Yalçın Bayer

Kararnamelerle işler sağlıklı gitmez: Cumhurbaşkanlığı ve istihbarat

31 Ağustos 2017
CUMHURBAŞKANI, makama intisabının sene-i devriyesinde, istihbarat başkanlığının doğrudan kendisine bağlanmasını, ortak ve çabuk reaksiyon verme bakımından önemli ve zorunlu olduğunu söylemiş.

İstihbarat, uzun zamandan bu yana fiilen kendisine bağlı, 15 Temmuz’da ağır istihbarat zaafı sonucu, derin çete ortalığı kana buladı.

Fiili durumda, karşılıklı bağlılık yeterli olmadı, artık, kararname ile hukuken, doğrudan ve mutlak bir tabi olma durumu var.

Cumhurbaşkanı, istihbarat kurumunun 15 yıl öncesine göre çok iyi durumda olduğunu ileri sürmüş. Uluslararası portföyünün çok gelişmiş olduğunu iddia etmiş.

Kurumun teknik kapasitesinin eskiye oranla çok arttırıldığı gerçek Genelkurmay’ın çok gelişmiş, elektronik izleme birimi de kuruma devredilmişti.

GES adı verilen birim, MİT’i takviye etmek için, askeriyeden alınıp, kuruma tahsis edildi.

Elektronik istihbarat bakımından en son teknoloji ile donatılan istihbarat kurumu, 15 Temmuz kalkışmasını sezemedi.

Söz konusu sistemin, elindeki uydu kapasitesi ile Türkiye’nin içi ve mücavir dış alanında izleyemeyeceği telefon ve elektronik cihaz bulunmuyor. Sinek uçsa, izini takibe alabilir.

Ama derin çete, Bylock programı ile ülke içinde, her yerde konuşlandı ve düğmeye basabildi.

Yazının Devamını Oku

Çanakkale manifestosu: ‘Bu düzen değişecektir’

30 Ağustos 2017
ADALET Kurultayı’nın son günüdeki ‘Devlette Adalet’ paneli kurultay sürecine damgasını vurdu.

CHP’li İlhan Kesici, eski ANAP’lı Bakan Prof. Dr.Yüksel Yalova, eski ANAP Milletvekili, ilahiyatçı Abdülbaki Erdoğmuş, eski milletvekili ve EMEP Kurucu Başkanı Levent Tüzel, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş ve KP kurucularından eski milletvekili ve bakan Ertuğrul Yalçınbayır adalet kavramının ne kadar yaşamsal ve vazgeçilmez olduğunun altını çizdi. Belki de adaletin bu iktidar tarafından kıskaca alındığının açık ifadesi olduğunu dile getirdiler. İlhan Kesici ilk kez adalet kavramının ve kampanyasının en anlamlı değerlendirmeye neden olduğunu söyledi ve Kemal Kılıçdaroğlu’na samimi teşekkürlerini iletirken sözlerini şöyle bitirdi: “2019 seçimi 1950’den bu yana yapılan seçimlerin anası olacaktır, en önemlisidir. 2019’un galibi siz olacaksınız, biz olacağız... Bundan eminim, hiç kuşkum yok.” Kesici, yoğun alkış aldı.

Çanakkale savaşlarının en önemli mekânında, Eceabat Kocadere’deki 57. Alay’ın konuşlandığı ormanlık sahada -Conk Bayırı’nın biraz ilerisinde- yapılan paneli yaklaşık 3 bin kişinin izlemesi şaşırtıcı sayıldı. Çünkü konuşmacıların hiçbiri CHP kökenli değildi. Farklı bir ses duyuyorlardı, en keskin eleştiriler de onlardan geldi. Ancak hepsi bu işin CHP öncülüğüyle olabileceği konusunda hemfikirdi. Tüzel ile Taş, CHP dışı sosyalist soldan geliyordu. Diğerleri ise muhafazakâr ve merkez sağda siyaset yapmışlardı. Kesici son dönemde CHP’de siyaset yapmış olsa da o da merkez sağda başlamıştı.

Yüksel Yalova konuşmasına, siyasi bir kavram olarak Türkiye’de beliren Adalet kavramının buradaki özgünlüğüne değindi. “Kavramı dünya literatürüne kazandıran CHP Genel Başkanı’nı kutluyorum” dedi. Yalova, konuşması boyunca Türk tarihinden, Kutadgu Bilig’den, Magna Carta’dan da örnekler verdi. Ve Latince bir özdeyişle bitirdi. “Bırakın dünya yıkılsın, yeter ki adalet yerini bulsun.”

Tüzel, günün en ilginç konuşmalarından birini yaptı. HDP’nin de içinde olduğu bütün muhalefet güçlerinin “Demokrasi” paydası altında, tek parti yönetimine karşı birleşmesi gerektiğini söyledi. Tüzel, bunun yerel seçimlerde ve sonrasında hayata geçirilmesinin şart olduğunu, Türkiye’nin esas meselesinin bu olduğunu söyledi. Alkış topladı.

Taş ise, laiklik ve vatan kavramları üzerinde dururken, gerçek laikliğin dine de özgürlük getireceğini vurguladı. Kimin yerli kimin milli olup olmadığının bugün, Karadeniz bile Katar şeyhlerine parça parça verilirken, iyice anlaşıldığını söyledi.

Kılıçdaroğlu’ndan son söz (Kurultayın kapanış konuşmasında çok sert ifadeler kullandı): ‘Demokrasi, adalet ve huzur’ çatısının kurulduğunu, bir güç oluşturulduğunu belirterek son söz olarak, “Bu düzen değişecektir” dedi.

Yani Ecevit’li CHP’nin büyük çıkış yaptığı 1970’li yılların ortasındaki CHP’ye göndermede bulundu.

 Bu slogan

Yazının Devamını Oku

Helal ile haramı bilmek: Türkiye’nin en değerli coğrafyası Macahel

29 Ağustos 2017
DOĞU Karadeniz’in bilgi ve üretimle değerini daha da arttıran bir isim; Nihat Gökyiğit... Artvin’in gerçek üstü güzellikteki doğasını, özellikle de Macahel vadisini koruyor; arıcılık ve bal üzerindeki projeleriyle onlara öncülük yapıyor; doğa turizmi ve organik tarım üzerine yeni projeleriyle yeni sahalar açıyor; vakfı aracılıyla gerektiğinde sosyal sorumluluk projelerine her türlü desteği yapıyor.

Gökyiğit, bölge insanı tarafından sevilen ve saygı duyulan bir ‘başöğretmen’... ‘Helal’ ile ‘haramı’ çok iyi bilen Cumhuriyet’in en değerli mühendislerinden... Niye Artvin, niye Camili (Macahel) köyü...

Batum, Sovyet dönemine kadar Karadeniz’de çok önemli bir liman; ticaret ve kültür merkezi. Çoruh Nehri irtibatı ile üç saatlik bir mesafede Artvin; Batum’un sayfiye şehri. Bir referandumla bölge Batum’dan kopuyor. Meşhur bir söz vardır; Acaristan’da (Gürcistan); bir tarafta cami, bir tarafta imam kalıyor. Borçka ilçesinin sınırdaki Camili köyünde her şey değişmeye başlamış; yeni evler yapılmış, eskiler onarılmış; yatılı bir bölge okulu faaliyete geçmiş ve köyün ünlü Tahtalı Camii restorasyona alınmış.

Doğanın bin bir rengini yansıtan, nehirlerin gürül gürül akan sesleri arasında, Jandarmanın koruduğu küçük sınır geçiş noktasında bir Gürcü askere ancak elle selam verebiliyorsunuz.

13 GÜNDE İSTANBUL

Nihat Beyin ailesi de oralardan kopmuş; “Artvin, Hopa’dan bindikleri vapurla İstanbul’a tam 13 günde gittiklerini” hatırlıyor. Liman yok, dalga var; vapur ancak koylara sığınabiliyor.

15 yıl öncesine gidiyoruz... Doğasever Nihat Gökyiğit, TEMA Başkanı olarak bizi bölgeye götürmüştü; “Artık bölgelerin zenginliğini ölçmede doğal orman alanları ve biyolojik çeşitliliği de bir ölçek oluşturuyor” diyordu. Bugün öğreniyoruz ki, burasını TEMA’ya bağışlamış. Mutfağında aynı yöresel yemekler yapılıyor; ‘genç’ler müzik yapıyor; ‘ihtiyarlar’ konser veriyor; bal ve arıcılık üzerine konferanslar düzenleniyor. Doğa turizmine de ediyor bu şirin ahşap yapı...

Türkiye’nin en önemli ‘arı ve bal’ öğretmeni’ Ahmet İnci ve ekibi ile bir akademi sanki. Macahel Arıcılık AŞ bölgede organik bal nasıl üretiliyor; yani üretim amaçlı şeker kullanılmadığını anlatıyorlar.

KOCAMAN BİR ÖYKÜ

Yazının Devamını Oku

Yargı kararları hukukilik sağlamaz: AOÇ mülkiyeti Türkiye’nin geleceği kadar önemlidir

25 Ağustos 2017
ATATÜRK’ün parça parça edinip bir araya getirdiği ve şartlı olarak Hazine’ye bağışladığı kendi adını taşıyan çiftlik arazisine, ‘Külliye’den sonra ABD Büyükelçiliği dikileceği haberleri dolaşıyor.

Başbakanlık Konutu olarak başlayıp daha sonra Cumhurbaşkanlığı külliyesi’ne dönüşen yapılaşmanın hukuksuzluğu, ilgili meslek odaları tarafından yargılama konusu yapıldı. İç hukuk yollarından sonuç alınamadı ve son olarak AİHM’ye yapılan başvuru kabul edildi. Dosya şu anda incelemede...

Şartlı bağış konusu arazi Külliye’den, sonra (eğer satış gerçekse) ABD Büyükelçiliği olarak, yine bağışlama amacı dışında kullanılacak.

Gelişmeleri, hukukçu Sühan Özkan’a sorduk.

Yorumu şöyle:

“AİHS’nin 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesi mülkiyet hakkını düzenliyor ve temel insan hakları arasında sayıyor. Dokunulmazlığına saygı gösterilmesini ilk kural olarak kabul ediyor.

Kamu yararı tartışmalı idari düzenlemeler ile hakkın özüne müdahale edilmesi, tam kanunsuzluk hali olup, hukuken himaye edilemez, aksine yargı kararları ‘hukukilik’ sağlamaz ve zamanaşımı konusu tartışmaya açık olup kesinlik fonksiyonu ifa edemez.

Şartlı bağış yapılan arazinin amacı dışında kullanımına dönük tasarruflar hakkın özünü ihlal eder. AOÇ arazisinin akıbeti, ciddi bir hak ihlali tehlikesi ile karşı karşıyadır.

T.C. devletinin bir numaralı kurucusunun, bir mülkiyet kalesi gibi milletine bağışladığı arazinin geleceği, Türkiye’nin geleceği kadar önemlidir.

Yazının Devamını Oku

Racon daha sert tonda olabilir: Kağşamak *eskimek

24 Ağustos 2017
CUMHURBAŞKANI, kendi üzerinden ahkam kesenlere mealen “...racon, benim raconum, kimse durumdan vazife çıkarmasın...” uyarısında bulundu.

Özellikle, 16 Nisan Anayasa değişiklikleri ile Cumhurbaşkanı, ‘davulu’ tam manasıyla boynuna astı. Uzun zamandan bu yana, ilmek ilmek ördüğü, ‘tek adam’ iktidarında son düzlüğe girdi.

Bu güne kadar, birçok kişiyi iktidar eteklerine taşıdı; birçok kişi suret-i iktidardan gözükerek, iktidar nimetlerine ortak oldu.

Bugünün gerçeğinde; devleti de partiyi de, Cumhurbaşkanı taşıyor.

Bu seviyede bir iktidar kudreti çok cazip gibi gözükse de, kapladığı güç alanı kadar, risk unsurunu da ihtiva eder.

Cumhurbaşkanı iktidarının farkında olduğu kadar üzerine aldığı riskin ağırlığının da bilincinde, bu nedenle iyice kağşadığını (yıkılmaya, dağılmaya yüz tutmak, eskimek, dökülmek) bildiği teşkilatları dönüştürmeye çalışıyor.

Olası bir seçim zaafı sonucu, iktidar sofrasının bütün hesabının kendisine çıkarılacağını görüyor.

Her daim iktidara yamanmışların, halk indinde herhangi bir karşılığı olmadığını biliyor.

Cumhurbaşkanının, siyaset yarışında olmadığı bir denklemde bugün iktidarı kullanan partinin pazarlık gücü dahi zora girer.

Yazının Devamını Oku

Toplu siyasi davalar ve unutulan bir söz: ‘Sizi buraya tıkayan kuvvet böyle istiyor’

23 Ağustos 2017
DARBE teşebbüsü davalarında yargılamalar sürüyor. Mağdurların katılımı ve ilgisi en önemli etkenlerden biri, iktidar da konuyu dinamik tutma konusunda gereğini yapıyor, tarafsız kamuoyunun takibi ise ‘sonucun’ siyasi veya hukuki algılanması bakımından önemli.

Ergenekon ve bağlantılı davalar, yargılama sürecindeki hukuksuzluklar nedeniyle, sadece iktidara yakın ve yandaş tabir edilen kesim tarafından desteklendi ve fiyasko ile sonuçlandı.

Yargılama yapanların bir cemaatin tetikçileri olduğu ortaya çıktı, adli sistem büyük yara aldı.

Siyasi davalar, genellikle, sistem üzerinde iktidar kullanan gücün belirleyici olması tehlikesini taşır.

Yakın siyasi tarihimizde, Yassıada yargılamalarında, Mahkeme Başkanı’nın, yapılan itirazlara “Sizi buraya tıkayan kuvvet böyle istiyor” sözleri kayıtlara bir utanç ifadesi olarak geçmiş ve kamuoyu vicdanında hala süregelen önemli tahribat yapmıştır.

İktidar partisi, kendisine darbe yapılacağı iddia edilen Ergenekon sürecinde, haklı olarak taraf olmuş, davanın manevi savcılığını üstlenmiş ve ağır bir yanılgıya uğratılmıştı.

15 Temmuzda bu defa, reel olarak darbe teşebbüsüne muhatap oldu, davalara mağdur taraf olarak müdahale taleplerinde bulunuyor/katılıyor. Ergenekon sürecinde, emniyet güçleri, savcı/hakim kılığındaki tetikçiler tarafından yanıltıldı, bugünkü yargılamalarda, artık fiilen taraf, verilecek hükümler, öncelikle kendisini ilgilendiriyor. Ergenekon süreci, tarafsız kamuoyunun gözünü açtı, her ‘yargılama’ yargılama değilmiş kanaati oluştu, genel bir teyakkuz hali var. Her gün davalardaki ifadeler, çarşaf çarşaf yayınlanıyor, köşelerde analiz ediliyor. Yargı da toplumun kredisini hassas bir terazide kullanmak zorunda; bu darbeci güruhu, gerçek adalet ile tecziye etmek, toplumsal güven bakımından da gerekli.

GÜNÜN SÖZÜ

Beğenmedikleri Ecevit döneminde asgari ücretle 7000 tane ekmek alırken, şimdi 1123 tane ekmek alınabildiğini biliyor musunuz?

Yazının Devamını Oku

Ordu’dan izlenimler: Fındıkta bir varmış bir yokmuş!

22 Ağustos 2017
ÜLKENİN birinde fındık üreticileri varmış... Bu üreticiler her seçim zamanı ‘Fındığınız para edecek’ söylemleri ile kandırılırmış.

Üreticiler de buna inanıp o partiye oy verirmiş. Hem de ne oy! Fındık üretilen yerlerde o parti hep birinci çıkarmış. Yine bir yıl üreticiler ‘Mahsulümüz para etmiyor’ diyerek devlet babaya yani o partiye seslenmiş. Seslenmeye bir yıl boyunca devam etmiş. Üretici seslenmiş, o parti duymamış, üretici ağlamış, o parti görmemiş. Üreticinin mahsulü yerlerde sürünmüş, devlet baba bunu görmemiş. Bir anda ülkede bir referandum süreci başlamış ve o parti bu kez üreticilerin sesini duymuş/duymaya çalışmış.

Hemen kükremeye başlamışlar; ‘Üreticilerimizi yedirtmeyiz, sahipsiz bırakmayız’ demişler. Sonrasında hemen fındık alımı yapmaya başlamışlar ve üreticinin bir yıllık ‘gazını’ almışlar.

Aradan zaman geçtikten sonra üreticiler tekrar seslenmeye başlamış. Bu sefer seçim olmadan müdahale etmek istemişler. Hemen o partinin tarım bakanı çalışmalara başlamış ve nihayetinde önceki alımı gerçekleştirdikleri fiyattan fındık alacaklarını söylemiş. Tabii bu arada fındığın bir kilosunun maliyetini hesaplamışlar.

Demişler ki; 1 kilo fındığın maliyeti üreticiye 8.75 TL.  Üretici alım yaptıkları fiyatı duyunca yine ağlamaya başlamış. Çünkü bir yıl boyunca bir kiloda 1.25 TL kâr için beklemişler.

Anlattığımız bu hikâye bizim ülkemizde oldu. Hafta sonu Ordu’da gezdiğimiz fındık bahçelerinde tam da buna tanık olduk.

Üreticilerin % 80’i AKP’ye oy vermişti. Bugün de olsa AKP’ye oy verirler. Çocukları üniversitede okuyan bir üretici, (4 ton fındık bekliyor, 4 aile bölüşecek parayı) gerçeğin altını çizdi:

“Çünkü her seçim dönemi kandırılmaya alıştılar. Yine kandırılırlar.”

Bugün üreticiye para vermekten korkan AKP’nin aslında hiçbir şeyden korkusu yok. Böyle olmazsa AKP’liler, kendilerine Kurban Bayramı’nda 20 bin lira ikramiye hakkı vermezdi. Hem de bunu üreticiler uyurken yaptılar.

Yazının Devamını Oku

Nedenler bulunmazsa bilim gelişmez…

18 Ağustos 2017
LİSE son sınıf biyoloji derslerinde yer alan ‘Hayatın Başlangıcı ve Evrim Ünitesi’ çıkarıldı.

Evrim, yaratılışı, değişimi, dönüşümü, gelişimi açıklayan, araştıran, bulgularını yaşama yansıtan, yıllar boyu etkisi artan, çağdaş bilimsel bir kuramdır. Charles Robert Darwin (1805-1899) tarafından geliştirilmiştir. 1840-1843 yılları arasında Beagle gemisiyle yaptığı yolculuk süresinde gözlemlerini, araştırmalarını ‘Beagle Gemisiyle Yolculuk Zoolojisi’ kitabında yayınlamıştır. 1859 yılında ‘Türlerin Kökeni’ (On The Origine of Species) adlı kitabını yayınlamış, Evrim Kuramını anlatmış, yaymış kabul ettirmiştir.

Darwin’e göre canlı varlıklar aynı kökten gelir. Doğal ortamdan kaynaklanan dış etkilerle evrim geçirir. Aynı türden gelenler değişir, dönüşür, yalından gelişmişe doğru evrilir. Bu ‘Doğal Ayıklama Sürecidir’.

1990’lı yıllarda ABD’de Evrim kuramı tartışıldı. Vaiz George Coyne “Canlıların Akıllı Tasarım projesiyle bir bütün olarak yaratıldığını” ileri sürdü. Bu görüş Vatikan tarafından kabul edildi. 1996 yılında Papa II. Jean Paul, Evrim kuramının çağdaş bilimin ürünü olduğunu onayladı.

Evrim kuramını bilmeden çağdaş biyoloji, biyoteknoloji, genetik mühendisliği, genetiği değiştirilmiş organizmalar, aşılar, antibiyotikler, ilaçlar, hücre, doku, organ araştırmaları, zararlı genlerden kurtulma, değişim, dönüşüm, gelişim süreçleri anlaşılmaz. Nedenler bulunmaz. Bilim gelişmez. Prof. Dr. Özcan KÖKNEL

ÖZYÜREK’TEN 1989-CHP ÖNERİSİ

ESAS OLAN MERKEZ YOKLAMASI

MEDYADA Büyükşehir Belediye Başkan aday adayları yer almaya başladı. Yeni isimler pek ortaya çıkmıyor. Önemli olan adayları tüm partililerin benimseyeceği bir yöntemle belirlemektir. CHP isimlerden önce yöntem konusuna yoğunlaşmalıdır. Parti tüzüğünde başta ön seçim olmak üzere bazı esaslar öngörülmüştür. Ön seçim temel alınarak partili olmayan kesimlerinde isteklerinin yansıyacağı düşünülmelidir.

2019’da yapılacak belediye seçim sonuçları Cumhurbaşkanlığı seçimlerini doğrudan etkileyecektir.

Yazının Devamını Oku