Hiç beklemiyordum. Avrupa’da hiçbir ülkenin EMA diye adlanan İlaç Ajansı’nın onayı olmadan Çin Aşısı ile Avrupa’nın bir ülkesinin kapılarını açacağını tahmin bile etmiyordum. Gördüğümde gözlerime inanamadım. İspanya’nın yayınladığı seyahat NOTAM’ında Çin aşısı Sinovac’ın iki dozunu yaptırmış ve üzerinden 14 gün geçmiş kişilerin geçerli vize ile İspanya’ya gelebileceği yazıyordu.
İnanamadım. THY Basın Müşaviri Yahya Üstün’ü aradım ve şirketten de kontrol edilmesini rica ettim. Evet doğruydu. Bana göre Avrupa’nın en kral ülkesi İspanyaydı. Zaten hep İspanyolları çok severdim.
VİZEM BİTMİŞTİ
Hemen İspanya’nın seyahat sağlığı ile ilgili (spaintravelhealth) servisinin sitesine girdim. Bir güvenlik numarası geldi. Formu indirdim ve aşı karnem dahil bilgileri yükledim. Yani bizim aşı karnesi de bana göre rüştünü ispat etmişti. 65 yaş üstü olduğum için Çin aşısı Sinovac’ı yaptıralı üç aydan fazla oluyordu. Yorgun vücudum yine de yeterinden çok fazla antikor üretmişti. Doldurduğum formu gönderdikten sadece 5-6 dakika sonra barkodlu İspanya’ya giriş sağlık belgem geldi. Tam pandeminin en hırçın zamanında Schengen vizem bitmişti. Ama Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın tanıdığı hakla gri-hizmet pasaportu almıştım. Yani vizeye ihtiyacım yoktu ama ‘Acaba bana da şu gri pasaportla Almanya’ya giden kaçak folklorcu muamelesi yaparlar mı? ‘ sorusu da aklıma takılıyordu.
Dünya çapında yeterince aşılama yapılmadığı sürece havayolu yolculuğunun 2019 sayılarına ulaşması imkânsız görünüyor. Yapılan aşılamalar, şart koşulan PCR testleri ile mayıs ayında geçen aya göre sadece yüzde 10’luk bir artış oldu. Aşılamada büyük başarı yakalayan ABD’deki yolcu ve uçuş artışı ortalama yüzde 32’ye yükseldi. Bu artış Almanya’da yüzde 19, İspanya’da ise yüzde 12 civarında. Özellikle Avrupa ülkelerinin, Çin aşısını tanıma konusunu uzatmalarından dolayı yolcu artışı da zayıf oluyor. Havayolu şirketlerinde, Çin aşısının tanınmasının gecikmesine Avrupa ve Amerika aşı üreticilerinin ticari çıkarlar kavgasının ciddi sıkıntı yarattığı görüşü ağırlık kazanıyor. Asya- Pasifik ülkelerinde ise Çin aşısının hızlı tanınması sayesinde daha fazla yolcu hareketi dikkat çekiyor. Genellikle iki aşısını yaptıran ve üzerinden 14 günden fazla zaman geçmiş olan yolcuların havayolu yolculuğunun giderek rahatladığı belirtiliyor.
UÇAK İMALATI HIZLANIYOR
Pandeminin yoğun döneminde başta Airbus ve Boeing olmak üzere büyük uçak imalatçıları imalatlarını ciddi biçimde kıstılar. Teslime hazır uçaklar ise havayolu şirketleri tarafından teslim alınmak istemedi. Bir sürü hukuki sorunlarla boğuşan fabrikalar şimdi ağır ağır rahatlıyorlar. Leasing şirketleri de portföylerinden meydana gelen uçak yığılmasını çözebilmek için hala çok uğraş veriyorlar. Airbus mayıs ayında 32 müşteriye toplam 50 adet uçak teslim etti. Bu uçaklardan 41 tanesi A320 ailesi (38’i Neo), 4 adet A220,3 adet A350, 1 adet A330 Neo, 1 Adet A380. Bu arada 7 adet de yeni sipariş alındı. Airbus yılbaşından bu yana toplamda 61 farklı müşteriye 220 adet uçak teslim etmiş oldu.
Boeing ise mayıs ayında 17 uçak teslimatı gerçekleştirdi. Teslim edilen uçaklar 737 MAX, 747 kargo, 777, 787 ve 767-300 serilerinden oluşuyor. Şirketin teslim ettiği uçaklarda çift koridorlu büyük gövdeli uzun menzilli uçaklar ciddi bir farkındalık yaratıyor. Hem Airbus ve hem de Boeing’de tek koridorlu uçakların tercihler içindeki yeri de önemli. Tek koridorlu uçaklara olan ilgi hala fazla. Çok tartışılan 737 MAX uçağı ise hem teslimatta hem de yeni siparişte rüştünü ispat etmiş görünüyor.
ELEKTRİKLE gökyüzünde dünyanın en hızlı uçağı olma yolunda en ciddi adım atıldı. Rolls-Royce’un Spirit of Innovation uçağı hız rekorunu kırmak için neredeyse bütün hazırlıkları tamamlandı. 500 beygir elektrikli güç aktarma grubundan aldığı ivme ile pistte hareket eden uçak yeni nesil kentsel hava hareketliliği konseptine olanak sağlamak için geliştirildi. İleri enerji depolama teknolojisine sahip uçak gökyüzüne ve çevresine hiçbir zaman zarar vermeyecek. Hız için hedef ise saatte 500 kilometreye ulaşmak. Rolls-Royce’nin ACCEL projesinin lideri Matheu Parr sorularımı şöyle cevapladı:
Rolls-Royce’un ilk elektrikli uçağının ardındaki hikâye ve projenin hedefleri nedir?
Sürdürülebilir gelecek yaratma konusunda, dünyanın önde gelen endüstriyel teknoloji şirketlerinden biri olarak, önemli bir görev üstlendiğimize inanıyoruz. Sürdürülebilirlik yaklaşımımız, toplum ve çevre üzerindeki etkilerimizi anlama üzerine şekilleniyor. Sürdürülebilir bir geleceğe yönelik yapabileceğimiz en önemli katkı, ürün portföyümüzün karbon etkisini azaltarak, faaliyet gösterdiğimiz sektörlerin sıfır karbonlu geleceğe geçiş sürecini hızlandırmak olacak. Dünyanın en hızlı ve tamamen elektrikli uçağını geliştirmek, stratejik planımızın önemli bir halkasını oluşturuyor. Bu uçak, 2018 yılında Farnborough Air Show’da lansmanı yapılan “Accelerating the Electrification of Flight” yani ACCEL adlı girişimimizin bir parçası olarak hayata geçiriliyor.
Kimi aylarca uçmadı. Kimi işsiz kaldı. Kimi 12 ay boyunca zorunlu izin yaptı. Yeniden uçmaya başlamadan önce verilen yoğun eğitimler normal yenileme eğitimlerin farklı oldu. Daha ağır ve kapsamlı eğitimler uygulanmaya başlandı. Bir bakıma binlerce pilot şimdi yeniden uçmaya hazırlanıyor. Bu hazırlık döneminde havayolu şirketlerine, uçuş eğitim merkezlerine çok ciddi iş düşüyor. Salgından psikolojik olarak etkilenme dışında maddi etkilerle de daha fazla sıkıntıya düşen pilotlar şimdilerde kendilerini toparlamaya çalışıyorlar. Bu durum pilotlar arasında ciddi dikkat dağınıklığına da yol açıyor. New York Times için Londra’dan yazılar yazan Ceylan Yeğinsu, bu konuda geniş bir değerlendirme yapmış. Makalesine de aynen şöyle başlıyor:
HATALAR YAPILDI
“Havayolları hizmeti hızlandırdıkça, izin verilen veya işten çıkarılmış pilotların, kokpite geri dönmeden önce kontrol kulesi ile uğraşmaktan ‘volkanik kül’ senaryolarına kadar her konuda yeniden eğitilmesi gerekiyor. İşe geri dönen bir pilot, iniş sırasında bir uçağın kontrolünü kaybetti ve pistten bir hendeğe kaydı. Daha yeni dönen bir diğeri, soğuk havalarda tehlikeleri önlemek için tasarlanmış kritik bir buzlanma önleme sistemini etkinleştirmeyi unuttu. Diğerleri, dikkat dağınıklığına ve iletişimdeki kesintilere atfedilen yanlış irtifalarda uçtu. Geçtiğimiz yıl boyunca farklı süreler boyunca boşta olan çok sayıda pilotu yeniden eğitme süreci karmaşık ve zorludur. Havacılık uzmanlarının söylediği gibi ‘herkese uyan tek bir beden’ eğitim modeli yoktur. Tipik olarak pilotlar, ne kadar süredir boşta kaldıklarına bağlı olarak çeşitli eğitimler alırlar. Simülatör oturumlarında, olumsuz hava koşullarında olanlar da dahil olmak üzere farklı türde iniş ve kalkışlar gerçekleştirmeleri ve acil durumlar için alıştırma yapmaları istenecektir. Havayolları ayrıca geleneksel eğitim programlarına ek katmanlar ekliyor ve bazı pilotların havacılık zihniyetine geri dönmelerine yardımcı olmak için yer derslerine geri dönmelerini istiyor.”
DOKTORLUK GİBİ
Abartmayacağım ama bir kentin küllerinden yeniden doğmaya çalıştığını gördüm. 11 Eylül, İkiz Kuleler’e saldırıda da New York’daydım. Birkaç ayda kent toparlandı. Ama şimdi öyle değil. Caddeler yeni hareketleniyor. Pandemide sokaklar, kaldırım taşları, trafik ışıkları uzun günler, haftalar aylar dinlenmişler. Hala yollarda o eski trafik yok. Kalabalıklar yok. Bu yüzden New York sakinleri kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçmeye başlamışlar.
Kentin sesinin parçası olan ambulanslar itfaiyeler eskisi gibi her dakika bağrışarak geçmiyorlar. Pandemi de çok can kaybı yaşanmış, hastanelik olanlar taşınmış. Ama şimdilerde çok insan evlerinde. Evde olanlar öyle ocağın altını yanık bırakıp bir yere çıkmadıkları için ev yangınları da azalmış. İtfaiyenin vahşi sirenleri bu yüzden yok. Ambulanslara da eskisi kadar fazla iş düşmüyor.
OTELLER KAPALI
Zenginlik şehrinin siniri bozulmuş. Devasa marka otellerin bazıları hiç açılmamış, bazıları ise birkaç katı açmışlar. Restoranlar ve kafeler açılmak için acele etmişler ama dolulukları çok düşük. Central Park bile insanlarını bekliyor. Mağazalara girdiğinizde stoklar çok azalmış. Belli ki yeni mal almıyorlar. Bir gömlek almak istedim, kaç dükkan gezdim ama bir çırpıda medium beden bulamadım. Bazı mağazaların hala bazı bölümleri kapalı tutuluyor.
KARADA ya da denizde yapılan savaşlar mutlaka hava desteği ile desteklenmek zorunda. Hava sahalarını mutlaka korumak istiyen ülkelerin savaş güçlerinin en yeni ve en iyi savaş uçaklarına olmaları gerekiyor. Yani silahlarla donatılmış güçlü motorları olan ve gizli yetenekleri ile öne çıkan 5’inci nesil savaş uçakları sıralamada önde yer alıyor. Hava sahasını korumak isteyen her ülke, hava kuvvetleri filosunda en yeni ve en iyi savaş uçaklarına sahip olmalıdır. Şu anda, en yeni silahları, güçlü motorları ve gizli yetenekleri ile 5. nesil savaş uçakları en gelişmiş olanlar. Birçok ülke altıncı nesil savaş uçağı geliştirmek için çalışmalar yapıyor.
BELKEMİĞİ KONUMUNDA
Hali hazırda birçok ülke tarafından 6. nesil savaş uçakları geliştirmeye başlarken, dördüncü nesil savaş uçakları dünyada hava kuvvetlerinin çoğunluğunun belkemiği olmaya devam ediyor. Dördüncü nesil savaş uçakları, modern savaş alanında etkili bir savaş gücü haline getirmek için yeni teknolojiyle yükseltilebilir. Bu uçaklar genellikle 4+ veya 4++ nesil savaş jetleri olarak adlandırılır. Motor gücü, gelişmiş silah sistemleri yüksek performanslı avionikleri, ileri düzeyde uçuş kontrol ekipmanları, düşman radarlarına görünmeme gibi yetenekleri en iyi savaş uçakları sıralamasının ana başlıklarını oluşturuyor.
BAYRAK HEYECANI
Uzun yıllar önce Singapur Havacılık fuarında F35 uçağının kokpit mock-up’ına bindim. Gövde altına doğru projeye katılan ülkelerin bayrakları vardı. Türk Bayrağı’nı görünce de çok heyecanlanmıştım. Nerden nereye. Uçak yapıldı, biz projeye katkı olarak vermemiz gereken paraları ödedik. Türk Bayraklı olarak teslime hazırlanan uçakları da gördük. Ama ABD uçakları vermedi. Türkiye hala üstün kalitede birçok parçayı bu uçak için üretiyor, henüz bu durdurulmadı. Tanesi 100 milyon doların üstünde olan uçaklar için sanırım ölüp bitmiyoruz. Türkiye bir yolcu uçağı yapmak yerine beşinci nesil ve belki daha fazlası kendi savaş uçağını MMU’yu gerçekleştirmek için çaba harcıyor.
HAREKET KABİLİYETİ
Savunma Sanayi Başkanı İsmail Demir bu projenin en sıkı takipçisi. Geçtiğimiz günlerde açıklama yapan Türkiye’nin dahi çocuğu İHA ve SİHA yapımcısı Selçuk Bayraktar’a katılıyorum. Tam olarak böyle olmasa da çok benzeri bir cümle ile, “Verilmemesi belki de daha iyi olur” dedi. Çok haklı, o uçağı aldığınızda yazılımı size belli noktalar arasında sınırlı hareket kabiliyeti veriyor. Öyle çok başınızın sıkıştığı bir çok yerde kullanamıyorsunuz. Ruslardan yeni nesil savaş uçağı alalım dedik. Kendi milli yazılımımızı yüklemek istedik. Onlardan da ‘hayır’ cevabı geldi. Tek çare hızlı şekilde Milli Muharebe uçağımızı yapmak. Dünyanın dört bir yanındaki Türk mühendislerinden yararlanmak. Parayı pulu düşünmeden bu işi yapmak gerekiyor. Belirlenen tarihten bir yıl önce bile uçurulsa bütün dünyanın radarları üzerimize döner.
İŞTE EN GELİŞMİŞ 5 SAVAŞ UÇAĞI
Savaş uçakları ve iş jetleri ile ünlü Dassault firması havacılık dünyasını şaşkına çevirdi. Tam bir gizlilikle hazırlanan yeni iş jetini açıklayınca dünyadaki en iyi, en büyük iş jetleri sıralaması yıkıldı. Ve Falcon 10X adıyla doğacak uçak bütün zamanların en büyüğü ve gelişmişi olarak tepeye yerleşti. Airbus ve Boeing’in yaptığı iş jetlerini saymasak, ki onlar yolcu uçakları gövdelerinden yapılıyor, o uçaklara bu kadar yaklaşan yeni bir uçak hiç gündemde yoktu.
KOCA BİR YATAK
51 bin feet (17 bin metre) yüksekliğe çıkabilen uçak saatte 1.133 km gibi bir sürate sahip. Gövdesinin içeriden yüksekliği 2.03 metre, genişliği 2.77 metre. Rakiplerinin en büyüğünden 20 cm daha geniş. İçeriden uzunluğu 16 metreden fazla. Yani neredeyse bir evin salonu kadar bir yerde uçulacak. Üstelik uçakta mükemmel bir duş var. Yatak, queen size yani kraliçe boyutunda. Koca bir yatak var. Uçağın sessizliği inanılmaz ve 41 bin feet (yaklaşık 13 bin 500 metre) yükseklikte bile yerden bin metre yüksekteki gibi basınca maruz kalıyorsunuz. Bu da 13-14 saat uçsanız bile hiç yorulmadan uçaktan inmenizi sağlıyor. İçerideki hava yüzde yüz saf hava. Böylesini yeryüzünde bulmak mümkün değil. Uçağın toplam 38 penceresi var. İçerisi gün ışığına doyuyor. Pencerelerin büyüklüğü öyle fazla ki aşağı ya da bir yöne bakarken gördükleriniz kadrajlanmıyor.
Fransa’nın Toulouse kentinde Airbus fabrikalarının apronunda ilk gördüğümde şaşkınlık içinde kalmıştım. Zeplin gibi şişme bir uçak bir kenarda duruyordu. Ağzı açılmış içinden devasa uçak parçaları indiriliyordu. Şaşkınlığımı size anlatamam. Sonra yanına gittim. Ben gittikçe o büyüdü. Dokunabildiğimde sadece birkaç metrelik alanı görebiliyordum. Başımın üzerinde bir apartman gibi yükseliyordu. Tırmanıp içine girdim. Koca bir boşluk. Hiçbir kargo uçağının içi bu kadar heybetli değildi. Sanırım 1996 yılıydı. Beyaz Balina (Beluga ST)-(Super Transporter- Süper taşıyıcı) ilk uçuşunu aslında 13 Eylül 1994 yılında yapmıştı. Büyük ebatlı, hacimli bir kargo taşımacılığı için yapılmıştı. Avrupa’nın farklı noktalarından Airbus’ın üretim merkezleri arasında mekik dokuyordu.
A300-600’DEN GELİŞTİRİLDİ
Airbus tasarımcıları, mühendisleri başarı ile uçan A300-600 uçağını şişirmişlerdi. Bir balon gibi şişmişti. Heybeti Zeplin’e yaklaşmıştı. A300-600ST, doğrudan Airbus A300-600R’den türetilen Airbus Industrie uçak ailesinin bir üyesi olmuştu. 25 Ekim 1995’te DGAC’den sertifikasını aldı. Olağanüstü özellikleri ile ağır ve hacimli kargo yüklerini taşımayı mümkün kılan Airbus Super Transporter (süper taşıyıcı), 47 tonluk kargo kapasitesi ile mevcut herhangi bir uçağa göre en geniş yük bölmesine sahip. Maksimum kalkış ağırlığında menzili 1.667 km ve 47 ton yük taşıyabiliyor. 40 ton yük ile menzili 2.779 km’ye çıkıyor. 26 ton yük ile menzili 4.632 km’ye kadar artıyor. Ağırlıktan çok hacimli uçak parçalarını taşıması için yapılan ilk uçak yıllarca Airbus merkezleri ve tedarikçileri arasında mekik dokudu. Yoruldu ve özel bir törenle emekliye ayrıldı. Ama diğer imal edilen BelugaST uçakları uçmaya devam ediyor.