Savaş, 28 Temmuz 1914’te başlayıp 11 Kasım 1918’de bitmiştir. Tarihçi İlber Ortaylı, Osmanlıların bu savaştaki insan kayıplarını her fırsatta “Doğu ve Batı kültürüne sahip bir nesil yok oldu. Aydınından mühendisine, sanatkârından çiftçisine, köylüsüne bir nesli kaybettik” diyor. Osmanlı orduları Makedonya, Galiçya, Romanya, Kafkasya, Kanal, Irak, Hicaz –Yemen, Mısır, Suriye-Filistin ve Çanakkale cephelerinde İtilaf Devletleri’ne karşı savaştı. Çanakkale Savaşı mesela... Dünya tarihine geçen destansı bir savaştır. 1. Dünya Savaşı, Türkler için aslında Orhan Şaik Gökyay’ın ‘Bu Vatan Kimin’ isimli şiirindeki ‘Ardına bakmadan yollara düşen/ Şimşek gibi çakan sel gibi coşan/ Huduttan hududa yol bulup koşan/ Cepheden cepheyi soranların’ hikâyeleri, kahramanlıklarıyla doludur.
1. Dünya Savaşı altı asırlık Osmanlı İmparatorluğu’nun tasfiyesine yol açmıştır. Yıkılan imparatorluğun enkazından da Atatürk’ün önderliğinden milli mücadele sonucu Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Türklerin gerek devlet, gerekse toplum tarihinde bu kadar derin iz bırakan bu dünya savaşını iyi öğrenmeliyiz. Dünya savaşında cepheden cepheye koşan kahramanların torunları, dedelerinden miras kalan madalyaları şerefle, gururla taşıyorlar bugün... Ama toplum o kahramanları her zaman hatırlıyor, anıyor mu? En azından anlam ifade eden günler o kahramanları anmak için fırsat olmalı. Çünkü unutmayalım ki tarihini bilmeyen, kahramanlarını unutan toplumlar yeni kahramanlar çıkaramazlar. Savaşın bitişinin 100. yılı da dileriz ki böyle bir fırsat olsun yaşadığımız yoğun gündem içinde...
DİYANET NE DEMEK İSTİYOR?
ANTALYA-Kaş’ın Pınarbaşı Camisi’nde imamlık yaparken arkadaşıyla ‘FiRock’ adlı müzik grubunu kuran ve ‘Rockçı imam’ olarak tanınan Ahmet Muhsin Tüzer (47), meslekten ihraç edildi. Gerekçede şöyle deniliyor: “Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği’nin 5/1-B Maddesinde yer alan ‘Atamalarında dini öğrenim şartı esas alınan unvanlarda itikat, ibadet, tavır, hareketlerinin İslam törelerine uygunluğunun bilinir olması şeklindeki ortak nitelik şartını kaybettiği gerekçesiyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 98/B Maddesi hükmü gereği Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki görevinin sona erdirilmesinin uygun olacağına karar verilmiştir.” Tüzer’in Diyanet’in kendi İslam anlayışı dışında olduğu vurgulanmak isteniyor.
Tüzer’i, kendisini meslekten atan müfettişle bir açık oturumda izlemek isteriz.
HUZUR ORTAMI MÜMKÜN MÜ?
Sivil havacılık sektöründe görülen hızlı büyüme birçok ülkeyi kıskandırıyor. Krizi aşabilmenin yolu teknoloji içeren ürün tasarlamaktan, imal etmekten ve dünyaya satabilmekten geçiyor. Parçalar basit gibi görünse de fiyatları inanılmaz. Örneğin uzun menzilli yolcu uçaklarında yatak haline gelen business class yolcu koltuğunun fiyatı 120 bin Euro’ya kadar çıkıyor. Koltukta kol koyma yeri, kemerin tokası veya ikram dağıtılan ‘troley’ derken dünyadaki havayolları bu malzemelere yılda 3 milyar dolar harcıyor.
Bu malzemeler basit gibi dursa da tasarımı uzmanlık, parçayı piyasaya vermekse ‘havacılık sertifikasyonu’ istiyor. Uluslararası testler, yazışmalar derken dünyada çok az şirket bu pazara girebiliyor.
Bu pazara girmek isteyenlerin elinden ‘THY Teknik’in Genel Müdür Danışmanı uçak mühendisi Halil Tokel tutuyor. Telefonu 24 saat açık. Bilabedel arayana doğru yolu gösteriyor. Süreçleri takip ediyor. Hem Türkiye’de hem de yurtdışında bu yerli ürünlerin kullanılması için havayollarına şart koşuyor.
Bir bakıyorsunuz İzmir’den Floran Kimya, tuvaletlerde özel bakteri ile çevreci temizlik yapıyor, kokuları yok ediyor. Yerli imalatçı Bursalı Tragger’in akülü araçları havalimanlarında kullanılıyor. X-ray Center’in geliştirdiği röntgen cihazları ABD’deki havalimanlarında bile kullanılıyor. Alsolar’ın kargo konteynerleri rakiplerine göre 8 kilogram daha hafif. Ne fark edecek demeyin, 100 uçaklık bir filoda 8 kilogramlar arka arkaya toplanıyor, ortaya bir yılda neredeyse milyon dolarlık bir yakıt tasarrufu çıkıyor.
Tarihsel olarak Türklerle en fazla ilişkisi olan kent. 1960’lı yıllarda trenle gelen Türk göçmenlerin ilk ayak bastığı yer... Hürriyet gazetesinin de yurtdışında basıldığı ilk kent. Türkiye’de basılan Hürriyet de Türklerle birlikte Almanya’ya gönderilir. 16 Nisan 1969’da Hürriyet’te şöyle bir anons yapılır: “Gazetemiz yarından itibaren Almanya’da baskıya başlıyor”. Münih’te Schelling Caddesi’ndeki Münchener Buchgewerbehaus Matbaası’nda basılan gazete, 17 Nisan günü Avrupa’nın büyük kentlerine dağıtılır. İlk baskının tirajı 7 bin civarındadır. Baskı daha sonra Frankfurt’ta kurulacak kendi matbaasına aktarılır. Çeşitli vesilelerle defalarca gelip gittiğimiz Münih’te ve Almanya’da esen rüzgâr farklı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya ziyaretinin yankıları tabii ki sürüyor. Ama azalarak. Gazetelere göre özetle Almanya ekonomi, enerji, güvenlik, Suriyeli akınının durdurulması gibi konularda Türkiye ile işbirliğini devam ettirmek istiyor açıkça. Her ne kadar insan hakları, yargı bağımsızlığı, tutuklu Almanlar gibi konularda anlaşmazlıklar sürse de...
Almanya’daki asıl konu eyalet seçimi. Münih’in başkent olduğu Bavyera eyaletinde 14 Ekim Pazar günü seçim var. Eyalette 9.5 milyon seçmen var. Eyalet meclisine 2013’te yapılan seçimde ilk kez göçmen olarak Mardin kökenli Arif Taşdelen (54) Sosyal Demokrat Parti’den seçilmişti. Bu seçimde de aday. Eyalette 1960’lı yıllardan beri iktidar muhafazakâr Bavyera Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi’nin elinde. Bu parti Alman Şansölye Angela Merkel’in lideri olduğu Hıristiyan Demokrat Birliği partisinin de doğal ortağı. İki doğal ortak ile Sosyal Demokrat Parti Almanya’da iktidarda.
Kamuoyu yoklamaları bu kez Hıristiyan Sosyal Birlik’in eyalette tek başına iktidar olamayacağını gösteriyor. Tahminler koalisyon ortağının yabancı aleyhtarı sağ popülist parti Almanya İçin Alternatif (AfD), Yeşiller veya Sosyal Demokrat Parti’nin olabileceği yönünde. Her şey ortada. Almanya’da genel seçim 2021’de yapılacak. Dolayısıyla bu seçim belki tam bir gösterge olamaz diyorlar. Ancak içgüvenlik, yabancılar, sığınmacı akını konusunda sürekli olarak doğal ortağı Şansölye Merkel’i daha sert tedbirler alması için sıkıştıran Sosyal Birlik Partisi’nin 14 Ekim’de alacağı sonuç Berlin’deki tutumunu da belirleyecek. Kısacası bugün Almanya’da iç politika daha baskın. Almanya sürekli Türkiye’yi konuşmuyor. Ama unutmadan söyleyelim, Münih’te dünyaca ünlü ‘Ekim Şenliği’ tüm hızıyla sürüyor.
GÜNÜN SÖZÜ
“Dünyada açlık çeken tek bir çocuk bile olduğu müddetçe, her türlü servet çalıntıdır.”
Nakamura Fuminori
İzmir’de, 18 Eylül’deki Ege Bölgesi Toplantısı ile ilgili değerlendirmenin ‘gerçek dışı’ olduğunu öne sürüyor. “İktidara yakın bir gazeteyi okur musunuz?” diye de ekliyor.
Evet, bu gazetenin Ege toplantısı haberinde bizdekine benzer ifadelerin yer alması dikkatimizi çekti. Bize toplantıyla ilgili bilgileri ‘CHP’li’ bir kişi vermişti aslında!
Salıcı diyor ki: “Toplantıda yaptığım değerlendirme konuşmasında önümüzdeki yerel seçimlerdeki aday belirleme yöntemleri partililerimize anlatılmış, ancak asla önseçim yapılmayacağına dair bir ifadem olmamıştır.”
CHP’nin eski milletvekili, hukukçu Sabri Ergül’le konuştuk. Toplantıyı başından sonuna kadar izlemişti; Salıcı’nın konuşmasında önseçim ifadesini kullanmadığını söyledi. Daha sonra Salıcı aradı ve konuyu biraz daha açtı: “Adayları her ilde aynı yöntemle saptamayacağız, hatta bir ilin ilçelerinde bile aynı yöntemi kullanmayacağız. İllerde ve ilçelerinde önseçim, eğilim yoklaması, kamu araştırması ve merkez yoklaması yöntemlerinden birini veya birkaçını kullanacağız. Örneğin, Kadıköy’de başka Arnavutköy’de başka; Konak’ta önseçim yapılırken, tarımın ağırlıklı olduğu bir ilçede merkez yoklaması yapılabilir. Tüzüğümüzde bir sürü kural var. Burada etken olan o kentin demografik yapıları, üye özellikleri ve ekonomik koşullarının farklı olmaları... Kurallarını belirleyip MYK’da görüşeceğiz.”
CHP’nin elinde bulunan mevcut bazı belediye başkanları erkenden açıklanacak. Kritik yerlerdeki başkan adaylıkları en sona bırakılacak. Adaylar belirlenirken parti örgütünün görüşü ve kamuoyu araştırmaları da dikkate alınacak.
CHP İzmir İl Örgütü’nün ev sahipliğinde salı günü düzenlenen Ege Bölge Toplantısı, Kültür Park’taki İsmet İnönü Kültür Merkezi’nde, örgütlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı’nın katılımı ile yapıldı. Toplantıda ekonomik ve siyasi gelişmelerin yanı sıra yerel seçim stratejileri de konuşuldu. Salıcı konuşmasında “Kesinlikle önseçim olmayacak, hem zaman dar hem de sağlıklı bir sonuç alınamıyor. Önseçim olduğunda örgütler enerjisini önseçimde tüketiyor ve sonrasında seçimde örgütlerde metal yorgunluğu oluşuyor” dedi.
Bu arada bazı partililer bu konuşmaya tepki gösterirken “Geçmişte senin CHP’nin kapatılması gerektiği yolundaki sözlerini unutmuyoruz” dediler.
CHP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun’un ise önceki gün Genel Merkez’de kendisini ziyaret eden partililere, İzmir’deki toplantıya davet edilmemesine karşı tepki gösterdiği öğrenildi.
EMEKLİ ET SONRA ARAÇ AL (MESAJ)
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi, TRT’nin, 200 yeni araç alımı yaptığı iddiaları ile ilgili verdiği önergesinde, “Ekonomideki kötü gidiş nedeniyle yapılan tasarruf çağrıları varken, yüzlerce TRT emekçisi emekliliğe zorlanırken araç filosunu yenilemesi kabul edilemez” dedi.
HÜRRİYET ve DHA muhabiri olarak Atatürk Havalimanı’nda 40 yıl görev yapan Faik Kaptan yaşadıklarını ‘Atatürk Havalimanı’nda 40 Yıl’ başlıklı kitapta topladı, kitabının tanıtımı bugün Airport Otel’de 16.00’da yapılacak.
‘İMAR BARIŞI’NIN HİLESİ!
Kitabın öncelikli hedef kitlesi ise iş yaşamında başarılı olmak isteyen gençler. Kitabında ele aldığı konuları bu alanlarda uzman akademisyenlerle birlikte tartışan Bülent Eczacıbaşı, “Buradaki tartışmalar onlara yeni bakış açıları kazandırabilirse ne mutlu bana, ne mutlu bizlere” diyor.
Kitapta beş başlık altında ele alınan konuların her biri ile ilgili yapılan saptamalar ve sunulan öneriler son derece dikkate değer. Bülent Eczacıbaşı, bu sorunların çözümünde iş insanlarının öncü roller üstlenmelerinin kaçınılmaz olduğunun altını çizmiş. Şu sözleriyle de geleceğe güvenle bakmamız gerektiğini ortaya koyuyor: “Kitapta ele aldığımız konuların pek çoğunda “küresel çözümler” bekleyen büyük sorunlarla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Yani, artık dünyanın bütün sorunları bizim sorunumuz. Dolayısıyla kendi ülkemizin sorunlarını gözardı etmeden, küresel çapta işbirlikleri içinde harekete geçmek zorundayız. Karşımızdaki riskleri gerçekçi bir iyimserlikle değerlendireceğiz. Kapsayıcı ve katılımcı çözümler geliştireceğiz. Genç kuşakların iş insanlarına ve siyasetçilerine, geleceğin liderlerine güveneceğiz.”
‘İşim Gücüm Budur Benim’ Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı...
GÜNÜN SÖZÜ
“Kanun olmadığında bile vicdan vardı.” (Romalı düşünür Syrusise)
İBRETLİK BİR BELEDİYE!
Avrupa’daki ırkçıların, 2. Dünya Savaşı sırasında Yahudileri, Soğuk Savaş sırasında komünistleri, 11 Eylül saldırılarından sonra ise İslam’ı hedef seçip dışladıklarını görüyoruz. Oysa İslam, her türlü ırkçılığı reddeder. Irkçılar İslam’a, AB’ye, Türkiye’nin AB’ye üye olmasına da karşılar. Öyleyse bir an önce Türkiye, AB’ye alınmalıdır. Böylece ırkçılara yerinde ve çok güzel bir cevap verilmiş olur. Demokratlar ırkçılara karşı küreselleşmeyi, Müslümanları da içinde barındıran çokkültürlü Avrupa’yı savunmaktadırlar. Bizim de yerimiz demokratların yanında olmak ve onları desteklemektir diye düşünüyorum.
İslamofobiye karşı en güzel ve doğru mücadeleyi Türkiye Cumhuriyeti Devleti veriyor. Çünkü Türkiye, 3.5 milyon Suriyeli mülteciyi bağrına bastı. Böylece mültecilerin Avrupa’ya gitmesini ve orada ırkçıların sokaklara dökülüp yabancı ve Müslüman düşmanlığını haykırmalarını önledi. Bu konuda Avrupa, Türkiye’ye ne kadar teşekkür etse azdır.
Yine İslamofobiye karşı verilecek en önemli mücadele İslam’ı Avrupalılara doğru bir şekilde anlatmaktır. Bu konuda Hollanda’da yaptığımız çalışmalar bize ışık tutuyor ve yol gösteriyor. Güney Hollanda Eyalet Milletvekili ve Hollanda Diyanet Vakfı (HDV) Eğitim Komisyonu Başkanı olarak Hollandalılara, hatta kilise cemaatine İslam’ı anlattık. Bu anlatımın onlar üzerinde çok olumlu etkilerini gördük.
HOLLANDALILARIN bize verdiği geri dönüşümde (feedback) negatif ön yargılarının pozitif ön yargıya dönüştüğünü söylediler. Bu durum çok önemli idi.
Yine Rotterdam’daki Laleli Camisinin bugünkü yerini alırken Hollandalı yetkililerle görüşmeler yaptık. Bu görüşmelerde onlara sadece İslam’ı anlatmaya çalıştık. İslam’ın bu toplum için bir zenginlik, ahlak, sevgi, kardeşlik, barış ve adalet dini olduğunu anlattık. Görüşme heyetinde olan Hollandalılar her toplantı sonunda ayrılırken şöyle derlerdi: “Sayın Cebeci, bilge sözlerinize çok teşekkür ederiz.”
Bu konuşmalarımız ve görüşmelerimiz sonucu 1,5 milyon avroluk binayı camiye yarı parasına verdiler. Böylece Rotterdam Charlois bölgemize güzel bir cami kazandırıldı.
Bu demek ki bizler Avrupa’ya sadece Napolyon’un dediği gibi “para, para, para” için gitmedik. Oraya kendi dilimizi, dinimizi ve kültürümüzü de götürdük. Böylece Avrupa’yı çok dinli, çok kültürlü zengin bir kıta yaptık.
Sonuç olarak başta
Dönüştürülmelidir. Böylelikle çok daha hızlı ve verimli sonuç alınacaktır. İBB’ye diyorum ki: Tramvaylar artık yetmiyor. Misalen, 80 kişilik nefes için yapılan bir kabin tramvaya 288’den fazla kişi biniyor; ne alan kalıyor ne klima yetiyor. Tam bir rezalet, hatta eziyet... Yavaşlığı da çabası.
Yetkililerin de asla umurlarında değil!
Oysa artık yeni, nispeten daha geniş, konforlu, klima gücü yüksek tramvaylar gerekiyor!
Bahsettiğim güzergâhta ise bu tramvay hizmeti havaray şeklinde uygulanmalıdır. Tramvayın araç ve insan trafiğine tabi olmayacağı gibi bu yollarda rahatlığa da sebebiyet verecektir havaray... Havaray aynı şeklilde boğaz güzergâhlarına da uygulanabilir. Ufuk ASIMPINAR
GÜNÜN SÖZÜ
“CHP’liler ilgileniyor rolü oynamak için gidiyorlar Berberoğlu’na. Hepsi numara! Berberoğlu’nun durumu anayasaya açıkça aykırı. Bunu garibanlar bile anlar. Berberoğlu, cezaevine ziyaretçi kabul etmemekte çok haklı.”Dinçer ÖNAL - Hukukçu