GÜNÜN SÖZÜ TARIM SİT ALANI
“Önyargılarıyla hapsedilen vicdandır.”
Aslı Erdoğan
ATATÜRK’TEN ‘İLİM VE FEN’ SÖZÜ
ÇEVRE ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki hiçbir bakanda görülmediği kadar en ‘çevreci’ yanını ortaya koydu ve köşemizde zaman zaman gündeme getirdiğimiz imar planlarıyla ilgili ağır eleştirilerimizin yanında yer aldığını gösterdi.
Daha önce böyle bir yaklaşımı hiç görmedik. Bizce memnuniyet verici bir durum.
Rant pazarına karşı mücadele eden çok az siyasetçi var. İstanbul’daki yoğun imar yolsuzlukları ve usulsüzlüklerini bıkmadan usanmadan gündeme getiren, zaman zaman kendi partisinden ‘fırça’ da yiyen
İBB meclis üyesi Hüseyin Sağ’a sorduk, ne diyorsun diye...
Dinamit, fitil ve çeşitli çaplarda mermi üretilen fabrikanın sahibi İsmail Yavaşça da tutuklanmıştı.
FETÖ’cü oldukları netleşen Yavaşçalar Şirketi’nin ürettiği mühimmatın bir bölümünün PKK’nın eline geçtiği, Cizre, Sur ve Nusaybin gibi kent kalkışmalarında kullanıldığı anlaşıldı.
Gazeteciler Abdurrahman Şimşek ile Ferhat Ünlü’nün Sabah’ta çıkan haberine göre, şirketin Lübnan ve Suriye’ye ihraç ettiği infilaklı fitillerin önemli bölümü, Cizre, Sur, Nusaybin ilçelerindeki hendek eylemlerinde hazırlanan patlayıcı tuzaklarında kullanılmış.
Şirket bu mühimmatı, son alıcısı Lübnan göstererek, Suriye’ye göndermiş. Hatta, bir parti ihracat ise Dışişleri’nin devreye girmesi sonucu son anda engellenmiş. Eğer Dışişleri engel olmasaymış, bu parti de aynı şekilde PKK’ya ulaştırılacakmış.
Bugün ülke çapında yürütülen FETO/PDY yapılanmasına ilişkin mücadele mutlaka bir siyasi sorumlunun başkanlığında tek elden yürütülmeli, bilgiler burada toplanmalı, alınacak tedbirler buradan üretilmeli.
Kabinede beş başbakan yardımcısı var, bunlardan birinin başkanlığında Adalet, İçişleri, Maliye Bakanlığı, TSK, MİT, Jandarma yetkililerinden de oluşacak bir koordinasyon ile yürütülmelidir.
Bu mücadelede en büyük yanlış, bilgi kirliliği ve bu çerçevede herkesin FETÖ/PDY avına çıkmasıdır.
Bu örgütün yapısı, görev şeması, delilleri ve gerçek uzantıları ancak böyle bulunup önlem alınır.
Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri adına birer tuğgeneral Washington’da görev yapar.
2000’lerin sonuna doğru Washington ziyaretinde Hava Kuvvetleri’ni temsilen görev yapan tuğgeneral rütbesinde bir subay, çevresindekilere FETÖ’yü işaret ederek “Bizden olmayanlar, Hava Kuvvetleri’ndeki pilotaj eğitimini bitiremezler, pilot olamazlar” diyordu. Aradan yıllar geçti. Kendi insanlarının üzerine bomba atanlar, o pilotlardı...
O zaman inanmakta zorluk çektiğimiz bu sözlerin, yıllar sonra gerçek olduğunu görmek ne kadar acı...
Hava Kuvvetleri’nden FETÖ’cü 265 pilotun atılmasının ardından Türk Hava Kurumu Başkanı emekli Tuğgeneral Kürşat Atılgan, THK Üniversitesi’ni kastederek “Pilotaj bölümünde 463 öğrencimiz var. 4. sınıflar pilot gibi verilebilir ve onlar muhtemelen 3-4 aylık askeri eğitimden sonra Çiğli’de jet pilotu olmak için kısa bir eğitimden geçirilebilir. F-16 pilotu ve Fantom pilotu olarak filolarda görevlendirilebilir” diyor.
Polis memuru Mehmet Kocadağ da silah satın alma talebinde bulundu. Ancak KOM Dairesi, kendisine KOM’da çalışmadığı için izin vermedi. Susurluk’ta öldürülen Hüseyin Kocadağ’ın yeğeni olan Mehmet Kocadağ da Bölge İdare Mahkemesi’ne başvurarak kendisine ve tüm kadroya silah verilmesi talebinde bulundu. Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nde dava kaybedildi. Ancak Danıştay’a taşınan davayı Kocadağ kazandı. Köşemizde geçmişte birçok kez gündeme getirmiştik. Artık EGM tüm personele Glock vermek zorunda kalacak. Bununla birlikte 2012 yılında İstihbarat Daire Başkanlığı tüm personeline SIG Sauer tabancayı 1050 dolar karşılığında vermişti. Polis çevrelerinde bu silahın verildiği KOM ve İstihbarat Şube’de FETÖ’cü polislerin ağırlıklı olduğu belirtilerek, “Bu uygulamanın bireysel silahlanma amacıyla yapıldığı” öne sürülüyor.
GÜNÜN SÖZÜ
- “Zeki, bilimsel düşünen insanlar asla kandırılamaz.”
Dursun ÇİÇEK
KOCAMAZ: NE YAZIK Kİ ELİMİZDE ‘FETÖ ÖLÇER’ YOK
Ben, tutuklanan 20. Zırhlı Tugay Topçu Tabur Komutanı Binbaşı Erhan Ergün’ün eşi Sevinç Berna Kar Ergün’üm. Dün köşenizde Tuğgeneral Nihayet Ünlü’nün mağduriyeti ile ilgili eşinin mektubunu ibretle okudum. Benzeri hatta daha vahim mağduriyetlerin olduğu Şanlıurfa Tugay Komutanlığı ile ilgili durumun herhangi bir kalkışma olmadığının, hatta kalkışmanın karşısında olunduğunun şehrin tüm yetkili bürokratlarına bildirildiği halde 22 gündür çektiğimiz azabın nasıl biteceği ile ilgili bir ışık, bir yol arayışındayız.
Kâbusumuz 15 Temmuz 22.00 sularında ‘alarm’ diye gelen telefonla başladı. Kıymetli eşim, ‘Eyvah, karakol mu basıldı ki’ diye söylenerek, koşarak işinin başına gitti. (‘Alarm’ denilen şeyin hudut hattı olan bu tugayda sürekli verildiğinin altını çizmek isterim, ki geçen sene özellikle Şah Fırat operasyonu süresince yoğunlukla olmuştu.)
16 Temmuz sabahı tugayda başlayan gözaltılarla endişe dolu saatlerimiz başladı. Arkadaşlarımızı teselli ederken, 18 Temmuz 03.30’da evime gelen polislerden öğrendim ki eşim hakkında 15 Temmuz saat 22.00 sularında (belki de eşim henüz evden çıkmamışken) Ankara’dan telefonla eşim ve orada görevli 3 personeli için ‘kalkışma olduğu iddiasıyla’ bir ihbar yapılmış. Bu ihbarda adı geçen subayların 3’ü şehir dışında olduklarını ispatlamış, kalkışma için emir almadıklarını da söylemişler. Yani atılan iftira açığa çıktı fakat eşim o gece Urfa’da ve tugayda olduğu için 20 Temmuz’da tutukladı ve hemen ihraç edildi. İhbar edenlerin kimliğine nereye ait olduğuna dair bir araştırma yapıldı mı, henüz bilmiyoruz.
Yargıya güveniyoruz. Eşimin darbeci ya da FETÖ örgütü ile ilgisinin olmadığının ortaya çıkacağından yüzde yüz eminiz.
Size haksız bir durumu iletmek istiyorum.
Biz o korkunç gecede (15 Temmuz) Edremit Akçay’da bir öğrencimin konserindeyken eşimin kuzeninden gelen telefon üzerine Ankara’daki patlamaları öğrendik; hemen Edremit’e döndük. Eşim resmi kıyafetlerini giyerken, ordu komutanımız Orgeneral Abdullah Recep eşimi arayarak “(Edremit’teki 19’uncu Motorlu Piyade) Tugayının başına git, tugayına sahip ol” emrini verdi. Bunun üzerine eşim tugaya hareket edip, personelini karargâha çağırıyor; tamamen hukuk çerçevesinde hareket edileceğini belirten bir konuşma yapıyor ve hiçbir askerine zarar gelmesine izin vermeyeceğini ifade ediyor (kendi ifadesine ilaveten, tabur komutanları ve merkez komutanı şahit olmak üzere).
Sabah 05.00 sularında, eşimin ifadesinde belirttiği üzere, Ege Ordu Kurmay Başkanı Tümgeneral Memduh Hakbilen’in emirlerine karşı gelerek Edremit tugayının hiçbir şekilde destek olmayacağını söyleyince, Hakbilen bunu çok pahalıya ödeyeceğini söylemiştir. Eşim ise her türlü bedeli ödemeye hazır olduğunu ifade ederek telefonu yüzüne kapatmıştır. Tugay Kurmay Başkanı Musa Turhan bu konuşmalara şahittir.