Dünyanın en önemli Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği (IATA) salgın ile birlikte muhtemel aşıların nasıl taşınacağını ve işin hacmini belirlemeye çalıştı. Yeni nesil aşıların beklenenden çok daha fazla soğukta taşınmaları gerektiği ortaya çıkınca bu iş için en az 8 bin adet jumbo uçak kargoluk bir taşıma gerekeceği ilan edildi. Her uçağın 100 ton kargo alacağı hesaplandığında 80 bin tonluk kıymetli kargo hesap edildi. Ancak bu gerçeği yansıtmadı.
50 BİN TON
Bugün dünyada 80’den fazla, faz 3 çalışması başlamış koronavirüs aşısı var. Bunlardan kabul görenlerin sayılı 4-5’i geçmiyor. Ama şimdilik. Böyle bakıldığında, imal hızı da hesaplandığında yıllık 50 bin tonluk bir aşı kargosu ortaya çıktı. Bu da ortalama kilosu 4-5 dolardan 250 milyon dolarlık bir pazar oluşturdu.
YARIŞA GİRDİLER
Havayolu kargo şirketleri bu taşımadan pay alabilmek için elbette bir yarış içine girdiler. Aşı taşımanın başlangıçta soğuk zincir şartlarını çok zorlayacağı sanıldı. Özellikle Pfizer-Biontech aşısının -70 derecede saklanması ortaya çıkınca soğuk konteynerlerin beslenmesi ciddi sorun yarattı. Ama Pfizer bu arada Cool Box (Soğuk Kutu) oluşturdu ve aşıların çok daha sağlıklı ve kolay taşınmasını sağladı. Geleneksel üretimdeki aşılar, örneğin Çin aşıları için böyle bir sorun çıkmadı. Soğuk zincir aralığı çok düşüktü. Böylece nakli daha kolay oldu. Birçok havayolu kargo uçakları yerine zaten pandemi nedeniyle yerde bekleyen yolcu uçaklarını da kullandılar.
Salgının en şiddetli olduğu ülkelere uçtular. Herkesten daha fazla virüsten etkilenme ihtimalleri oldu. Ve bu durum sürüyor. Operasyonlara bizzat katılan havacılık personelleri öncelikle aşılanmak istiyorlar…Bütün dünyadan bu istek yükseliyor. Kargoda yüklemeden sorumlu Loadmaster’lar, teknisyenler, havalimanı çalışanları, ikram şirketlerinin kamyonlarını kullananlar, yer hizmetleri personelleri ve hava trafik görevlilerine kadar on binlerce belki de yüzbinlerce personel sürekli virüsle teğet geçerek ya da geçmeyerek yaşıyorlar.
RİSKİN GÖBEĞİ
Sonuna kadar haklılar. Üstelik havalimanları, COVID-19 ile mücadelede küresel aşı ve ekipman dağıtım zincirinin kilit merkezleri. Operasyonel havalimanı personeli, büyük miktarlarda aşıların hızlı ve güvenli bir şekilde teslim edilmesini kolaylaştırmak için çok sayıda paydaşla etkileşimde bulunuyorlar. Örneğin THY uçakları Pekin’den şu sıralar aşıları taşıyorlar. Çin’in başkentinde korona yeniden hortladı. Üstelik yüklemenin yapıldığı Pekin Gümrüğü bir ara geçici olarak kapatıldı. Oraya uçan ekipler gerçek bir riskin göbeğine düştüler.
ZARAR ZATEN ÇOK BÜYÜK
Pandemi öncesiydi. Karşı şirketin adını vermeyeceğim. Gizlilik terbiyesine ters düşer. Ama dünyanın en büyük havayolu ikram şirketinin lider kadrosu şirket satışı için Attila Doğudan ile pazarlığa oturdular. Bazen iki t, bazen iki l, yazılışını ben hâlâ çözemedim. Neyse ciddi tartışmalar yaşandı. Elbette pazarlıkta fiyat öndeydi. Ama DO&CO ana şart olarak ‘taze yemek’ üretimini şart koştu. Sonuçta dev şirketi satın alsa da şirketin dev müşterisi oyunun kurallarını belirliyordu. Karşı taraf ‘donmuş’ yiyeceklerden yanaydı. İmalatını hangi ülkede daha ucuzsa oraya göre organize etmişti. Vazgeçmiyordu. Bu yüzdende şirketi satsalar bile kendi havayolları için komik fiyatlar veriyorlardı. Doğudan ‘taze yemek’ten taviz vermedi. Masadan kalktı. Kendi büyümesini şirket alarak değil, dev müşterilere ulaşarak yapmak üzere planlarını hazırladı.
HİSSELER YÜKSELDİ
2019 yılında şirket ciddi bir atılım yaparak British Airways ve İspanyol İberia Havayolları’nın ikram hizmetleri ihalesini 10 yıllığına kazandı. DO&CO’nun Avrupa’daki büyük atılımından sonra sıra Amerika kıtasındaki büyümeye gelmişti. Amerikan Delta Havayolları, 1.380 uçağıyla Amerika Birleşik Devletleri’nde dört merkezden yoğun operasyon yapıyor. Delta’nın pandemi öncesi Detroit kalkışları günde 400 sefere ulaşıyordu. Ve bütün operasyon DO&CO’ya teslim edildiğinde şirketin hisseleri hızla tırmandı. Salgın nedeniyle havayolları dahil, ikram pazarında da büyük maddi kayıplar yaşanırken Attila Doğudan tam başarıya imza atmış oldu.
UÇAN ŞEFLER
Turkish DO&CO markası ile yıllardır Türk Hava Yolları’na (THY) ikram veren şirket, şöhretinin bir bölümünü de THY hizmetine borçluydu. Geçtiğimiz yıl, 15 yıllık bir anlaşma ile THY ile uzun yola devam kararı verildi. Dünyada ilk kez uçakta özellikle Business sınıfında ‘Uçan Şef’ uygulaması da başlatıldı. Kabinde büyük rahatlık ve önemli bir fark yaratan bu uygulama pandemi sonrası yine devam edecek. Uçan Şefler (Flying Chef) hazırladıkları tabaklar ve yemekleri doğru sürelerde ısıtarak yolcu memnuniyetini de doruğa çıkardılar. Şimdi Amerika kıtasındaki DO&CO büyümesi sürecek. Diğer havayolu ikmal şirketlerinden çok farklı bir kulvardaki koşu sürecek. Her şartta yolcuya yüksek hijyen, taze yemek sunarak pazarın gözbebeği haline gelen Attila Doğudan büyüme ile asla çizgisinden taviz vermeyecek. Her şeyin para olmadığını sık sık vurgulayan DO&CO patronu, Viyana’da bir zamanların efsane restoranı, babasının yarattığı Kervansaray’ın yazılı olmayan kuralları ile başarıya koşusunu sürdürecek.
Karamsarlığın pandemiye faydası yok. Ama gerçekler böyle ne yazık ki.
Tamam, en az üç koronavirüs (COVID-19) aşısı garanti. Diğerleri de yolda. Hatta yine bir Türk profesörün bulduğu ilaç da gelişiyor. İki aşamalı aşılar belki yine karı-koca iki Türk bilim insanı sayesinde tek doz uygulama ile COVID-19’a karşı önemli bir kale oluşturacak.
Ama bunların tüm dünyaya yayılması, milyonlarca insanın aşılanması ciddi zaman alacak. Bu zaman içinde yine bulaşmalar olacak ve sayılar tırmanacak. Birdenbire kesilmesi söz konusu bile değil.
3 BİN UÇAK SİPARİŞİ
Sanıyorum 2011 yılıydı. İstanbul’un geleneksel havacılık fuarı Airex’in bir köşesinde genç bir adam vardı. Hobi olarak uçak parçalarından birkaç ürün yapmıştı evinin bir köşesinde. Lamba, uçak koltuğundan ofis koltuğu ve bir ikram trolleyinden dolap. Tanıştım. Emre Özkul, yat turizmi yapıyordu. Zaten turizm okumuştu. Uçak parçalarından bir şeyler yapmak ona keyif veriyordu. Konuştuklarımızı dün gibi hatırlıyorum. Dedim ki, sen bu işi büyüt. Masalar, koltuklar, dekorlar, eğitim amaçlı Mock-up’lar falan yap.
GERİ DÖNÜŞÜM
Ekonomik ömrünü doldurmuş, parçalanmış ya da parçalanmaya hazır onlarca uçak vardı. Bir kısmı Atatürk Havalimanı’nın bir köşesinde yatıyordu. İki yıl sonra Emre’yi fuarda gördüm, inanılmaz güzel şeyler yapmıştı. Uçak kanat parçalarından çalışma masaları, uçak dolaplarından gardıroplar, aydınlatma ürünleri... “Şirketin adı ‘SkyArt’ olsun” dedim. Sonraki yıllar onu bir daha görmedim. İnternet sitesine girdiğimde karşıma devasa bir oluşum çıktı. Üstelik dünyanın dört bir yanında ürünleri var. Yani bir dünya markası olmuş. Birçok film, onun hazırladığı uçak içi dekorlarında çekilmişti. Ömrü bitmiş gibi görünen uçaklar geri dönüşümle yeniden hayat bulmaya başlamış.
ASKERİ EĞİTİM SİMÜLATÖRLERİ
Kendime bir uçuş planı yaptım. Birden kanatlanıp, öyle uzaklara uçmak yerine bir alıştırma düzeni kurdum. Yaşımı başımı almış ama aklı havada bir havacılık editörü olarak önce Ankara’ya uçtum. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu ile birlikte. O uçuş pandemi kısıtlamaları sonrası ilk uçuştu. Ardından Samsun, İzmir ve Bodrum... Ve bir cesaret Londra. Ardından Karadağ’da Podgorica. Salgın zayıflamak yerine, yeniden ortalığı kasıp kavurmaya başladığı günlerde Miami’ye uçmaya karar verdim. 11 saat 30 dakikadan fazla.
ÇİFT MASKE VE SİPERLİK
THY Basın Müşaviri Yahya Üstün ve gazeteci arkadaşlarla TK 77 sefer sayılı Boeing 787-9 Dreamliner uçağı ile Miami’ye gittim. Uçağımızın kaptanları Barış Zeybekler, Osman Oğuz Çağlar ve İsmail Hakan Ertaş ile uçtuk. Kabin Amiri Songül Yaman ve bizim komşu Hande İpek Sütçü de vardı. Saat 15.20 uçuşuydu ancak kulenin pist girişinde -neden olduğunu anlamadığım- bekletmesi ile biraz geç kalktık. Çift maske taktım. Üzerine bir de siperlik. Bütün hijyen şartlarını yerine getirdim. Mesafeli bindim ve yine mesafeli indim. Uçuş boyunca maskemin burnumun üzerinden kaymamasına özen gösterdim. Uçakta yeme içme ağır ağır geri gelmişti. Sıcak yemek ve seçenekler başlamıştı. Do&Co lezzetleri kabine moral getirmişti.
YABANCI PİLOTLAR
DÜNYANIN hiçbir yerinde iş jeti alımlarında önemli bir düşüş yok. Avrupa pazarı durağanlığını korurken, Amerika pazarında satışlar şaha kalktı. Amerikan hükümetinin yılbaşına kadar iş jeti alımlarında vergilerde ciddi indirim yapması hem yeni uçak alımını hem de ikinci el alımları hızlandırdı. Asya-Pasifik ülkelerinde ise Amerikan pazarı kadar hızlı artış olmasa da iş adamlarının satın aldığı yeni uçak sayısında yüzde 10’ların üzerinde bir artış gözleniyor. Dünyada fabrika çıkışlı iş jetlerinin fiyatları neredeyse son 5 yıldır fazla bir artış göstermedi.
TÜRKİYE’DE KİMLERDE VAR?
Bizde ise önemli bir sayıda yeni uçak alımı yok ama ikinci el uçakların bir kısmı, yurtdışından çok iç pazarda el değiştiriyor. Türk iş jeti pazarındaki en büyük uçak, Acıbadem Grubu’nun kurucusu Mehmet Ali Aydınlar’a ait. Gulfstream G-650 modeli uçağın standart donanımlı fiyatı 65 milyon dolar civarında. Aynı uçaktan Cengiz İnşaat’ın patronu Mehmet Cengiz’in de siparişi var. Şubat ayında teslim edilecek. Cengiz Grubu’nun kullandığı Falcon 7X uçağı ise Rixos Grubu’na satıldı. Mehmet Ali Aydınlar’ın kullandığı Falcon 7X uçağı da Almanya pazarına gitti. En fazla uçağı olan grupların başında Koç Grubu var. Şirketin en büyük uçağı ise Falcon 8X. Bu arada Türk pazarında en fazla olan uçakların başında da Cessna iş jetleri (yaklaşık 30 adet) ve Fransız Dassault imalatı Falcon serisi uçak (20 adet) geliyor.
EN GENİŞ GÖVDE
İki büyük kazadan sonra Boeing 737 MAX uçaklarının sanki bir daha hiç uçmayacakları sanılıyordu. Ben de ümitsizler sınıfındaydım. Ama ardında Boeing gibi bir havacılık devi vardı ve işin peşini bırakmadı. 400’e yakın uçağın dünyanın çeşitli yerlerindeki havalimanlarındaki hüzünlü bekleyişinin sonuna gelindi. Gerekli yazılım düzeltmeleri ve yüzlerce bulgunun giderilmesine emin olunmasından sonra Amerikan Sivil Otoritesi Başkanı deneyimli pilot Steve Dickson bizzat kokpite oturdu ve Seattle Boeing Field ‘dan ilk uçuşu yaptı. Ardından verdiği demeçle bu uçaklarla ailesinin de gönül rahatlığı ile uçacağını söyledi ve uçuş yasağı resmen kaldırıldı.
YOLCULAR BİNER Mİ?
Uçak 20 aydan fazla bir süre önce kullanıma verildiğinde iki önemli kazaya neden oldu. Kalkıştan sonra otomatik olarak burnu aşağı veren 737 MAX-8 uçakları düştü. 346 kişi hayatını kaybetti. Bu uçak hiç hak etmediği bir yazılım sorunu yüzünden gökyüzündeki hayatına çok kötü başladı. Boeing milyonlarca dolarlık tazminatlarla karşılaştı. Havayolu şirketlerine de uçaklar uçmadığı için özel anlaşmalarla ödemeler yapıldı. Ama şimdi zor zamanlar geride kaldı. Peki yolcu bu uçaklara biner mi?
Artık bu soruyu sormuyorum. Belki uçağın adının değiştirilmesi gibi gereklilik de kalmamış olabilir. Belki de değişir. Ama ana marka Boeing zaten on yıllardır gökyüzünde güvenle yolcuların taşınmasını sağlıyor. Bence yaşanan olaylar sırasında Boeing olabildiğince şeffaf davrandı. Fabrikadan sızan haberleri anında doğruladı ya da doğrusunu açıkladı. İnkar politikasına başvurmadı. Hataları kabul etmekte zorlanmadılar. Ve en üst seviyedeki denetleyici otoritelerin bütün ikazlarını dikkate aldılar. İşte bu yüzden yolcunun iknasının çok güç olmayacağını sanıyorum. Belki başlangıçta değişik havayollarında, değişik coğrafyalar da uçuştan vazgeçen az sayıda yolcu ile karşılaşılabilir ama sonra kısa sürede her şey yoluna girecektir.