Öfke, korku ve maske

MİLLİ Takımımız kötü bir çarşamba akşamı yaşadı. Hepimize de yaşattı.

Bu ülkenin insanı takımıyla iyi şeylere alışmışken, yokuş aşağı inen, takım hüviyetinden çıkan, çabuk oynayalım da çabuk bitsin, mantalitesinde bir takım seyretmeye başladı. Son Çek oyunu hiç hoş değil.

Futbolda yenilmeye alışmak kadar önüne geçilemez, önlem alınamaz duygu yoktur. Son oyunda öcü gördüm. Haziran başında oynayacağımız en önemli maçımıza kötü sinyaller gönderdi. Hep beraber düşünüp oynayan, sevinen takımdan eser yok. Vakit olarak da kalan bir ay var. Futbol takımına fizik gücü yüklemek için bu epey bir zaman. Kaldı ki, oyuncular, kendi takımlarında zaten çalışıyorlar. Bu vaziyette Şenol'un fizik gücü yüklemeyle pek sorunu olamaz. Sorun kafada, yürekte. Burada en büyük iş futbolcuların gönül gönüle vermesinde yatıyor. Bizim çocuklar kol kola girecekler, kendi oynamak istediklerini rakiplerine kabul ettirip, kazanarak dönecekler. Benim düşünüp hissettiğimi hem insan kaliteleri, hem de futbolcu kaliteleri olarak, bu çocukların yapacaklarına inancım büyük.

Şenol'a iki lafım var... Dünya Kupası'na giderken de, dönüşünde de seni relax halde hiç görmedim. Hep birilerini karşına aldın. Ne gereği vardı? Çok düşündüm bulamadım. Milli Takım'ın başına geldiğinde, karşıydım. Dünya üçüncüsü olduk, yine karşıydım. Şimdi de karşıyım. Tabii ki, adamlığına değil. Ben sadece senin futbol oynatma marifetinin çok üst seviyede futbolculardan oluşan bu takımın direksiyonuna geçmesine yetmez, diye düşünüyordum. Neyse saha içinden çıkıp, dışında duralım.

Kupa dönüşünden sonra sataşmadığın yer kalmadı. Hangi mikrofonu yakalasan, köpük köpük öfke üfledin. Diyorum ki, Şenol, öfke korkunun maskesidir. Bence sen de hep maskeliydin.

OLMADI FAİK

FAİK Çetiner,
sevdiğim bir kardeşim. Sevgili eşi, güzel kızı da akraba gibi gördüğüm insanlar. Faik televizyonculuğa soyunduğunda, destek olayım diye, o gün için çalıştığı kanala hiç para almadan, seve seve gittim geldim. Bu yalnız Faik'in hatırı için değil, yaptığı programın kalitesi ile de ilgiliydi. Faik kanal değiştirdi, Bizim Stadyum başka yere taşındı. Reyting adına ufak ufak Faik'te değişimler oluştu. Bir adım öne çıkayım, çabalarını görmeye başladım. Son programını seyrettim, yere uzanmış bir Faik gördüm. Sırtım terledi. Sen, ne yaptın be Faik! Alay edilecek değil, hürmet edilecek bir adamı Benny Hill Show müziği eşliğinde kepaze etmeye çalıştın. Seni bu ara bırakayım, Tamer Güney'i tanıtayım, yazının dibinde sana yine döneceğim.

Tamer Güney, benim 40 senedir arkadaşım. O, PTT takım kaptanıydı, ben de Bursaspor'un. Hazırlık kamplarımızı Uludağ'da yapardık. Çalışma saatleri dışında dinlenme molalarını iki kaptan olarak beraber geçirirdik. Tanıdığım nadir sporculardan biriydi. Ona özenirdim. Takımın kaptanı değil de sanki sahibiydi. Futbolcu arkadaşlarıyla diyaloğunu hep kendime örnek almışımdır. Sonrasında futbol eğitimcisi oldu. Türk futboluna kendisinin bile hatırlayamayacağı kadar genç futbolcu kazandırdı. Futbolumuza mantalite olarak büyük reformlar getirdi. Vitrine çıkayım, gösteri yapayım, diyecek adam değildir. Onun işi gücü, kafası hep altyapıdan nasıl iyi şeyler üretirimdedir.

Faik, anladığım manada, bir Fenerbahçeli olarak, Tamer'i içine sindirememişsin. Adamın ne kabahati var? Evine ekmek götürdüğü camia, ama doğru, ama yanlış, iş buyurmuş. Yok be kardeş, istemiyorum mu deseydi? Fenerbahçe benim kapsama alanımda değil. İyisini alkışlar, kötüsüne yorum yapmam. Çünkü benim işim Beşiktaş'la. Ama Tamer, benim kapsama alanımda. Maalesef sen çıktın. Artık senin stadyumuna gelmeyeceğim. Bilmem anlatabildim mi?

AHMET BİR ZAHMET!

ELAZIĞ'da, maç sonrası televizyonda oyunun kritiğini yapıyorum. Üç beş laf etmemişken, bir iki röportaj dinliyorum. Ahmet Dursun'a mikrofon uzatılıyor, dedikleri aynen şöyle:

‘‘Yahu anlayamıyorum, top gelmiyor. Yoksa arkadaşlar mı pas atmak istemiyor, bilemiyorum.’’

Ahmet
bir zahmet beni dinle! Beşiktaş bir futbol ailesi, sen de bir ferdisin. Şimdiye kadar ailesinden şikayet edenlerin keyifte olduklarına hiç rastlamadım. İnşaallah bu ilk ve son olur. Yakından tanıdığım kadar, hem iyi bir çocuk, hem de iyi bir Beşiktaşlısın. Kalan son beş haftada en ağır yük sende olacak. Bol santrforlu başlayan Beşiktaş, tekte sende kaldı. Pascal gitti, Pancu, İlhan sakat. Bu takım şampiyonluğa senin atacağın gollerle ulaşacak. Ahmet, Beşiktaş'ın tribünde oturan insanı, seni gerçekten seviyor, ben de... Sevgi ile gösteri yapılmaz. Pek tabii ki, hakettiğin sevginin karşılığını alıyorsun. Bugünden başlayarak, takımı ayrı, seni ayrı seyredeceğim. Hadi göreyim seni.
Yazarın Tüm Yazıları