Domatesin olması için ya arı olacak ya da kimyasal. Eğer sağlıklı, doğal besin kaynakları istiyorsak arıları korumak ve bu konuda bilinçlenmek zorundayız.
Doğadaki her şey mucizevi bir dengede.
Bozan, dinlemeyen biziz. İnsanlar.
Ben bir muz ağacının meyvesinin nasıl oluştuğunu gözlerimle görene kadar hayatımda hiçbir meyvenin, bir yeşilin, bir sebzenin soframıza gelirken nasıl uzun bir yoldan geldiğini, ne çok şey yaşadığını, nasıl doğduğunu, büyüdüğünü ve geliştiğini bilmiyordum. Anneannem geliyor aklıma, sofrada yemek kalınca “Arkandan ağlar” derdi... Şimdi ziyan görünce ben ağlıyorum!
Tarımsal kesimdeki kötü ilaçlama ve kimyasallar yüzünden şehirler arılar için sığınak oldu.
Bakın, Japonya son 10 yılda balarısı kolonilerinin yüzde 25’ini, Amerika yüzde 30-40’ını, Avrupa ise neredeyse yüzde 53’ünü yitirdi. Arılar bu hızla ölmeye devam ederse yaşanacak 4 yılımızın kalacağı gerçeği ile baş başayız.
Tozlanmanın dünya ekonomisindeki değeri yaklaşık 265 milyar Euro ve dünyanın tozlanma ile hayat bulan tüm tohumlarının yüzde 75’i arılar sayesinde.
Diyeceğim o ki benim meselem bal filan değil, ‘
Tanzimat’ın yapamadığı, yapılmadıkça, medreseden yetişme şeriatçıların vicdanlar üzerindeki egemenliği yıkılıp laik bir devlet sisteminde dünya işlerini yalnız akıl yolu ile çözüp çevirmedikçe, dini sadece Tanrı ile kulu arasında bir vicdan işi olarak bırakmadıkça, baştaki istibdat yıkılsa bile Tanrı adına toplumu hükmü altında tutan geri medrese şeriatçılığının yarattığı yığın despotluğu önlemedikçe, insan laik ve müspet bilimlere dayanan eğitimle değiştirilmedikçe; toplumu değiştirmeye, ilerletmeye, kalkındırmaya, vicdan ve akıl hürriyeti yolundan siyasi hürriyete kavuşturmaya, rejimi devamlı ve kararlı bir hürriyet rejimi yapmaya imkân yoktu.
Kayıtsız şartsız millet hâkimiyeti tek amacı idi.
Atatürk’ün isteği, devrimciliğini köylere kadar yaymak ve din adamlarını bu disiplin içinde yetiştirmektir. Atatürk sonrası idare bu görevi yeterince yerine getirmemiş; Cumhuriyet devrinde yetişen aydın kuşaklara mal etmemiştir. Atatürk milliyetçiliğinin ırkçılık ve mezhepçilik dışında kurulmuş olduğunu hatırlatmak isteriz.
Atatürk milliyetçiliğinde Türküm diyene “Hayır. Sen Arnavut, Kürt, Çerkez, Boşnak asıllısın, yabancısın” denemez; Atatürk milliyetçiliğinde “Sen Sünnisin Müslümansın, sen Alevisin bizden değilsin” denemez.
Atatürk laik düşünce ile bu ayrılığı kaldırmıştır.
Müslümanız, Müslümanlığı bilmeyiz. Atatürkçüyüz, Atatürkçülüğü bilmeyiz.
Atatürk bir devrimci idi.
Anadolu’yu tek bir milletin bütünlüğü, yurdu, yuvası yapmıştır.
Yeryüzünde başka hiçbir lidere nasip olamayacak bir büyük kabullenmeyle kurtarıcısı olduğu milleti, O’nu asla unutmadı. Terk etmedi. Yalnız bırakmadı. Fakat ülke yönetimine gelen siyasi iktidarlar, Atatürk’ün devrimlerine ve ilkelerine sahip çıkamadılar. Cumhuriyet’in temel değerlerinden ödünler verdiler. Ekonomiden dış politikaya, milli eğitimden hukuka kadar pek çok alanda Atatürkçü politikalar görmezden gelindi, dışlandı. Karşı devrime, gericiliğe ve bölücülüğe pirim verildi. Demokrasi, insan hakları, özgürlük kavramları kullanılarak gerçekleştirilen algı operasyonlarıyla Türk milleti Atatürk’ten koparılmak istendi. Atatürk demektedir ki:
“Saygıdeğer ulusuma şunu öğütlerim ki bağrından yetiştirerek başının üstüne dek çıkaracağı yöneticilerin mayasını çok iyi analiz edip değerlendirsinler.”
Türk milleti, bütün dünyayı hayrete düşüren bağlılığını sonsuza kadar devam ettirerek büyük kurtarıcısı, gerçek dünya lideri Atatürk’ün öğütlerini mutlaka yerine getirecektir.
Dünya tarihi aydınlıkla karanlığın mücadelesiyle doludur. Atatürk, dünya tarihinde aydınlığın temsilcisi, aydınlığın lideridir. Karanlıkta kalmayı isteyenlerin, karanlığı ısrarla savunanların aydınlığı anlamasını beklemek zordur. Ancak biz Atatürkçülerin mücadelesiyle karanlıklar mutlaka aydınlanacak, karanlıktan beslenenlerin oyunları bozulacaktır.
Atatürkçü düşünce emperyal planları bozacak, aydınlanma mücadelesini sürdürecektir. Sonsuza dek...” Atatürkçü Düşünce Derneği
TÜRK ÖĞRENCİLERE SURİYELİ ÖĞRETMEN
EKİM ayının son haftasında Milli Eğitim Bakanlığı 900 Suriyeli öğretmen ataması yapmış. Bunlardan 6’sı Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesi Süleymanşah İlkokulu’na yapılmış. Bu okulda sınıflarda 20 öğrenciden 10’u Suriyeli, 10’u Türk... Türk öğrencilere de Suriyeli öğretmenler ders veriyor! Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ
ANKA AJANSI’NDAN KİMLER GEÇTİ?
Suç duyurusunda bulunulan kurumlar arasında İBB, İSKİ ve İETT de var. Buraya kadar tamam da bir soru akla geliyor: İstanbul’da 39 belediye var, bunun 14’ü CHP’li, geri kalan 25’i de AKP’li belediyeler. Sayıştay tarafından denetlenen CHP’li belediyeler hakkında önemli yolsuzluk tespitleri olduğu daha önce basında yer almıştı. Canan Hanım bu raporları hiç okudu mu acaba? Başkanların hiç kulağını çekti mi?
Dikkat çekici bir husus da şu: Çağlayan Adliyesi’nde suç duyurusu yapılacağı tüm örgüte duyuruldu. İstanbul’da CHP’nin 500’e yakın meclis üyesi var, Çağlayan’a gelen 150 kişiden bunların sayısı 40’ı geçmiyor. İstanbul milletvekillerinden katılan tek kişi yok. Bir belediye başkanı da gelmez mi? Halbuki 14 belediye başkanı katılmalıydı. “Bizi de Sayıştay denetledi, tek bir yolsuzluk belirleyemedi” diyebilirler mi? Hayır, raporlar ortada. O zaman halk karşısında inandırıcı olunamaz. ‘Tencere dibin kara seninki benden kara’ durumu olmuyor mu? Sayıştay Başkan Yardımcısı görevden alındığına göre bu iş büyüyecek gibi görünüyor.
LATİFE TEKİN’DEN 9 YIL SONRA İKİ YENİ KİTAP
LATİFE Tekin, 9 yıllık bir aradan sonra iki romanla, ‘Manves City’ ve ‘Sürüklenme’, yaşadığımız günlere ayna tutuyor. ‘Manves City’yle birbirine el uzatan ‘Sürüklenme’, süregelen toptan yıkıma karşı yeni mücadele yollarının, çaresiz yetişkinlerin, sahipsiz, yoksul, yalnızlaştırılmış gençliğin ve onların yeni bir hayat kurma, sürüklenirken tutunma çabalarının romanı.
Latife Tekin’in ‘Manves City’ ve ‘Sürüklenme’yle birlikte ‘Sevgili Arsız Ölüm’, ‘Berci Kristin Çöp Masalları’, ‘Gece Dersleri’, ‘Buzdan Kılıçlar’ adlı en sevilen eserleri de Can Yayınları etiketiyle okurlarla buluşuyor.
BİNGÜR SÖNMEZ’DEN TEŞEKKÜR
İlçe yüzölçümünün yüzde 22.6’sı zeytinliklerle kaplı olan Milas’ta 10 milyon zeytin ağacı bulunuyor. Milas’ta zeytin ve zeytinyağı üretimi ilçe ekonomisinin temel direği sayılıyor. Genellikle ‘memecik’ türü zeytin ağaçlarının yaygın olduğu bölgede, hasat edilen zeytinleri sıkmak için farklı kapasitelerde 73 zeytinyağı fabrikası faaliyet gösteriyor. Yörenin binlerce yıllık geleneksel ürünü olan zeytinyağının Milas’tan antik çağlarda Mısır’dan Roma’ya kadar farklı ülkelere ihraç edildiği biliniyor.
Öte yandan Milas Ticaret ve Sanayi Odası tarafından Milas zeytinyağına Türk Patent ve Markalar Kurumu’ndan coğrafi işaret alınarak yöreye özgü kalitesinin tescillenmesinin ardından Milas’ta markalı zeytinyağı üretimine ilgi de arttı. Artan ilgiyle markalı zeytinyağı sayısı da 47’ye çıkarken bunlardan 10’u kalitesini coğrafi işaret ile belgelendirmeyi başardı.
Markalı ve coğrafi işaret kalitesinde zeytinyağı üretiminin giderek artış göstermesiyle birlikte Milas’a ödüller de yağmaya başladı. Üreticileri yurtiçinde ve yurtdışında katıldıkları prestiji yüksek yarışmalardan ödüllerle dönmeye başladılar. Zeytindostu Derneği’nin geçen yıl düzenlediği yarışmada Milas’tan 5 zeytinyağı markası, farklı dallarda ödüller kazandı. Ayrıca bir Milas markalı zeytinyağı da ABD’de katıldığı ‘Dünya Zeytinyağı Yarışması’ndan altın madalya ile dönmeyi başardı. Son olarak dünyanın en önemli zeytinyağı kataloğu olan Flos Olei’nin 2019 yılına ilişkin sızma zeytinyağı sıralamasına Milas’tan Menteşe Som ve Kairos markalı zeytinyağları girdi.
5 kıtada 52 ülkeden 500 üreticinin ürettiği 779 sızma zeytinyağı arasına girmeyi başaran Türkiye’de, 5 markalı zeytinyağından 4’ünün Güney Ege’den ve bunların 2’sinin de bölgeden oluşu, Milas zeytinyağının önemini bir kat daha arttırdı.
Etkinlik kaymakamlık, belediye ve diğer meslek odalarının desteği ile düzenleniyor.
FİYATLARI SURİYE ZEYTİNYAĞI DÜŞÜRÜYOR
CHP Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu TBMM’ye verdiği soru önergesinde diyor ki:
“Aynı zamanda üreticiyim. Bu sene üreticimiz ne yazık ki zeytini maliyetinin altına satmak zorunda kalmıştır. Zeytin fiyatlarının maliyetinin altında olması, üreticiyi zeytinyağı üretmeye yönlendirmiş, sofralık olması gereken zeytinler yağlık hale gelmiştir.
Göğüs hastalıkları alanı dışında hava kirliliğinin insana, çevreye ve doğal yaşama etkisi ile yakından ilgilenen, Türk Toraks Derneği’nin (TTD) hava kirliliği görev grubu başkanı Nilüfer Aykaç Kongar soruyor: “Dünyada her yıl 7 milyon kişiyi öldüren bir sorun sizce önemsiz bir konu mudur?”
Kongar’ın açıkladığı TTD’nin 2018 raporu ‘Hava Kirliliği ve Akciğer Sağlığı’ Türkiye’deki hava kirliliğinin yol açtığı sağlık sorunlarının genel bir fotoğrafını çekiyor.
Türkiye’de gerçekleşen ölümlerin ilk üç nedeni dolaşım sistemi hastalıkları (kardiyovasküler hastalıklar), başta akciğer kanseri olmak üzere maligniteler ve solunum sistemi hastalıkları. Mortalite ile benzer biçimde hava kirliliğiyle ilişkili olan hipertansiyon, koroner kalp hastalığı, astım, diyabet, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) ve serebrovasküler hastalıklar Türkiye’de sağlık birimlerine en fazla başvuruya yol açan hastalıklar.
Solunum sistemi hastalıkları ise 2014, 2015 ve 2016 yıllarında sırasıyla yüzde 12.7 (erkeklerde yüzde 16.5), yüzde 12.9 (erkeklerde yüzde 16.5) ve yüzde 12.7 (erkeklerde yüzde 16.1) oranlarıyla tüm organ sistemleri arasında en fazla hastane yatışına yol açmıştır.
Yıllar içerisinde solunum sistemi hastalıklarının toplumsal yükü konusunda olumlu bir gelişme yaşanmadığını ilaç tüketim verilerinden de görmek mümkündür.
HAVA KİRLİLİĞİ VE İSTANBUL GERÇEĞİ
Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nün en kirli metropol kentleri arasında gösterdiği İstanbul’da ulusal kamu otoritesine göre hava kirliliği sorunu yaşanmıyor!
Göztepe’de partikül madde kirliliği sınır değerin 6 katına ulaşmışken, Şile ya da Silivri
Uluslararası toplumu ilgilendiriyor. Avrupa Parlamentosu Kaşıkçı’nın nişanlısının kendilerine cinayetin aydınlanması için başvuru yaptığını açıkladı ve “sadece suçluların değil, suç emri verenlerin de titiz ve bağımsız bir soruşturma ile açığa çıkarılması” çağrısında bulundu.
Eşzamanlı olarak BM Düşünce ve İfade Özgürlüğü Özel Raportörü de aynı çağrıyı, bağımsız soruşturma kurulu oluşturulması çağrısını yaptı. Ve uluslararası toplumun bu cinayetlere duyarsızlığının yarattığı hayal kırıklığına da işaret etti.
Güvenlik Konseyi ve İnsan Hakları Konseyi, BM Genel Sekreteri’ni muhatap alarak aynı çağrıları sürdürdü.
Bu çağrıların amacı, uluslararası toplumu bilgilendirmek olduğu kadar insan hakları temelindeki kazanımların kâğıt üzerinde kalmasının önüne geçmek endişesi de taşıyor.
BM Genel Sekreteri’ni bağımsız bir soruşturma komisyonu kurulması yolunda karar almaya zorlamanın amacı, bağımsız ve tarafsız bir BM soruşturma raporunu, Kaşıkçı’nın katli ile ilgili açılması muhtemel bir uluslararası davanın dayanak noktasını olarak ortaya koymak...
Gazetecileri Koruma Komitesi (CPI), Türkiye’ye çağrıda bulundu ve BM’ye başvurarak ‘soruşturma’ talep etmesini istedi.
Böyle bir soruşturma, usuli olarak İnsan Hakları Konseyi veya Güvenlik Konseyi’nin yetkilendirmesi yolu ile başlatılabiliyor.
Görünürdeki şüpheliler Suudi Arabistan vatandaşı ve aynı zamanda istihbari ağırlıklı olmak üzere resmi görevleri var.
Aydınlık, kadın-erkek birlikte dünyayı daha mutlu bir geleceğe taşırken ülkenle gurur duymaktır. Biz Türkiye deyince Atatürk’ün Türkiye’siyle, Cumhuriyet deyince Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’le mutlu olmaya, gurur duymaya devam ediyoruz.
‘Türkiye PEN’ olarak ‘29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı aşkla kutluyoruz, aşkın sonsuzluğuna inanıyoruz.
GÜNÜN SÖZÜ
“Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 1923 Pazartesi günü saat 18.45 ile 20.30 arasında gökyüzünden indirilmiş değildir ve 158 mebusun oylarıyla ‘alelacele’ verilmiş bir kararın sonucu da değildir. Ankara’nın karşısında cephe alan İstanbul basını bu acelecilik iddiasını her zaman ileri sürmüştür. Ne var ki toplum olaylarını bir ya da birkaç kişinin birdenbire yaratabileceklerini sananlar hep bu yanlış düşünce içindeydiler. Tarihin insan iradelerini aşan sürükleyici gücünü hesaba katmayanlar, her şeyi ‘subjektif’ kişisel isteklerin ürünü sayanlar her zaman yanılmışlardır.” Prof. Dr. Tarık Zafer TUNAYA (Melih Karaibiş’ten)
‘HAİNÂNE TEŞEBBÜSÂT’
Dr. Ramazan Topdemir,