Paylaş
KANAL-D Haber Merkezi bu hafta, Türkiye'yi sarsan iki büyük habere imza attı. Önce Eyüp Aşık'ı milletvekilliği ve bakanlıktan istifaya kadar götüren, Alaattin Çakıcı ile konuşma kasetini yayımladık, ardından Meral Akşener bombası patladı.
SİCİLİ PARLAK DEĞİL
Eyüp Aşık'ı da, Meral Akşener'i de pek tanımam. Ancak Sayın Aşık'ın çeteler ve mafya ile mücadelede sergilediği çizgiyi, samimi buluyorum. Nitekim Alaattin Çakıcı ile yaptığı konuşmanın kamuoyundan büyük tepki alması üzerine, hemen istifayı basıverdi. Bu davranış, onun erdemli bir kişiliğe sahip olduğunu gösteriyor.
Sayın Meral Akşener'e gelince... Onun inandırıcılık ve demokratlık sicili bizim arşivimizdeki kayıtlara göre hiç de parlak değil!
Okurlarımızın dikkatinden kaçmamıştır sanırım. Dört yıl kadar önceydi. Tansu-Özer Çiller çiftinin Antalya'nın en güzel kıyılarından biri olan Beldibi'nde, Hazine arazisine kondurdukları otelle ilgili haberler yapıyorduk. Meral Akşener o sırada, Tansu Çiller'in ebedi başkanı olduğu Zübeyde Hanım Şehit Analarını Koruma Vakfı'nın maaşlı müdürüydü. Çiller çifti, haberlerimizin kamuoyundaki etkisini görünce, ilginç bir karar aldı. Meral Akşener bu kararı, ARENA programında milyonlarca TV seyircisine şöyle duyurdu:
‘‘Antalya Beldibi'nde, Çiller Ailesi'nce inşa edilmekte olan pansiyonun geliri, Zübeyde Hanım Şehit Anaları Vakfı'na bırakılacak, aile bu işten hiçbir gelir sağlamayacaktır!..’’
Pansiyon dedikleri lüks otelin inşası hızla tamamlandı ve şehit anaları avuçlarını yaladı! Çünkü tesisin işletmesi, çoktan Bursalı bir işadamına verilmişti. Biz de Meral Akşener'in sözlerine inanmakla, seyircimize karşı çok zor bir durumda kalmıştık.
Aynı Meral Akşener, milletvekili seçilip DYP Genel Başkan Yardımcısı olunca, Tansu Çiller'i eleştiren gazetecileri, Çiller fanatiklerine hedef göstermekten çekinmemişti. Bu işaretin verilmesinden kısa bir süre sonra, medya kuruluşlarına peş peşe saldırılar başlamıştı.
AKŞENER'İN UNUTTUĞU
Meral Akşener hafta içinde bir basın toplantısı düzenledi. Konuşmasına, bir gece önce büyük bir habercilik başarısıyla ekrana getirdiğimiz Eyüp Aşık-Alaattin Çakıcı konuşma kasetini kastederek;
‘‘İktidar yanlısı bir televizyonun, sulandırarak yayımladığı bu bant!..’’ diyerek başladı.
Akşener Hanım'a göre suçumuz, teyp kasetini virgülüne dokunmadan kamuoyuna sunmamızdı.
Savunma hakkına duyduğumuz saygı nedeniyle Eyüp Aşık'ı canlı yayına çağırmış olmamızı da ‘‘sulandırma’’ şeklinde niteliyordu!
Akşener basın toplantısında, Alaattin Çakıcı'nın sözlerine dayanarak Eyüp Aşık'ı istifaya zorlarken, adeta kendinden geçmişçesine esip kükrüyordu! Oysa aynı Çakıcı, yakın geçmişte Flash TV'den Çiller Ailesi'ne ağır hakaretler yağdırmış ve ertesi gün bu TV istasyonu, aralarında bazı DYP yöneticilerinin de bulunduğu saldırganlarca kurşun yağmuruna tutulmuştu.
Meral Hanım basın toplantısındaki tavrıyla, bu ürperten fotoğrafı unutmuş gibi görünüyordu.
Nitekim Eyüp Aşık'a karşı kullandığı ‘‘Çakıcı silahı’’, onu da vurmakta gecikmedi. Yine Kanal D'de yayımlanan bir ses bandında, Alaattin Çakıcı, ‘‘Meral Akşener İçişleri Bakanı olduğu dönemde bana yerimi değiştirmemi, aksi halde yakalanacağımı söyledi!..’’ açıklamasını yaptı.
Arşivimizde böylesine olumsuz bir sicil kartı bulunan Meral Akşener, dünkü basın toplantısında bize gazetecilik ahlakı öğretmeye yeltendi. Yine telaşlı, sinirli ve saldırgandı. İddiaları, yanıt verilemeyecek ölçüde saçma, yargı önünde hesap sorulacak kadar itham ediciydi.
İlk basın toplantısındaki sataşmaları için Haluk Şahin ve Tuncay Özkan ile birlikte kendisini mahkemeye vermeye hazırlanıyorduk. Böylece yeni bir dava konusu çıktı.
UMUT IŞIKLARI
Çakıcı'nın açıklamalarına gelince... Tüm dünyada temiz toplum arayışlarının umut ışıkları, önce yeraltı dünyasında yanmıştır. Dikkat edin, İtalya'da ve her yerde, temiz toplum operasyonları, mafya babalarının itiraflarıyla başlamış, bürokrasi ve siyaset dünyasındaki arınma, bunların ardından çorap söküğü gibi gelmiştir.
Çakıcı'nın itirafları bu açıdan büyük önem taşıyor. Ancak onun söyleyeceklerinin itibar görmesi, gerçeklerin hiç saptırılmadan tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmesine bağlıdır.
Eğer Alaattin Çakıcı, kabadayılık dünyasındaki koşusuna nerede, kimlerle başladığını, daha sonra içine itildiği labirentlerdeki serüvenlerini ve bugünlere gelişinin öyküsünü, olduğu gibi anlatmak yerine, kendisini yakalatanlardan öç almak amacıyla aktarırsa, söylediklerinin hiçbir kıymeti harbiyesi kalmaz.
Çakıcı efsanesini yine Çakıcı, kendi ağzıyla bitirir.
Bu açıdan bakıldığında önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak kasetler, büyük önem taşıyor.
Paylaş