TÜİK verilerine göre, İstanbul’un nüfusu 15 milyondan biraz fazladır. (Kayıtdışı nüfus ve hızlı göçle bu sayının 18 milyon olduğu tahmin ediliyor.)
Bu nüfusla İstanbul, dünyanın 130 kadar ülkesini geride bırakıyor.
G7’yi oluşturan ülkelerin en önemli kentlerinden bazılarıyla bir karşılaştırma yapmak kaçınılmazdır. Avrupa ADD Federasyonu Genel Başkanı Dursun Atılgan bu çalışmayı yapmış, diyor ki:
- PARİS’in kent olarak nüfusu 2.3 milyon ama metropol olarak 12 milyon civarında.
Her yıl en az 20 milyon turiste ev sahipliği yapmaktadır. İki büyük uluslararası havalimanı vardır: Orly ve Charles de Gaulle. Bu iki havalimanının birbirine olan mesafesi 41 km.
- LONDRA’nın nüfusu ise kent olarak 8.5 milyon, metropol olarak 14 milyon.
4 büyük havalimanı var: Heathrow, Gatwick, Stansted, Luton.
Bu havalimanlarından
Mülkiye mezunu olan Ali Rıza Avcın’la İzmir’de kaldırımları ‘teftiş’ ederken karşılaştık. Emeklilik günlerini böyle bir çalışmaya vakfetmiş, bize dedi ki: “Bizler her yaştan ve her cinsiyetten tüm bireyler, bebek, çocuk ve gençler, yaşlı, çocuklu ve hamileler, engelliler, bisikletliler ve hayvan dostları, tüm kesimlerin ihtiyaçlarını gözeterek, yaya haklarının savunulması, kent içi düzenlemelerde yayanın öncelenmesi ve kentte yürümenin bir yaşam biçimine dönüştürülmesi amacıyla kurduğumuz Yaya Derneği’nin yönetici ve üyeleri olarak, seçime katılan tüm adayların Avrupa Parlamentosu’nun 1988’de kabul ettiği Avrupa Yaya Hakları Bildirgesi’nde yazılı olan yaya haklarına saygılı olmalarını ve bu hakların savunulup uygulanması için söz vermelerini bekliyoruz.
Bu bağlamda; yayaların, kamusal alanlardan özgürce yararlanmasını, kamusal alanların taşıt araçlarıyla işyerleri, inşaat ve yapılar tarafından işgal edilmemesini, kamusal alanların tüm bireylerin fiziki ve ruhsal sağlığını koruyup geliştiren, kolay toplumsal ilişkiler kurulmasını sağlayan ve yaya güvenliğini gözeten bir düzeye, trafiğin yaya ve bisikletlilere uygun hale getirilmesini, geçitlerde önceliğin yayalara verilmesini...
Bir yerden bir yere hangi araçlarla ulaşırsak ulaşalım, bunun bir kısmında mutlaka hepimiz birer yayayız ve yaya olarak bizlere saygı duyulmasını istiyoruz.
Yaşadığımız kentlerin gerçek sahipleri olarak yaya olmaktan kaynaklanan haklarımızın tanınıp uygulanması en doğal hakkımızdır. Evet, hakkımızı istiyoruz! (yayadernegi.org)
MEGA PROJELER NEDEN HEP İSTANBUL’DA?ERDOĞAN’ın yaptığı ve yapacağım dediği mega projeler (Kanal İstanbul, 3. köprü, 3. havalimanı, Osmangazi köprüsü, Avrasya tüneli, Marmaray) neden hep İstanbul’da? Erdoğan’ın Erzurum için mega projesi ne? Ağrı için, Kars için, Şırnak için, Sinop için, Kütahya için, Denizli için, Nevşehir için mega projesi ne? İstanbul’a sıkışmış bir hizmet anlayışının Bartın’dakine, Siirt’tekine, Maraş’takine katkısı ne?
Mega proje denilince katma değeri yüksek, ülkeye kazandırdığı dövizi fazla, işsizliği azaltacak işler aklımıza gelmesi gerekmiyor mu? “Mega proje” denilince AKP sayesinde köprü, inşaat, yol söyleniyor. Nerede ağır sanayi, nerede yüksek teknolojili ürün ihracatı, nerede yüksek getirili turizm yatırımı, nerede nanoteknoloji? Dr. Okan ÖZTÜRK
Tekirdağ’ın ilçelerinde çıkan Çerkezköy Bakış ve Kapaklı Bakış gazetelerinin 12 Haziran 2018 tarihli nüshalarında “TESKİ yapmadı, İSKİ yapacak” başlıklı bir haber yer aldı. Haberde Çorlu’nun Nusratiye mahallesinde yaşanan su kesintisi hakkında AKP milletvekili Mustafa Şentop’un, arızayı bulmak için TESKİ’nin İSKİ’den yardım talep ettiği, İSKİ’den arıza tespiti için uzman ekip gönderildiği, TESKİ’nin onaramadığı arızayı İSKİ’nin uzman ekibinin bulduğu ve çözeceği ifadelerine yer verildi. Haber üzerine Başkan Albayrak bir açıklama yaparak, “İSKİ’den TESKİ’ye uzman personel gönderildiği ve bu gelen ekibin arızayı tespit ettiği, sonrasında da mahallinde çalışma yaparak sorunu çözeceği ifadeleri gerçek dışıdır” dedi ve şöyle devam etti:
“Arıza TESKİ ekiplerince tespit edilmiş ve en kısa sürede onarılmıştır. Ancak arızanın başlangıcında İSKİ’de çalışan bir personelle ilgili olarak yardım talebinde bulunulmuş; ancak bu kişi mahalline gönderilmemiş, tersine yoldan geri döndürülmüştür. Kaldı ki halkımızın mağduriyet yaşadığı böyle bir zor durumda kardeş bir kurumdan eleman talep edilmesi kadar doğal bir şey olamaz. Anormal olan böyle bir durumun siyaseten istismar konusu yapılması ve gerçekleşmemiş bir taleple ilgili olarak bir kamu kuruluşunun toplum nezdinde yıpratılmaya çalışılmasıdır.
Sayın Milletvekili tarafından yapılan açıklama, 3 gün süreyle gece gündüz demeden arızayı bulmak ve onarmak için çalışan TESKİ emekçilerine karşı büyük bir haksızlıktır.
Doğru bilgi almadan, siyasi amaçlı ve seçim öncesi halkımızın yaşadığı mağduriyeti istismar etmeye yönelik bu tür ifadeleri kamuoyunun takdirine sunarız.”
‘24 HAZİRAN’ KANTARI NEYİ TARTACAK
İTTİFAK dışında AKP, uzun ve çoğunluklu bir iktidar döneminin sonunda, siyasetin doğası gereği ciddi bir yıpranma süreci içinde... Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı, kişisel kredisi ile partiyi bugüne kadar ayakta tutmayı başardı ancak artık aynı siyasi yorgunluk emareleri, kendisi için de söz konusu...
Genel başkandan aşağıya doğru bütün partiyi metal yorgunluğu ve iktidar yorgunluğu sarmış görünüyor. Metal yorgunluğu ile iktidar yorgunluğu; siyaset bakımından eş anlamlı, her ikisinde de iktidar mevzilerini kaybetme tehlikesi doğuyor.
AKP parti olarak, lideri ile kurduğu biat ilişkisi nedeniyle siyasi parti hüviyetini giderek kaybetti. Genel başkan tehlikeyi gördü ve metal yorgunluğu ikazını uzun zaman önce yaptı fakat kamuoyu ve kendi seçmeni nezdinde parti ile özdeşleştiği gerçeğini göz ardı etti.
“Ölüm cezası çağdışı bir cezadır. O nedenle Avrupa Konseyi üyesi devletlerce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ek iki protokolle iki aşamada kaldırılmıştır. 28.4.1983 günü Strazburg’da imzalanan 6 numaralı ilk protokole göre ‘Ölüm cezası kaldırılmıştır. Hiç kimse bu cezaya çarptırılamaz ve idam edilemez’. (m. 1)
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde rakibi olan bir insan hakkında verilecek idam cezasını onaylamaya ‘çoktan’ hazır olduğunu söylemesi düşündürücüdür. Erdoğan’ın ölüm cezasını kaldırmış, insan haklarına saygılı, demokratik hukuk devleti nitelikleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olduğunu unutmaması gerekir.”
APOLETLER VE CÜBBELER
CUMHURBAŞKANI bütün general seviyesindeki rütbelilerin de paşası olduğunu ilan etmek ihtiyacı hissetti, TSK’daki paşalar da bu durumu kabullenmiş gözüküyorlar. Çünkü itiraz eden yok. Cumhurbaşkanı, ordunun ‘başkomutanı’ olduğu hususuna sıklıkla vurgu yapıyor.
Cumhurbaşkanı, “yargıçların da yargıcıyım” demiyor. Onun yerine, bazı yargıçlar aynı siyasi zaviyede söylemlerde bulunuyorlar.
Sonuç olarak, apoletler ve cübbeler de siyasi mücadele içine girmeye başladılar.
Ne demek gerekiyor? Apoletleri sökmek cübbeleri çıkarttırmak çare değil, kuvvetler ayrılığını önceleyen gerçek bir hukuk devleti, bütün bu tuhaf davranışların panzehridir.
İstanbul’da 6.239.857 İGDAŞ abonesi var. Bunun yaklaşık 5 milyonu konut olmalı. Dünyada hiçbir ülkede olmayan ‘kombi’ uygulaması var bu ülkede. Oysa yapılması gereken aynen Moskova ve St. Petersburg’ta olduğu gibi, bölgesel ‘kojenerasyon’ santralları kurulmalı. İstanbul’da Esenyurt Belediyesi’nde Gürbüz Çapan döneminde Esenkent’te yapılan 550 konut için kojenerasyon santralı var. Moskova’da bu santrallardan ısı ve sıcak su elde edilir, bu arada elektrik de sisteme verilir. Yılda sadece 3 hafta (bugünlerde) sistem bakıma alınıyor. Türkiye, yıllar yılı ‘bilgisiz’ insanlar eliyle bugünlere getirildi.
Semih KALKANOĞLU
TCDD O ESERLERİ HANGİ DEPOYA KALDIRDI!
ANKARA Garı alanından 50 dönümlük arazinin Maliye Hazinesi’ne devriyle Demiryolları Müzesi ve Sanat Galerisi’nin kapatılmasının ardından, Cumhuriyet tarihi açısından hazine değeri taşıyan eserlerin de ‘uygun depoya’ kaldırılacağı bilgisi üzerine CHP Ankara Milletvekili Levent Gök Başbakan’a soruyor: “Eserler hangi depoya kaldırılmıştır? Kaldırılan eserlerin akıbeti ne olacaktır? Yeni bir müze açılması düşünülmekte midir?”
KİTAPLAR
Nedim
Her yıl milyonlarca dolar dışarıdan ‘depikçi’ getirmek için harcanıyor. Sıradan vatandaşlar bu yapıların içine asla sokulmuyor. Sıradan üye olmak için bile çuvalla para talep ediliyor. Değerli tarım alanlarına haftada sadece 90 dakika kullanılan devasa mekânlar inşa ediliyor. Bunun bakımı, personeli, elektriği, suyu vb için fahiş paralar saçılıyor.
Kimi kulüplerin tepe yöneticileri nepotik (akraba kayırmacı) icraatlara yöneliyor. Seyirci, reklam, yayın hakkı gelirleri; kalkınma, eğitim, bilim için değil lüks yaşantılar için harcanıyor.
Yılda 30-40 maça çıkan genç çocuklar pahalı arabalı, kaşaneli, bol tatilli bir hayat sürüyor.
Gazetelerin 2-4 sayfası her gün depikçilerin görgüsüzlük abidesi maceraları için israf ediliyor.
TV’lerin abuk programlarında saatlerce oyunlardaki pozisyonlar yorumlanıyor. Milyonlarca TV’nin yılda harcadığı elektrik enerjisini bir hesaplasak bunalıma gireriz. 20 milyon TV’nin günde 10 saat boşa çalışması 20 milyon kilowatt/saat (kWh) ya da 20 megawatt/saat (MWh) enerjinin çöpe gitmesi demektir.
Bu enerjiyle 1000 fabrika ortalama 1 gün üretim yapar!
Bu topraklarda kitlelere asla sağlıklı spor yapma yöntemleri öğretilmedi. Depik kulüplerinin ekonomiye, kalkınmaya zerre katkısı olmayan faaliyetlerini eleştirenler, yazılı-sözlü olarak tehdit edilip sindirilmeye çalışılıyor.
21. yüzyılda depik maalesef yönlendirme, uyuşturma, alıklaştırma için kullanılan bir spor dalı haline gelmiştir. Bu, tüm dünyada böyledir.
‘Dünya Çevre Günü’ kapsamında Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği etkinliklerde birçok kişiyi dinledik, çok da şey öğrendik. Başta Belediye Başkanı Dr. Osman Gürün, TEMA Başkanı Deniz Ataç, Muğla Çevre Platformu’ndan Serdar Denktaş, Dünyanın En Güzel Koyları Birliği’nden Galip Gür, Çevre Daire Başkanı Aylin Giray ve sanatçı-biyolog Ediz Hun’un konuşmaları dikkatle dinlendi. ‘Muğla cennet kalsın’ afişi güne çok uygundu ama çevreye bakıldığında ormanlar ‘diş kovuğu’ gibiydi! Kömür, krom ve demir gibi madenler, mermer ve doğayı en çok tahrip eden taş ve kum ocaklarının geride bıraktığı devasa çukurları (120 metreye kadar iniyor)... Yatağan’ı hiç unutmayalım, Yatağan bölgesinde üç termik sonra iki yeni santralın yapılması planlanıyor. Santrallara kömür sağlamak üzere verimli tarım toprakları yok edilerek ‘kömür havzaları’na dönüştürülüyor. Yatağan’da 48 köyün taşınması ne demek, bilir misiniz?
Kömür çıkarmak için köylülerin geçim kaynağı olan zeytin ağaçları ve fıstık çamlarının katledilmesi ayrı bir vahşet... HES, RES ve GES yatırımları şu an için çok cazip bölgede. Bunların nedense hiçbir çevre etki değerlendirme çalışması yapılmaksızın doğal SİT’lerin içine kurulması doğa tahribatına neden oluyor.
AKYAKA’NIN EVLERİ
Akyaka’da Ottoman Otel’in arkasındaki Nail Çakırhan tarafından projelendirilen bölgede özel ahşap konutları görünce yıllar öncesine gittik. Hikmet Çetinkaya ve Bülent Dikmener ile buraya İlhan Selçuk’u ziyarete gelmiştik. 1988 yılında Ağa Han ödülünü alan Nail Çakırhan’ı, Şadan Gökovalı, Oktay Akbal’ı burada tanımıştık. Otelin önünde Azmak suyu pırıl pırıl akıyordu. Ama bir sıkıntı var. Ölü Deniz ve Akyaka kıyılarının valilik ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından oluşturulan Muğla Çevre Vakfı’na (MUÇEV) devredilmesi kargaşa yaratıyor; belediyenin bir müdahalesi olamıyor. Korunan kıyı alanlarının kâr amaçlı olarak işletilmesi sonucunda doğa korunamıyor, bir şekilde özelleştirilince halkın kıyıları kullanım hakkı elinden alınmış oluyor.
Özel çevre koruma bölgesi içinde yer alan ve uluslararası sözleşmelerle (Barselona sözleşmesi) korunan Okluk, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın doğal SİT alanlarında yaptığı ‘yeniden değerlendirme’ sonucunda koruma derecesi kaldırılarak 1.5 yıl önce yapılaşmaya açılmış... Üstelik bilimsel temelde yapıldığı söylenen bu çalışma bir gayrimenkul şirketine (Enisa) ihale edilmiş... 30 dolayında kepçe ile yüzlerce yol hafriyatı aracı (Sarıosmanoğlu) tarafından yapılıyor.
GÖKOVA ELİMİZDEN KAYIYOR
900 bin nüfusu, 13 ilçesi bulunan Muğla’nın B.B.B. Dr. Osman Gürün “Gökova elimizden kayıyor. Okluk Koyu’nda 4 hektarlık alanda yapılaşmanın yasallaşmasını ve ormanların bu amaçla tahrip edilmesini kabullenemiyoruz. Ben bu bölgede ne yapıldığını esas olarak bilmiyorum. Özal zamanında 230 m2’lik basit bir evin yıkılarak bugün 20 bin m2’lik bir saraya (300 odalı) dönüştürülmesi vicdanlarımızı yaralıyor. Bunun için yürütmeyi durdurma talebinde bulunduk, yargı sürecinin sonucunu bekliyoruz” dedi. “Buranın kurtulmasının ülkeye başka bir anlayışın gelmesi ile mümkün olabileceğini” de ekledi.
Okluk
Bunun sonucunda çalışanlar huzursuz olurken, bu oyunların nasıl oynandığının farkına varılıyor.
Yılbaşına doğru gidersek belki bazı şeyler anlaşılmaya başlar.
Evet... Ocak ayının başında ‘torpilli’ olarak Beşiktaş’a başkan yapılan Murat Hazinedar, Hüseyin Avni Sipahi ve Çetin Kırışgil (Sarıgül’ün eski özel kalem müdürü) İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alındılar. Soruşturma kapsamında birçok konu vardı. Bunlar arasında yolsuzluk, rüşvet, organize suç örgütü oluşturmak ve FETÖ’cülük ilk sırayı teşkil ediyordu.
Meclis’e 16. sıradan giren Tahir Doğaç’ın vekil seçilmesinden sonra olanlar oldu. Herkes eski bir partili olan Doğaç’ın gelmesinden mutlu oldu, yaşına hürmeten herkes saygı gösterdi. Dürüst bir partili idi... Bir süre sonra işler değişti.
- Belediye Başkan Yardımcısı Av. Merve Öztopaloğlu ‘yaşanan süreçten memnun olmadığını’ belirterek istifa eden ilk isim oldu. Hazinedar’ın Ordu’dan getirdiği, Özel Kalem’e memur yaptığı Mürvet Günday, Zabıta Müdürü Selçuk Bartınlı soruşturma delillerini yok ettiği iddiasıyla açığa alındılar.
- Hazinedar’ın kız kardeşi Pelin Başlangıç, istisnai kadrodan Özel Kalem Müdürü yapıldı. Ancak müfettiş ‘soruşturmayı engellemek istediği’ için kendisini görevden uzaklaştırdı.
- Başkan Yardımcısı, Meclis üyesi Rıfat Örnek (Hazinedar’ın eşi Av. Özlem Hanım’ın dayısı olduğu söyleniyor) ‘imar yolsuzlukları ve ihaleye fesat karıştırmaktan’ bakanlık tarafından görevinden uzaklaştırıldı.
-