Ne yazık ki ‘oyun’ kaçakçılık işlemiyle gerçekleştiriliyor.
Konteynerlerin gümrük muhafaza memurları gözetiminde tarım il müdürlüğü zirai karantina memurları tarafından sadece arka kısımlarından alınan numune peyzaj bitkilerinin analizi yapılarak yurda girişine izin veriliyor. Sonra mango meyve fidelerinin girişi başlıyor!
Kaçak giriş yapılan mango meyve fidanlarının tanesi 250 TL’ye kaçak yollarla Antalya, Manavgat, Alanya, Gazipaşa, Anamur, Erdemli ve Mersin’de satılıyor. Bu fidanları getirenlerin bazı peyzaj ithalatı yapan işinsanları olduğu belirtiliyor.
Bunun ciddi rakamlara ulaştığı öne sürülüyor. Konteynerler tamamen boşaltıldıktan sonra ithaline izin verilen, beyana tabi bitkilerin kaydı ve analizleri neden yapılmıyor?
Kaçak fidanların Hindistan, Pakistan, Mısır ve Afrika ülkelerinden sokulduğunu biliyor musunuz?
Bu bitki ve fidelerin ülkemizin bitki popülasyonuna ne tür zararlar verdiği hiç düşünülmüyor mu? Bu fide ve fidanlarda ‘unlu bit’ ve ‘nematot’ hastalığı tespit edilmiş midir? Yoksa ‘gözden’ mi kaçırılmıştır?
‘Zirai karantina’ya neden özen gösterilmiyor?
CHP Edirne Milletvekili Doç. Dr.
Trakya bölgesindeki yeraltı su kaynakları neredeyse 300 metreye kadar düştü. TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Ali Uğurlu vahim tabloyu gözler önüne seriyor. Melen Barajı gövdesinde derin çatlaklar oluşması ve Kanal İstanbul projesi ile ortaya çıkacak yeni ‘susuzluk tehditleri’, üzerinde derin derin düşünülmesi gereken gerçekler olarak karşımıza çıkıyor.
İBB suda indirime giderken, “Suyu İstanbul’a biz getirmeseydik bu gerçekleşmezdi” diyen AKP halihazırda 17 yıl içerisinde İstanbul’un kullandığı suyun yaklaşık üçte birini temin etmekle övünürken, kurak geçen bir yılın ardından İstanbul’u kaderi ile baş başa bırakmış, bu da yetmezmiş gibi Kanal İstanbul projesi ile de ileriki yıllarda susuzluğa mahkûm etmiştir.
2000’de ihale edilen Büyük Melen Projesi yıllar önce bitirilmesi gerekirken hâlâ tamamlanamadı. Bugün İstanbul’un günlük ortalama su tüketimi yaklaşık 3 milyon metreküptür. Bu suyun 734 bin metreküpü Melen projesinin 1. aşamasından temin ediliyor. 397 bin metreküpü ise Yeşilçay sistemi üzerinden veriliyor. Yaklaşık 2 milyon metreküp su ise İstanbul’un eski su kaynaklarından temin ediliyor.
Bugün itibari ile İstanbul’un mevcut su kaynaklarının doluluk oranı yüzde 38’lere düşmüş durumda.
2004’te ihale edilmesi gereken Melen Barajı’nın ihalesi 2012 yılında 8 yıl gecikmeli yapıldı. Baraj bitmiş olmasına rağmen gövdesindeki derin çatlaklar nedeniyle su tutması imkânsız hale geldi.
AKP’nin deyişiyle 2071, gerçekte ise 2040’e kadar İstanbul’un su problemini çözmesi gereken Büyük Melen İçme Suyu Projesi’nin başarısızlığa uğraması nedeniyle kurak geçen her mevsim sonrası İstanbul her an ciddi bir su sorunu ile karşı karşıya kalacak. Hızla artan nüfus ve şehirleşmenin etkisiyle günlük su ihtiyacı sürekli artan İstanbul, su tutacağı belli olmayan Melen Barajı nedeniyle bundan böyle büyük bir susuzluk tehlikesi altındadır. Kurak geçen her mevsim, artan kentleşme ve nüfus, İstanbul için su açısından artık büyük bir tehdittir.
Yarın: Terkos yok olacak mı?
ÖRNEK BİR LİDER: NAZARBAYEV
Milyonlarca dar ve sabit gelirli, Türkiye İstatistik Kurumu’nun aralık ayına ilişkin açıklayacağı enflasyon rakamını bekliyor. Temmuzdan kasım ayına dek beş aylık süreçte Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) yüzde 5.71 olarak gerçekleşmişti.
Aralık enflasyonu sıfır bile çıksa işçi, esnaf ve çiftçi emeklilerinin aylıklarında yüzde 5.71 artış olacak. Önceden bağıtlanan toplu iş sözleşmesi uyarınca 1 Ocak’tan itibaren geçerli olmak üzere yüzde 4 zam alan kamu çalışanları ile emeklilerine ne kadar enflasyon farkı ödeneceği de TÜİK’in açıklayacağı rakam ile kesinleşecek.
Beklentiler aralık enflasyonunun eksi çıkmaması yönünde... 6 aylık enflasyonun yüzde 6.50 olması öngörülüyor. Gerçekleşirse işçi ve Bağ-Kur emekli aylıklarında bu oranda artış olacak, memur ile memur emeklilerine yüzde 2.50 oranında enflasyon farkı verilecek.
Eğer enflasyon eksi açıklanırsa memur ile emeklinin alacağı zam oranı daha düşük kalacak.
Emekli, 2008 yılından bu yana uygulanan zam sisteminden ötürü hep mağdur oluyor. Aylıklara bir önceki 6 ayda gerçekleşen enflasyon oranında yapılan artıştan dolayı giderek yoksullaşıyor, hayat pahalılığı ile mücadele edemiyor. Seyyanen zam sistemine yeniden geçilmesini istiyor.
İMAR BARIŞINDA YASA SUİİSTİMAL EDİLDİ
CHP Ankara Milletvekili Murat Emir Meclis’te yaptığı konuşmada imar barışından devletin kasasına toplam 23 milyar 974 milyon 946 bin TL girmesine dikkat çekti ve “Türkiye’de 20 milyon civarında yapı olduğu göz önüne alındığında ‘imar barışı’ için toplam 3 milyon 600 bin yapı için başvuru yapılmış olması olağanüstü bir rakamdır” dedi.
İmar barışının amacından saptırıldığını vurgulayan
2020’de sade yaşama geçmeyi deneyin derim. Abartılı mobilyalar, onlarca ayakkabı, onlarca elbise ile huzurlu bir hayat sürdüremezsiniz. Aldığınız her gereksiz eşya dünyanın hammadde kaynaklarının biraz daha tükenmesi demektir.
80-100 sene önce Anadolu’daki insanlar günlük yaşamlarında 20-30 eşyaya sahiptiler. 1980’lerden sonra ipin ucunu iyice kaçırdık. Gördüğümüz her şeyi satın alıp evlere yığmaya başladık. Her sene kaban değiştirdik. Sıklıkla mobilya yeniledik.
Dünyanın en zengin insanları 20 yıllık otomobil kullanırken, 15 yıllık palto giyerken bizler iyice hedonist olduk. Sonuçta geldiğimiz yer 460 milyar dolar kadar dış borç, 300 milyar dolar kadar iç borç (finans kurumlarına olan kredi borcumuz). Ali ÖZDEMİR
GÜNÜN SÖZÜ
“TÜRKİYE’de kendilerini çağdaş dünyanın parçası sanan sözde aydınları ve okumuşları da dahil, bir kültürel şok tedavisine gereksinimi var. Biz modern sanayinin müşterisiyiz ama düşünce yapımız Ortaçağ’dan öteye geçmiş değil.”
Prof. Dr. Doğan KUBAN
‘KANAL İSTANBUL’ İÇİN YASA GEREKMİYOR MU?
Türkiye
Perinçek’in yeni bir kitap yazdığını haber veriyor Kömeçoğlu... Kitabın adı: ‘Arşiv Belgeleri Işığında Türk-Rus Diplomasisinin Gizli Sayfaları: Muhteşem Süleyman’dan Nâzım Hikmet’e’. 460 sayfa.
İsminden de anlaşıldığı üzere kitap, Türk-Rus ilişkilerini ele alan farklı dönemlerden ve farklı olaylardan oluşuyor. Esas olarak olumlu yanları ön plana çıkartıyor. Ayrıca aralarda Ermeni meselesiyle ilgili kritik bölümler de var. Kitabın önsözünü Rusya’nın yaşamakta olan en önemli Türkologlarından, eski Moskova Devlet Üniversitesi Asya ve Afrika Ülkeleri Enstitüsü Müdürü Prof. Mihail Meyer yazmış. Son sözü de Aleksandr Dugin’e ait. İkisi de yazılmış olmak için değil; nitelikli, kitaptaki tezleri tartışıyorlar. Hem Türk-Rus işbirliğinin olumlanması, hem de Ermeni meselesinde Türk tezlerinin yayılması bakımından bu yazılar önemli.
Kitabın içeriği nedir diye soracak olursanız... Kitap, Türk-Rus ilişkilerinin tarihsel arka planındaki olumlu yönlerini merkeze almaktadır. İki ülke arasındaki siyasi, askeri işbirliklerini ortaya koymakta, iki toplumun kültürel, sanatsal ve edebi ortak yönlerinin altını çizmektedir. Bu çalışma, günümüzde hızlı bir şekilde gelişmekte olan stratejik ortaklığın sağlam bir zemine oturmasına ve bu ortaklığın tarihsel olgularla desteklenmesine hizmet etmektedir. Kitap, diğer taraftan Ermeni meselesi konusunda Türkiye’nin tezlerini de bölüm bölüm incelemektedir. ABD’de peşi sıra kararların alındığı bir dönemde Rusça konuşan ülkelerin kamuoyunu bilgilendirmek açısından önemli.
Kitapta Kurtuluş Savaşı’nda İnebolu’nun lojistik faaliyetindeki rolü de ele alınıyor. Denk kayıklarının fotoğrafı bulunuyor. Ayrıca Sovyet denizaltılarının gizli görevle İnebolu’ya geldikleri de anlatılıyor.
Kitabının yaklaşık 20 seneyi bulan bir arşiv çalışmasının ürünü olduğunu söylüyor Perinçek...
Dolayısıyla şimdiye kadar yazılmış Türk-Rus ilişkilerine dair eserlerden içerdiği özgün belge ve kaynaklarla farklılık göstermekte ve tarih bilimine de yeni bir katkı sunmaktadır. Bilimsel bir çalışma olmakla birlikte, iki ülke arasındaki tarihin bilinmeyen, ilginç sayfalarına ışık tutarak ve görsel malzemelere de sık yer vererek geniş bir kitleye hitap etmektedir. Dolayısıyla kitap, sadece akademik çevrelerle sınırlı kalmayacak, geniş bir okuyucu potansiyeline sahiptir.
2020 ZOR YIL OLACAK, DERTLER BİTMEYECEK
Çalışma
Yılgın değiliz. 2020’nin tüm hak ve özgürlükleri; emeğin baskı altında olmayacağı, herkesin adalet ve demokrasiden özgürce, insanca pay alacağı günleri getirmesini diliyoruz. Dileğimizin yaşama geçmesi için Atatürkçü düşünceyle, aklın öncülüğüyle, bilimin ve sanatın verileriyle daha çok çalışacak, daha uyanık ve duyarlı olacağız. Ortak dilimiz Türkçeyle birbirimizi doğru anlayacağımız, türkülerimizi coşkuyla söyleyeceğimiz günlerde buluşacağız. Bu nedenle 2020’nin, ülkemizin ve Türkçemizin üzerindeki kara bulutları, demokrasinin olmazsa olmazı olan hukukun üstünlüğünü pekiştirerek dağıtmasını diliyoruz. Sevgi ÖZEL
‘ÇILGIN PROJE’DE ISRAR
CUMHURBAŞKANI Erdoğan’ın Kanal İstanbul projesini eleştirenlere karşı “İsteseniz de istemeseniz de Kanal İstanbul yapılacaktır” sözü üzerine eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, yazılı bir açıklama yaptı:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde isabetli bir niteleme ile ‘çılgın proje’ olarak kamuoyuna açıkladığı Kanal İstanbul Projesini –doğal dengeleri bozacak çevresel etkilerini, yüksek maliyetini, Montreux Boğazlar Sözleşmesi açısından hukukî sakıncalarını dile getiren eleştiri ve uyarıları dikkate almaksızın– her ne pahasına olursa olsun gerçekleştirmekte kararlı olduğu anlaşılıyor.
Oysa proje, ekosistem üzerindeki olumsuz etki ve sonuçlarıyla her şeyden önce bir doğa kıyımı olacaktır. Ayrıca Anayasa’mıza göre bölünmez bir bütün olan Türkiye’nin Trakya bölgesini ve İstanbul’u bir fantezi uğruna gereksiz yere ikiye bölecek, İstanbul’u bir ada şehri haline getirecek.
Kanal açmakla Türkiye’nin ne kazanacağı belli değildir. Tek gerekçe olarak gösterilen İstanbul Boğazı’ndaki kazaları önlemek, kanalın açılmasıyla da gerçekleşmeyebilir. Kazaları önlemek için Boğaz’daki deniz trafiğini azaltmak ise İstanbul Kanalı’ndan geçiş zorunluğu koymadıkça gerçekleşmez. Ama böyle bir zorunluk, ticaret gemileri için kural olarak Boğazlardan geçiş serbestliği ilkesini koyan Montreux Sözleşmesi ile bağdaşmaz.
Bu nedenlerle İstanbul Kanalı, beklenen yararları sağlamayabilir.
Kanalın açılmasına karar veren tek kişi olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konunun her yönüyle ilgili uzmanların katılımıyla son bir değerlendirme yapmasında yarar vardır. Çünkü sıradan bir kanal açılması değil; İstanbul ve Trakya’yı, Karadeniz ve Marmara’yı etkileyecek, sonuçları bütün Türkiye’ye yansıyacak bir ‘çılgın proje’ söz konusudur.”(Ayrıca 34 maddelik dilekçeyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na itiraz eden CHP’li
Aygun, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nda değişiklik yapan yasa teklifi hazırlayarak, mezun olduktan sonra 6 ay iş bulamayan üniversite mezunlarının 9 ay boyunca ‘genç işsizlik ödeneği’ adı altında bir destek almasını önerdi. Genç işsizlik ödeneği, 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan aylık asgari ücretin brüt tutarının yüzde 50’si oranında olacak.
Teklifte, yükseköğrenimini tamamlayarak İş ve İşçi Bulma Kurumu’na başvuranlara işsizlik ödeneği verilmesi amaçlandı. Buna göre kendi istek ve kusurları dışında iş bulamayan üniversite mezunu gençler, mezuniyet tarihlerini takip eden yedinci aydan itibaren başlamak üzere dokuz ay boyunca genç işsizlik ödeneği alabilecek.
15-34 yaş grubunu içine alan geniş tanımlı genç işsiz sayısı 2 milyon 801 bine çıkarak Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdı. Geniş tanımlı genç işsizlikte üniversite mezunu işsiz sayısının 957 bine çıkması, yaşanan istihdam krizi açısından düşündürücü bulunuyor.
EMEKLİ JEST BEKLİYOR!
Aldıkları düşük aylıklarla geçinme uğraşı veren, 6 ayda bir yüzde 4, 5, 6 gibi zamlarla yetinmeye çalışan gariban emekli, aylıklarında göreceli iyileştirme yapılabilmesi için yeni intibak yasasının yeni yılda çıkarılmasını talep ediyor. İç hukuk yolları tükendiğinden ve AİHM’nin yapılan başvuruyu reddetmesinden ötürü, intibak yasasının yaşama geçirilmesinin tek yolu siyasi iradenin alacağı karara bağlı.
Olası yeni yasa 2008 sonrasında emekli olanlara uygulanan eşitsizliği de ortadan kaldıracak. Yeni yıla sayılı günler kala promosyondan hâlâ haber yok. 2017’de bankalar tarafından ödenen 300, 375 ve 450 liralık tutar iki katına çıkartılabilir mi? Şükrü KARAMAN
ANDEZİT TAŞINDA ‘ATATÜRK VE ANKARA’
ÇANKAYA
Mühendislikte statik hesaplarından asma köprülere, resimde perspektiften bir fabrikanın, marketin işletmesine, müzikte notaların vuruşlarından teldeki oranına kadar akla gelen her alanda mübalağasız hep matematik vardır. Olmadığı alan yok... Galileo de zaten “Doğanın dilidir matematik” demiş...
Okullarımızda matematik dalında pek iyi değiliz. OECD’nin PISA verilerine göre 2019’da biraz ilerleme kaydetmişiz. Ama bu yetmez. G20’lere giren bir Türkiye’nin orta gelir tuzağını aşıp kişi başına düşen milli geliri 10 bin Euro’nun katbekat üzerine çıkarması için eğitimde matematiğe son derece önem vermesi şart. Dijital çağdayız. Her şeyin temelinde matematik olduğunu söylemeye gerek yok. Fark edebilenler için matematik her yerdedir.
1930’larda İstanbul Üniversitesi reformu çerçevesinde Türkiye’ye davet edilen Alman bilimadamlarından biri de Prof. Richard Edler von Mises’tir. Berlin Üniversitesi’nden gelmiş. 1930’lu yıllarda uygulamalı matematiğin hemen hemen bütün dallarında dünya çapında bir otorite olan Mises, Almanya’da eğitim gören Prof. Kerim Erim ile Matematik Enstitüsü’nü yönetmiş. Gelen profesörler arasında ‘en tecrübeli olanı ve en çok hürmet edileni’dir. Matematikçi olarak Türkiye’de yükseköğrenime büyük katkı yapmış. Mises, Harvard Üniversitesi’nin davetiyle 1939’da Türkiye’den ayrılmış. O dönemlerde yetişen ünlü matematikçi Prof. Dr. Cahit Arf’ın da bugün 22. ölüm yıldönümü. Arf, 1910’da Selanik’te doğmuş. 26 Aralık 1997’de İstanbul’da vefat etmiş. Fransa’da eğitim görmüş, doktorasını Almanya’da Göttingen Üniversitesi’nde yapmış. Kendi adıyla anılan ‘Arf sabiti’, ‘Arf halkaları’ ve ‘Arf kapanışları’ gibi terimleri bilim dünyasına kazandıran bir dehadır. Doktora hocasıyla birlikte ‘Hasse-Arf teoremi’ geliştirmiş. 10 liralık banknotların ön yüzünde Mustafa Kemal Atatürk’ün resmi, arka yüzünde ülkemizde yetişmiş en iyi matematikçilerden Cahit Arf’ın resmi var. Onun adıyla her yıl konferanslar düzenleniyor. Türkiye ona değer vermiş. Ama bu yetmez, daha birçok Cahit Arf’lar çıkarmalıyız aramızdan. Eğitimde hedeflerimizden biri mutlaka bu olmalı...
ÇED RAPORUNU KİM VERMELİDİR?
SON haftalarda, Kanal İstanbul’un yapımı çalışmalarını hızlandırmak, ÇED raporu almak için İTÜ ve İÜ gibi İstanbul’un köklü üniversitelerine başvurulmazken, denizi olmayan Ankara’daki ODTÜ ve diğer taşra üniversitelerinin görüşlerine başvuruluyor. Bu durum İstanbulluları rencide ediyor. Olsa olsa emir kulu zihniyeti taşıyan taşra üniversitelerinden istenen rapor kolayca alınabilir, diye düşünülmektedir.
Benzeri bir olayda da İstanbul AKM’nin çürüklük iddiası için İTÜ’nün ‘sağlam’ raporu kabul edilmeyerek, Sakarya Üniversitesi’nden ‘çürük’ raporu alınmıştı. 2008’de Sabancı Holding’ce sağlanan hibeyle 30 milyon dolarlık restorasyon projesi durdurulmuştu. İş 10 yıl atıl kalmıştır. Yeni AKM, işadamı Fettah Tamince tarafından yapılıyor. İşin kabası Nisan 2020’de, açılışı da 2020 sonunda bitebilir. Projeyi canlı izliyorum. Proje son hızla kaliteli ve hızlı ilerlemektedir. Fiyatını Allah bilir! Aslan ÖZMEN-Yük. Mühendis
‘HER AİLE BİR OKULDUR’
MERSİN