Tahir Kum

Beddua değil, dua zamanı

5 Nisan 2020
Nihat Özdemir ve ekibine haksızlık yapılmadı mı?

Terim’in sorumlusu Türkiye Futbol Federasyonu derhal istifa etmelidir. Dedik mi? Dedik... Böyle başlıklar attık mı? Attık... Hatta ve hatta ilk günlerde TFF’ye sövüp-saymaya, bela okumaya kadar da vardık mı? Vardık. Peki niye? “O son hafta oynanmayacaktı. Oynandı, böyle oldu” diye! Önce Sayın Abdurrahim Albayrak’ın, ardından Sayın Fatih Terim’in sonra da Sayın Yusuf Günay’ın koronavirüs test sonuçları pozitif çıktı... Peki başka? Fatih Hocanın o 90 dakika, yan-yana, diz-dize olduğu yardımcılarında virüse rastlandı mı? Yok! Peki...

KAYNAK MAÇ DEĞİL

“Beşiktaş cephesinde bir şey var mı?” Yok! Hakemlerde, o gün derbide görevli sağlıkçı, güvenlikçi vs. kişilerde bir şey var mı? Şükür onlarda da yok! Peki diğer takımlarda? Orada da yok! Görünen o ki vakanın kaynağı maç değil. Daha farklı... Sadece bu üç isimle sınırlı. Hamdolsun, onlar da taburcu olup, yuvalarına döndüler.

ViRüSÜN KAYNAĞI FARKLI!

Peki, niye hiç kimse çıkıp da vakanın sadece bu üç isimle sınırlı kalmasına karşılık, “Acaba buna sebep ne olabilir?” diye sorup soruşturmadı? Ama test sonuçları pozitif çıkınca, hiç gerekçe filan sormadan, araştırmadan daldık Federasyona... “Sebep olanların...” deyip, başladık ağzımıza geleni saymaya...

SAYDIK DA SAYDIK!

Futbol Federasyonu’ndakiler başta olmak üzere, o maçın seyircisiz olarak oynanması kararını verenlere, Riva’dan siyasi erkâna, saydık da saydık... Şimdi vakanın sebebinin maç olmadığı anlaşıldı. Peki kaynak, bu üç isimden birinin, ailesinin bir ferdinden veya yakınlarından kaptığı bir virüs olamaz mı? Mesela; Terim ve Günay ailelerinin başka bir ferdinde rastlanmayan bu vakaya, Albayrak’ın hem eşinde hem de oğlunda tesadüf edilmesi düşündürücü değil midir?

O MALUM TOPLANTI...

Yazının Devamını Oku

F.Bahçe’nin 6 ay gizlediği profesör

2 Nisan 2020
Aziz Yıldırım yönetimi kalsaydı, futbolun başına ‘profesör’ lakaplı Chrıs Van Puyvelde getirilecekti.

Belçika’nın yıldızlar yetiştirmesinde ve Dünya Kupası’nda 3. olmasında büyük katkısı olan Puyvelde’nin Fenerbahçe’nin kapısından döndüğü ortaya çıktı...

Malum maç yok, futbolda da yaprak kıpırdamıyor. Haliyle spor ekranlarından hangisini açsan nostalji kuşağı. Geçmişe yolculuk var, her yerde. Hazır bu fırsat, ben de sizi biraz geçmişe götüreyim istedim... 2017’nin sonlarıydı... Anderlecht Kulübü scoutlarından Bekir Tetik’in davetlisi olarak Brüksel’e gitmiştim. Şampiyonlar Ligi grup maçları vardı evlerinde, PSG ile. Ben de müsabakayı kulübün locasında, yöneticiler ve bazı futbolcularıyla birlikte izleme fırsatı bulmuştum.

‘0’A RAĞMEN ALKIŞ

Şahsen, ‘önemli bir deneyim’ kazandığım bir maç olmuştu. Başlıca sebebi gruptaki ilk üç maçında sıfır çekmiş, golü dahi olmayan ve o gün de sahasında PSG karşısında 4-0’la bozguna uğrayan Anderlecht takımının, maçtan sonra hemen hemen tüm tribünler tarafından ayakta alkışlanmasıydı.

EMEĞi ALKIŞLIYORUZ

Şaşırmış ve pek de anlam verememiştim bu duruma. Merak da etmiştim, Bekir’e dönerek, “Şu locanın önündeki kır saçlı amcaya sorar mısın, bu alkışın özel bir nedeni var mı?” demiştim. Aldığımız cevap ilginçti: “Gençler! Onlar sayesinde bugün burada bu yıldızları seyrediyoruz. neymar’ı, Cavani’yi, mbappe’yi. Bizim için öncelikli olan onların verdiği emek. Onların emeği ile bu takımlar, bu yıldızlar buralara geliyor, biz de o emeğe alkışlıyoruz.” Şaşırmıştım açıkçası... Hele hele bizim buraları hayâl ettikten sonra, şaşırmamak mümkün mü? Gerçekten farklı bir kültürleri varmış. Hem de çok.

BELÇiKA’YI BELÇiKA YAPAN ADAM

Her neyse... Maç bitti, bir yerde kahve içiyoruz, Belçika futbolunun bu son yıllardaki müthiş kalkınmasını filan konuşurken Bekir Tetik bir isimden bahsediyor. Hatta Ipad’inden bu kişiyle ilgili bazı bilgi ve verileri göstererek, “Belçika futbolunda ne olduysa bu adamla oldu” diyor. Anlattığı kişi o dönem Belçika Milli Takımlar Sportif Direktörlüğü görevini yürüten Chris Van Puyvelde. Lakabı ‘Profesör’müş! Merak ediyorum, “Tanışmak isterim, buralarda mı?” diye soruyorum, hemen oğlunu arıyor. O da babasının UEFA eğitim semineri için Belfast’ta olduğunu ve yarın gece döneceğini söylüyor. Bunun üzerine Chris Van Puyvelde’ye mesaj atarak görüşme talebimizi iletiyoruz. Otele döndüğümüzde mesaja cevap geliyor: “Yarın gece 00.30’da sizi havaalanındaki Sherton Oteli lobisinde bekliyor olacağım.” Sebebi de ertesi gün yine eğitim için başka bir ülkeye gidecek olmasıymış.

Yazının Devamını Oku

Futbolda koronavirüs gerçekleri

25 Mart 2020
TFF’yi eleştirmeden önce Avrupa’da ne olmuş ona bakın.

Evet... Tüm ülke futbol federasyonları gibi Türkiye Futbol Federasyonu da özerktir, bağımsızdır. Ülkede futbol adına her türlü kararı vermeye yetkili tek merci, Futbol Federasyonu’dur. Ama bugün öyle değil. Çünkü bugün durum ‘vahim.’ Tıpkı İtalya’da, tıpkı İspanya’da, tıpkı Almanya’da ve onlar gibi koronavirüs salgınıyla boğuşan ülkelerde olduğu gibi. Acaba diyorum, bu sağlık sorunuyla mücadele eden şu ülkelerde; federasyonların, hükümet adamlarından bağımsız olarak “Ben bu maçları oynatıyorum
veya oynatmıyorum”, “Seyircili olacak veya olmayacak” deme gibi şansı olabilir mi? Bakın bakalım İtalya’da, İspanya’da, Almanya’da liglerin ne şekilde (seyircili ve seyircisiz) seyredeceğine kimler karar vermiş? Çok zor değil, öğrenmek için ‘Google Amca’da kısa bir yolculuk yeter size! Karşınıza çıkacak ilk isimler İtalya’da Başbakan Giuseppe Conte, Almanya’da Sağlık Bakanı Jens Spahn, İspanya’da Başbakan Pedro Sanchez, Rusya’da Moskova Belediye Başkanı Sergey Sobyanin v.s.

AVRUPA NE ZAMAN ÖNLEM ALDI?

Futbolda; ‘takvimi’ de, ‘şekli’ de belirleyen ‘onlar.’ Tıpkı bizde olduğu gibi. Ama bizim isyanımız var... İsyanımız da ligin seyircisiz oynanan o son haftasına... Dünyadan bihaber, vurun abalıya, Özdemir Federasyonu’na, hükümet adamlarına. Acaba hükümetine, federasyonuna ağzını geleni sayanların; ilk vakanın 6 Şubat’ta ve ilk koronavirüs ölümünün 22 Şubat’ta yaşandığı İtalya’da, buna rağmen liglerin (bazı maçların seyircili, bazı maçların seyircisiz olarak) 9 Mart haftasına kadar devam ettiğinden haberleri var mı? Şubat ayında 145 vaka tespit edilen ve ölüm hadiselerinin 2 Mart’ta başladığı İspanya’da bunun üzerine 8 Mart’a kadar lig maçlarının seyircili oynandığından haberleri var mı? İlk tespitlerde 116 vakaya rastlanan ve ilk koronavirüs ölümünün 5 Mart’ta gerçekleştiği İngiltere’de bunun üzerine 28 ve 29. hafta maçlarının oynandığından haberdarlar mı? Avrupa’da ilk vakaların rastlandığı, sayıları binleri geçen diğer ülkelere oranla ölüm oranı düşük seyreden Almanya’da, 6-8 Mart haftası kuzey bölgesi hariç, birçok maçın seyircili oynandığından haberdarlar mı? Bakarsanız, Fransa’sında, Portekiz’inde, Hollanda’sında da tablo hemen hemen aynı...

GEÇ KALMADIK, ERKEN DAVRANDIK

Bugün tüm bu yaşananlara baktığınızda ilk vakanın 11 Mart’ta tespit edildiği ve ilk ölüm hadisesinin 18 Mart’ta gerçekleştiği ülkemizde, sadece seyircisiz oynanan ‘bir hafta için’ o federasyonun başındaki insanlara bela okumaya varan sözler etmek, biraz haksızlık olsa gerek. Hele hele Avrupa’nın birçok ülkesinde şubat ayı içinde patlak veren vakalara aldırış etmeden üzerine 1-2 hafta seyircili ve seyircisiz maç oynatıldığı bir ortamda. Örneğin, onca vaka ve ölüm hadisesinin yaşandığı İtalya’da tüm bunlara rağmen 26. haftanın oynanması kararını veren hükümet adamlarına veya futbol federasyonuna böylesine bela okunmuş mudur? Her yönüyle bunlar örnek ülkelerdi ya! Haksızlık etmemek lazım. Bu ülke, hükümeti ve federasyonuyla, koronavirüsün seyriyle orantılı olarak, bu saydığımız ülkeler arasında en erken ve en sıkı tedbirleri alan taraftır.

UEFA’DAN KORONAViRÜS HAMLESi; iKi ÇALIŞMA GRUBU

Yazının Devamını Oku

#EvdeKal ve #ÇeneniKapa!

23 Mart 2020
Acaba Spor Bakanımız çıksa ‘herkes sussun’ çağrısı mı yapsa?

 

MİLLET can, bizimkiler yine mal derdinde! Yine her zaman olduğu gibi, herkes bir ‘algı’ peşinde. Birileri, ligin yeniden startı konusunda tarih tartışması yapadursun, birileri de çıkmış, play-off hesapları yapıyor. “Bu lig ya 17-24 Nisan’da başlar ya da hiç...” diyen de var; “30 Nisan’dan sonra başlamalı” diyen de. “İki hafta evde oturan futbolcu iki ayda hazır hale gelmez” deyip, son tarih olarak 24 Nisan’ı dayatan da var; “Mayıstan önce olmaz” diye zorlayan da. “Lig bu haliyle tescil edilmeli” diyen de var; “Bu sezonu yok sayalım” diyen de. Hatta ve hatta o telekonferans zirvesinde gündeme gelmeyen senaryoları gündeme gelmiş gibi “Elimizde üç farklı senaryo var” diyerek ortalığı geren de. Hani diyorum; Sağlık Bakanımızın “Herkes evde kalsın” çağrısı gibi, Spor Bakanımız da çıkıp, futbol ailesine “Herkes sussun” çağrısı yapsa da şu bizimkiler de o çenelerini kapasa! Ne iyi olur değil mi?

TFF’YE KALMAMIŞ Ki, SiZE KALSIN...

MEsELE, ne sizin (18 kulübün) meseleniz, ne de futbolun. Mesele; ne federasyonumuzun meselesi, ne de sadece bizim ülkemizin. Mesele; tüm ülkelerin, tüm dünyanın meselesi. Peki ya; siz kulüplere ne oluyor? Başımızda bir hükümet var, bir Sağlık Bakanlığı var. Mecbursun onları dinlemeye. Geçtim bu tarafı, bir UEFA var, bir FIFA var. Bağlısın onlara, mecbursun onlara uymaya. Bu iş daha senin federasyonuna kalmamış ki, size kalacak beyler! Sonuçta futbol adına raconu UEFA’sı, FIFA’sı kesecek! Senin federasyonun, hem ülke federasyonlarıyla hem UEFA’sıyla, FIFA’sıyla koordinasyon içinde 24 saat. Bir nevi görevi... Ülkesindeki virüs gelişmeleri konusunda bilgi verip, bilgi alıyor. Oradan bağımsız hareket etme şansı sıfır. Bu yüzden bir kulağı burada, bir kulağı dışarıda. Çünkü federasyon kendi takvimini oraya uyduracak. Ezcümle diyeceğimiz; geçtim hakem atamalarından, hakem hatalarından çıkar elde etme, algı oluşturma çabalarınızı; bari şu sağlık meselesinde de aynısını tekrarlamayın be yahu!.. Oturun oturduğunuz yerde. Sağlık Bakanı, Spor Bakanı, Bilim Kurulu, TFF Yönetim Kurulu filan varken, size şu anda susmak düşer beyler. Evde kalın ve sessiz olun!

FEDERASYONUN 7 SENARYOSU VE B, C, D PLANLARI!

HER ne kadar Kulüpler Birliği Başkanımız “Önümüzde üç farklı senaryo var” dese de aldığım bilgi, Türkiye Futbol Federasyonu’nun elinde şimdilik yedi farklı senaryo olduğu... Nisanda hatta mayıs ortasında başlayacakmış gibi farklı farklı takvimler yapılmış, program hazırlanmış,
hazır bekliyorlarmış. Çünkü organizasyon onun, fikstür onun görevi. Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Riva’nın da şu andaki tek planı (çalışması), ligin kaldığı yerden devamı üzerinde. “Yeter ki sağlık olsun; biz 15 Mayıs’ta da ligi başlatır, sezonu bitiririz” diyorlar.

PLAY OFF MU?.. GÜLDÜRMEYiN

Yazının Devamını Oku

Mete Kalkavan'a yapılan ayıp

18 Mart 2020
Sayın Mustafa Cengiz, size ‘pes’ diyorum.

Malumunuz Futbol Federasyonu geçenlerde Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz’i Etik Kurulu’na sevk etti. Nedeni de; Sayın Cengiz’in, maçlarına yapılan atamayı ve hakem yönetimini eleştirme adına (!) ta 2015’lere giderek, işin içine Mete Kalkavan’ın vefat eden babasının ‘ölüm hadisesini’ karıştırmasıydı. Sayın Cengiz’in, “Bir Mersin İdman Yurdu maçı yaşanmış. O hakem arkadaşımızın (Mete Kalkavan) babası İhsan Kalkavan tribünde. O maçta fenalaşıyor ve hastaneye kaldırılıyor. Ve daha sonra da vefat ediyor. Şimdi ben size soruyorum; siz babanızın ölümüne bir şekilde neden olan bir olayı unutur musunuz? Unutmazsınız. Ben unutmam. Kin güder misiniz? O ayrı bir şey. Beni bir şekilde etkiler o olay” diyerek, MHK’nın Kalkavan’ı Sivas maçına atamasına ‘bu örnekle’ (!) tepki göstermesiydi.

5 YIl ÖNCEKi HADiSE

Hani o; taraftarlarının yoğun tepkisi ve küfürlü tezahüratları sonrası, tribünden izlediği Mersin İdman Yurdu maçını fenalaştığı için erkenden terk etmek zorunda kalan ve ardından kaldırıldığı hastanede girdiği yoğun bakımdan çıkamayan o İhsan Kalkavan’ın ölüm hadisesini (5 yıl önceki) gerekçe göstererek “Böyle bir atama olmaz arkadaş” demesiydi...

15 RESMi MAÇI UNUTTU!

Hem de o Mete Kalkavan’ın; o günden bu yana, 5’i kendi başkanlık döneminde olmak üzere, atandığı ve Galatasaray’ın da 7 galibiyet ve 4 beraberlik aldığı 15 resmi maçı (8 VAR görevi hariç) es geçerek veya unutarak (!)... Bu yaklaşım nedir biliyor musunuz? En hafif deyimle skandaldır, Sayın Cengiz! Bu öyle Etik Kurulu’na sevk edilerek geçiştirilecek bir şey değildir Sayın nihat Özdemir başkan! Bu tıpkı dün Trabzonspor’a karşı verilen tepki gibi cevapsız bırakılmayacak kadar önemli; sessiz kalınamayacak kadar ciddi bir vakâdır, Sayın Zekeriya Alp başkan! Ha, bu arada; yaklaşımınızın Mete ve Kalkavan ailesinin fertleri kadar, onları en yakından tanıyan, yanı başınızdaki o Sayın Abdürrahim Albayrak’ı da aynı derecede üzdüğünü ve sarstığını bilesiniz Sayın Cengiz. Sonunda, şu kazanma adına her şeyin mübah sayıldığı ortamda (!) işin içine hakemin ölmüş babasını da karıştırdınız ya bravo size. “Pes” diyorum.

SÜPER LiG OLMUŞ SOSYAL LiG!

Çoğu insan sosyal medyadan, özellikle de Twitter’dan uzak durur. Gerekçeleri de çoğunlukla ‘ergenlerin mekânı’ şeklindeki bakış açısıdır. Ama ne acıdır ki bugün içinde bulunduğumuz toplum (futbol toplumu) neredeyse oradan dönüyor. Bıraktım sokaktaki taraftarı, kulüplerin resmi ağızlardan ve hesaplardan kullandığı üslup bile ‘doğum yeri sosyal medya’ diye bas bas bağırıyor! Geçmişte yoktu böyle bir şey. Sosyal medya; taraftarı, medyayı derken, neredeyse kulüpleri de yöneten üst akıl olmuş durumda. Yazık! Sonra haklıyken, sırf bu tarz yüzünden haksız duruma düşülüyor. Tıpkı dün Trabzonspor’un, MHK bugün Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz’in Mete Kalkavan yaklaşımı gibi... İlk yıllarda futbolun âkil insanlarının (!) tezleri, argümanları, bakışları sosyal medyaya yön verirdi... Şimdi ise sosyal medya o âkil (!) insanlara yön verir hale geldi, maalesef. Mesela Sayın Semih Özsoy’un malum medyadan alıntı (!) “Bir bardak suda fırtına koparanlar Zorlu’yu işaret edip ‘Ligde şaibe var’ diyenler, bir anda ortadan ne oldu da kayboldu” çıkışı... Sadece o ve onun kulübü değil bu girdaba kapılan. Geçmişte hiç bu kadar belden aşağı olmamıştı bu işler, bu demeçler. Futbolun ‘dili değişti.’ Adeta sosyal medyadan beslenmeye başladı resmi kaynaklar. İnşallah tez zamanda kurtulurlar o girdaptan.

FENERBAHÇE’DE TRANSFER!..

Yazının Devamını Oku

Vedat'a var da Emre'ye yok mu?

11 Mart 2020
Tahir Kum yazdı...

Talimat der ki; futbolcu olsun, bir başkası olsun “Hiçkimse ilgili takımın statüsüne uygun teknik adam lisansı olmaksızın, bir futbol takımını fiilen müsabakaya hazırlayamaz, yönetemez ve yönlendiremez. Yaparsa da 1 yıl men edilir.” Bu kadar net! Zaten geçen hafta gazetemizden de bu detayı siz okurlarımıza duyurmuştuk. Peki ya sonra ne oldu? Emre Belözoğlu antrenmanlarda olsun son maçta olsun adeta bir teknik adam gibi takım arkadaşlarını ‘yönetti’ ve ‘yönlendirdi.’ Görüntüler bunu kanıtlıyor. Ortak kanaat bu...

Şimdi soru şu? Acaba bundan iki ay önce Vedat Muriç’i adeta niyet okuyarak (!) bilinçli kart gördüğü gerekçesiyle PFDK’ya sevk eden zihniyetin (TFF Hukuk Müşavirliği); bugün de aynı sevk kriterleriyle (!) Emre Belözoğlu’nu PFDK’ya sevk etmesi gerekmez miydi? Madem sevke gerekçe deliliniz (Vedat olayında) ‘resmi yayıncı kuruluşun görüntüleri’ ve kriteriniz de bu görüntülerin incelenmesiyle oluşan ‘kanaat’, o zaman aynı delil ve kriterler eşliğinde, Vedat gibi Emre’yi de PFDK’ya göndermeniz gerekirdi!

Dün, Vedat’ın sevkini, “Disiplin müfettişleri; her somut olayı kendine özgü unsurlarını değerlendirerek bir ihlal oluştuğuna kanaat getirmeleri halinde disiplin sevkini yapmakla görevlidir” teziyle savunanlara, bugün “Emre konusunda kanaatiniz nedir?” diye sormazlar mı? O zaman bu çifte standart olmaz mı?

SUMUDICA’YI GÖRMEDiNiZ Mi?

Geçtik Emre’yi... Örneğin; bu hafta cezalı olduğu için maçı tribünden seyreden Gaziantep FK Teknik Direktörü Sumudica’nın da maçı anlatan spiker arkadaşımızın da “Şüphesiz yardımcılarıyla mesajlaşıyordur” yaklaşımını göstermesine neden olan o telefonla mesajlaşma görüntüleri üzerine, ‘Vedat Muriç sevk kriterlerine göre’ PFDK’ya sevki gerekmez miydi? Hem de karşılığı minimum 4 maç men olan ‘tedbire uymama’ ihlalinden. Madem somut delilin olmadığı yerde, niyet ve kanaatiniz yeterli!.. O gün de söyledik, bugün tekrar ediyoruz; böyle niyet okuyarak adalet olmaz!

ZORLU ZiRVESiNDEN MASLAK ZiRVESiNE!

Hatırlarsınız geçen hafta TFF yönetimi ile Kulüpler Birliği arasında vakfın Maslak’taki merkezinde bir toplantı gerçekleşmişti. Öğreniyoruz ki; tarihi zirve olmuş. Tıpkı ‘Zorlu Zirvesi’ gibi ‘Maslak Zirvesi’ de içeriği, alınan tarihi kararları ve sert tartışmalarıyla uzun zaman konuşulacak türden...

VE BANKA TEMiNAT MEKTUBU GERi ÇEKiLDi

Yazının Devamını Oku

Fenerbahçe'yi bekleyen tehlike

5 Mart 2020
Tahir Kum yazdı...

Fenerbahçe’de durum vahim... Gelecek de pek umut verici görünmüyor. Sarı lacivertlilerde vaziyet ‘deve’ misali... Kulübün her bir tarafı eğri-büğrü...

Sıkıntı; ne ‘teknik’ ne de ‘takım’ kadrosuyla sınırlı. Sıkıntı büyük... Sıkıntının da ‘büyüğü’ kulübün kötü yönetilmesi. Başkanın tutumu, davranışı... Yönetimin yetersizliği, beceriksizliği...

Futbolcu kadrosu demoralize olmuş durumda. Takımı ayağı kaldıracak abi yok. emre küskün, moralsiz. Millette kaptan Muslera, Burak Yılmaz, Sosa... Sende Ozan!

Yabancıların her biri ayrı telden çalıyor. Kruse desen, adam başka âlemlerde geziyor. Yerli - yabancı kaynaşması neredeyse sıfır. Geçen hafta Samandıra’dan birkaç örnekle durumu izah etmeye çalışmıştık.

Dahası da var. Ama şimdilik pas geçiyoruz. Şimdi tüm bu sorunlara mart ayında kapıda bekleyen yüklü ödeme eklenmiş durumda. Aldığım bilgi, sadece bir ay içinde ödenmesi gereken nakit miktar 800 milyon lira civarındaymış.

CAS’ta ve FIFA’da bekleyen ve karar aşamasında yaklaşan dosyalar var... Anlayacağınız içeride olduğu gibi dışarıdaki dosyalar da sıkıntılı. TFF Kulüp Lisans Kurulu bu sezon adına son sözü mayısta söyleyecek. Ucunda yaptırım tehlikesi var.

Durum; başkanın, yönetimin hele bu moralle (!) altından kalkabileceği bir durum değil. Dediğimiz gibi taze kana, yeni bir yönetime ihtiyaç var. Hem de ivedilikle... Çünkü ne moral var ne para ne de işi kotarabilecek beceri!

SKANDALLAR FEDERASYONU!

Yazının Devamını Oku

Tek çözüm; Genel Kurul!

27 Şubat 2020
Tahir Kum yazdı...

Hiç uzatmaya gerek yok, büyük hayaller ve umutlarla göreve gelen Ali Koç ve yönetimi artık yolun sonuna gelmiştir... Hani şu; görev süresince ‘her başarısızlığın ardından birilerini suçlayan bir yönetim’ anlayışıyla hafızalarda iz bırakan o yönetim...

Hani şu; genel kurul süresince eleştirdikleri başkan profili ve yönetim anlayışını âdeta taklit eden o yönetim... Artık onlar için de, Fenerbahçe için de, tek çözüm, kulübü ve takımı bu duruma getiren zihniyetin bir an evvel değişmesi gerekiyor. Sayın Ali Koç, yönetim anlayışını ve yönetimini yenilemelidir.

Her şeyden evvel, yeniden çıkacağı bu yolda yanına kılavuz olarak, bugünkü gibi basketbol şubeden devşirme ‘futbol sorumluları’ (!) değil, işin ehli idareciler almalıdır. Bunun da yolu, tez zamanda olağanüstü genel kurul kararı almaktır. Yoksa? Bu futbol aklıyla yola devam, etmek gelecekte Fenerbahçe’ye bugünleri de aratır...

FUTBOLUN PATRONU VE SAMANDIRA’DAN TAŞANLAR!

1- Acaba zaman zaman kaleci sıkıntısının baş gösterdiği bu sezon öncesi; Volkan Demirel’in bir yıl daha oynama isteği ve teknik kadronun da bu yöndeki talebinin bizzat başkan Ali Koç tarafından veto edildiği doğru mudur? Volkan’ın yeşil sahalara veda etme kararı için son güne kadar beklenmesinin nedeni acaba bu konuda teknik heyet ile başkan arasındaki fikir ayrılığı ve başkanı ikna çabası mıdır?

2- Acaba zaman zaman sürpriz seyahatleriyle takım için de gündemi meşgul eden (!), aynı zamanda lisanslı poker oyuncusu olan Max Kruse’nin bu sebeple anlaşma şartlarından birinin de ‘yıllık izin günlerinin sezon başında belirlenmesi’ olduğu yönündeki iddialar doğru mudur?

3- Acaba bu sezon; saha içinde ve dışında takım ruhu olgusundan uzak bir görüntü veren sarı lacivertli takımda, ciddi gruplaşmaların olduğu; yerlilerle yabancılar arasında ayrışma: Emre Belözoğlu ile Kruse arasında kriz; yerlilerin kendi aralarında ‘Almancılar ve diğerleri’ diye iki gruba ayrıldığı ve takım içinde ciddi bir ‘liderlik’ boşluğu yaşandığı yönünde aldığımız bilgiler doğru mudur? Dip notumuz: Gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır!

BUNUN ADI ‘GAF’TIR!

Yazının Devamını Oku