Hadi dünü, bugünü geçtik... Görünen o ki; yarınlardan da pek umut yok Fenerbahçe camiasının... Çünkü zihniyet aynı zihniyet. Değişen bir şey yok. Aynı tas aynı hamam sürüyor, icraatlar. İlk iki yılından ders çıkarır diye düşündüğümüz o zihniyetin 2020-21 öncesi şu hamlelerine bakıyorum da... Sanki, gelecek, bugünleri de aratacak gibi duruyor... O zihniyetin bugün ‘Fenerbahçe’nin geleceği’ olan o alt yapının başına getirdiği isme baksanıza... Tek tecrübesi 7-8 aylık Altay Gençlik Gelişim Antrenörlüğü olan bir futbol adamı. Düşünsenize...Yaklaşık iki yıl önce; dünya futboluna bu anlamda nâm salmış, Belçikalı Cris Van Puyvelde’nin düşünüldüğü hatta el sıkışıldığı F.Bahçe Altyapı Koordinatörlüğü görevine Tahir Karapınar’ın oturtulması... Nereden nereye...
TAHİR HOCA TERCİHİ VE MÜTHİŞ GEREKÇESİ
‘Peki Tahir hoca ne alaka? dediğinizde de, Fenerbahçeli yönetici Selahattin Baki, ‘gerekçesiyle’ lafı adeta ağzınıza tıkıyor: “37 yaşına kadar futbol oynaması, babacan yapısı ve Ege Bölgesi futbolcu havuzuna hakim olması!” Desenize tam altyapılara göre biçilmiş kaftan Sayın Baki... Zaten Ege Bölgesi futbolcu havuzuna hakimseniz yeter! Umarım yeni teknik direktör için aranan özellikler ve bakış açısı benzer şekilde olmaz. Tabii ilginç olan bir konuda Altyapı Koordinötörlüğü için böyle bir ismi ‘bulmuş’ yönetimin, bu teknik adamla sadece 1 yıllık sözleşme imzalaması. Bulmuşsun böyle bir hoca, atsana 5-10 yıllık imza.
TOKMAĞI FUTBOLCUYA VEREN TEKNİK ADAM
Yeni sezonun ‘Fenerbahçe Altyapı Koordinatörü’ bugünün ‘Fenerbahçe A Takım Teknik Direktörü’ olan UEFA Pro Lisanslı teknik adamımız Tahir Karapınar’a gelince... Bir taraftan, antrenmanda, maçta, maç sonu basın toplantılarında teknik direktör edasıyla konuşacak ve duracaksınız, ama boynunuzdaki o davulun tokmağı başkanın, hatta ve hatta bir futbolcunun çantasında çıkacak! O zaman ya yerinizi, ya da duruşunuzu değiştireceksiniz Tahir Hocam. Kim ne derse desin bu, Fenerbahçe’nin idaresi açısından ziyade bir Türk teknik adamın düştüğü durum açısından üzüntü hatta utanç verici bir olaydır. Tıpkı, 70 basamak çıkıp saha içi ile ilgili başkandan direktif alan, yıllarını futbola vermiş teknik direktör adayı Volkan Demirel’in eyleminde olduğu gibi...
BU HÜLLE İÇİNİZE SİNİYOR MU TFF?
Bu, Futbol Federasyonu’nun, Antrenörler Derneği’nin el koyması gereken bir konudur. Bu, bir hülledir. Ne yazık ki bu hülleye geçmişte olduğu gibi bugün de Futbol Federasyonumuz göz yummaktadır. Hele hele bir futbolcunun gördüğü sarı kart konusunda ‘niyet okuyabilecek’ kadar ilginç özelliklere sahip, futbolun marka değeri konusunda oldukça hassas Türkiye Futbol Federasyonu! Bu arada Antrenörler Derneğimiz de şu kiralık diploma işine bir çözüm bulsun lütfen.
KOÇ NE DEDİ, NE YAPTI?(2)
Gerekçeleri şu:“Alacaklara ilişkin çektiğimiz ihtarname neticesinde kulüp sadece marta kadar olan ödemeleri yapıp geri kalanla ilgili ödeme yapmamıştır. Bu, mevcut sözleşme gereği sözleşmenin oyuncu tarafından tek taraflı feshini gerektirmektedir. Ve gereği yapılmıştır.”
DOMİNO ETKİSİ OLUR MU?
Futbolcu cephesi de “Haklıyız” diyor. Bu iş kulübün başını epey ağırtacağa benziyor. Maddi külfeti de cabası. FIFA talimatlarına göre oyuncuyla uzlaşma şart. Bu arada bu uzlaşma krizi sadece Kruse ile ilgili değil. Futbolcuların birçoğunun bir yıl öncesine dayanan alacaklarının yeni bir sözleşme ile ileri tarihe ertelenmesinin üzerine bir de oyunculardan indirim talep edilmesi krize neden olmuş.
Oyuncular sıcak bakmamış. Bu konuda önce Emre ve sonra yönetim oyuncularla tek tek görüşmüş. Isla’nın ayrılışında da yine ödeme krizi var. Asıl soru: Kruse olayı F.Bahçe’de ve ülkemizdeki diğer yabancılar için bir domino etkisi yapar mı? Aldığım duyum, yapacak gibi.
Hani Sayın Ali Koç’un adaylık süreci sırasında kongre üyeleriyle yaptığı bir buluşmada gelen bir soruya “Siz hâlâ benim nasıl bir Fenerbahçe hayal ettiğimi anlayamamışsınız” cevabıyla büyük alkış topladığı o gün... Kısacası; 21 mayıs 2018 günü belirlenen ve ayakta alkışlanan, o ‘Ali Koç vizyonu!’
HOCASIZ 100 GÜN
Ve sonrasında, ‘çıtanın ne yükseklikte olduğu bilinmediği için!’ o günden bu yana kimsenin kolay kolay “Başkanım şu isim de gündeminizdeymiş” gibi soru sormaya cesaret edemediği bir süreç. Ve iki yıl sonra bugün; 100 günü aşkın boş kalan bir Fenerbahçe Teknik Direktörlük koltuğu... Ardından prosedür gereği diploma kiralamak zorunda kalan bir ‘büyük’ kulüp...
ALTYAPIDA 8 AY...
Ve bunun üzerini, geçmişinde sadece 8 aylık bir alt yapı deneyimi olan kişi için “Altyapımızın başına geçecek” denerek örtme çabası. Sonuçta 21 Mayıs 2018 günü sayın Koç’un söylemleriyle büyük hayaller kuran Fenerbahçe camiasının 16 Haziran 2020 günü akla hayale gelmeyecek o felaket görüntüleri yaşaması... Ersun Yanal sonrası Fenerbahçe’nin futbol aklının teslim edildiği kişiler tarafından Trabzonspor kupa maçı günü yaşanan o tablo... “Ligdeki puan tablosuna razıyım” dedirtecek, görüntü.
TAKTİKLER STAJYER ANTRENÖR VOLKAN DEMİREL'DEN
Yarınlarda, muhtemelen yedek kulübesinde görev vereceği antrenörünü (Volkan Demirel) tribünde yanına çağırarak talimatlar veren bir başkan profili. Pro lisanslı teknik direktörün hiçe sayıldığı, başkanın, futbolcunun ve stajer antrenörün Fenerbahçe teknik patronluğuna soyunduğu bir kulüp profili. Kenardaki o teknik adamı ve onca antrenör varken, oyuna girmeden önce son talimatlarını stajyer antrenör Volkan Demirel’den alan Mehmet Ekici.
YUKARIDAKİ KULÜBE!
Futboldaki normalleşme adımlarıyla birlikte yavaş yavaş normal gündemimize de dönmeye başladık. Bunun ilk adımı da birkaç gün önce ilk defa gazetemizin gündeme getirdiği Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) üç yıllık yabancı futbolcu planlamasıydı. Bununla ilgili birkaç yeni detayı da birazdan sizlere aktaracağız. TFF’nin şu anda üzerinde çalıştığı ikinci bir konu da; son rötuşları yapılan ve toplam 38 bin metrekare kullanım alanına sahip olan Riva’daki TFF Spor Kompleksi’nin Gençlik ve Spor Bakanlığı’na devri ve yönetim merkezini de Atatürk Olimpiyat Stadı’na taşıma konusu. Bu konuda içeriden aldığımız bilgiler şöyle...
TFF 2018 yılında yaklaşık 102 milyon TL’ye ihalesi yapılan ve bitmek üzere olan bu tesisi, Gençlik ve Spor Bakanlığı’na devredecek. Bir nevi satacak. Şöyle ki; TFF bunun karşılığında hem Atatürk Olimpiyat Stadı’nın işletmesini alacak hem de üzerine bir miktar parayı da kasasına koyacak. Böylelikle son dönemlerde ekonomik krizle boğuşan TFF, nakdî anlamda da bir nebze olsun nefes almış olacak.
GENÇLiK MERKEZi
Gençlik ve Spor Bakanlığı da içinde 800 kişilik dev konferans salonu, çok amaçlı fuaye alanı, 10’un üzerinde toplantı salonu, terapi havuzları, fitness salonunu ve iki doğal çim sahanın da olduğu bu 26 bin metrekare kapalı alana sahip olan üç katlı dev tesisi gençlik merkezi olarak Türk sporunun hizmetine sunacak.
İNGiLTERE MODELİ; WEMBLEY VE ST. GEORGE’S PARK GİBİ
Bu tesise karşılık Atatürk Olimpiyat Stadı’nı alacak olan TFF, 2021 yılından itibaren Riva’daki tüm yönetim ve idari birimlerini bu stada taşıyarak futbolun yeni yönetim merkezini İkitelli yapacak. Tıpkı tüm yönetim ve idari merkezi Wembley Stadı’nda, teknik ve eğitim kısmı da Riva’daki tesislerimizi andıran St. Georger’s Park’ta olan İngiltere Futbol Federasyonu gibi... Aynı şekilde TFF’nin yönetim merkezi statta, eğitim merkezi de Riva’da olacak. Böylelikle ‘stat’ olarak inşa edilen ancak futbol maçlarından çok reklam çekimlerine ev sahipliği yaptığı için adeta ‘olimpiyat stüdyosu’ haline dönüşen o dev tesisimiz, bu hamleyle bir nevi kurtarılmış olacak. 2020 UEFA Şampiyonlar Ligi finali için adeta baştan sona yenilenen Atatürk Olimpiyat Stadı, yeni yüzüyle birlikte yeniden futbola hizmet etmeye başlayacak.
TFF’NiN PLANI, FIFA VE UEFA TAŞ KOYMAZSA GERÇEKLEŞECEK
Bu arada hem TFF hem de Gençlik ve Spor Bakanlığı açısından oldukça mantıklı görünen bu planla ilgili bir ayrıntı; bu işe FIFA ve UEFA’nın ne diyeceği... Sebebi de Gençlik ve Spor Bakanlığı’na devredilmesi planlanan bu tesisin yaklaşık yüzde 80’e yakın bütçesinin FIFA ve UEFA tarafından karşılanmış olması. Bu kaynağa karşılık tesisin futbol dışında kullanılıp kullanılmaması konusunda bu iki kuruluşa bir taahhüt verilip verilmediği meselesi... Tabiî onu da zaman gösterecek. Ama ne olursa olsun, yılda 15 futbol müsabakasına karşılık 150’ye yakın reklam ve film çekimi ile (!) stattan çok stüdyoyu andıran Olimpiyat Stadı’nın kurtarılması şart. Umarım bir aksilik çıkmaz...
Kısmetse ligimiz 12 Haziran haftası başlayacak. Şampiyonluk yarışına ortak olan dört takım var. Her ne kadar Trabzonspor bu yarışta avantajlı görünse de Başakşehir, Galatasaray ve Sivasspor da bu yarışa ortak. Dönelim Kovid-19’un ülkemizde kendisini hissettirdiği o ilk günlere... Yani ligin 26. haftasına. Yarışta olan Galatasaray’ın, hocasından futbolcusuna, ligin devam etmesine yönelik ayaklanmasına. Bugün öğreniyoruz ki; bu konulu kendilerine görev addetmiş (!) Galatasaray’ın kaptanı Muslera ve yıldız futbolcusu Falcao da ‘Türkiye Süper Ligi’nin durdurulması’ için yabancı oyuncular nezdinde bir kalkışma içine girmiş. Bu iki futbolcu, kendi takım arkadaşlarının dışında rakip takım oyuncularını da örneğin şampiyonluktaki rakipleri Trabzonspor’un kaptanı Jose Sosa ve Obi Mikel’i de bizzat arayarak kendilerine destek olmalarını istemiş. Peki, bunu nereden biliyoruz? Sayın Ahmet Ağaoğlu’nun 20 Mayıs’ta Riva’daki son zirvede, “Peki arkadaşlar, 16 Mart’ta benim takım kaptanım Sosa’yı, futbolcum Obi Mikel’i arayıp ‘Bu ligi oynatmayalım’ diye kışkırtanlar sizlerin oyuncuları değil mi? Şimdi onlar nerede? Mikel’e telkinde bulunan ve ülkesine dönmesine sebep olanlar!’ diye adeta hesap sormasından. Benim de ta o günlerden duyduğum ve kendisinden de teyit ettirdiğim bu hadiseyi, 20 Mayıs’taki zirvede çıtlatmasından...
FIFPRO'YA YAPILAN MÜRACAAT
Dahası, Türkiye’de rakip takım oyuncularını arayarak böyle bir kampanya başlatan Muslera ve Falcao’nun, sonrasında o günlerde FIFPro’ya, yani Uluslararası Profesyonel Futbolcular Birliği’ne bu konuda yaptıkları resmi müracaatın ortaya çıkmasından... FIFPro Baş Hukuk Müşaviri Alexandra Gomez-Bruinewoud’un Kovid-19 ile ilgili katıldığı uluslararası bir oturumda Muslera ve Falcao’nun kendilerine müracaat ederek Türkiye liglerinin durdurulması konusunda yardım istediklerini açıklamasından... Bruinewoud’un Türkiye’deki birçok yabancı oyuncunun ligi oynamama konusunda kendilerinden yardım istemeleri üzerine TFF ile temasa geçmelerini duyurmasından. Belli ki ciddi bir atağa kalkışmış bu kaleci ve santrfor arkadaş.
SONUÇ: TRABZON MIKEL'SİZ KALDI
Belki de bu girişimin etkisiyle Trabzonspor’un orta sahasındaki yıldız ismi Obi Mikel, kulübü ile karşı karşıya gelerek yollarını ayırdı. Yarın lig başlayacak; Trabzonspor gibi Galatasaray da şampiyonluğa ortak. Ama bordo mavililer kalan maçlarına Obi Mikel’den mahrum çıkacak. Bilmiyorum böyle bir ortamda Galatasaray’ın iki futbolcusunun Trabzonspor’un iki futbolcusunu arayarak bize göre ‘yönlendirmesi’, Sayın Ağaoğlu’na göre ‘telkinde bulunması veya kışkırtması’ ne kadar doğru ve etiktir? Mesela tam tersi olsaydı? Bugünün futbol gündemi, ülkesine dönen Muslera’nın sürpriz ayrılığının irdelenmesi olmaz mıydı?
DİKKAT YAYIN GİDEBİLİR
Bir önceki yazımızda TFF ile Kulüpler Birliği arasında 20 Mayıs’ta gerçekleşen ‘tarihi zirveden’ bazı satırbaşlarını sizlerle paylaşmıştım. Hani son dönemlerin en gergin toplantısın dan. Belki de o gün yaşananları - anlatmaya bugün de yetmeyecek! Mesela, bu zirveyle ilgili ilk ya zımda, - “Müjde! Nur topu gibi bir krizimiz daha oluyor” demiştim ya... Hani Trabzonspor cephesinin, kalan 8 maçın tamamlanamamasıyla ilgili TFF yönetiminden bir nevi ‘garanti’ istemesiyle ilgili olarak. Sonra öğreniyorum ki; ikizi miz, hatta üçüzümüz bile olma - durumu varmış... Anlayacağınız, kulüplerimizin sıkıntısı bugünlerde sadece Kovid-19’la sınırlı değil. Hatırlarsanız; yine o yazımızda Süper Lig’in beIN Sports’la kalan 2 yıllık sözleşmesinin tehlikede olduğu notunu da düşmüştük. Her ne kadar, o günkü zirveden sonra, hem TFF hem de Kulüpler Birliği cephesi, şu küme düşme hadisesini ‘ana gündem maddesiymiş gibi’ milletin önüne koysa da; aslında o günün 1 numaralı gündemi aslında Digitürk’le yaşanan krizdi. Hem de ne kriz! Belki de bu ‘küme düşme kaldırılsın’ muhabbetiyle, yayıncı ile yaşanan boş o krizin üstü örtülmek istenmiş olabilir. Onu bilemem. Ama bil diğim bir şey var ki, o da yayıncı - kuruluştan gelen ‘şok teklifle’ adeta çılgına dönen 18 kulübün ayaklanmasını Sayın Nihat Öz demir - ’in güç bela bastırması.
DİGİTÜRK'ÜN ŞARTI
Şükür sonunda; Süper Lig’le ilgili kriz, Covid-19’un ülke futbolumuzda en çok etkilediği 7 kulübümüzün(!) ligin oynanmasına onay vermesiyle çözülmüş oldu. Açıkçası kimse onlardan böyle hızlı bir dönüş beklemiyordu! Çünkü hemen hemen hepsi, yaklaşık son bir aylık süreçte yaptıkları açıklamalarla, ortaya koydukları sorularla ‘sağlık açısından’ bu ligin ‘oynanmaması’ gerektiğini söylüyorlardı. Peki, şimdi ne oldu da, ‘pandemiyi’ gerekçe göstererek, “Bu lig oynanamaz” diyen bu kulüplerimiz, bir anda ‘oynayabiliriz’e döndüler? Sanırım, toplantıya ‘oynanamaz’ görüşüyle gelip ‘oynayabiliriz’ görüşüyle ayrılan bu 7 kulübümüz için, toplantı sırasında virüsten ‘onlara bulaşmayacağız’ garantisi filan alınmış olsa gerek! Bunun başkaca bir izahı olabilir mi? Çünkü onlar için önemli olan sağlıktı ya... Hiçbir şeyin insan sağlığından önemli olmadığını söylüyorlardı ya? Sık sık canlı yayınlara bağlanarak, medyada yer alarak... Demek ki bunların hepsi yalanmış... Dürüst değillermiş... Samimi değillermiş... Gördük ki dertleri ‘sağlık’ değil ‘çıkarlarıymış!’ Ve bunu da TFF’ye verdikleri o önerge ‘karşılığı’, ‘oynanamaz’dan ‘oynanabilir’e manevra yaparak(!) cümle âleme göstermiş oldular.
Futbolumuzun 'Komedi Dans Grubu'
Peki, kim mi bunlar? Kayserispor, Konyaspor, Kasımpaşa, Ankaragücü, Gençlerbirliği, Malatyaspor ve Rizespor. “Ligi oynayalım ama küme düşme olmasın” teklifini yapan futbolumuzun hiç gelişememiş 7 ‘cüceleri!’ ‘Komedi Dans Grubu’ da diyebiliriz onlara, komik oldukları için. Mümkün müdür böyle bir şey, Allah aşkına? Küme düşmenin olmayacağı bir ligde bu zihniyetteki adamların liderlik ettiği bu takımlardan(!) ne beklersiniz? Adil ve dürüst bir ligden bahsedilebilir mi?.. Nasıl bir kafadır bu?
'Peki gerekçeniz ne?' diye soran olmadı mı?
Böyle bir talebin sağlıkla ne ilgisi vardır? Merak ediyorum... Acaba bu önergeyi veren kulüplere biri de o toplantıda ‘Peki, gerekçeniz ne arkadaşlar?’ diye sordu mu? Öyle ya... “Acaba pandemi konusunda diğer 11 takımdan bu 7 takımı ayıran fark nedir” diye? Belki de bu kulüplerin gerekçeleri, bağışıklık sistemi ‘zayıf insanlara’ etkisi yüksek olan bu virüsün küme düşme korkusu yaşayan ‘zayıf takımlarda’ da etkili olabileceği varsayımlarıdır! ‘Zayıf’ oldukları için belki de diğerlerine oranla kendilerini risk grubunda görmüş olmalarındandır. Ne dersiniz?
Fenerbahçe'nin sürpriz desteği
Vallahi insan bunu teklif ederken utanır, yüzü kızarır: “Tamam oynayalım ama küme düşme olmasın!” İşin üzücü olan bir başka boyutu da öğrendiğim kadarıyla Fenerbahçe Başkanı Sayın Ali Koç ve Kulüpler Birliği Başkanı Sayın Mehmet Sepil’in o toplantıda bu önergeye destek vermeleri... İlginç. Buna karşılık Sayın Ahmet Ağaoğlu’nun önergeye şiddetle karşı çıkıp bu kulüplere ‘gereğini’ sert sözlerle söylemesi ve toplantıda bu yüzden belli bir süre gerginlik yaşanması... Kim ne derse desin, bu saçma ve ‘gündeme alınıp incelenmesi’ bile abes olan önerge, bugün ülkenin yaşadığı pandemi sıkıntısından çıkar elde etme anlayışından başka bir şey değildir.
Temmuzda starta hayır
O günleri anımsatıyor. O gün bir kulağımız UEFA’da, bir kulağımız savcılıktaydı. Bugün de Kovid-19 sürecinde, bir kulağımız UEFA’da, bir kulağımız Sağlık Bakanlığı’nda. Pürdikkat oradan çıkacak kararları bekliyoruz... O kararlar nihayetinde futbolumuza şekil veriyoruz. Ve yine bugün de ‘o merkezlerden çıkan kararlara karşı’ kulüplerin ve otoritelerin farklı farklı yorumlarıyla yaşanan benzer kriz. Ve yine başrolde TFF Başkanı’nın sık sık yaptığı bilgilendirmeler ve açıklamalar. Umarım Nihat Başkan’ın (Özdemir) iyi niyetiyle sık sık ortaya çıkması, Mehmet Ali Aydınlar gibi ileride başına dert açmaz!
AVERAJI YOK SAYMAK...
Başkanın performansı kötü değil, maşallahı var. Ama sanki Aydınlar gibi gereğinden fazla topa giriyor. Bu da hata yapmasına neden olabilir. Kaş yapayım derken bazen göz çıkartabilirsiniz. Tıpkı sayın başkanın şu son yaptığı birkaç açıklamada sürekli ülkemizle liglerini sonlandırma kararı alan Fransa, Belçika ve Hollanda arasındaki ‘karar farklılığını’ anlatırken altını çizdiği ‘puan ve averaj’ gerekçesi gibi.
TEHLİKELİ BİR YAKLAŞIM
Bize göre sayın başkanın şu yaklaşımı tehlikeli: “Bakın, Türkiye’de liglerin başlaması lâzım. Oynamadan şampiyonu, hatta ondan ziyade düşecek takımları nasıl tespit edeceksiniz? Bakın, Malatyaspor ile Rizespor arasında gol farkı var. Trabzonspor ile Başakşehir arasında gol farkı var, puan değil. Biz Fransa gibi, Hollanda gibi, Belçika gibi değiliz ki. Şampiyonluk mücadelesi de, düşme hattı da puan puana, gol farklarıyla... PSG de diğerleri de puan farkıyla öndeydi. Süper Lig’e bakalım. İki takımımız aynı puanda ve aralarında gol farkı var. Bizim hedefimiz ligleri tamamlamak. Aksi durumda büyük huzursuzluklar olur!” Bu, doğru ve sağlıklı bir yaklaşım değil sevgili Başkan. Bu, “Bizde de oradaki gibi averaj değil de puan farkı olsaydı benzer şekilde aynı kararı alabilirdik” anlamına gelir ki, dediğimiz gibi bu hem usul hem de esas bakımından mevcut TFF statü ve talimatlarına aykırı bir davranış olur
4 TAKIM AVERAJLA ŞAMPİYON OLDU, 9'LU AVERAJLA DÜŞTÜ
Çünkü bugün sizin bağlı olduğunuz o statüler ve talimatlar averajı da tıpkı puan gibi bir ‘fark’ olarak ortaya koymaktadır. Bu da, Futbol Müsabaka Talimatı 9. Maddesi’nde ‘Puan usulü ve averaj’ başlığı altında sıralanmıştır. İkili ve genel averaj olarak iki fıkra halinde izah edilerek. Ortada böyle bir gerçek varken, çıkıp böyle bir gerekçe göstermek, yani ‘averaj farkını’ yok saymak talimatlara aykırı davranmaktan başka bir şey değildir. Kaldı ki bugün, ligin geride kalan 62 sezonunda şampiyonların 4 kez gol averajıyla belli olduğu gerçeğini de unutmamak gerekir. Aynı şekilde lig tarihinde tam dokuz takımın averajla küme düştüğünü...
TFF'NİN BASIN SÖZCÜSÜ YOK MU?
Bakıyorum, üç-dört ülkenin dışında hemen hemen tüm Avrupa ülkeleri sahaya ineceği takvimi belirlemiş durumda. Şükür, bizimkiler de geç de olsa yanlıştan dönerek bize göre ‘oynanamaz olan’ alt ligleri öteledi. Yoksa 2. Lig, 3. Lig, hele hele amatör liglere aynı anda start vermek akıl işi değildi. Bakmayın o liglerin 1-1.5 ay ötelenmesine... O tarihlerde bile oynanması çok zor bir ihtimal. Yazın kenara.
AYNI KEFEYE KOYMAYIN
Azınlıkta da olsa bizde de ‘liglerin oynanmasına karşı olanlar’ yok değil. Bu taraf, o taraf kim ne derse desin, bunu oynatarak göreceğiz. Belki de başladıktan bir-iki hafta sonra tekrar kontak kapatacağız. Bugün alınan karara karşı tez olarak, “Efendim koca Fransa bitirdi, bak oynamıyor” diyenler var. Yani Covid-19’la mücadele konusunda başarılı ve hatta birçok ülkeye örnek olmuş Türkiye ile bu işi eline yüzüne bulaştırmış, yönetememiş, hatta ve hatta hastalarını tedavi için Almanya ve İsviçre gibi ülkelere göndermek zorunda kalan o Fransa’yı aynı kefeye koyanlar var. Bu tezi savunanlar, Fransa’nın daha fazla rezil olmamak adına bu kararı aldığından ve buna karşılık da kulüplere ciddi bir ekonomik kaynak sağlamak zorunda kaldığından haberdarlar mı?
ÖNÜNÜ TIKAMAYIN
Yine keza futbolun oynanması kararının karşısına Basketbol, Voleybol ve Hentbol Federasyonları’nın ‘liglerin oynanmaması kararı’ almasını koyanlar, bu kararın daha çok ‘ekonomik’ olduğunu biliyorlar mı? Oynamanın onlar için ciddi bir külfet olduğunu... Bunların getirisinden çok götürüsü olan branşlar olduğunu. Yoksa temaslı oyun futbolun yanında voleybolda risk nedir ki, öyle değil mi? Onun için lütfen, sosyal ve ekonomik hayatın yavaş yavaş normalleşmeye geçtiği bir yerde sporda da normalleşmenin önünü tıkamayın.
YAYIN SÖZLEŞMESİ Mİ KAR-ZARAR ORTAKLIĞI MI?
Elbette bizim gibi, diğer ülkelerin de futbola start vererek aldıkları bu riskin altında yatan önemli gerekçelerin başında ‘ekonomi’ yatıyor. Doğrudur. Ama unutmayın, çalışmayan aracın aküyü bitirdiği gibi, dönmeyen top da futbolu bitirir. Avrupa Ligler Birliği’nin Covid-19’un ilk ayında bu vakanın kulüplere yansıması olarak hesapladığı yüzde 30’luk zararın bugün yüzde 50’lere dayandığını biliyor musunuz? Bu zararın daha da büyümemesi için kontağı çalıştırmak zorundayız...
BENZİNCİMİZ KAPALI