Paylaş
Musk’ın, SpaceX’te uzaya roket gönderen, Tesla ile elektrikli otomobil devrimini başlatan o kararlı tavrını biliyoruz. Şimdi aynı Musk, ABD’nin devasa bürokrasisini yeniden şekillendirecekmiş. Hükümetin “DOGE” isimli departmanında (ki bu kısaltma bile Musk’ın mizah anlayışını ortaya koyuyor) çalışanlar artık evlerinden çıkacak, ofislerin yolunu tutacak.
Bu adım, sadece ABD için değil, dünya çapında da evden çalışma üzerine süregelen tartışmaları yeniden alevlendirebilir. Pandemi sonrası, pek çok hükümet ve özel sektör şirketi çalışanlarını ofislere geri çağırmaya çalıştı.
Almanya’da Volkswagen, hibrit modelin kalıcı olması gerektiğini savunurken, Japonya’da bazı şirketler “evden çalışma modeli aile düzenini bozuyor” gerekçesiyle çalışanları geri çağırdı. Öte yandan, Twitter’ı satın aldıktan sonra çalışanlarını bizzat ofise çağıran Musk, şirketteki üretkenliği artırmak yerine çalışan istifalarıyla karşılaşmıştı.
Peki gerçekten ofise dönüş verimlilik mi sağlar, yoksa aksine çalışanların motivasyonunu mu düşürür?
İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre, hibrit modelle çalışanların yüzde 70’i, ofistekinden daha üretken olduklarını belirtiyor. ABD’de ise evden çalışmanın iş gücünde çeşitliliği artırdığı, taşradaki çalışanlara fırsatlar sunduğu biliniyor.
Musk’ın kararlarını anlamak için onun iş dünyasındaki prensiplerine bakmak gerek. Tesla fabrikalarında çalışan mühendisleri üretim hattına yerleştirirken, SpaceX’te yönetim kadrosuna; “Bize sadece sonuç lazım” demişti. Şimdi aynı Musk, federal çalışanlara da benzer bir mesaj veriyor:
“Evden çalışmayı bırakın, ofise gelin ve hükümeti yeniden inşa edelim.”
Ancak bu adımın arkasındaki ana motivasyonun tasarruf olduğu açık. Washington DC’den taşınacak kurumlar, çalışan gönüllü istifaları, azalan bürokrasi…
Trump yönetimi, federal iş gücünü küçültmenin yollarını ararken, Musk gibi pragmatist bir liderden destek alıyor.
Evden çalışmanın sonlandırılması, sadece verimlilik veya ekonomi ile sınırlı bir mesele değil. Daha geniş bir toplumsal yansıması var. İnsanlar pandemide ofisten uzaklaşıp yaşamlarını farklı bir düzene oturttu. Aileleriyle daha çok zaman geçirdiler, büyük şehirlerin karmaşasından kaçtılar. Şimdi bu düzenin yeniden ofis odaklı olması isteniyor.
Ancak bu geri dönüş kolay olmayacak.
Bir yandan, New York gibi metropollerde iş merkezlerine dönüş ekonomiyi canlandırabilir; diğer yandan, trafik, karbon ayak izi gibi sorunları da artırabilir.
Bu tartışmalar bize tanıdık gelmiyor mu? Türkiye’de de pandemi sonrası uzaktan çalışmanın yerini hibrit modeller aldı. Kamuda ise evden çalışma neredeyse tamamen sona erdi. Ancak özel sektörde hâlâ farklı uygulamalar görüyoruz. Özellikle teknoloji ve yazılım alanındaki şirketler, uzaktan çalışmayı üretkenlik için bir avantaj olarak görüyor.
Peki, Türkiye’de Musk gibi bir figür, kamuda verimlilik adına benzer bir adım atsa neler olurdu? Belki de bu tartışma, çalışma kültürümüzü yeniden sorgulamamız için bir fırsat.
Musk’ın hamlesi, sadece bir hükümet düzenlemesi değil; iş hayatının geleceği üzerine bir tartışma yaratacak.
Ofise dönüş, verimlilik mi getirir yoksa toplumsal bir direnişi mi tetikler?
Dünyanın gözleri şimdi Musk ve Trump yönetiminde. Kim bilir, belki DOGE departmanı gerçekten Amerikan bürokrasisinin “eski alışkanlıklarını” tarihe gömebilir.
Ama bir şeyi unutmamak gerek. Verimlilik, sadece ofislerde oturmakla sağlanmaz; yenilikçi düşüncelerle, değişime açık olmakla mümkün olur. Tıpkı Musk’ın kendisi gibi.
Birlikte olmanın gücü bambaşka
BENİM bu konudaki tavrım net…
Ben yüz yüze çalışmaktan yanayım.
Çünkü konuşarak, birlikte düşünerek yeni şeyler üretmenin insana daha iyi geldiğini biliyorum.
Karşındaki insanı tanısan da dijital bir platformda onunla konuşmak bana samimi gelmiyor.
Belki hayatı kolaylaştırıyor, belki zaman kazandırıyor ama o sahicilik ortadan kalkıyor gibi geliyor bana…
Birkaç yıl önce bir ekiple yoğun bir projede çalışıyorduk. Sabah ofiste buluşup çaylarımızı içerken, bir arkadaşımız bir fikrini paylaştı. Hepimiz üzerine düşünmeye başladık, kahkahalar, tartışmalar derken fikrin yepyeni bir boyuta taşındığını fark ettik. O anda, birlikte olmanın gücünü bir kez daha hissettim. Çünkü o samimi atmosfer, sadece işi konuşmayı değil, aynı zamanda birbirimizin enerjisini hissetmeyi sağladı.
Sonraki günlerde benzer bir toplantıyı dijital platformda yapmaya çalıştık. Oysa hiçbir şey aynı değildi. Ekranlar donuyor, sesler yankılanıyor, araya başka şeyler giriyordu. En kötüsü, kimsenin yüzündeki ifadeyi tam olarak okuyamıyordum. O atmosferin, o insani dokunuşun eksik olduğunu düşündüm.
Pandemi döneminde hepimiz zorunlu olarak uzaktan çalışmayı deneyimledik. İtiraf edeyim, başlarda ben de bu yeni düzenin avantajlarına şaşırdım. Sabah trafiği derdi yok, toplantıya eşofmanlarla katılma lüksü var, hatta öğle aralarında kısa bir yürüyüş yapabiliyordum.
Bir süre sonra şunu fark ettim; kolaylık bir şeyleri alıp götürüyor. O samimi sohbetler, karşılıklı kahkahalar, hatta bazen basit bir dokunuşla çözülen sorunlar yerini soğuk bir ekrana bırakıyordu.
Örneğin, ofiste bir proje çıkmazdayken birbirimizin odasına gidip konuşarak çözüm arardık. Uzaktan çalışırken ise bir mesaj gönderiyorsunuz ve yanıt bekliyorsunuz. Ya o an sizin hissettiğiniz aciliyet karşı tarafta yoksa? İşte o zaman, işler uzadıkça uzuyor, ekip ruhu yerini bireysel bir mücadeleye bırakıyor.
Ofiste bir masanın etrafında toplandığınızda o kadar çok şey yaşanır ki… Küçük bir jest, birinin gözlerindeki heyecan, konuyla ilgili olmayan kısa bir şaka bile bazen sizi doğru yöne sürükler. Dijital bir toplantıda ise bunların hiçbiri olmaz. Daha mekanik, daha planlı, hatta biraz da yorucudur.
Benim için ofis sadece bir çalışma alanı değil, bir paylaşım ve öğrenme ortamı. Yüz yüze çalışmanın ruhu, işten daha fazlasını içerir. Arkadaşlıklar kurulur, anılar birikir, birlikte kazanmanın keyfi paylaşılır. Belki o an fark etmezsiniz ama zamanla bu bağların hayatınızdaki yerini anlarsınız.
Teknoloji hayatı kolaylaştırıyor, bunu inkar edemem. Ama insanın insana dokunmadan çalışabilmesi mümkün değil. Bazen bir göz teması, bazen bir el sıkışma, bazen de aynı ortamda nefes alıp vermek… İşte tüm bunlar, bir ekibi gerçek bir ekip yapıyor.
Çalışmak sadece üretmek değil; aynı zamanda paylaşmak, hissetmek ve birlikte büyümek demek. Bu yüzden, yüz yüze çalışmanın yerini hiçbir şeyin tutamayacağına inanıyorum.
Çünkü insan insanla gelişir, ekranlar arasında değil.
Paylaş