Fazla değil bundan yaklaşık 1.5-2 ay öncesiydi. Art arda alınan kötü sonuçların ardından Fatih Terim çıkıp, “Arkadaşlar bundan böyle sahada 17’lik 18’lik gençleri göreceksiniz” demiş; bir hafta sonra da kendisine ‘genç Taylan’ın sorulmasına, “Taylan konusunun bu kadar çok konuşulmasını yadırgadım. Taylan’ın oyununu seyrettiler mi yoksa ne vereceğini biliyorlar mı merak ediyorum. Taylan gibi bir genç çocuğu bu riskli ortamda ortaya atar mıyım?” cevabını vermişti. Hatırladınız mı? Şimdi o çocuk 1.5 ay sonra sahada ve göz kamaştırıyor!
Eee çocuk 1.5 ayda ‘olmadığına’ göre, demek ki o gün Taylan’dan bahsedenler isabet buyurmuş öyle değil mi hocam?.. Tabii enteresan olan da, hocanın ‘şu futbol ortamımızda’ Taylan gibi genç bir futbolcunun konuşulmasını yadırgamış olması!
FENERBAHÇE DÜŞMANLARI!
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’tan medyaya; “Fenerbahçe’yi karıştırmaya uğraşıyorsunuz.” Gerekçe; sık sık Ersun Yanal’ın Damien Comolli ve yönetim arasında problem olduğunun söylenmesi. Ve kulübün konuyla ilgili yaklaşımı, “Fenerbahçe’nin düşmanlarını yeneceğiz.”
Acaba ‘resmî hesaplarla’ ‘gayri resmî o hesap’ karışmış olabilir mi?
<script src="https://embed.dugout.com/v3.1/sporarena.js" data-dugout-video="eyJrZXkiOiJCeFAzTG4wZCIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9"></script>1.905 TL’LiK TRANSFER
Bugünlerin konusu Arda Turan’ın Galatasaray’a dönüp dönmeyeceği. Fatih Terim’in bu yıl koyduğu (!) kriterlere göre ‘zor’ görünüyor! Baksanıza konuyu hemen jübileye bağladı hoca. Ben, “Olabilir” diyorum. Arda Galatasaray için bir semboldür. Tıpkı Terim gibi, tıpkı 1.905 gibi. Bir 1.905 TL’lik imza da, yakışır Arda’ya!
RTÜK’TEN ALTAYLI’YA... BiR CiSiM YAKLAŞIYOR!
Fenerbahçe-Beşiktaş derbisi bitti, üzerinden tam üç gün geçti. Geçti geçmesine ama millet o gün bugün ‘adres’ arıyor? “Acaba Ersun Hoca (Yanal) o lafı kime etti?” diye. Hocanın sarf ettiği, “Teknik direktörsüz Fenerbahçe” sözünün ‘kaynağı’ bulunmaya çalışılıyor. ‘Yönetim’ diyen var, ‘medya’ diyen var. Gelinen noktada ibre ‘medya’dan yana. Siz bakmayın kamuoyuna, kanımca; azı ‘medyaya’, çoğu ‘Koç ve arkadaşları’na.
‘FUTBOL AKLI’ SEMiH ÖZSOY
Kayıp verilen Malatya, Göztepe ve Sivas maçı sonrası Sayın Başkanın ve ‘futbol aklı’ Semih Özsoy’un ‘mesaj dolu’ açıklamalarına bakmak kâfi. Bir bakın bakalım, hocanın ‘teknik direktörsüz Fenerbahçe’ söylemi acaba o açıklamaların üzerine cuk oturuyor mu, oturmuyor mu? Örneğin; Sivas yenilgisi sonrası Sayın Başkanın, takımın ‘teknik ve taktiğinden, yumuşak doku sakatlıklarına’ getirdiği eleştirilerdeki adresine..
YANAL MESAJI ALDI
Bir daha dinleyin Başkanın o konuşmalarını. ‘Bu durumdan nasıl ayağa kalkarız’ı ve sakatlıkların sebebini hocası dururken, ilk kimlerle paylaştığını.
Yine ‘futbol aklı’ Semih Özsoy’un; Göztepe yenilgisi sonrası, “Umarız gördüğümüz yanlışlıklar kısa zamanda düzeltilir” diyerek adrese teslim gönderdiği mesajları, hatırlayın. Çocuk değil, otuz yıllık teknik adam onlar, alırlar mesajı!
Yanal’ı tanırım. Az konuşur, öz konuşur, ama asla medya ile polemiğe girmez. Veya onlara bir şey söyleyecekse de açık açık söyler. Böyle söylemez!
Hocanın sözünün gittiği adres bellidir beyler! Adres; eylem ve söylemleriyle adeta rüzgâra göre yön alan Ali Koç ve yönetimidir. Hani o koltuğa oturduğundan bu yana ‘hep birilerini suçlama’ üzerine kurulu tarzıyla yönetilen yönetim. Koç ve arkadaşları artık bu tarzdan vazgeçmelidir.
İnanın hiçbiri olaylara bakışıyla diğerini aratmadı. Oyuncuları da, onlardan daha olgun, tecrübeli, aklı başında olan o iki teknik adamı da. Hepsi çocuk gibiydi !
Geçtim Gökhan Çıra’yı... Ya Gürses Hoca (Kılıç)!.. İkisinin de maç sonu yaklaşımları berbattı. Peki ya Fatih Hoca!.. Onun da olaylara bakışı tam bir faciaydı. Hani o; daha emekliye ayrılmadan adını iki stada verdirecek kadar ülke futboluna damga vurmuş, kariyer yapmış, apolet’ takmış, futbolumuzun duayen ismi Fatih Terim. Kusura bakmasın ama olaylara bakışıyla ‘üslubuyla’ bizlere ve topluma adeta Alaçatı’daki o günleri hatırlattı.
‘GEREĞİNİ YAPTIK’
Koridorda yaşanan olayla ilgili muhabirin, “Hocam maç sonunda bir takım istenmeyen şeyler oldu. Özellikle soyunma odası koridorlarında. Siz bu yaşanan olayları nasıl yorumlarsınız?” sorusuna, “Evet maçtan sonra biraz hareketlilik oldu. Oluyor bazen. İçerde dışarda Galatasaray takımı bir bütündür. Üzerine düşen neyse onu yapar. Gereğini yapar. Yakışanı yapar. Her yerde. Tamam mı...” cevabını verdi ve tıpkı Alaçatı vakasındaki gibi noktayı koydu: “Gereğini yaptık.” Kimse yarın ‘hoca gereğini yaptık derken, maçı kast etti’ tartışması yapmasın diye soruyu da cevabı da moda mod aldık, bırakın kelimesini, harfiyle oynamadık. Soru ortada, cevap ortada. Ne için kime söylendiği neyi kast ettiği ortada. Sağa sola çekilecek, niyet okunacak bir durum yok. Her şey net.
TWEET SORUSU
Bundan sonrası federasyonun işi. İlgilenirlerse belki, sarı kırmızılı yönetimin... Camianın... Düşünebiliyor musunuz, Fatih Terim seviyesine gelmiş bir teknik adam olarak, maç öncesi rakip yedek kulübesine giderek, “Arkadaşlar o twiti atan çocuk (Gökhan Çıra) kim, bir göreyim şunu” demek. Üzerinden günler geçmiş, ‘bir paylaşımın’ hesabıyla yeşil zemine adım atmak niye?
Maçın ardından da o tweete atan Gökhan’ın, Muslera ve yardımcılarınız tarafından sözlü ve fiziki saldırıya maruz kalmasına da, “Arkadaşlar gereğini yapmışlar, yakışanı yapmışlar” yaklaşımı göstermek... Peki size soruyorum sayın Mustafa Başkan (Cengiz), size göre de Galatasaray’ın oyuncuları ve teknik kadrosu orada yakışanı mı yapmıştır? Hani geçen hafta şu kulüp lisansla ilgili yüzde 40’lık mesele ile ilgili “Katil kim?” diye sormuştunuz ya; bizim sorumuz da benzer olsun: Olayların katili kim? O işaret ettiğiniz virüsler mi?
FATİH TERİM’İ ‘FITIK’ EDEN GÖKHAN GERÇEĞİ
10 Aralık 2013’ten 10 Aralık 2019’a... Aradan geçen zaman 6 yıl. Dün, Türk futbolunun ‘kulüp lisans ve Finansal Fair Play Talimatı’ ile tanışmasının 6. sene-i devriyesiydi. Peki, o günden bu güne ne değişti? Durum ortada. Hemen hemen herkesin ayağı yorganın dışında. Pek değişen bir şey yok. Onca talimat, onca yaptırım yine tık yok. Elin oğlu (FIFA-UEFA), “Efendim devalüasyon oldu, Euro kaçtı, dolar kovaladı, sınırımızda savaş çıktı, hesaplar ondan şaştı v.s.” diyorsun, “Ih” diyor, anlamıyor, yapıştırıyor cezayı. Peki ya bizde? Federasyon olarak, kulağını çekmek yerine, makas alıp geçiyoruz!
YETiŞ BACIM OUT YETiŞ TFF IN!
Mesela kulüplerimiz Kulüp Lisans Kurulu kriterleri konusunda dara mı düştü? Baba (TFF yönetimi) hemen yetişiyor imdada! Bir yönetim kurulu toplantısı, bir talimat değişikliği, ‘ek’ geçici bir madde... Oldu bitti, bu kadar işte! Sonuç? Kulüp Lisans ve Finansal Fair Play Talimatı’na 6 senede 20 rötuş! Sezon başından bu yana talimattaki bu dördüncü değişiklik. Anlayın! Ne için? Aman kulüplerimiz üzülmesin.
Mesela eylülde kulüplerin belirlenen harcama limitlerindeki sapma oranı yüzde 30 olarak belirlenirken, iki ay sonra (önceki gün) TFF ani bir kararla bunu yüzde 40’a çıkarıyor. Çünkü 2-3 gün sonra Kulüp Lisans Kurulu’nun karşısına geçip hesap verecekler. Beşiktaş heyeti gelmiş, defter dürülmüş gibi... Yarın Fenerbahçe’si, Trabzonspor’u Riva’ya gelip kurulun karşısına geçecekler. Açılacak kara kaplı defterler.
Geçtim Fenerbahçe’yi, Beşiktaş’ı, Antalya’yı, Antep’i... Başakşehir’de bile tablo kötü. Anlayın diğerlerinin halini. Durum böyle olunca TFF’den sık sık ‘talimatta değişiklik’ duyurusu. Ve ek ‘geçici maddeler.’ Hep Aspirin tedavisi! Neymiş efendim, yürürlüğe giren ‘yeni vergi yasası’ ve ‘beIN Sports’un indirime gitmesi’ v.s...
6 KULÜP iÇiN TEHLiKE VAR
O nedenle ‘sapma’ aralığı yüzde 30’dan 40’a çıkartılıyor. Peki vergi affı geldiğinde veya yayın geliri 160 milyon dolardan 400’lere çıktığında, o yüzde 30, yüzde 20’lere çekiliyor mu? Yoook! Amcaların alacak-verecek tablolarında bu nedenle ekstra sapmalara neden olmuşmuş. Olmuşsa olmuş, UEFA dinler mi bunu?
Dinlemez. Dinlemedi de. Siz de dinlemesenize... Güya o talimatın altına yaptırımları sıralamıştık. Puan ve puanlar silecektik. Olmadı. Küme düşürecektik. Nerdeeee... Ama alışmışsınız, ekmek ‘devletten’, su ‘TFF’den’ vaziyete. İflah olmayız, boşuna debelenmeyin beyler!
Görünen o ki Arda yuvasına dönecek. Ben ise “Dönemez” diyorum. Gerekçem mi? Fatih Terim’in ‘kriteri.’ Hocam, bu sezon defalarca, “Arkadaşlar biz artık futbolcuların geçmişine yatırım yapmayacağız” demedi mi? Hocam, 2020 Ocak ayı transfer kriterini “Artık geçmişe değil geleceğe yatırım yapacağız” diyerek belirlemedi mi? Eee o zaman?.. Son bir yılda Başakşehir takımında doğru dürüst oynamayan, bu sezon henüz 90 dakikası olmayan, 9 maçta sonradan oyuna girerek sadece 181 dakika sahada kalabilen, 33’üne merdiven dayayan Arda, hocamın kriterlerine göre nasıl transfer edilecek? Yoksa bu kriter de Fatih Hocamın, “Bundan sonra sahada 17-18 yaşında gençleri göreceksiniz” dedikten bir hafta sonra 24 yaşındaki oyuncusu için, “Taylan gibi genç bir çocuğu bu riskli ortamda oynatır mıyım?” demesi gibi lafta mı kalacak? Tıpkı, “Bugün bazı arkadaşların son şansıydı” dediği maçtan sonra hâlâ o gün bugündür kızağa çekilen kimsenin olmaması gibi, havada mı kalacak? Kalır! Ondan hiç şüpheniz olmasın... Bakın göreceksiniz!
<script src="https://embed.dugout.com/v3.1/sporarena.js" data-dugout-video="eyJrZXkiOiJCeFAzTG4wZCIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9"></script>
BU ‘ÖĞRETMEN’ ATAMASI OLMADI!
Bugün Fenerbahçe’nin isyanının altında yatan ‘bir numaralı gerekçe’ Yeni Malatya maçında tekrarlanması gereken penaltının tekrarlanmaması. Haksızlar mı? Asla. Peki, buna sebep olan kim? O maçın VAR hakemi Mustafa Öğretmenoğlu. Sahada hata yaparsın, onu bir nebze anlarım da insan ekran başında böyle bir hatayı nasıl yapar, hâlâ anlamış değilim. İki metre ofsaytı hem de ekran başında görmemek gibi bir şey bu! Ortada gri bir durum da yok. Neyse... Ama ilginç olan, MHK’nın bu fahiş hatayı görmezden gelerek Öğretmenoğlu’nu bir sonraki hafta maça ataması. Fenerbahçe şimdi ne dese haklı. Demek ki, sizin de ceza skalanız maça veya hakeme göre değişiyormuş! Ben bunu anlarım, kusura bakmayın. Mesela hatırlar mısınız, o yağmur çamur, seller içinde oynanan Rizespor-Trabzonspor maçını. Sırf Rizespor’un ‘verilebilir de, verilmeyebilir de’ penaltısını çalmadı diye Hüseyin Göçek’in haftalarca dinlendirildiğini. Hakemden önce MHK adaletli olacak. MHK’nın kestiği ‘ceza’ hakeme ve maça göre değişmeyecek.
ATAMASI OLMADI! ÖMER’E SARI KART DOĞRU ÇÜNKÜ TALİMAT ÖYLE
Bu haftanın en çok tartışılan iki konusundan biri Ali Palabıyık’ın Pereira’ya tokat atan Ömer Bayram’ı sarı kartla cezalandırması oldu. Diğeri malumunuz F.Bahçe’nin tekrarlanan penaltısı. Kamuoyunun önemli bir kısmı, Ömer’e sarı yerine kırmızı çıkması gerektiği yönünde birleşti. Peki, doğrusu neydi? Tam tersiydi. Cevabı çok net. MHK ve Uilenberg ‘talimatına göre’ karar doğru, sarı. Nedeni de şu efendim... Bundan 5-6 hafta önce benzer bir hadise bu defa G.birliği-G.Saray maçında yaşanmış, hakem Umut Meler, rakibinin sırtına yumruk atan Mariano’yu sarı kartla cezalandırmıştı. Benzer şekilde kamuoyu burada da sarı yerine kırmızı çıkması konusunda hemfikirdi. O hafta MHK’nın eğitim seminerinde pozisyon ekrana getirildi. MHK önce kararın ne olması gerektiğini hakemlere sordu. Hakemlerin neredeyse yüzde 99’u ‘kırmızı’ dedi. Ama MHK ve Uilenberg’e göre doğrusu öyle değildi. Eğitmenimiz Uilenberg, Mariano’ya verilen sarı kartın doğru olduğunu söyleyerek son noktayı koşmuştu. Kısaca MHK’nın sözlü talimatı Ömer’e ‘sarı doğru’ diyor! Bize göre mi? Yanlış... Futbol harici bir eylemin ‘gerçek talimatımızdaki’ karşılığı kırmızıdır beyler. Eee bu arada, iki benzer hadiseye de iki G.Saraylı futbolcunun imza atması ilginç. Mariano’dan yumruk, Ömer’den tokat. İnşallah tekmesi gelmez!
TFF’NiN KAPSAMA ALANI
Geçen haftanın üzücü olaylarından biri de 3. Lig ekiplerinden Batman Petrolspor’un tesislerine gelen bir grubun teknik direktör ve futbolculara demir çubuk ve sopalarla saldırması oldu. Teknik direktör Tarık Yurttaş ve iki oyuncu olayın ardından hastaneye kaldırıldı. Ama benim Futbol Federasyonumdan o gün bugündür bir ‘tık’ yok. Çık, kına, bir şey yap. Yok.
BRUGGE maçı sonrası basın toplantısındayız... Fatih Hoca yine yeniden konuyu ‘transfer ekonomisine’ getirirken bu defa rakip Brugge ile ilgili açılım yapıyor :
“Arkadaşlar bir saniye!.. Şu bahsettiğiniz Brugge’ün aldıklarını biz alamayız. Siz kimden bahsediyorsunuz” diyor.
Ve ekliyor:
“Tabii neleri almalıyız, neleri almamalıyız, transferde nasıl bir takım kurmalıyız, bunlar bir tarafa. Size şunu da hatırlatmak isterim; bugün rakip takımın ekonomik olarak alabileceği oyuncuları biz alamayız. Rakam olarak tabii... Tam tersi ekonomik olarak da güçlü bir ekipten bahsediyoruz. Lütfen yani...”
Biz de merak ediyoruz, “Acaba Brugge transfere nasıl bir servet harcıyor?” diye. Gecenin bir yarısı Google amcayla birlikte Brugge’ün transferdeki ekonomik gücüne göz atıyoruz!
Bu sezon başı en fazla bonservis ödedikleri Seri B’den aldıkları Okereke. O da 8 milyon Euro.
OKEREKE’Yi SERiE B’DEN ALDILAR
Geçen sezon bu unvan 5 milyon Euro’yla Charleroi’dan aldıkları Rezai’ye, bir önceki sezon da Vitesse’den aldıkları Nakamba’ya ait. Onun da bonservisine ödenen bedel 3 milyon Euro. O sezon 15 oyuncuya ödedikleri toplam bonservis bedeli 16 milyon Euro. Yani senin sadece Kasımpaşa’dan aldığın Diagne’nin bonservisine ödediğin bedelden bir tık fazlası!
Galatasaray'dan mahkemeye şaşırtan savunma
Tahir KUM yazdı...
Bundan yaklaşık 6 yıl öncesiydi. Trabzonspor ile Wisla Krakow kulüpleri FIFA’lık olmuştu. Nedeni de; bordo mavililerin, Pavel Brozek’in sözleşmesi gereği Şampiyonlar Ligine katılma bonusu olan 125 bin Euro’yu vermemesiydi. Sonuçta FIFA; Wisla’yı haklı bulmuştu. Ama asıl ilginç olan; her fırsatta ve her platformda “2010-11 sezonunu şampiyonu Trabzonspor’dur” diyen bordo mavili kulübün vekillerinin, o ödemeyi yapmamak için FIFA’ya verdikleri savunmada gerekçe olarak “... Sonuç itibariyle kulübümüz o sezon sportif bir başarı elde ederek Şampiyonlar Ligi’ne katılım hakkı elde etmemiştir. UEFA tarafından alınmıştır. Bu nedenle Wisla Krakow Kulübü’nün talebi yerinde değildir” demesiydi.
Ne için? 125 bin Euro’yu ödememek için. Olacak iş mi bu? Oluyor. Olmaya da devam ediyor.
TELLES VE JOSE RODRIGUEZ TRANSFERLERiNiN KOMiSYONLARI
Tıpkı bugün Galatasaray Kulübü vekillerinin üç yıldır İspanyol menajerlik firması Promoesport ile süren davadaki o ilginç savunmasında olduğu gibi. Mantık hemen hemen aynı. Zaten bugün değinmek istediğimiz konu da bu. Buradaki dava konusu; G.Saray’ın Dursun Özbek döneminde Alex Telles’in Inter’e, Jose Rodrigues’in R.Madrid’den Galatasaray’a ve buradan da Mainz’e transferi nedeniyle Promoesport’a bu üç sözleşme karşılığı ‘menajerlik ücreti’ olarak ödemesi gereken 854 bin Euro’yu reddetmesi.
Tabii burada da ilginç olan; tıpkı o Trabzonspor davasında olduğu gibi Galatasaray’ın mahkemeye sunduğu savunmadaki ilginç ret gerekçesi. Gerekçe; altlarında dönemin başkanı Dursun Özbek, yönetim kurulu üyesi Ahmet Nasuhi Sezgin ve sportif direktör Cenk Ergün’ün imzaları bulunan üç sözleşmenin de ‘imzalarının yetersiz olması.’ Yani Galatasaray’ın başkanının, yöneticisinin, sportif direktörünün ve kulüp kaşesinin olduğu o sözleşmeler için, mahkemeye ‘geçersizdir’ diye savunma verilmesi. İlginç değil mi?
İlginç olan bir başka konu da, mevcut Mustafa Cengiz yönetiminin vekillerinin halen İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde süren davanın bir öncesi CAS ayağında, hakem heyetine verdiği savunmada, “Firmayla (Promoesport) dostone çözüm arayışının sürdüğünü belirtmek isteriz” diyerek sözleşmelere itiraz etmemesine karşılık, bir yıl sonra bugün “Bu sözleşmeler geçersizdir” demesi.
İhlal aynı, sevk maddesi aynı, karar veren kurul aynı, ama gel gör ki faturalar ‘makama göre!..’ Olur mu? Oluyor işte. Yöneticisiysen, görevliysen, hele hele teknik direktörsen ‘giriş yasak.’ Başkansan atış da serbest, giriş de. Sanırım tokmak onların elinde diye. Güya sezon başında umutlanmıştık; o Futbol Federasyonu daha Fatih Terim ‘leb’ demeden ‘leblebiyi’ anlamış (!), tecrübeli teknik adamı hiç beklenmedik bir şekilde 4 maç men cezasıyla çarptırılmıştı. Kaldı ki bu, başkanların yaptığı gibi ‘hedefi belli’ bir açıklama filan da değildi. Ama o federasyon Terim’i affetmedi. Biz dedik ki; ‘Tamamdır, bu iş oldu. İşte özlediğimiz federasyon. Bunlar futbolumuzun marka değerini koruyacak.’ ‘Leb’ demeye buysa, ‘leblebiye’ kimbilir, ne faturalar çıkacak diye... Terim’e ceza kesilirken çıta geçmiş yıllara göre bir hayli yüksek tutulmuştu. Federasyon yeniydi ve ortada bu cezayı eksik veya fazla diye değerlendireceğimiz bir emsal karar dahi yoktu. Ve o gün biz de, “Bu cezanın abartılı olup olmadığını aynı konuda verecekleri kararlarda göreceğiz” demiştik. Ve nihayet o gün geldi... Görüyoruz ki, Terim’e o gün ciddi haksızlık yapılmış. Bu gayet net. Şu başkanların ortalığı yangın yerine çeviren tehditvari açıklamalarının para cezasıyla geçiştirildiği yerde, ‘futbolun marka değerine gölge düşüren açıklamalar’ yaptı diye Terim’i 4 maçla cezalandırmak çifte standardın ta kendisidir beyler. Yok “Gerçek ölçümüz Terim’e verilen ceza” diyorsanız o zaman şu başkanlara kestiğiniz ‘faturacıklar’ eyyamın ta kendisidir.
<script src="https://embed.dugout.com/v3.1/sporarena.js" data-dugout-video="eyJrZXkiOiJSd2hPRktvViIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9"></script>
Futbol Federasyonu'nun 'Başkan' sevgisi
Hatırlarsınız geçen sezon federasyonumuz, ani ve sürpriz bir kararla talimat değişikliğine gitmiş ve cezalı olan kulüp başkanlarına stat kapılarını açmıştı. Bu ani değişikliğin sebebi de; o dönem 150 gün hak mahrumiyeti cezası aldığı için uzunca bir süre statlara giremeyecek olan Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz’in maçlara gidebilme arzusuydu. Neyse ki, federasyonumuz, bu isteği geri çevirmeyerek başkanları stat yasağından muaf tutan o ek maddeyi getirdi. Ancak, o tarihe “Mustafa Cengiz talimatı” olarak geçen ilgili ‘ek madde’ iki hafta önce yine ani bir kararla bu defa yürürlülükten kaldırırdı. Bunun da sebebi; diğer başkanlar gibi ‘Mustafa Cengiz Talimatı’ndan’ yararlananan cezalı Adana Demirspor Başkanı’nın bu defa olaylı bir maçta ‘sahaya girmesi’ ve Riva’da yaşanan kaos oldu. Evet; artık, alınan bu son kararla, hak mahrumiyeti alan kulüp başkanlarına herkes gibi tekrar stat kapıları kapatılmıştı. Ancak açılması gerekiyordu. Ve anında açıldı. Hatırlayın geçen haftaki futbol ortamını... Fenerbahçe’nin, Trabzonspor’un başkanlarıyla, yöneticileriyle art arda yaptıkları açıklamalar ve sosyal medya paylaşımlarıyla ortalığı nasıl tozu dumana kattıklarını. Bunun TFF ve MHK’yi tehditlere kadar varmasını. Peki sonuç? O bir hafta süren gerilimin baş rol oyuncuları Ali Koç’a ve Ahmet Ağaoğlu’na para cezası... Yani ‘uyarı’dan bir tık fazlası! Kısaca ‘hak mahrumiyetine’ dahi gerek görülmemesi! Düne kadar karşılığı ‘hak mahrumiyeti’ cezası olan 38. Madde ihlalinin faturasının; kulüp başkanlarına stat kapılarını kapatan talimat değişikliğinin ardından para cezasına dönüştürülmesi. Niyesi, başkanlarımız maçlara girebilsin diye! Çözüm; diğer herkese ‘hak mahrumiyeti’, başkanlara ‘para cezası.’ Bu hülle değil de nedir?
Sergen Yalçın'ın 4 maçı nereye uçtu?
PFDK’nın bombası eksik olmuyor... Bunlardan sonuncusu da Sergen Yalçın’a kesemediği ‘4 maçlık tedbir’ cezası. Gelen 4 maç; ‘sahadan atılma’ ve ‘müsabaka hakemine yönelik hakaret ve küfür’den. Peki Sergen’in ihraç sonrası süreyi beklemeden soyunma odasına girme cezası olan 4 maçlık fatura nerede? O yok. Uçmuş. Temsilci raporu ‘15 dakikalık süreyi beklemeden 5. dakikasında soyunma odasına gitti’ diyor. Ama gel gör ki, PFDK’ya göre gitmemiş. Bu yorumluk bir şey değil ki, ‘kurulun görüşü’ böyle diyelim. Enteresan... Tabii enteresan olan bir başka konu da aynı kurulun tribüne gönderildikten sonra maç komiseri eşliğinde tuvalete gidip gelen Metin Diyadin’e ‘tedbire uymamaktan’ dolayı 5 maç gibi bir ceza kesmesi. Adaletin bu mu PFDK?
Martin Linnes gerçeği ve Fenerbahçe