“Prof. Dr. Aziz Sancar eğlenceye düşkün olmayan ve özel herhangi bir hayatı olmayan, tüm hayatını insana ve bilimsel araştırmalara veren çok değerli hemşerimizdir. Atatürk ve Türkiye sevgisi herkesçe bilinen ve her fırsatta bunun altını çizen Aziz Hoca, bildiğiniz gibi ödülün orijinalini Anıtkabir Müzesi’ne teslim etmiştir yani Mustafa Kemal Atatürk’e armağan etmiştir. Sancar, Nobel Komitesi’nin geleneksel olarak ödülle beraber verdiği üç orijinal replikadan birini daha önce mezun olduğu İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne, ikinci replikayı da çalıştığı ABD Kuzey Carolina Üniversitesi’ne, son replikayı da doğduğu şehre, Mardin Artuklu Üniversitesi’ne bağışladı. 3. replikayı verme görevini bana ve Kemal Nehrozoğlu’na verdiğini söyledi. Bizde bilimsel çalışmalarını aksatmamak, konsantrasyonunu bozmamak için gelmesi yönünde ısrarcı olmadık. 100. yılı yaklaşan Cumhuriyet tarihinde sevdalısı olduğu Türkiye´ye pozitif bilimler alanında ilk Nobel Ödülü´nü kazandıran Sayın Aziz Sancar´ın bilimsel araştırmalarına aralıksız devam etmesinin, karşılıksız kalmayacağına ve alacağı başka ödüllerle de bizlere ve sevdalısı olduğu ülkemize büyük onurlar yaşatacağına bütün kalbimle inanıyorum” dedi.
MARSEV Genel Başkanı Kemal Nehrozoğlu da Aziz Sancar’ı şöyle anlattı:
“Hocamızın Nobel Ödülü’nü aldıktan sonra sergilediği asil duruş; alçakgönüllük, bilgelik, vizyon, yurt sevgisi ve yardımseverlik içeriyor. Zaten replikalarını nerelere verdiğine bakarsak buralarda bu asil duruşun izlerini görürüz.”
‘AZİZ EL SORANİ EL MARDİNİ’
Ödülü teslim aldıktan sonra konuşan Prof. Ahmet Ağırakça ise “Çağımızın en önemli bilim adamaları arasında yerini alan Prof. Dr. Aziz Sancar, Mardin Savur’dan çıkıp Nobel Ödülü’nü kazanmış değerli bir bilim insanıdır. Cenabı Allah´ın verdiği akıl, gönül ve kalbin birlikteliğiyle bilim ortaya çıkıyor. Tarih boyunca, Mardin´den ‘El Mardini’ adıyla fizik, kimya ve astronomi alanında bilim adamları çıkmış. Şimdi de ‘El Mardini’ bilim adamları listesine Prof. Aziz Sancar ‘Aziz El Sorani El Mardini’ olarak yerini almıştır. Bundan böyle ödülü aldığımız bugünü Üniversitemizde her yıl ‘19 Ocak Aziz Sancar Günü’ olarak kutlayacağız.”
Prof. Dr. Aziz Sancar, 2015 yılında ‘Nobel Kimya Ödülü Madalya ve Sertifikasını aldıktan sonra Türkiye’ye gelmiş ve kasada saklanmak üzere Genelkurmay Başkanı’na teslim ettikten sonra sergilenmek üzere törenle Anıtkabir’e yani Mustafa Kemal Atatürk’e armağan etmişti. Sancar, Nobel Komitesi’nin geleneksel olarak Ödülle beraber verdiği üç orijinal Replika’dan birini daha önce mezun olduğu İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne, ikinci Replika’yı da çalıştığı ABD Kuzey Carolina Üniversitesi’ne son Replika’yı da doğduğu şehre ‘Mardin Artuklu Üniversitesi’ne bağışladı.
Nebil Özgentürk’ün hazırladığı belgeselde Aziz Sancar “Ben Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının ürünüyüm” diyor.
Tarımın ve Türkiye’nin önünü açacak projeyi ABD değerlendiriyor, biz ‘erkek kenevir’in kıymetini neden bilmiyoruz? (İsmail Tokalak’ın bu konudaki yazısı ilk kez 29 ekim 2017’de köşemizde yer almış ve büyük yankı uyandırmıştı.)
Uzun yıllar yasaklı olan ve 2016 yılında 19 ilimizde ekimi kontrollü olarak serbestlik kazanan sanayi keneviri her yönüyle tartışıldı. Konuyla ilgili bürokrasi, akademi ve iş dünyasından konuşmacılar görüşlerini bildirerek bütüncül bir bakış açısı ortaya konuldu.
Moderatörlüğünü araştırmacı yazar Dr. Yalçın Koçak’ın yaptığı toplantıda A.Ü. Ziraat Fakültesi’nden Prof. Dr. Özel Koltarıcı kenevir bitkisinin tarımının ve değerlendirilmesinin nasıl yapıldığını ve Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden Doç. Dr. Selim Aytaç kenevir yönetmeliğini anlattı. Yine A.Ü. Ziraat Fakültesi’nden Prof. Dr. Neşet Arslan kenevirin Türkiye ve Avrupa’daki ekim durumları ve konuyla ilgili yasal mevzuatları anlattı.
ABD VE JAPON MÜŞTERİ
Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Müdürü Yılmaz Boz ile aynı müdürlükten Ahmet Bircan Tınmaz sanayi kenevirinin dünya ve Türkiye’deki ticaretine değindiler ve milli ekonomiye katkısının milyarlarca dolar olacağını söylediler. Nasıl mı? İlaçtan yağa, otomotiv endüstrisinden gıda sanayisine kadar 50 bin ürüne hammadde temin eden, endüstriyel keneviri tanımak ve bilmekle... Şu anda Türkiye’de 100 kilo kenevir tohumu yok ama Yalova’da bu yılki ekimiyle bir tohum açığı kapatılmaya çalışılacak. Samsun Vezirköprü’nün Narlısaray mahallesi eskiden beri geleneksel olarak üretilen ürünün eksperi Amerikalı Robert Cornell Clarke’in ve Japon Mizu firmasının kenevire ilgisi küskün üreticilerinin yüzünü güldürecekler mi, göreceğiz. Bu arada kenevirin biyokimyada kullanılması konusunda Türkiye Milli İlaç Sanayi Kurucu Başkanı Prof. Dr. Cüneyt Turan’ı büyük bir keyifle dinledik. Prof. Turan kenevirin antikanser etkilerini ve kenevirin yasaklanma süreçlerini anlattı. Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden Ahmet Reha Kırıştıoğlu kenevirin sağlıkta yararlarını anlattı.
OSMANLI TIBBI NEDİR
Bu düzenlemeye göre para cezalarının bir kısmı yerine hapis cezası verilebilecektir. Ancak çok önemli bir konu göz ardı edilmiştir. Kişiler tarafından öldürülen veya tecavüz edilen her bir hayvanın karşılığında yüzlerce kedi ve köpek belediyeler tarafından öldürülmektedir. Kısırlaştırma yapmakla yükümlü olduğu halde bu görevi yerine getirmeyen belediyeler, çoğalan hayvanları vurarak, zehirleyerek, canlı canlı gömerek, kışın kar altına yazın da susuzluktan ölecekleri ıssız, uzak kırsala atarak, bakımevi denilen ölüm kamplarında acılı ölümlere mahkûm ederek yok etmektedir.
Maalesef taslak metinde bu belediye çalışanları ve yetkililer hakkında hiçbir düzenleme yoktur. Belediyeler hayvanları çoğunlukla kapalı kapılar ardında yok ettiklerinden bu olaylar toplum tarafından duyulmamaktadır.
Gündemdeki tasarının belediyeleri de ceza kapsamına alması gereklidir.
Prof. Dr. Mirat GÜROL-Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu Başkanı (HAYKONFED)
GÜNÜN SÖZÜ
“Yaşam acımasız bir bilgisayar programıdır ve satranç uygulamasında olduğu gibi hamleleri geri çekme şansı tanımaz. Kaftancıoğlu’nun İstanbul İl Başkanı seçilmesi ise en iyi ihtimalle CHP’yi, neredeyse Alex olayının Fenerbahçe’yi böldüğü gibi ikiye ayıracaktır.” Bedri BAYKAM
PTT ÇİFTLİK OLMUŞ!...
CHP’
Dün Canan Kaftancıoğlu, görevi Cemal Canpolat’tan devraldığı saatlerde eski İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, Atatürkçülük odaklı sert bir çıkış yaparak 13 gün sonra yapılacak kurultayda aday olacağını bildirdi. ‘Ulusalcılık ve Atatürkçülük nedir’in tarifini yaptı; herkesin ‘Nutuk’u okumasını istedi ve “Rehber CHP’dir” dedi. CHP üzerine anlattıkları, bir manifesto idi.
Annesi Gümülcineli, babası Sinoplu olan Kocasakal’ı gür ve coşkulu sesiyle kendisini dinleyenler arasında bazı ADD’li üyeler, bir grup Batı Trakyalı hemşerisi, avukat arkadaşları ve ‘gizli’ CHP’liler vardı. Epeyce bir kadın da dinleyiciler arasındaydı.Kocasakal 10 sayfalık konuşmasında özetle şunları söyledi:
‘BEN her şeyini Cumhuriyet’e, Atatürk’e, bu ülkeye borçlu bir insanım. Bu benim çıkışım bir vicdan haykırışı ve isyanıdır. Aynı zamanda bu açıklamayı Mustafa Kemal’in bir ‘askeri’ olarak yapıyorum. Atatürk’ün askeri olmak emperyalizme karşı olmaktır. Bu askerlik üniformasız, gönüllü bir askerliktir.
Türkiye’nin tek çıkış yolu, Cumhuriyet’in kurucu değerlerine, Atatürk’e geri dönmektir.
50 kişilik heyet Anıtkabir’i ziyaret ettikten sonra TBMM Başkanlığı’na toplanan 41 bin imzayı teslim etti; parti gruplarına da “Sürecin takipçisi olacağız” denildi.‘Artvin STK ve Platformları Türkiye Buluşması’ ilk kez iki ay önce Kocaeli’nde bir araya geldi. Toplantıda Artvin’de devam eden ve potansiyel madencilik faaliyetleri ve Cerattepe, yeşil yol, taşocakları, HES’ler ve çevre kirliliği tahribatlarının Artvin’in geleceğini nasıl tehdit ettiği anlatıldı ve tartışıldı. Artvin’in güzel doğasının başta Cerattepe olmak üzere vahşi bir saldırı altında olduğu ve tüm yaşam ve doğa savunması mücadelesine tek yürek olarak destek verileceği açıklanarak ortak bir bildiri yayınlandı.
Birçok ilde yürütülen imza kampanyasında 41 bine yakın imza toplandı.
Artvin Çevre Platformları sözcüsü, Artvinliler Hizmet Vakfı Başkanı Dr. Mustafa Melek dün şu açıklamayı yaptı:
“Cerattepe yanında son zamanlarda verilen yüzlerce yeni maden ruhsatlarının Artvin’i yaşanması mümkün olmayan bir kent haline getireceği görülmektedir. Maden işletmeleri, taşocakları, HES’ler ve yeşil yol gibi doğayı tahrip eden çalışmalar Artvinlilerin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını tehdit etmektedir. Doğayı, endemik türler başta olmak üzere, bir bütün olarak tehdit eden, insanların kültürlerine ve yaşam alanlarına kasteden, ekolojik sistemde onarılmaz yaralar açması bilim insanlarınca kanıtlanmış olan, ülkemiz ekonomisine getiri sağlamaktan çok şirketlerin kâr sağlaması üzerine planlanmış çalışmalara karşı mücadele etmenin ülke ve çevre sevgisinin gereği olduğuna inanıyoruz. Artvin’de OHAL kapsamındaki yasaklar devam etmektedir. Bu durum insanların en temel haklarından biri olan sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının savunulmasını ve ifade edilmesini engellemektedir. Cerattepe’deki madencilik faaliyetlerine derhal son verilmesini talep ediyoruz.”
GÜNÜN SÖZÜ“Yine söylüyoruz; ya Kanal ya İstanbul, başka seçenek yok. Uygulanması için hükümet tarafından ısrar edilen bu proje İstanbul’un ve Marmara’nın ölüm fermanıdır. Emekliye, çalışana yok ama bu 65 milyar dolar, kimin cebinden çıkacak?” CHP İstanbul Milletvekili Yard. Doç. Gülay YEDEKÇİ
ÇEVRESEL EN BÜYÜK KAMPANYALAR...
150 nüfuslu Artvin için Türkiye’de 41 bin imza toplanması çok önemli sayılıyor. Çevre ile ilgili diğer önemli imza kampanyaları şöyle: Çorlu’da, eski hastaneler bölgesinin (tarihi askeri hastanede de dahil) park olması için yapılan kampanyada 80 bin... Yavru balık avının durdurulması için Greenpeace öncülüğünde yapılan “Seninki kaç santim?” kampanyasında 420 bin... ‘Atatürk Havalimanı Central Park Gibi Olmalı’ kampanyası için 68.5 bin... Kazdağları’nda termik santral istenmeyen kampanyayı da 72.997 kişi imzaladı.
PROF. DR. İSMET SUNGURBEY’İN 150 SAYFALIK HAYVAN HAKLARI KİTABINI UNUTMAYIN
“Piyasa belli; iç ya da dış piyasaya satma şansınız sınırlıysa daha fazla üretemezsiniz, üretemeyince işçi çalıştıramazsınız. İthal malların rekabeti karşısında dua edin bu kadarını da çalıştırabildiğimize.”
Siz böyle bir durumda “Ben emekten yanayım” diyen bir politikacı olsanız ne yapmanız gerekir?
Devlet eliyle ücretleri yükseltmek demek olan asgari ücret daha da yükselsin deyip Öncelikle hasbelkader iş bulmuşların refahını arttırmaya mı çalışırsınız yoksa işsiz ve dolayısıyla aç gezenlerin nasıl olup da üretime sokulabileceğini mi düşünürsünüz?
Bunlardan hangisi emeğinden başka sermayesi olmayan geniş kitlelere ve dolayısıyla milli ekonomiye yararlı olur hiç düşündünüz mü? Örnekle anlatalım:
Plana göre, İzmir nüfusunun 2030 yılında 6.2 milyon olması bekleniyor. Bugün 642 bin civarında olan kentteki otomobil sayısının hedef yılında 1.4 milyon olacağı vurgulanıyor. Nüfus 1.6 kat artarken (En çok İstanbullular İzmir’e göç ediyor), otomobil sayısının 2.2 kat artacak olması, en önemli endişe kaynağı. Bu yüzden İzmir’de raylı sistem odaklı toplu taşıma yatırımlarına büyük önem veriliyor.
Yeni planı ve hedefleri değerlendiren Başkan Aziz Kocaoğlu önemli mesajlar verdi. Kocaoğlu, bazı büyük kentlerin aksine İzmir’deki tüm raylı sistem yatırımlarının Belediye imkanlarıyla yapıldığını söylüyor. Belli kentlerin raylı sistem yatırımlarını üstlenen Ulaştırma Bakanlığı’nın ‘yapımı için söz verdiği’ Halkapınar-Otagor metro hattını 7-8 yıldır yapmadığıı, henüz projenin nasıl olacağına dair bir bilgi bile olmadığının altını çizip ekliyor: “Gerekirse bunu da yapacak gücümüz var.”
Yıllardır Mavişehir’e kurmak istedikleri iskele için plan onayının uzun süredir Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda bekletildiğini kaydeden Kocaoğlu,180-200 milyon Euro’ya mal olması planlanan Narlıdere metrosu için bir finans kuruluşundan gelen çok uygun koşullardaki kredi teklifini, İller Bankası’nın onay vermemesi nedeniyle değerlendiremediklerini açıkladı. O dönem kendilerine teklif edilen faiz oranının yüzde 1.34 olduğunu ifade eden Başkan Kocaoğlu, şimdi oranların yüzde 4-4.5’lara çıktığının altını çizdi.
İBB’nin kentte yaşayanların vergilerinden toplanan ve yasaya göre verilmesi gereken gelirden başka hiçbir projesine merkezi yönetimden 1 krş dahi destek almadığını belirten Aziz Kocaoğlu, “Bırakın desteği, bu kredi konusu bedava bir destektir. Sadece onay verilecektir. Başka kentlerin metroları, raylı sistemleri merkezi hükümet tarafından yapılırken, biz kendi yağımızla kavrulup 11 km raylı sistemi 170 km’ye çıkarmışken, bizden yetki ve imza desteğinin bile esirgenmesini bu vesileye İzmirli hemşerilerimle paylaşmak istedim” dedi.
İzmir’in onay bekleyen projelerini konuşmak üzere geçtiğimiz Ramazan ayından bu yana, aynı zamanda İzmir Milletvekili olan Başbakan Binali Yıldırım’dan randevu talebine bir yanıt beklediğini de sözlerine ekliyor Kocaoğlu...
“ESKİ MAHKUMLARI SOKAĞA MI ATALIM?”
KARŞIYAKA
Döviz bürolarının kuruluş, şube açma, faaliyet, yükümlülük ve denetimlerine dair usul ve esaslar ‘Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar’a ilişkin tebliğ ile düzenleniyor. 1988’den beri bu böyle.
Ancak Hazine Müsteşarlığı tarafından yeni bir düzenlenme yapılmak isteniyor. Düzenleme ile yetkili müesseseler, A ve B grubu olarak iki farklı grupta değerlendiriliyor. Yeni kuruluşlarına izin verilen A grubu yetkili müesseselere de sınırsız şube açma izni verileceği belirtiliyor.
Türkiye genelinde yeni oluşturulan Birleşik Döviz Büroları Platformu’nun girişimleri ile, bu düzenleme ‘kritik düzenleme’ olarak nitelendiriliyor.
Bu ne demek?
Bir işyeri sahibi diyor ki:
“Hazine yeni döviz bürosu açılmasını 1998 yılında durdurmuştu. Şimdi yeni düzenleme ile yabancı sermayeli şirketler de döviz bürosu kurabilecekler. Bu da tekelleşme ve rekabete yol açacaktır. Yerli sermayeli döviz bürolarının kapanmasına sebep olacak... Hele bankaların yüzde 70’inin yabancıların elinde bulunduğu düşünülürse, faiz lobisi gibi döviz lobisi oluşacağı muhtemel görülüyor.”
“Biraz açar mısınız” diye soruyoruz: “Döviz piyasasının tamamı yabancıların eline geçeceğinden, döviz fiyatları ile oynanabilecek; kur politikasını kendileri belirleyecektir. Şu anda yabancı bankalar döviz bürolarının sahiplerinin banka hesaplarını efektif döviz alımlarda durdurdular. Böyle bir operasyon karşısında düğmeye basılmasının ne gibi etkileri olabileceğini düşünmek bile istemiyoruz.”
Dövizciler ne istiyorlar: