Sonra kendisinin adaylığa soyunduğunu duyduk. İnce’ye kızgınlığını biliriz; ancak son Cumhurbaşkanlığı kampanyasında kendisini desteklediğini söyledi. “Ne de olsa sevdiğim arkadaşımdır” demişti. Önceki gün konuşurken CHP Genel Başkanlığı’na aday olduğunu bildirdi. Biz de kendisine sorduğumuz sorulara köşemizin hacmine göre uzun bir metin geldi. Sayfada bunu biraz kısaltmak zorunda kaldık.
“CHP’de 10-15 gün sürecek bir çalıştay toplamalı, bu çalıştay ile birlikte CHP’yi 21. yüzyıla taşıyabilecek, gerçek anlamda değişimi sağlayabilecek büyük bir kadro hazırlığı ve bu kadroyu oluşturacak olan tüzük ortaya konulmalıdır.
Çalıştayda örgütlenmeyi en etkin, en yaygın, en verimli hale getirecek olan çağdaş bir tüzüğün ortaya çıkması, bu tüzüğü en iyi programla destekleyecek olan kısa–orta ve uzun vadeli, güçlü bir iş planı, başarı hikâyesi yazabilecek bir program ve ortaya çıkan tüzük ile bu programı başarı ve kararlılıkla uygulayacak olan kadrolar. Bu üçü CHP’de bugün tartışmaların ana öğesi olması durumunda değişimden bahsedebiliriz.
Bunu ilk gündeme getirdiğim 2 yıl öncesinden itibaren toplumda bugün görüşlerime giderek artan çok büyük bir destek olduğunu görüyorum. Bu doğrultuda da bu projelerin uygulanması yönünde üzerime düşen bir görev olursa o zaman bu görevden de kaçmayacağımı ifade ettim. Türkiye’de büyük bir devrime, reforma hazır olması için ben göreve talibim.”
Haluk Pekşen'in yazısının tamamı:
CHP’de şuan yapılmakta olan tartışmanın ana öğesi “değiştirmek”. Her ne kadar slogan “değişim” olarak gözüküyor olsa da bu değişim talebinde ortaya konulan bir değişim felsefesi, bir değişim projeksiyonu, bir değişim hedefi ve değişim ideali söz konusu değil. Ortadaki tartışmanın ana öğesi sadece değiştirmek. “Onu değiştirin, ben geleyim.”. Bugüne kadar, geçen yıl da aynı konuyu tartıştık, ondan önceki yıl da aynı konuyu tartıştık, 5 yıl önce de, 10 yıl önce de, 20 hatta 40 yıl önce de aynı konuyu tartışıyorduk. Yani CHP sürekli olarak değişim görünümlü değiştirmeyi tartışırken, bu tuzaktan bir türlü sıyrılamamakta. Bugün tartışmanın ana unsuru değişim olmalıdır.
Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan ile Başkan Yardımcısı İlhan Turan’ı dinledik. Demircan’ın daha önce görevden aldığı Mehmet Çevik İGDAŞ Genel Müdürü olmuş. Görüşmemiz sırasında TV’ler Sütlüce’de yıkılan binayı defalarca gösteriyordu. Çok etkilenmişler; “Beyoğlu’nda işler iyi gitmiyor” dediler. Bizim de dikkatimizi çeken Beyoğlu Belediyesi ile çalışan muamelecilere ‘simsarlar’ demeleri oldu. 8-10 kişilermiş; her türlü iş ‘kotarılıyormuş’... “Bunlarsız iş yapamazsınız” diyorlar. Taksim’deki otellerin çoğunun terasları kaçakmış, bazıları da mühürlüymüş. Dedikleri şu: “Kaçak ve usulsüzlüklerde çözümü o simsarlar buluyor. Yap diyor, sonra da yolunu gösteriyor. Sonra kanunsuz diyorlar; ‘bağış’ adı altında para istiyorlar. Ya da hakkınızda Cimer veya Bimer’e şikayet var diyorlar. Şikayetçilerin ‘simsar’ olduğunu öğreniyorsunuz sonra... Bu simsarlar kimlerin ve hangi vakıfların adlarını kullanıyorlar? Bu simsarları kimler yönlendiriyor? Böyle bir durumda kaç ruhsat iptal edildi, sorusu önemli.” Biri diyor ki: “Ana Muhalefetten bir milletvekili var; adamları vasıtasıyla bu işleri hallettiriyor.”
Yazık bu esnafa...
CEVAP VE DÜZELTME METNİ:
26 Temmuz 2018 tarihli "Beyoğlu simsarları kimlerdir" başlıklı yazınızda, doğrudan belediyemize yönelen bir takım mesnetsiz ithamlara yer verilmiştir. Yazınızı isnat ettiğiniz sohbette geçen belediyemiz nezdinde iş yaptığı iddia edilen simsarlar, bu simsarların belediye nezdinde yaptıkları ifade edilen iş ve işlemler, dolandırıcılıklar; bütün boyutları ile bir suç iddiasıdır. Bu suç iddialarının belediyemizle uzaktan, yakından alakası yoktur. Örneğine şahit olmadığımız bu suçlamaların, ispat edilmedikleri takdirde dayanaksız iftiralar olduğu açıktır.
Beyoğlu Belediyesi; başta imar olmak üzere bütün belediyecilik hizmetlerinde dijital hizmet vermeye başlamıştır. Belediyemiz bünyesinde gerçekleşen belediyecilik hizmetlerinin tamamına yakını, resmi bilgilerle, bizzat işlem sahibi ya da onun yasal vekili tarafından yapılmaktadır. Belediyemizi yakışıksız bir iftiranın muhatabı yapan yazınızın düzeltilmesi gerektiği açıktır. Yasal haklarımızı saklı tutarak, tarafınızda bulunan bilgi ve belgeleri ilgili mercilerle paylaşmanızı istirham ediyoruz.
Beyoğlu Belediyesi
Karar oyçokluğu ile alındı, karara katılmayan üye Yusuf Hakkı Doğan, muhalefet şerhinde, “Yargı mercileri karar verirken Meclis’in açık iradesinin önüne geçemez, yok sayamaz. Bu hukuk güvenliği ilkesine aykırıdır. Hukuk güvenliğinin, demokratik toplumun, çağdaş yaşamın, ekonomik yatırımın ve gelişmenin teminatıdır. Hukuk güvenliğinin sağlanması yargı mercilerinin birinci görevidir” hususlarına vurgu yaptı.
Berberoğlu’nun avukatlarınca ileri sürüldüğü gibi yeniden seçilen Berberoğlu, Anayasa’nın ilgili hükmü gereği ile yeniden dokunulmazlık hakkını iktisap etmiştir. Yasama dokunulmazlığı parlamento üyesini kural olarak cezai kovuşturmadan korur. Soruşturma işlemleri bakımından mutlak bir dokunulmazlık söz konusu değildir. Savcılık makamı, ihzaren celp dışında her işlemi yapmak yetkisindedir.
Özetle, hürriyeti kısıtlamayan yargısal işlemler kendi mecrasında yürür.
Berberoğlu’nun dokunulmazlığı velev ki bu nedenle kaldırılmış olsun, parlamento üyeliği kesintiye uğramamıştır, 24 Haziran seçimleri sonucu milli iradenin tekrar tecellisi ile devam etmektedir. Maddi vakıa olarak, geçici olarak kaybettiği yasama dokunulmazlığı ve buna bağlı tutukluluk halinin anayasal gerekçesi, 24 Haziran seçim sonuçlarına bağlı olarak ortadan kalkmış olup yasama dokunulmazlığı, tekrar iktisap edilerek yenilenmiştir. Gereği olarak da hakkındaki hürriyeti bağlayıcı işlemlerin durdurulması gerekmektedir. Bu nedenle yargılanmasının izleyeceği süreç, anayasal dokunulmazlığı olan bir TBMM üyesine uygulanması zorunlu olan sürece paralel olarak ilerlemek zorundadır.
Savcılık makamının, yargılamanın durması sonucu, yeni durum ile ilgili olarak hazırlayacağı fezleke TBMM Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu’nda görüşülür ve iktizası yapılır.
Ama yeniden seçilen bir milletvekilinin tutuklu yargılanmasının devamı, Anayasa’nın hem lafzına hem de ruhuna aykırıdır.
Yargı, Berberoğlu’nu mutlaka tutuklu yargılama takdirinde olacaksa millet iradesi ile kazandığı dokunulmazlığını anayasal lazimeye uygun kaldırılmasını talep etmek zorundadır.
Aksi durumda yargı görevi ile anayasal düzen arasında çelişki doğar ve karşı oy yazan üyenin belirttiği gibi
Neden üretici de tüketici de piyasa koşullarından memnun değil?
Sık sık şu haberlere rastlarız: “Türkiye’nin turp gereksiniminin % 70’ini karşılayan Kadirli’de tarlada 50 kuruşa satılan ürün, İstanbul’da 3 lira. Gazipaşa halinde salatalığın fiyatı 15 kuruşa düştü. Bursa-Yenişehir’de sofralık sırık domatesler tarlada kaldı. Bilecik’te tarlada 40 kuruşa satılan marul, İstanbul’da pazarda 3 liraya satılıyor. Bafra Ovası’nda erkenci karpuz 30 kuruşa satılıyor.”
Öncelikle söyleyelim ki ülkemizde tarım, üstünkörü yapılmakta. Özellikle Özal döneminden itibaren planlı ekonomi terk edilmiştir. Türk tarımı merkezi plansızlığın, ilgisizliğin, desteksizliğin, uzağı görememenin, hem üreticiyi hem de tüketiciyi düşünememenin, modernleşememenin sıkıntısını yaşamakta. Bu plansızlığın en çarpıcı örneği, bu yıl içinde gördüğümüz soğan-patates fiyatlarıdır.
Peki, hem üreticiye kazandıran hem de tüketicinin ucuz sebze ve meyve edinmesini sağlayan bir sistem oluşturulamaz mı? Bu sistemin iki ayağı vardır. Birincisi, üretici de tüketici de kooperatifler kurmalı. Tüketiciler neden örgütlenmez? 12 Eylül (Özal) yönetimi ilk olarak kooperatifleri kapatmış, mallarına da el koymuştur. Çünkü liberal ekonomik sistem, kooperatifleşmeye izin vermez.
Kendisini CHP’nin Trakya’daki örgütleri karşıladı; aralarında milletvekilleri, belediye başkanları, il ve ilçe başkanları ve delegeler vardı, Mustafa Sarıgül’ün de geziye katılması dikkat çekti. Adabalık’ın önünde saat 22.00’deki karşılama sırasında 200 kişi vardı. Yemeğe davetli oldukları halde gelmeyenler kimdi?
Kırklareli Belediye Başkanı Mehmet Kesimoğlu, başından beri Muharrem İnce ile hareket ediyordu; Edirne milletvekili Erdin Bircan, Tekirdağ’da 4. sırada yer aldığı için seçilemeyen Emre Köprülü de. Bircan yemeğe katılırken, Köprülü’nün, İnce adına Anadolu’da turda olduğu belirtildi.
Trakya’daki dört ilde toplam 30 delege var, Kırklareli’nde 5, Edirne’de 3, Tekirdağ’da da bir delegenin kurultay için imza verdiği açıklandı.
İnce’nin kurultay talebinin pek karşılanmayacağı izlenimini edindik. Genel Başkan Yardımcısı Engin Altay’a “Kurultay toplanabilir mi?” diye sorduk; gayet açık şekilde “Topladıkları imza 400 civarında olur, 500’ü bulamazlar diye düşünüyorum” dedi.
O ayrıldıktan sonra Best FM’deki sabah programları bir süre ben yürüttüm. Kendisini ‘Babıâli’ye kazandıran’ sporda Hıncal Uluç, güncel siyasette de Ertuğrul Özkök’tür.
“Yıllarca Adnan Hoca ve çetesi ile uğraştım” diyor Altaylı; doğrudur, sıkıntı sürecinin bizzat tanığı olmuşuzdur. Onların kirli yüzlerini sergiledikçe, bırakın telefonu yüzlerce faks mesajları ile tehdit edilmiştir. Her gazetecinin yaşamadığı ender ‘vakalardan’/saldırılardan’ birisidir bu.
HERKES KORKUYORDU
Faks sistemi daha yeniydi. Altaylı yazdıkça, ‘çetenin’ gönderdiği iğrenç mesajların sayısı giderek artıyordu. Dört fakstan biri de bizim odamızdaydı. Gazetemiz çalışanları hakkında neler yazmıyorlardı ki. Bu pislik karşısında gazeteciler tek satır yazmaya korkuyorlardı, aksi halde ne eşiniz, ne kızınız hakkında denmedik saldırı ve terbiyesizlik kalmıyordu. Herkes ‘korkuyordu’; polis de, yargı da... Mahkemeleri ayarlıyorlar; ‘büyük’ siyasetçilerle kol kola oluyorlar. Zengin ailelerin ve siyasetçilerin kandırdıkları çocuklarından başka, ağına düşürdükleri manken ve siyasetçilerin kızlarına da ‘motor’ adını takıyorlardı.
Soma’da verilen cezaların yetersiz bulunduğunda herkes hemfikir... Ailelerin acısını dindirmek zor. ‘Dünya şampiyonluğuna doğru hızla koştuğumuz’ ve her gün ortalama 6 emekçinin canını alan iş cinayetlerine davetiye çıkaran, gerekli önlemleri almayan diğer işyeri sahiplerine karşı caydırıcı örnek olabilirdi. Ama ıskalandı.
Umarız Yargıtay madenci ailelerin isyanını dikkate alır.
Bakanlığa bir uyarı da gerekiyor. İş cinayetlere karşı radikal önlemlerin alınmasının zamanı geçmedi mi? Türkiye’nin altına imza attığı ILO ve uluslararası sözleşmeler hayata neden geçirilmiyor ya da eksiksiz uygulanmıyor? Bu sözleşmelerin anımsanabilmesi için illa yeni kitlesel ölümlerin gerçekleşmesi mi gerekiyor?
Çünkü hiçbir şey insan yaşamından daha değerli değil.
Soma’da bir avuç kömür için can verenleri unutmayacak
Türkiye. Şükrü KARAMAN
HARBİYELİLER VE KULELİLİLER
Altındağ’a bağlı Ulus bölgesi yenileme projesi kapsamında bölgenin turistik ve tarihi kent merkezi olması nedeniyle Ulus’ta bulunan otellerin konaklama ihaleleri kapsamına alınmamasının nedeni nedir?
Tüm dünya ülkelerinde tarihi kentsel merkezlerde turizm ve konaklama olgusuna önem verilirken, Ulus otelciliğinin gelişmesinin ulus merkezi ekonomisine itici gücü ve kentsel canlılığa etkileri neden göz ardı edilmektedir?
Ulus otelleri, turistik tur güzergâhları kapsamında, seyahat acentelerinin listesine konulmamasının sebebi nedir?
Bakanlığınızca ülke genelinde tarihi yerleşim yerleri içinde küçük-orta ölçekli ve butik otelleri geliştirmeye yönelik finansal kredi ve teşvik programı ve projeleri uygulanmakta mıdır? Uygulanıyorsa, bunlar nedir?