◊ Banu Noyan kimi zaman organizatör olarak karşımıza çıkıyor, kimi zaman bir stil yarışmasında jüri üyesi olarak... Öncelikle sormak istiyorum, gerçek mesleğiniz ne?
- Ben koreograf ve organizatörüm. Aynı zamanda da Artistik Sanatlar Akademisi adlı bir akademinin sahibiyim.
◊ Büyük beden model ve tasarımlar özel ilgi alanınıza ne zaman girdi?
- 1993’te büyük beden sektörünü keşfettim. Ardından Türkiye’nin ilk ve tek büyük beden model yarışmasını düzenledim. Aslında ben her zaman “Kadının bedeni yok” diyenlerdenim. Neden büyük beden kadınlar hep gizleniyor, niye hiç ortalarda değiller, neden hep 34-36 bedenler podyumda? Bu düşünceyle XL model yarışmasını başlattım, yıllarca da sürdü. Işın Karaca sundu falan...
◊ O dönem sizin de kilo fazlanız varmış, yanlış mıyım?
- O yıllarda değil ama evet benim de öyle ciddi bir dönemim olmuştu.
◊ Hangi dönem o?
- Anne olduğum süreçte kilo aldım. Loğusalık dönemi, devam eden yoğun iş hayatı, kucakta bir bebek... Gerçekten travmaydı. Ve o dönem beni en mutlu eden şey de yemek yemekti. Zaten yemek yemeyi çok seviyorum. Dolayısıyla annelikle beraber fazla kilolar hayatıma yerleşti.
Ama... Çoğumuz artık okumuyor, izliyoruz. Bir-iki dakikadan fazla hiçbir konuya odaklanamıyoruz.
Yani bir yandan da sürat çağının bedellerini ödüyoruz.
Değişen zamanın olumsuz etkilediği alanlardan biri de dil bilgisi...
Artık en sıradan kelimeler bile doğru yazılamaz hale geldi. Yazmayı geçtim, doğru telaffuz bile edilmiyorlar artık. Elbette bu noktada radyoculara ve ekran yüzlerine önemli görevler düşüyor.
Doğru telaffuzun online eğitmenleri de onlar olmalı... Düzgün telaffuzları ve akıcı Türkçeleriyle herkes için örnek teşkil etmeliler.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu da Türkçeyi korumak adına güzel işlere imza atmayı sürdürüyor.
Dilimizin doğru ve anlaşılır biçimde kullanılması için çalışmalar yürüten Üst Kurul, son olarak daha önce bastırmış olduğu telaffuz sözlüğünü yeniledi.
◊ Sizi yoğun bir gününüzde yakaladık. Bir reklam filmi için kamera karşısındasınız.
- Evet. Bugün Kiğılı’nın kış sezonunun reklam filmini çekiyoruz. Güzel bir koleksiyon hazırladılar. O koleksiyonun reklam filmi var, daha sonra fotoğraf çekimleri yapılacak.
◊ Ama sadece reklam yüzü değilsiniz bildiğim kadarıyla...
- Şöyle... Marka için bir sürü ürün hazırlanıyor. Ben onların arasından “Bu bu bu” diye seçim yapıyorum. Sonra üretim safhasına geçiliyor. Benim seçtiklerim, benim kreasyonum olarak adlandırılıyor ve satışa öyle çıkıyor.
◊ Bu işbirliğinin devamı geleceği belli miydi?
- Tabii geçen sene başlamıştık, yolculuk devam ediyor. Hatta ilk defa size söylüyorum; Oktay Kaynarca markası olarak özellikle yurtdışında corner’larla başlayıp mağazalara dönüşecek bir zincire gidiyor mesele.
İYİ GİYİNMEYİ SEVİYORUM
Bu kaotik ortamda Milli Eğitim Bakanlığı’nın da işi gerçekten çok zor. Sürecin mümkün olduğunca hasarsız, noksansız yürütülmesi, eğitim kalitesinin düşmemesi için azami gayret içindeler.
Bakanlık hem hızlı kararlar alınması hem de bu kararların yine hızla uygulamaya geçirilmesi işinin altından başarıyla kalktı.
Okullar aynı süratle organize oldu. Ve eğitimciler, tüm ders programlarını günlük olarak internet ortamına taşımayı, bunu dizayn etmeyi başardı.
Bu sebeple, pandemi başlangıcından bu yana öğrencilerin derslerinden geri kalmaması için özveriyle çalışan Milli Eğitim Bakanlığı ve ekibini yürekten kutluyorum.
Gelelim online eğitim konusuyla ilgili akıllarda dolaşıp duran soru işaretlerine.
Sistem yeni, elbette tam anlamıyla oturması ve alışılması için zamana ihtiyaç duyuluyor.
Ama şu da bir gerçek ki eğitim dünyada yeniden dizayn ediliyor ve bundan kaçmak imkansız görünüyor.
◊ 5 yıl önce “Aşk ile” albümüyle çıkış yaptınız ve sanki Allah “Yürü ya kulum” dedi. İlk albümle patlayanların çoğu aynı hızla yok olurken, sizin yıldızınızın parlamaya devam ediyor, sırrı ne?
- Biz albüm çıkarmadan önce de konserler yapıyorduk. Ben hep insan kazanmayı tercih ettim. Karşımda binlerce kişi olsa da hepsiyle tek tek ilgilenmek istedim. Belki de sahnelerim bu yüzden 3 saat sürüyor. Çünkü konserime gelen herkesi mutlu uğurlamak isterim. Karşılıklı okuyacağımız ortak şarkılarımız, hikayelerimiz var. Herkese hitap edecek bir repertuvarımız var. Bir tarzımız yok, her tarzımız var. Bu yüzden dinleyicilerimizle aramızda enteresan bir bağ oluştu.
◊ Ve şimdi yeni albümle müzikseverlerin karşısındasınız. Ne zamandır üzerinde çalışıyordunuz?
- Dördüncü albümüm “Seni Çok Özlüyorum” 28 Ağustos’ta çıktı. Üçüncü albümüm “Senin İçin Değer”den hemen sonra iki single çıkardım. O dönemde konser maratonumuz oldukça arttı ve stüdyoya girip yeni bir albüm çalışmasına başlayamadık. Pandemi döneminde orkestra arkadaşlarımdan Köksal ve Alper benimleydi. Bu süreci fırsata çevirdik ve çalıştık. Yeni albümün çalışmalarını daha önce başlatmıştım ama pandemi sürecinde hız verdim.
Albümün her ayrıntısı ile tek tek kendim ilgilendim. Düzenlemeleri bana ait.
Bu yıl pandemi önlemleri nedeniyle katılım sınırlı, önlemler ise çok sıkıydı.
Gelelim detaylara...
25 Ağustos’ta ordusuyla Ahlat’ta kamp kuran, 26 Ağustos’ta Malazgirt’e hareket eden Sultan Alparslan’ın zaferiyle sonuçlanan Malazgirt Muharebesi’nin yıldönümü kutlamalarının başlangıç noktası elbette Ahlat oldu.
Bu yılki kutlamalara bir başka heyecan eşlik etti. Ahlat’ta inşa edilen Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin açılışı yine bu etkinlik kapsamında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapıldı.
Ahlat’ta bir günlük konaklamanın ardından Malazgirt’e geçildi.
Orada da Ahlat’ta olduğu gibi kontroller ve önlemler en üst seviyedeydi. Etkinlik alanına sadece sandalye sayısı kadar izleyici alındı.
◊ Basketbol sahalarından film setlerine uzanan bir hikaye sizinki. Ayrıca ara basamak diyebileceğim bir de modellik geçmişiniz var. Öncelikle Cengiz Coşkun’un hikayesi ne zaman, nerede başladı
- Hikayem 29 Nisan 1982 yılında, Küçükköy-Gaziosmanpaşa’da başladı.
◊ İstanbul...
- Evet, İstanbul’da.
◊ Tek çocuk muydunuz?
- Hayır, kız kardeşim var, benden 2 yaş küçük. Kendisi şu an evli ve dünyalar tatlısı iki de yeğenim var.
Alaçatı burnunda tütenler için “Çeşme ve Alaçatı’da pandemi açısından güvenlik zafiyeti söz konusu mu?” diye birçok mekan sahibine sorular yönelttim.
Aldığım cevaplar karşısında, böyle bir sıkıntının olmadığı, hemen hemen her gün zabıta ve polis ekiplerinin mekanları dolaştığı ve denetimlerin çok sıkı tutulduğu kanaati oluştu bende.
Ayrıca İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun geçtiğimiz günlerde yaptığı “Cudi bizim sağ gözümüz ise Çeşme sol gözümüzdür” açıklaması başta Belediye Başkanı Ekrem Oran olmak üzere neredeyse tüm Çeşme halkı ve esnafını mutlu etmiş görünüyor.
Yapılan kontrollerin kimseyi rahatsız etmediği, aksine bunun “güvenli ortam” açısından şart olduğu inancı hakim.
Ne var ki en büyük görev yine tatilcilere düşüyor.
Mesafeye dikkat, maskeyle dolaşmaya devam...