Yalçın Bayer

Depreme hâlâ hazır değiliz

17 Ağustos 2018
TÜRKİYE bugün 19 yıl önceki Marmara depreminden daha iyi durumda değildir.

Yer seçimi kararlarında, yapı tasarımı, üretimi ve denetiminde bilimsel, bütünlüklü bir düzen yoktur. Öyle ki sorunlu dolgu alanları, dere yatakları ve kıyılar imara açılmakta, her yere AVM ve gökdelenler yapılmaktadır. Yanlış ulaşım politikaları, yanlış kentsel dönüşüm uygulamaları ve yanlış mega projelerin artması, su yatakları ile yeşil alanlar arasındaki bağların koparılması, sel-su baskınlarının artması, ısı adalarının oluşması gibi olgular depremlerin yıkıcı etkilerini arttırıcı sonuçlar oluşturmaktadır. Bu sorunlara deprem olgusunu ve depremlere dayanıklı yapı stokunu artırma gerekliliğini gözetmeksizin yapılan son imar affı ve depremlerde toplanma yerleri olan alanlardaki hızlı yapılaşma eklendiğinde, ülkemizin depremlere hazır olmadığı anlaşılmaktadır. Bu noktada belirtmek isteriz; yapı denetimi uygulamasını yönlendiren kararlar ve ilgili tüm mevzuatın TMMOB ve bağlı odalar, üniversiteler ve ilgili kesimlerin katılımıyla düzenlenmemesi durumunda ülkemizi yeni büyük sosyal afetler ve yıkımlar beklemektedir.

Depremler ve büyük doğa olaylarına karşı bütünlüklü, sağlıklı, insanca bir yaşam ve çevre için alınması gereken önlemler ivedi bir öneme sahiptir. Depremlere karşı önlemler bütünlüğü, güvenli yapılaşma ve halkın sağlıklı kent ve doğal çevre hakkı için neoliberal piyasacı ve rantçı yaklaşımlar reddedilmelidir. Mevcut Yapı Denetim Yasası’nın öngördüğü ticari yanı ağır basan yapı denetim şirketi ve öngörülen teknik müşavirlik şirketi modeli yerine uzmanlık ve etik niteliklere sahip yapı denetçilerinin etkinliğine dayalı, meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni bir planlama, tasarım, üretim ve denetim süreci modelinin benimsenmesi gerekmektedir. 

Yunus YENER - Makina Mühendisi

 

JEOLOGLAR NE DİYOR?

- JEOLOJİ Mühendisleri Odası iki uyarıda bulunuyor:

1- Yapı denetimi süreçlerinde jeoloji mühendisliğine yer vermeyen anlayıştan vazgeçilmediği sürece bu ülkede doğa olayları maalesef afete dönüşmeye devam edecektir.

2-

Yazının Devamını Oku

‘Referansı yetersiz’ oğlum hâkim-savcı olamıyor

16 Ağustos 2018
“HÂKİM ve Savcılık sınavı mülakatlarında yaşanan haksızlıklar sebebiyle mağdur olmuş yüzlerce gencimizin bulunduğunu bilmenizi isterim.

Ben de bu gençlerden birinin annesiyim ve yıllardır bu ülkeye canla başla hizmet eden bir öğretmenim. Bu sınav ve mülakat dönemlerinde yaşadığımız stres ve sıkıntıları anlatamam.

Oğlum, iki kez bu sınavları çok iyi puan ve sıralamayla kazanmasına rağmen sırf ‘referansı yetersiz’ olduğu için mülakatlarda elendi ve onun gibi aslında hak eden yüzlerce genç elendi.

Mülakatlardan geçenlerin pek çoğunun çeşitli cemaatlere, mütedeyyin vakıflara ve AKP’ye yakın kişiler olması, elenenlerinse çoğunluğunun seküler veya farklı mezhepten ya da farklı etnisiteden olması bir tesadüf değildir.

Nitekim, son iki sınavın mülakatlarının kazananlar listesi yayınlanmadı. Hükümet çevreleri sık sık Mehmet Moğultay dönemini eleştirmekte ancak benzeri tutumu kendileri sürdürmekte, kendilerinden olmayanlara adalet teşkilatında yer alma hakkı tanımamaktadırlar. Yalçın Bey, inanın, değişen sadece aktörler olup mağdurlar, idealist ve çalışkan gençlerdir. Umarım, ülkemiz bunlardan ötürü yeni sorunlar yaşamaz.”

(Benim adım A.Ö. Memur olduğum için yayımlamanız halinde lütfen ismimi vermeyiniz.)

 

VETERİNERLER DE DOKTOR!..

DOKTOR

Yazının Devamını Oku

Bu sorunun cevabı eğitimcilere kalıyor

15 Ağustos 2018
'HER öğretim üyesinin CV’lerini teker teker incelesinler.

Öğretim üyesi doktorasını nerede yaptı? Hangi okullarda okudu? Hâlâ aktif olarak araştırma yapmaya devam ediyor mu? Projeleri var mı? Bunlar önemli, çünkü hocalar hâlâ aktif araştırmaya devam ediyorsa günümüzün yeniliklerini derslerine aktarabileceklerdir. Araştırmada aktif bir hoca öğrencisine yenilikleri aktarabilecek hoca demektir, CV’nin önemi burada. İkincisi, o hoca kaç öğrenci yetiştirmiş, CV’sinde yazması lazım. Yetiştirdiği öğrenciler hocanın öğrenci sever bir hoca olduğunu da gösterir.”

Kadir Has Üniversitesi Rektör Vekili Sondan Durukanoğlu Feyiz üniversite adayları için tercih dönemi sırasında böyle bir açıklama yapmıştı.

Prof. Feyiz’in bu önerisini kaç öğrenci yerine getirdi acaba?

Zor soru da şu:

Aynı soruyu YÖK Başkanı’ndan başlayarak YÖK üyeleri, rektörler, dekanlar, öğretim üyelerine sorsak acaba kaçını işe alırlardı?

 

GÜNÜN SÖZÜ

“OSMANLI’

Yazının Devamını Oku

Uçak biletleri neden pahalı

10 Ağustos 2018
SON zamanlarda yaz mevsiminin de etkisiyle uçak bileti fiyatlarında önemli artışlar gözleniyor.

Konuyu araştıran, havacılık sektörünü yakından takip eden Musa Alioğlu, Yeni Birlik gazetesindeki köşesinde bakın ne diyor:

“Şu anda, Ulaştırma Bakanlığı’nın koyduğu tek yön 350 TL’lik tavan fiyat zorlanıyor. Şirketler zam yapmak için bekliyor. Çünkü iç hatlarda hiçbiri kâr etmiyor. Böyle giderse edemez de. 2017 Temmuz’unda petrolün tonu 450 USD, dolar kuru ise 3 bin 600 lira idi. 1 Ağustos 2018’de petrolün tonu 770 USD’ydi; parite ise 4 bin 930’ları geçmişti. Şimdilerde ise bileti TL ile satan, yakıtı (ki operasyon giderleri içindeki payı yüzde 25-35 arasındadır) ise dolarla alan şirketlerin 180 kişilik bir uçakta bir saatlik uçuş maliyeti 7 bin 700 dolara kadar çıkmaktadır. Böyle bir durumda bir koltuğun maliyeti 250 TL’ye, 1.5 saatlik uçuşta ise 375 TL’ye kadar çıkmaktadır. Petrol ve parite böyle gittiği sürece tavan fiyat uygulaması kalktığı anda yüksek sezonda tek yön iç hat biletleri 500-600 TL’ye kadar çıkabilir. Arz-talep esasına göre kışın fiyatları zorunlu olarak düşüren şirketler, bu zararı yazın yüksek fiyatlarla telafi etmeye çalışıyorlar.”

Bu gidişle 49 TL’ye uçak bileti alınan yıllar hayal olacak, havayolu da ‘halkın yolu’ olmaktan ne yazık ki çıkacak. Tek çözüm, devletin havayolu şirketlerine sübvansiyonu olsa gerek.


Yazının Devamını Oku

Demirel üsleri neden kapattı?

9 Ağustos 2018
SÜLEYMAN DEMİREL, Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra Türkiye’ye uygulanan silah ambargosunun kaldırılmaması nedeniyle 1975 yılında Amerikan üs ve tesislerini kapattı. (21 üs ve tesiste, 5 bin asker ve sivil personel bulunuyordu.)

Demirel, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Kissenger ile Türkiye’de, Başkan Ford ile Brüksel’de silah ambargosunun kaldırılması konusunu görüştü. Türkiye’ye uygulanan ambargonun TSK’nın savaş gücünü zayıflattığını ve dolaylı olarak da NATO’nun gücünün zaafa uğradığını anlattı. Muhatapları konunun ciddiyetini kavrayamadılar, kulak arkası ettiler ve Demirel lafı uzatmadı, diplomatik geyik muhabbetlerine girmedi, 25 Temmuz 1975 tarihili Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile üsler ve tesisler kapatıldı; asker ve sivil personel sınır dışı edildi. İncirlik ise sadece NATO amaçlı kullanımla sınırlandırıldı.

Kıbrıs çıkartmasından itibaren (1974) ambargo altında neredeyse dünyadan dışlanmış Türkiye, Bakanlar Kurulu kararıyla dünyanın jandarmasını kapı dışarı etti.

Sonunda, 1978 tarihinde ABD Kongresi ambargo kararını kaldırdı; buna rağmen üsler ve tesisler hemen/otomatikman açılmadı. 12 Eylül’ün kudretli generalleri 18 Kasım 1980’de açılışa izin verdiler..

ABD, stratejik ortağımız(!) olarak her türlü Türkiye karşıtı herzeyi yiyor; Fırat’ın doğusunda neredeyse 75 bin kişilik Türkiye’ye hasım bir muharip güç organize ediyordu.

Son olarak, bir papazı bahane edip Cumhurbaşkanı’nın yeni sisteme göre atadıği iki önemli bakan hakkında ekonomik linç operasyonu başlattılar.

İki bakana karşı reva görülen muamele ulusal gururu rencide ederken geçmişe uzandım...

Geçmişte ABD ambargosuna verilen yanıtları düşündüm.

 

Yazının Devamını Oku

Tarihin acımasızlığı

8 Ağustos 2018
OLAYLAR, taraflar aynı bugünler gibi, tarihler arasında 104 yılık küçük bir sapma var. Balkanlar’da utanç verici bir yenilgiden sonra orduda büyük bir tasfiye hareketi yapılır.

1100 subayla yeni bir yapılanmaya gidilir. Bu arada egede Yunanlara ve diğer Balkan ülkelerine karşı kuvvetli bir deniz gücü oluşturmak için İngiltere’ye 2 adet zırhlı sipariş edilir, paraları ödenir. Bu gemilerde görev alacak personel yetiştirilir ve bir kısmı gemileri almak üzere İngiltere’ye gönderilir. Gemiler o günün en modern gemileridir. Adları konur: Reşadiye ile Sultan 1. Osman... Bu gemiler sayesinde Osmanlı İmparatorluğu, Ege’de Yunanistan, Karadeniz’de de Rusya ile boy ölçüşebilecekti. 27 Temmuz 1914’te İngiliz Deniz Kuvvetleri bu paraları ödenmiş gemilere el koyar ve bize teslim etmez. Bu olayların sonucu Osmanlı herkesin bildiği bir duruma razı olur. Goben ve Breslav adlı gemileri satın alır. Bugünün Patriot füzeleri yerine Rusların füzeleri alınmış ve F-35’leri paralarını ödediğimiz halde Senato kararıyla bize verilmemesi ve bizi aynı 1. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi başka bir güce yanaşmaya zorunlu kılması.

Tarih ilerisini göremeyenler için çok acımasızdır. Dünü bilmeden ve anlamadan ileriyi görebilmek ise mümkün değildir. 

Dr. Cengiz KUDAY

 

TRAKYA’YI MAHVETMEYELİM

KIRKLARELİ milletvekili ve Çevre Komisyonu üyesi CHP’li Vecdi Gündoğdu, Tarım-Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’ye soruyor: “Trakya’da 2012 yılında 200 bin hektar, 2015 yılında 80 bin hektar alan ekilmemiştir. Türkiye’de ise ekilmeyen alan 3 milyon ha’ya ulaşmıştır. 10 yılda yıllara göre ekilebilir, alanlar ne kadar azalmıştır? Trakya ve ilimizde her gün hava, su ve toprak kirliliği artarken kömürlü termik santral yapılması tarım ve orman alanlarımızı olumsuz etkileyecek midir, etkileyecek ise zararları nasıl telafi edeceksiniz? Yok olmanın sorumlusu kimlerdir?”

 

İDAM, İLKELLİK LEKESİ

Yazının Devamını Oku

Yağmur suyu nasıl bloke edilebilir?

3 Ağustos 2018
İZMİR İzçep’den Alaettin Hacımüezzin’den bilgi notu:

Havanın yoğun ısınması, yağışları dengesiz arttırıyor ve tarım alanlarının da nemini emiyor. Nasıl bir tarım? Hava ısındıkça daha fazla nem tutacak hale geliyor ve tarım alanlarının üzerinden geçerken bu fazla nemi emmesi kuraklığı yaratıyor. Atmosferde biriken bu aşırı nem, bir soğuk hava akımıyla karşılaştığında aşırı yağmur ve sele sebep olacak yükünü aniden boşaltıyor. Yağmur suyunun önemli bir bölümünün toprak tarafından emilmesi, kalanının da toprak yüzeyinden akarak dere yataklarına, oradan da denize ulaşıp deniz yüzeyinden tekrar buharlaşmasıyla döngünün tamamlanması gerekirken, kent yüzeylerinin hızla betonlaşarak geçirimsiz kılınması emilemeyen su kitlelerini, üstü örtülüp yapılaşmaya açılmış dere yataklarına yığarak, oraları felaket alanlarına çeviriyor.

BASF firması, kent kaplaması olarak kullanılabilecek su geçirgen güçlü bir malzemeyi Hollanda için üretti. Yağmur suyunu düştüğü yerde bloke edip gri su olarak doğrudan ya da damıtarak arıtıp kullanıma açmak, çatılar, teraslar, bahçeler gereksinmelerimizi karşılar mı? Kısaca tasarımcılardan uygulamacılara, bilim insanlarından teknisyenlere, bu alanın yetkin kişilerinin bu yeni teknolojik yapılanmada öncelikle sorumluluk almaları gerekmez mi?

 

BEYOĞLU’NDAN 2. AÇIKLAMA!

BEYOĞLU Belediyesi’nden, “Beyoğlu simsarları kimlerdir” (26 Temmuz) yazısına “Doğrunun sesi yükselsin” başlıklı 2. bir cevap daha geldi. Yazıdaki iddialarla ilgili inceleme yapılmış; ulaştıkları sonuç ‘manidar’mış; güya biz ‘suiistimale’ alet olmuşuz!..

Beyoğlu Belediyesi, 2004’ten bu yana, bir istisna dışında, hiçbir otelin ruhsatını iptal etmemiştir” denilen açıklamada, biz hiçbir otelin adını vermemişken, bir otelle ilgili yapı ruhsatı, imar affı ile ilgili dönemler, çalışma ruhsatı ve yangın merdiveni konusunda ayrıntılı bilgi veriliyor. “Eşzamanlı olarak BİMER, CİMER ve İBB Beyaz Masa birimine binayla ilgili çok sayıda şikâyet gelmiştir” denildikten sonra kanun ve mevzuatı ihlal ettiğinden ruhsatının iptal edildiği anlatılıyor.

Açıklamada, İmar Barışı Yasası gündeme geldiğinde meselenin yeni bir boyut kazandığı, bu çerçevede işletme sahiplerinin imar barışına başvurmak suretiyle yapıyı kayıt belgeli hale dönüştürülebileceğinin anlaşıldığı, ancak işyerinin işyeri açma ve çalışma ruhsatı mümkünken, bir kişinin, belediyenin müdür ve çalışanların üzerine baskı kurup medya ile tehdit ettiği iddia ediliyor.

Yazının sonunda

Yazının Devamını Oku

Olmadı, olmaz, olmayacak...

2 Ağustos 2018
OLMADI...

Bir değil, tam 9 seçim kaybedildi. Bırakın seçim kazanmayı, oyları arttırmayı, oyları düşürdünüz ama biz kaybetmedik, AKP kaybetti dediniz. Bu sizin dışınızda, pek anlaşılmadı! AKP kaybetti ise ülkeyi AKP niye yönetiyor...

Yakında yerel seçimler var. Ne yapılacak, nasıl bir güven tesis edilecek de 9 seçimde güven duymayan seçmen, 10’ncu seçimde güven duyacak. Başta Ankara, İstanbul, Balıkesir gibi büyükşehir belediyeleri nasıl kazanılacak?

Kurultay toplanmasına karşısınız. Seçim sonuçlarını örgütlerle değerlendirmek yerine kendi arkadaşlarınıza soracaksınız. Bugüne kadar yaptığınız sayısız kadro yenilemesini bir kez daha yapacak, yeni isimlerle yola devam edeceksiniz.

Muhtemelen yine hedef kitleniz karşı mahalle olacak. Kendi mahallenizin ‘tıpış tıpış’ oy vereceğinden şüpheniz olmadığı için ‘karşı mahalleye’ beğendirme çabaları bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da devam edecek.

Olur mu? Şimdiye kadar olmadı, bundan sonra olmaz! Her zaman ‘Taklit aslını yaşatır’ kuralını unutmamak gerekir.

Peki partinin yöneticileri ne yapılırsa yapılsın alınabilecek maksimum oy oranı yüzde 30 derse, koyduğu hedefin üzerine nasıl çıkacak? Yüzde 70 seçmen, bunların hedefi zaten belli, yüzde 30’un üzerine çıkacaklarına kendileri bile inanmıyor, iktidar olmayacak yapının içinde benim ne işim var demez mi?

Şimdiye kadar olmadı. Bundan sonra 10’ncu seçimde ne yapılacak, ne söylenecek de seçmenin güveni kazanılacak? CHP iç sorunlarla kavga ederken, Türkiye kavgasını göz ardı ediyor.

Ergün AYDOĞAN 23. 

Yazının Devamını Oku