Yalçın Bayer

Plakayı süreyle ve kişiyle sınırlandırmak İstanbul’un kurtuluşu için ciddi bir öneri

5 Şubat 2020
"PLAKA rantiyesine çözüm aranıyor" demiştik dün... “Rantsız ve rantiyesiz plaka sistemi nasıl olur?” diye sormuştuk.

Evet, ne yapılabilir? Bir çözüm mümkündür herhalde. Devekuşu misali başımızı kuma gömmek dışında... UBERe yasak, korsana dayak! Laf vergi mevzusuna gelince topuk! Böyle iş olmaz. Bu zihniyet ne alın teri döken taksici esnafını, ne de İstanbul halkını kurtarır.

İster misiniz bilmem. Belki de “Aklını kendine sakla” dersiniz. Olsun, yine de bizden bir öneri: İstanbul’un kurtuluşu, ‘süreyle ve kişiyle sınırlandırılmış taksi plakası tahsisi’ modelindedir. Bu sistemde plaka satılamayacak, devredilemeyecek ve kiraya verilemeyecek. Tahsis süresi dolunca da halka ait olan mülkiyet hakkı yine kamuya geri dönecek. Beş yıl olur, on yıl olur, şartlara göre bakılır. Taksi plakası ve tahsis hakkını alan kişinin TC’si eşleştirilecek. Aracı yalnızca o kişi kullanabilecek. Sekiz, bilemedin on saat direksiyon sallanacak, trafikte yatıp sıkışıklık yaratmak yok. Kiraya verip paraları cukka etmek mümkün değil. Piyasa koşullarına göre fiyatları bir indirip bir yükseltip aracılıktan nemalanmak imkânsız. Kısacası rant yok, rantiye yok. Astronomik devir ücreti yok. Kira bedeli yok. Delikanlı taksici esnafı memnun, halk mutlu.

Belki de geleceğimiz bu yeni noktada, ucuzlamış bir taksimetre ücreti bizi bekliyor olacak.

Hesap kitap bilenler oturup hesaplasın lütfen. Ne dersiniz, olabilir mi? En azından tartışılsın. İmamoğlu duyar mı acaba?

GÜNÜN SÖZÜ

TOPLULUK değil toplum; azınlık değil yurttaş; bölge değil ülke; hükümet değil devlet, ama önce devlet; insan, daima insan...” -Dücane CÜNDİOĞLU

BİLİYOR MUSUNUZ?

İYİ

Yazının Devamını Oku

CHP’de ‘AKP sistemi’... İl yönetimi ve kurultay delegelerinin isimleri 5 gün önceden belirleniyor

4 Şubat 2020
9 Şubat Pazar günü yapılacak CHP il kongresinde şunlar olacak: Kongrede, Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’nun anlaşması ile son dakikada bir sürpriz olmazsa tek adayla seçime gidilecek.

Tek adayla seçime gidilmesi, “CHP’nin demokrasi anlayışında bir gerileme mi oluyor” sorularını gündeme getiriyor. Konunun perde arkasına dönersek...

Kaftancıoğlu 30.01.2020’de 39 ilçe başkanı ile il binasında bir toplantı yaptı, tam bir ‘tek seçici’ konumunda olduğunu gösterdi. “İlde 40 yönetici var, 20’sini ben yazarım” diyor.

Ayrıca “Diğer 20 il yöneticisinin CV’lerini gönderin, onlarla mülakat yapacağım, yine ben karar vereceğim” diye ekliyor. Hatta il disiplin kurulu üyelerini de belirleyeceğini söylüyor.

Bu arada bazı ilçe başkanları Kaftancıoğlu’na soru sormak istiyor.

Kaftancıoğlu’nun yanıtı kısa oluyor:

“Sizin karşınızda aday olan ve kaybeden ilçe başkan adaylarını da yazabilirim, haa! Toplam 196 kurultay delegesinin 40’ını ben yazarım!” diye yineliyor.

Bu CHPde ilk kez görülen bir ‘çıkış’. Uygulanabilir mi? Muhalif kanattan ‘zor’ tepkisi geliyor. (AKPde bu sistem daha katı, itirazın lafı bile edilemez.)

Dr.

Yazının Devamını Oku

Lahana yaprağı ile hamur pişirmenin lezzeti ekmek

31 Ocak 2020
(Ön not: Bu yazı siyaset ihtiva etmez. Fikir de empoze etmez. Sadece okumayı hobi olarak görenler için yazılmıştır.)

Sağlık uzmanı, diyetisyen, hekim değilim. Medyada din, siyaset, ekonomi, eğitim, deprem ve sağlık uzmanlarının birbiriyle tamamen çelişen fikirleri savunduklarını gördükçe geleceğe ilişkin umutlarım zayıflıyor.

Hiç ekmek yemeyin diyenler: Canan Karatay, Ümit Aktaş vb.

Az ekmek yiyin diyenler: Osman Müftüoğlu, beyaz Türk camiası vb.

İstediğiniz kadar ekmek yiyin diyenler: Ahmet Rasim Küçükusta, Murat Kınıkoğlu, Türk halkı vb.

2 yıl kadar önce yanıma eski bir öğrenci geldi. “Fırınımız var. Ekmek yapıyoruz” dedi. Ben de “Hangi ekmek sağlıklı, beyaz mı, kahverengi mi?” diye sordum. Bana aynen şunu dedi: “Hocam beyaz, kahverengi fark etmez. İkisi de aynı. Beyaz olana gıda boyası ekliyoruz, esmer ekmek oluyor” deyince bildiğim bütün bedduaları sıraladım...

Ara sıra Tarım Bakanlığı gıda ürünlerinde tağşiş (hile) yapan firmaları açıklıyor. Onları okudukça hiçbir şey satın almak istemiyorum.

1968’de doğdum. 40 yıl boyunca hırsız ABD’nin bize kakaladığı ne kadar sahte yiyecek varsa tükettim. Plastik tatlı margarinler, şekerli gazozlar, hazır çorbalar, her türlü aburcuburlar vb beni çok yıprattı. Orta yaşa ulaşınca şeker, tansiyon, kolesterol, nabız gibi dertlerden haberdar oldum. Hekime göründüm. “Bu şekilde tıkınmaya devam edersen 1-2 yılda geldiğin toprağa kestirmeden geri gideceksin” dedi. Daha erken, gitmeye niyetim yok diyerekten sağlıklı yaşam üzerine yazılmış kitapları dikkatle okudum. 2010 yılından beri her türlü şekerden, rafine tuzdan, sahte yağlardan, kepeği alınmış unlu yiyeceklerden tamamen uzaklaştım.

Geçen hafta değişik bir ekmek bulabilir miyim acaba diyerek küçük, iddiasız bir fırına girdim. Çok güzel bir koku hissettim.

Yazının Devamını Oku

Kenan Mortan’dan ‘Anadolu Sohbetleri’ yayınlandı

30 Ocak 2020
Türkiye’nin kültür atlasının arka planını, iktisat profesörü Kenan Mortan’ın 40 yılı aşkın bir süredir Türkiye’nin dört bir köşesine il il, ilçe ilçe, köy köy yaptığı geziler oluşturuyor.

Seminerler, kamu kurumları için saha raporlamaları, sektörel toplantılar ve ‘Anadolu Sohbetleri’ çerçevesinde yapılan bu geziler zamanla bir tutkuya dönüşerek araştırma ve inceleme sınırlarını aşıyor. Her bir yolculuk, o yöre insanın kişisel hikâyelerine, hayat mücadelelerine ve yaşadıkları bölgesel sorunlara dair sohbetlere, yöresel lezzetlerin ve fiziki güzelliklerin ancak gidilip görülerek mümkün olabilecek keşfine dönüşüyor. Fiziki coğrafya profesörü İbrahim Atalay’ın kaleme aldığı, her bir bölgenin jeomorfolojisi, iklimi, akarsu ve gölleri, bitki örtüsü, tarımsal ve ekonomik durumu ile nüfus yapısını içeren metinler bu keşifleri perçinleyerek Türkiye’nin genel durumunu başka bir gözle de ortaya koyuyor. Ortak bir çalışmanın semeresi olan ve yedi bölgenin kültürel, iktisadi ve insani yanlarıyla ayrı ayrı resmedildiği ‘Türkiye’nin kültür atlası’nı bu topraklardan bu topraklara yazılmış uzun bir mektup gibi okumak da mümkün.

Kenan Mortan iktisat profesörü. Ecole Internationale des Sciences de l’Information (EISTI) konuk öğretim üyesi. Türkiye’den yurtdışına emek göçünü Almanya, Avustralya ve Latin Amerika’da araştırdı, yayınladı. Son çalışması Turkish Immigration to Australia (Spellbinding Media Pub., Londra, 2016). Proje danışmanı olduğu son projesi ‘Kentsel Tasarım Rehberi’ (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2016) başlığını taşıyor.

İbrahim Atalay fiziki coğrafya profesörü, toprak, jeomorfoloji ve ekoloji uzmanı. Halen Karabük Üniversitesi öğretim üyesi. Bilime yaptığı uluslararası katkılar nedeniyle 2003 yılında Bükreş Üniversitesi tarafından ‘onursal profesörlük’ unvanına layık görüldü. Orman Bakanlığı için yaptığı çok sayıda projenin yanı sıra orman ekolojisi üzerine sayısız incelemesi ve Türkiye coğrafyası hakkında yayımlanmış 40’ı aşkın eseri bulunmaktadır.

DEPREM SONRASI YAPACAKLARIMIZI NEDEN ŞİMDİ YAPMIYORUZ

İstanbul ölüp bitecekse neden ‘kurtarma’ kampanyası yapmıyoruz.

İstanbul’a yönelik bir kampanya için ille de yerle bir olması, yüz binlerce yakınımızın ölmesi mi gerekiyor? Daha neyi bekliyoruz?

O çürük binaları deprem yıkmadan devlet yıksın, felaket sonrası yapılacak vicdani çağrılar, bağışlar deprem olmadan hayata geçirilsin!

Yazının Devamını Oku

Kılıçdaroğlu kurultaya ‘eli rahat’ gidiyor ama bazı soruların yanıtı da merak ediliyor ‘Parti içi adalet istiyoruz’

29 Ocak 2020
SON yerel seçimler sonrası kazanılan başarının ardından CHP’nin iktidar umutları arttı; dolayısıyla parti içinde açıktan açığa bir ‘güç savaşı’ başladı.

Parti yönetiminde etkin olan Oğuz Kaan Salıcı’nın başını çektiği ‘10 Aralıkçılar’ mı, yoksa gelenekçi ‘aksaçlılar’ mı hâkim olacak? Bunun sonucunu il başkanlıkları seçimi ortaya çıkaracak. Kurultay delegeliklerinin ağırlığı, doğal olarak en büyük iller İstanbul, Ankara ve İzmir’de ortaya çıkacak.

28-29 Mart’ta yapılacak kurultayın ‘sancılı’ geçeceği şimdiden belli... Kemal Kılıçdaroğlu, CHP tarihinde hiç görülmemiş bir uygulama yaptı; teamüle aykırı olarak parti içinde ‘taraf’ olduğunu gösterdi.

Ankara’da Fethi Yaşar genel başkanın emri ile Ankara’yı tek adaya düşürmeye çalışıyor. İstanbul’da ise 24 Ocak 2020 günü ilçe başkanları ile Kılıçdaroğlu bir araya geldi. Genel Başkan’ın konuşmasında açıkça Dr. Canan Kaftancıoğlu’nu işaret ettiği dikkat çekerken, bir-iki ilçe başkanının “bu durumun demokratik ve etik olmadığını” dile getirdikleri öğrenildi. Halbuki CHP’nin 90 yıldır ayakta durmasının tek nedeninin parti içi demokratik mücadele olduğu biliniyor. Toplantıya katılan bir başkan “Sağ partideki bir yapı CHP’de tutmaz, CHP’nin gücü buradan geliyor” dedi bize...

Geçtiğimiz günlerde Kılıçdaroğlu’nun kapısını aday olmak için çalan eski il başkanı Cemal Canpolat’ın, görüldüğü kadarıyla Kılıçdaroğlu’ndan bu yönde ‘icazet’ alamadığı ve Kaftancıoğlu’nun kongreye rakipsiz olarak gideceği anlaşılıyor. Bilindiği gibi kurultay süreci başladığında Kılıçdaroğlu, ilçe ve illerde kongreye ‘tek aday’ ile gidilmesini istemiş, bu talep örgüt tabanında büyük tepki yaratmıştı. Partililer, Kılıçdaroğlu’nun bu talebinin büyük kurultayda kendisine ‘rakip’ istemediği anlamına geldiğini savunuyorlar.

Öte yandan kulislerde yerel seçim başladığında kadın ve gençlere yer verilmediğini iddia ederek istifa eden, daha sonra Ekrem İmamoğlu’nun devreye girmesiyle istifasını geri alan Kaftancıoğlu, Necati Özkan’ın ‘Kahramanın Kitabı’ ortaya çıktığında yine sosyal medyada tartışma konusu olan bir mesaj yayınlamıştı. Bu mesaj ikilinin aralarında bir sorun olduğunu göstermekteydi. Bugün ise İmamoğlu’nun da Kaftancıoğlu’na destek verdiği anlaşıldığından böyle bir sıkıntı olmadığı ortaya çıktı.

Oğuz Kaan Salıcı karşısında giderek ikinci adam olma pozisyonu korumakta zorlanan Erdoğan Toprak’ın, bir ‘abi’ adayla gidilmesine itiraz edenlerin başında geldiğini de vurgulamak gerekiyor.

Bu arada Kılıçdaroğlu’na parti içinde adalet isteyenlerin, “Kılıçdaroğlu niye taraf oluyor?” sorusunu da iletelim.

GÜNÜN SÖZÜ

Yazının Devamını Oku

Elazığ depremi milat olmalı

28 Ocak 2020
GÜN, birlik ve dayanışma günüdür; acıları birlikte paylaşma günüdür.

Gün yekvücut seferberlik günüdür.

Deprem uzmanlarının atasözü niteliğindeki şu sözü çok önemlidir:

“Deprem insan öldürmez, binalar insanı öldürür.”

Evet, ne yazık ki binalarımızın depreme dayanıklı olanlarının oranları, olmayanlardan daha azdır. Umarız, Elazığ depremi bir milat olur.

Anadolu coğrafyası bir deprem bölgesidir. Çünkü Türkler Anadolu’yu vatan yapmadan önce de bu topraklarda çok büyük ve acı depremler oldu.

1939’da 7.9 şiddetindeki Erzincan depreminde 33 bin vatandaşımız can verdi. Ve yine 13 Mart 1992’de 6.3 şiddetindeki Erzincan depreminde 653 insanımızı kaybettik. Sarsıntı 30 saniye sürdü.

Bu depremden 41 gün sonra, 24 Nisan 1992’de Los Angeles’ta bir başka deprem oldu. Bu depremde 6.3 şiddetindeydi. 60 saniye sürmesine karşılık kimsenin burnu bile kanamadı. Neden? Çünkü ABD’liler, bilim ve teknolojinin gücüyle depreme dayanıklı evler ve binalar yapmıştı. İşte bu olay, bilim ve teknolojinin gücü ile doğayla barışık yaşamaya bir önektir.

Bugün aynı şiddetteki Elazığ depreminde çok daha az, 41 insanımızı kaybetmemiz bir mucizedir. Ve bir ilerleme kaydettiğimizi gösterir.

Yazının Devamını Oku

‘Uğur bizi öfke ile izliyor’

25 Ocak 2020
Çok değerli, pırıl pırıl yurtseverler, vatan evlatlarıydılar.

Farklı yıllarda da olsa, ülkenin 12 Eylül askeri cuntası ve Özal ortaklığında küreselleşme rüzgârlarına yelken açtığı günün yıldönümlerinde öldürüldüler ya da öldüler. Uğur Mumcu, İsmail Cem, Gaffar Okkan...

Aslında üçünün de adları tarihin ibret sahifelerine minnet duygularıyla, saygınlık ve sevgiyle kazındı, kuşaklardan kuşaklara nakledilecek menkıbeler gibi ölmezlik kazandılar.

Işıklar hep yoldaşlarıydı... Şimdi onlar gençlere ışık saçıyorlar.

Ne yazmıştı?

“Ben Atatürkçüyüm. Ben Cumhuriyetçiyim. Ben laiğim. Ben antiemperyalistim. Ben özgürlükçüyüm. Ben insan hakları savunucusuyum. Ben yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha kadar araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın!

Ama şunu bilin ki her parçamdan benim gibiler, hatta beni aşanlar çıkacaktır.”

Dr. Noyan Umruk diyor ki:

“Eveeet, Uğur bizi öfke ile izliyor/Ve ‘Ne zaman akıllanacaksınız siz’ diyor.”

Yazının Devamını Oku

Söyleyin, kaç kişi ‘vatan nöbetini’ böyle bitirdi?

23 Ocak 2020
TEMA, Türkiye Erozyonla Mücadele Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı, iki toprak sevdalısı, ‘Toprak Dede’ Hayrettin Karaca ve ‘Yaprak Dede’ A. Nihat Gökyiğit tarafından 1992 yılında kurulmuştu.

Amaçları Anadolu’da yaşanmakta olan erozyon ve çölleşme tehlikesine kamuoyunun dikkatini çekmekti. Hedefleri ise bu mücadelenin devlet politikası haline gelmesine katkı sağlamaktı. TEMA’nın “Türkiye çöl olmasın” sloganı toplumda büyük yankı uyandırdı. (Bu sloganı taşıyan yüzlerce genç vardı.)

‘YAPRAK DEDE’ VE ‘TOPRAK DEDE’

Çevreci ve aydın bir kesim, Karaca için dün gözyaşı döktü Fatih Camisi avlusunda... Hayrettin Karaca ve Nihat Gökyiğit’ten görevi devralan Deniz Ataç, TEMA ev sahibi olarak oradaydı. Gözyaşları içerisinde yaptığı konuşmasını “Bir kanadımız kırıldı. Sizi çok özleyeceğiz” sözleriyle noktaladı.

TEMA’nın çelenk standına TEV, ÇYDD ve TED personeli bağış yapma işlemlerine katkı için gelmişti. TEMA’nın bu bağışla rekor kırmış olabileceği söylendi.

Cami avlusundan ana kapıya bakılırken, sağda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Vali Ali Yerlikaya ve Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’ın; sol duvarda da Tarım ve Orman Bakanı Dr. Bekir Pakdemirli’nin çelenkleri dikkat çekiyordu.

Gönderilen çelenklerde okuyabildiğimiz bazı isimler şöyleydi:

Ayşe-Osman Kavala, Güler Sabancı, Yıldız Holding, Rona Yırcalı, Akın Öngör, Halit Narin, Nevbahar-Ali Koç, Ömer Koç, Berna-Mesut Yılmaz, Faik Öztrak, Ekrem Alican ailesi, Halkın Kurtuluşu Partisi, ÇYDD, Muazzez İlmiye Çığ, Müjdat Gezen, Beren Saat-Kenan Doğulu, Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Prof. Gülsüm Sağlamer, Oya-Bülent Eczacıbaşı, WWF, (Artvin) Machael Doğa Derneği, Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü (Tek devlet kurumu), Balparmak, Kocabıyık, Çiftgeyik Karaca (Hayrettin Bey’in ilk firması).

Cenazeye katılanlar ardasında ise

Yazının Devamını Oku