Paylaş
Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç AA’ya yaptığı açıklamada, Baykal’ın “11 Nisan günü için” salon istediğini belirtiyor, daha zaman bulunduğunu ima ediyor, Samsun ve Konya’da Baykal’ın konuşması için spor salonlarının verildiğini hatırlatıyor.
Baykal’a vakitlice salon tahsisi yapılacak mı, bilmiyoruz.
Baykal “24 gündür niye cevap vermediler?” diyor. Yurt çapında program yaptığı için salonun durumunu erken öğrenmek gerektiğini, halka duyurmak için de günün ve mekânın erken belirlenmesine ihtiyaç olduğunu söylüyor.
Meral Akşener’in toplantılarına çıkarılan engeller de gözler önünde.
Devlet gücüyle evet lehine, hayır aleyhine tavır alındığı gün gibi aşikâr bir gerçektir, fakat bugün benim asıl üzerinde durmak istediğim konu başka...
DUYGU VE MENFAAT
Referandum mitinglerinde ölçüsüz duygusal popülizm yapılıyor. Bu, siyasi hayatımızda rasyonel bir “orta sınıf siyasi kültürü”nün gelişmesi bakımından ciddi handikaptır.
Çünkü olgular, veriler, bilgiler konuşulmuyor, duygular köpürtülüyor.
Bu tarz sadece kutuplaşmayı keskinleştirmiyor, rasyonel davranışlar yerine duygusal refleksleri pekiştiriyor.
Sık başvurulan bir yöntem “Batı, güçlü Türkiye istemiyor!” propagandasıdır. Yeni sistem Türkiye’yi uçuracakmış, Batı bunu istemiyormuş.
“Haçlı ittifakı” kavramı bile kullanılıyor.
Kalabalıklarda coşku yaratıyor bu sözler.
Halbuki çağımızda siyasi ve iktisadi ilişkiler aşk-nefret ilişkileri değil, rasyonel olarak hesaplanan menfaat ilişkileridir.
AKIL NE DİYOR?
İktisatçı İbrahim Kahveci, AK Parti’nin iktidar döneminde Türkiye’ye 600 milyar dolar yabancı sermaye girdiğini söyledi. Bunun “en az yüzde 70’inin Batı sermayesi” olduğunu belirtti.
İlaveten, turizm gelirleri ve krediler...
Sadece Almanya’dan 5.5 milyon turist geliyordu.
Miting meydanlarında “Türkiye’yi üçe katladık” deniliyor, biraz abartı olsa da doğrudur ve bu gelişmede yabancı sermayenin, turizmin, kredilerin rolü çok önemlidir.
Bunun da zemini “AB Uyum Süreci”nde yapılan hukuk reformları ve Avrupa ile kurulan çok sıcak ilişkilerdi.
Ekonomist Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ne diyor? “Japonlar bile AB ile ilişkilerimizi soruyorlar!”
Ekonomiyle ilgisi olmayan bakanlar esip gürleseler de ekonomist Mehmet Şimşek’in şu sözlerine bakın:
“Bugün bazı gazete başlıkları çok dostça olmayabilir, ama reformları hayata geçirme, yolumuzdan sapmama ve Avrupa’ya bağlılığı sürdürmekten başka seçeneğimiz yok.” (1 Kasım 2016)
YAŞADIĞIMIZ ÇAĞ
Kendimize soralım? Rusya’nın iktisaden krize girmesini ister miyiz? Bu sorunun cevabını uçak krizi sırasında çöken turizm ve tarımsal ihracatla gördük.
Peki, Avrupa çöksün mü?
Avrupa’ya 61 milyar Avro ihracat, 79 milyar Avro ithalat yapıyoruz. Avrupa çöksün de bizim ithalat ve ihracatımız ne kadar düşsün?!
Avrupa sermayesi sizce hukuk devleti güveni veren, ekonomisi rasyonel olarak yönetilen bir Türkiye’ye yatırım yaparak buradan üç kıtaya mal satmak istemez mi?
İstediği, 2002-2011 arasındaki yatırımlardan belli.
Çağımızda bir kriz başkalarını da sarsıyor; dünya ekonomisindeki büyüme de herkesin işine geliyor.
Karmaşık bir menfaatler ağı haline gelen ve korkunç rekabetlerin yaşandığı çağımızda Türkiye’nin güçlenmesi, bu ağ içindeki payını büyütmesiyle mümkündür.
Bu da ülkede hukukun üstün, yönetimlerin ise rasyonel ve rekabetçi zihniyete sahip olmasına bağlıdır; devlet olarak da firmalar olarak da.
Propaganda uğruna hamaset yaparken rasyonel yönetim imajını sarsmaktan sakınmalıyız. Zira duygularımızı kabartabilir ama uzun vadede ekmeğimizi küçültür.
Paylaş