ULUSLARARASI derecelendirme kuruluşları ülkemize pek sevimli bakmamaya başladılar.
Moody’s zaten negatif izlemeye aldığı notumuzu muhtemelen düşürecek. Hatırlayın Nisan 2014’de ülke görünümünü “durağan”dan “negatif”e çevirmiş, “yatırım yapılabilir” seviyede bulunan kredi notunu Ağustos 2015’te pas geçerek güncellememişti. Şimdi Aralık 2015’te görüş açıklaması yapması bekleniyor.
Şayet, beklendiği gibi bir not düşümü olursa, bu hiç iyi olmayacak.
Standart&Poor’s ise, geçen hafta ülkenin belirsiz siyasi manzarasına vurgu yaparak, kırılgan yapımızın sıkıntı oluşturacağını ifade etti.
Fitch ise, Mart 2015’te, “yatırım yapılabilir” seviye olarak gördüğü kredi notumuzu, tekrar teyit etmişti. Ama köprünün altından sular çok hızlı akıyor.
Hani zaten dünya da karışık.
Çin’de garip şeyler oluyor, 2008 Mortgage krizinin dip dalgaları buralara ulaştı ve bu durum dünya borsalarını aşağıya doğru çekiyor, global endişeler kabarıyor.
VAHŞİ Batı’da bir gazinoda poker masası.
Jilet gibi giyinmiş kumarbaz rest çekiyor.
Altın aramasından aylar sonra yeni dönmüş kovboy “gördüm” diyor.
Kumarbaz “Kare as” diyerek elini açıyor.
Kovboy, belindeki kılıftan uzun namlu Smith Wesson tabancası çıkartıp masanın üstüne, sağ tarafına koyuyor.
“Benim elimde” diyor, “üç dam var, üç dam bu masada kare ası geçer”. Akabinde masanın ortasındaki paraları önüne çekiyor.
İşte burada da yeni bir hukuk oluşmuştur.
EKONOMİ ne olacak?
Şüphesiz kısa vadeli “dolar, borsa” tahmini falan asla yapmıyoruz.
Artık öğrendik ki, öyle bakışları ufka salarak, sallamakla bu işler olmuyor.
Ancak genel trendi de gözleyebiliyoruz.
OLUMSUZ GELİŞMELER
Evet, Türkiye açısından gelişmeler olumlu gözükmüyor.
Sebepleri ortada:
TANSU Çiller siyasete tepeden inmişti. Rahmetli Yavuz Gökmen’in deyişle, ‘şarışın, güzel kadın’dı o.
Tecrübesizliği nedeniyle unutulmayan gaflara imza atmıştı.
Siyasi muarızı Mesut Yılmaz’dı.
Bir gün bir sebepten çok sinirlenmiş ve ona “Şerefsiz onbaşı” deyivermişti.
Hala bu nitelemenin gizemi çözülebilmiş değildir.
Neden onbaşı, niçin şerefsiz, hangi çağrışım, neden bu “çıktı”.
Sarf edilen söz gazetelere manşet olunca, onbaşılar ayağa kalkmış, hatta onbaşı dernekleri dava açmıştı.
SON Kürt kalkışması 1984 yılında başladı. 40 bin insanımız öldü. Bu böyle gidemezdi.
Uluslararası toplumun da baskısıyla AK Parti hükümeti silahlı Kürt örgütünü muhatap alıp bir anlaşma zemini yakalamayı hedefledi.
Esasında işler iyi gitti. 2013 Nevruzu’nda örgüt liderinin kamuoyuna okunan mektubuyla çözüm ihtimaline iyimser bakanların sayısı epey arttı. “Dolmabahçe mutabakatı” ile de artık bu meselenin “geride” kalacağına dair inançlar yükseldi.
Barışçı yüzler gülüyordu. Bu arada Kürtlerin partisi HDP, sempatik genel başkanıyla, demokrasi temelinde Türkiye’nin partisi olmak istediklerini söyleyerek, Kürtlerin barış elini uzattıklarını ifade ediyordu. Tüm bu gelişmeler halkta karşılık bulacak ve HDP 7 Haziran’da her kesimden yüzde 13’ler mertebesinde oy alarak barajı aşacaktı.
DENGELER BOZULDU
Seçim sonuçları hiçbir partiye tek başına iktidar imkanı vermemişti.
İşte bu noktada bu durumdan HDP’yi sorumlu tutan iktidar, mutsuzluk emareleri göstermeye başladı. Vaka, seçim sürecinde milliyetçi oylara oynanmış, ancak iktidar için yeterli olamamıştı. Bu gelişme sonrasında, zihinlerinde “barış sürecinin” ipini çekmeye karar vermeleri zor olmadı.
BİZİM komşu, Avrupa Birliği organizasyonuna uyum sağlayamadı.
Avrupa, “uygarlık tarihi” karnesinde en fazla mesafe almış bir kültür.
Esas itibariyle Hristiyanlık geleneğini evrilterek insan odaklı bir dünya görüşü oluşturan, teorik planda mutabık olduğu değerleri, sadece kendisi için değil, tüm insanlık adına talep eden bir ideal çerçeveye sahip.
Ancak hayat böyle tecelli etmiyor.
Dünyanın çok büyük, nüfusun çok fazla, kaynakların kıt olduğu bir yerküre düzeninde, ister istemez yontulmamış beşeri zaafların çizdiği kurallar geçerli oluyor.
BAŞKA DEĞERLER
Öteye gitmeyin. Almanya, bırakın dünyanın geri kalanını, içine aldığı Yunanistan’la bile, mevzuya maddiyat girince anlaşamadı.
AVRUPA Birliği bir projeydi. Almanya ile Yunanistan’ı aynı potada hayal eden, ABD ve Çin’e karşı dünyanın üçüncü gücünü oluşturmayı hedefleyen bir proje.
Oysa sıradan bir beyaz ya da mavi yaka Alman’ın çalışma temposunu bilenler, isyan etmeden tipik bir Akdeniz tembeli olan Yunanlı’yı sürgit sırtında taşımayacağını öngörebilirdi.
“Disiplin” ve “çalışkanlık” gibi iki ana unsuru yaşam biçimi haline getiren ve 3.7 trilyon dolarlık milli geliriyle yaşlı kıta Avrupa’nın lokomotifi konumunda olan Almanya, kendi yaşamından fedakarlıkla artırdığı değerleri, elbette yan gelip yatsın diye Yunan halkına bağışlayamazdı.
AB’NİN PAÇASINDAN
Dolayısıyla, bu “AB” işi sürdürülebilir gözükmüyor. Mesele sadece ekonomik değil, açık bir “kültürel doku uyuşmazlığıdır” yaşanan.
Esasında Türkiye, barış sürecini demokratik bir anayasa ile nihayetlendirir ve yerel yönetimlerin ön plana çıktığı bir ülke fotoğrafı oluşturabilirse, kuşku yok, tarih tekerrür etmeye ve Yunanistan’la “gevşek federasyon” söylemleri yine gündeme gelmeye başlar.
Ha, “Milliyetçi Grekler tarafından nüfusu artmayan, ekonomisi tıknefes Yunanistan, olası bir federasyonda Müslüman Türkiye tarafından yutulur endişesi duyulabilir ve bu yüzden AB’nin paçasından hiçbir zaman ayrılmazlar” diyebilirsiniz.
BİZLER, refahla mutluluk kavramlarını uzun bir süredir eş anlamlı kullanır hale geldik.
Oysa, yüksek tüketim kalıbına sahip olmak mutlaka mutluluk getirmiyor.
Yaşı 50’nin üstünde olan ve belli bir başarıyı yakalamış insanların dillerinde pelesenk olmuş cümledir. “Gençken paramız yoktu ama çok mutluyduk.”
Esasında 1980’den itibaren dışa açılım politikaları ile “köşe dönmeci” bir kültürün etkisi altında kalmaya başladık.
Oysa hemen yanı başımızdaki bir ülke, böylesi sert liberal rüzgarlara teslim olmaya hep direndi.
Yunanlılardan bahsediyoruz.
Onlar yaşam keyiflerini hiçbir zaman ikinci plana almadı.