim var. Başkanlık güçlü olmayı gerektir.”
Öztürk’e sorduk:
“Türk halkına altmış küsur eserle aydınlık getirmiş bir bilim ve düşünce adamısınız. Ama son yazdığınız ve 20 gün gibi kısa bir sürede 15 baskı yapan ’Allah ile Aldatmak’ (Yeni Boyut) adlı kitabınız Türkiye’yi adeta salladı. Adı bile sarsıcı... Bu adı Kuran’ın bir uyarısından alarak kullanıyorsunuz. Bugüne kadar bunu bize neden söylemediler? Bu Kuran’sal uyarıyı neden sakladılar? Kuran, bu muhteşem ve sarsıcı uyarıyla neye dikkat çekmek istiyor?”
Öztürk yanıtladı:
“Kuran, insanlığın en büyük ıstıraplarının kaynağı olarak gördüğü bir aldatma ve tahribe dikkat çekiyor. Çünkü Allah ile aldatılan kitlelerin aldatıldıklarını anlamaları bile asırlar sürer. Kuran bu büyük zulme yakamızı kaptırmamıza engel olmak istiyor. Ne yazık ki, Kuran’ın bu uyarısı dini çıkar ve saltanat aracı yapan zümreler tarafından halktan saklandı, üstü örtüldü. Kuran zaten bu şikâyetini de gündeme getirmektedir. Kuran’a göre, Hz. Muhammed’in, kendi ümmetinden bir tek şikâyeti olacaktır ve o da Müslüman kitlelerin Kuran’ın fizik varlığını koruyup başüstü ettikleri halde onun buyruklarını ve aydınlık mesajını hayatın dışına itmeleridir. Din hayatında, aklın ve Kuran’ın buyruklarının yerini tarikat ve mezhep dayatmaları almış bulunuyor. İşte, İslam dünyasının felaket sebebi budur. Çünkü Kuran, şunu açıkça söylemektedir: “Allah, aklını işletmeyenler üzerine pislik indirir.” (Yunus suresi, 100)