Siyasal din

DİNDAR bir okurumun yorum köşesinde yazdıkları üzerinde düşünmeliyiz:

Haberin Devamı

“Cumanın farzına kadar bekliyor ve kılar kılmaz çıkıyorum, ikrah geldi bu siyasi hutbelerden...”

Din siyasetle özdeş gösterilirse, bunun ne gibi etkilerinin olabileceğine dair yaygın bir örnektir bu.

BAŞKANLIK MI, PARLAMENTER Mİ?

Sayın Hayrettin Karaman bir yazısında “İslâmî sistem referans olarak değil ama mekanizma olarak başkanlık sistemine benzer” diye yazmıştı. (Yeni Şafak, 25.11.2015)

Referandum sırasında da ‘evet’ oylarını “bizi hedefe yaklaştıracak olan bir adım” diye niteleyerek bunun ‘farz’ olduğu bile yazdı. (13.4.2017)

Peki, samimi dindar bir Müslüman parlamenter sistemi tercih ediyorsa ne olacak?

Dahası, başkanlık sistemine sempati duyan bir Müslüman, önerilen sistemde mesela kuvvetler ayrılığının zayıflayacağını düşünerek ‘hayır’ oyu verdiyse, ‘farz’a aykırı davranmış mı olacak?

Haberin Devamı

Aslında İslam hiç bir sistemi emretmemiştir. Nitekim Peygamber Efendimiz vefat ettiğinde, yeni yöneticinin nasıl belirleneceği konusunda Müslümanlar şaşırmışlar, hatta Hz. Ebubekir “Keşke vefatından önce Resulullah’a sorsaydık” demiştir.

Demek ki, hiç bir sistem adil olmak şartıyla farz da değildir, günah da değildir.

‘BÜYÜKLER DE YANILIR’

Aynı konuya bir de modern anayasa hukukunun ‘denetim ve denge’ ilkesi açısından bakalım. Bu ilkenin anlamı, yöneticilerin yetkilerinin sınırlandırılması, denetlenmesi ve dengelenmesidir.

Peki, yetki sahipleri dindar olursa denetime, dengeye, kuvvetler ayrılığına falan ihtiyaç kalmaz mı?

Büyük Cevdet Paşa, Cemel ve Sıffin savaşlarında yetmiş bine yakın Müslümanın siyasi ihtilaf yüzünden birbirini öldürdüğünü hatırlatarak şunları yazar:
“Küçükler yanılır da büyükler yanılmaz değil ya. Onlar da yanılır, hata eder, yanlış yola gider...” (Kısas-ı Enbiya, Üçdal Yay. cilt 3, s.227)

Nitekim bütün dinlerin ve milletlerin tarihlerinde insanların kanlı siyaset ve iktidar kavgaları vardır. Tarihten dersler çıkarılarak ‘büyüklerin yanılması, hata etmesi, yanlış yola gitmesi’ gibi olayları ‘denetleyip dengelemek’ ihtiyacı duyuldu, modern zamanlarda bunun için kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü gibi değerler ve kurumlar geliştirildi.

Haberin Devamı

PROF. GÜNGÖR’ÜN UYARISI

Siyasete sağdan veya soldan ‘bizler’ ve ‘onlar’ diye ayırarak yahut ideolojik kavramları öne çıkararak bakarsak, zihinlerimizde ‘kuvvetler ayrılığı’ gibi ilkelere yer kalır mı?! Herkes ‘adil devlet, adil düzen’ gibi soyut kavramları benimser ama bunun içeriği önemlidir.

Bunun içeriği yöneticilerin ‘Kim?’ olması değildir. Yönetimin ‘Nasıl?’ yani denetlenebilir, dengelenebilir, eleştirilebilir olmasıdır.

Dini siyasallaştırmak kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı gibi değerleri ezmekle kalmaz, dinin özü olan yüksek ahlaki değerleri de araçsallaştırır, içini boşaltır.

Dinden soğumaya bile yol açabilir.

Merhum Hocam Prof. Erol Güngör, “İslamın Bugünkü Meseleleri” adlı kitabında çeyrek asır önce bu uyarıyı yapmıştı:

Haberin Devamı

“İslam aydınlarının kendilerini yıpratan, enerjilerini büyük ölçüde boşa çıkaran siyaset çekişmelerinden mümkün olduğu kadar uzakta kalmaları, günlük hadiselere tepeden bakarak kalıcı çözümler üzerinde kafa yormaları gerekiyor. Herhalde bu davaya en büyük kötülüğü yapanlar, onu günlük siyaset kavgalarında taraflardan biri haline sokmaya kalkanlardır.” (Ötüken Yay. s. 209)

İslamcı aydınlar artık kuvvetler ayrılığı, denetim ve denge gibi modern anayasal kavramları düşünce dünyalarına almalıdır.

Yazarın Tüm Yazıları