Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç AA’ya yaptığı açıklamada, Baykal’ın “11 Nisan günü için” salon istediğini belirtiyor, daha zaman bulunduğunu ima ediyor, Samsun ve Konya’da Baykal’ın konuşması için spor salonlarının verildiğini hatırlatıyor.
Baykal’a vakitlice salon tahsisi yapılacak mı, bilmiyoruz.
Baykal “24 gündür niye cevap vermediler?” diyor. Yurt çapında program yaptığı için salonun durumunu erken öğrenmek gerektiğini, halka duyurmak için de günün ve mekânın erken belirlenmesine ihtiyaç olduğunu söylüyor.
Meral Akşener’in toplantılarına çıkarılan engeller de gözler önünde.
Devlet gücüyle evet lehine, hayır aleyhine tavır alındığı gün gibi aşikâr bir gerçektir, fakat bugün benim asıl üzerinde durmak istediğim konu başka...
DUYGU VE MENFAAT
Referandum mitinglerinde ölçüsüz duygusal popülizm yapılıyor. Bu, siyasi hayatımızda rasyonel bir “orta sınıf siyasi kültürü”nün gelişmesi bakımından ciddi handikaptır.
Çünkü olgular, veriler, bilgiler konuşulmuyor, duygular köpürtülüyor.
Arkadaşları Baykal’ın semt pazarında konuşmasını düşünüyormuş.
Meral Akşener’in hemen bütün gezi ve toplantılarına niye engeller çıkarılıyor? Hatta onu engellemek için bir valimiz bir günlük OHAL yasağı bile ilan etti!
Sinan Oğan’ın, Ümit Özdağ’ın toplantılarına saldıranlar bu cüreti nereden alıyor?
Evet toplantısı yapanlar hiç böyle sorunlarla karşılaşıyor mu?
Mecelle Komisyonu’nu dağıtarak bu büyük eseri eksik bırakan kimdi, hangi güçtü?
Bunun cevabını aşağıda yazacağım, önce Mecelle hakkında kısa bilgi...
FETVA YERİNE KANUN
19. yüzyıl başlarında, Osmanlı’da, içinden çıkılmaz “fetva”lar yığını halindeki fıkıhtan, Avrupa tarzında konulara göre tasnif edilmiş ve maddeler halinde sıralanmış bir “kanun” yapmak acil bir ihtiyaç haline gelmişti.
İkincisi, gayrimüslim Osmanlıları artık ikinci sınıf “zimmi” statüsünde tutmak mümkün değildi, kamu haklarında da “kanun” önünde eşitlik gerekiyordu.
Cevdet Paşa Tanzimat devrinin en büyük âlimi olduğu gibi en saygın devlet adamlarından biridir. Bu ihtiyacı karşılayan Mecelle onun kaleminden çıktı.
Mecelle, hükümlerinin kaynağı Hanefi fıkhı olmakla beraber, hem tarzı hem dine değil “vatandaşlık” kavramına dayanması bakımından laik hukuk yönünde çok önemli bir adımdı.
Tanzimat devrinde Avrupa’dan ceza, ticaret ve usul kanunlarının alınmasında da Cevdet Paşa öncülük etti.
Alparslan Türkeş başkanlık sistemini istiyor muydu, istemiyor muydu?
Evetçiler mi, hayırcılar mı daha vatansever?
Evetçiler mi, hayırcılar mı “değerlerine, öz medeniyet ve kültürüne yabancılaşmış”tır?
Bunların hepsi içi boş propaganda malzemeleridir. Bir referanduma giderken asıl konuşulması gereken “yetki” ve “denetim” konuları gözden kaçmaktadır.
“Gençlerimiz ‘hayat tarzımızdan dolayı bize önyargılı bakmasınlar, küpemi görünce dudak bükmesinler, top sakalımı, kuyruklu saçımı görünce beni yadırgamasınlar’ diyor. Daha önce ‘Gençliğin küpesiyle, dövmesiyle uğraşmayın’ demiştim. Bunu demeye devam edeceğim. Şekle takılmayın, öze ve ruha yönelin, kalbe girin.”
Halbuki yaklaşık iki yıl önce, Diyanet’in bir fetvasında söyle deniliyordu:
“İslam âlimleri, erkeklerin küpe vb kadınlara özgü takıları takmalarını harama yakın yani mekruh saymışlardır.” (15 Ocak 2015)
Bunu nasıl yorumlamalı?
GENÇLERİ ANLAMAK
Dini konularda görüş bildirmek benim haddim değildir. Tarih ve sosyoloji açısından ise şu gerçek önemlidir: Fetvada atıf yapılan “İslam âlimleri”, tarihteki büyük âlimlerdir. Onlar kadın-erkek farklılığının çok önemli olduğu bir “tarihte” öyle yorumlamışlar...
Kadın-erkek eşitliği ve bireysel özgürlük fikrinin geliştiği “zamanımızda” ise Prof Mehmet Görmez böyle diyor.
Dini düşüncenin yenilenmesi deniliyor ya, bunun bir örneğiyle karşı karşıyayız.
Allah bin bereket versin.
Batılı turist sayısını karşılamaz ama hiç yoktan iyi.
Batı ile yürüttüğümüz ağız kavgasını bir an önce kesip, ihtilafları süratle diplomatik kanalların, müzakere odalarının içine çekmeliyiz. Medya üzerinden kavga yapmak hem krizi tırmandırıyor hem Batı kamuoylarında Türkiye’nin imajını olumsuz etkiliyor, turizme de zarar veriyor.
NİYE TÜRKİYE?
İranlı turistler zaten Farsça olan Nevruz tatilinde Kafkas, Orta Asya ve Ortadoğu ülkelerine gidebilir, ama öncelikle Türkiye’ye geliyor.
Hoş geldiler, safalar getirdiler.
Evvela Türkiye Müslüman ve bütün bölge ülkelerinden daha modern bir toplumdur. Kadınlar kendilerini burada daha özgür hissediyor.
Güney Azerbaycan sebebiyle İranlıların birçoğu Türkçe bilir.
Amerikan Yüksek Mahkemesi’ne Başkan Trump’ın aday gösterdiği Yargıç Neil Gorsuch’tan bahsediyorum.
Amerikan sisteminde başkanın son derece doğal olan atamaları bile Senato’nun denetimine tabidir. Yargıç Gorsuch da Senato’nun ilgili komitesinde sorgulanıyordu.
TV’ler canlı yayınlıyordu; aleniyet, şeffaflık, kamuoyu denetimi...
Katolik bir muhafazakâr olan Neil Gorsuch önde gelen üniversitelerde hukuk masteri ve doktorası yapmış. “Hukuk doktrini” denilen ilmi ya da teorik alanda da söz sahibi bir hukukçu. Savunduğu, kitabını yazdığı hukuki doktrinlerle çelişen bir karara yarın imza atarsa eleştirilir.
Halbuki İngiliz Başbakanı Lloyd George Yunan ordusunun kazanacağını söylemişti. Yunan Başbakanı Rallis “hedefimiz Ankara” diye beyanat vermişti. Hepsi yanılmıştı.
İzmir’e giren kahraman ordu şimdi ne yapmalıydı?
Ege adalarından birkaç tanesini almak mesela...
Kuzey’e yürüyüp halen işgal altında bulunan Çanakkale ve İstanbul’u kurtarmaya ne dersiniz?
Yahut Marmara’yı geçip Yunan işgali altında bulunan Trakya’yı, Edirne’yi kurtarmak...
Ya Musul’a ne dersiniz? Gidip Musul’u almak...
SAVAŞTAN DİPLOMASİYE
İzmir’de Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın ağzından