Sıtkı Şükürer

Ekrem Demirtaş Parkı

24 Ekim 2015
BİRİNCİ Kordon’da İzmir Ticaret Odası’na ait bina yeniden inşa edilmek üzere bu aralar yıkıldı. Duyduğumuza göre “Oda” oraya taşınacakmış.

Açık kalplilikle bir tespitimi paylaşayım.

Kordon’da bir bina yıkılıp da denizden gerilere doğru bir boşluk açılınca, ortaya inanılmaz bir ferahlık çıkıyormuş.
Hani, insanın aklına gelmiyor değil, İzmir’i sevmek, işte böyle bir durumda fedakarlık yapabilmek midir?
Bir kıyı parkından söz ediyoruz.
1960’larda kıyı bandına çekilen Çin Seddi’nin bu vesileyle, küçücük de olsa bir rehabilitasyonu ve özrü sağlanmış olur.
Evet, Ticaret Odası’ndan Belediye’ye bağış bekliyoruz.
Bu amaçla başta Mimarlar Odası olmak üzere sivil toplum kuruluşlarından “çaba” göstermelerini umuyoruz.

Yazının Devamını Oku

“IŞİD İslamsa ben...”

17 Ekim 2015

YAŞAR Nuri Öztürk ve İhsan Eliaçık İslam ilahiyatı konusunda yetkin kişiler. Bu iki insan bizlere dinin aydınlık yüzünü bambaşka bir bakış açısından anlatıyor.
Geçenlerde Prof. Yaşar Nuri Öztürk, komünizmle ilgili çarpıcı tespitlerde bulundu.
Hoca bugünkü din anlayışının “zulüm hizmetçisi” olduğunu, halbuki dinlerin “paylaşımı sistemleştiren bir idrak” olması gerektiğini, komünizm bu “sahte din” yüzünden din düşmanı gibi algılandığını söylüyor.
“Kapitalizm”, “emperyalizm” ve “dinci zulümden” bunalan insanlığın komünizmi yeniden sahneye çağırabileceğini belirten Öztürk, Muhammed İkbal’in Marks ve Das Kapital’den Cebrailsiz Peygamber ve Cebrailsiz Kuran, diye söz ettiğini belirtiyor.
Hoca, Lenin’in Marks’ı yanlış anladığını, Sovyet barbarlığının bireyi robotlaştırıp yok ettiğini, oysa komünizmin özgür benliğin ortaya çıkartılmasını esas aldığını ifade ediyor.
İhsan Eliaçık’ı da dinlendiğinizde benzer tespitlerine tanık oluyorsunuz.
Hani, İslam modernite ile uyuşur mu, onun emir ve telkinlerini seslendirdiklerini iddia edenlerin bakış açısıyla insan haklarına, hukuka, demokrasiye saygılı bir toplumsal doku oluşabilir mi, şu anda maalesef “pratik” bu izlenimi vermiyor.

Yazının Devamını Oku

An itibariyle Türkiye

10 Ekim 2015

AK Parti içinde, bizim gözlediğimiz iki ana damar var.
Birinci damar; ki şu anda partide hakim, daha ziyade “otokratik kapitalizm”e heves duyuyor.
Yani bir anlamda Putin onların rol modeli.
İkinci damar; daha demokrat ve AB yanlısı.
Birinci grubun lideri Tayyip Erdoğan... Binali Yıldırım ve Ömer Çelik bu ekibin en önemli oyuncuları. 1 Kasım sonrası koalisyona mecbur kalınırsa, hiç şüpheniz olmasın CHP yerine MHP’yi tercih edeceklerdir.
Binali bey mesela, iyi bir mühendis, başarılı bir icracı, ama en az onlar kadar milliyetçi eğilimleri ağır basan bir kişi. Şu aralar Kürt politikasının rota değiştirmesinden en fazla memnun olanların başında geliyor. Muhtemelen bu konularda çok katı görüşlere sahip olduğunu bildiğimiz Vecdi Gönül’le iyi anlaşıyorlardır.
Ömer Çelik, Ayşe Arman röportajlarında farklı izlenimler veriyordu. Ama zamanla onun da şahinleşmeye başladığına tanık olmaya başladık. 7 Haziran sonrası CHP ile koalisyon görüşmelerini “içeriden” bombalayan bir isimdi Çelik. CHP ile “ontolojik” (yapısal) uyumsuzluk olduğundan söz ederek MHP’ye yönlenmenin alt yapısını yapıyordu.

Yazının Devamını Oku

Böyle mi olacaktık

3 Ekim 2015

TÜRKİYE’nin “az demokrasi” deneyimi vardır.
Tamam, sistem merkeziyetçiydi, kimlikleri bastırırdı... Falan, ama onun çizdiği çerçeveye uyumlu olduğun takdirde önün de açılırdı.
Devlet bürokratik bir tarifle ağır aksak da olsa işler, asgari ölçüde bile olsa bir “müesses nizam”dan söz ederdik.
AK Parti “çok demokrasi” vaadi ile iktidara geldi.
Başlangıçta çoğumuz heveslendik, sevindik, “daha iyi olacak, fıstık gibi olacak” demeye başladık.
Ancak öyle olmadı.
Askeri vesayetin güdümündeki “az demokrasi”yi aratan ve “hiç demokrasi” endişesi yaşatan gelişmelere tanık olmaya başladık.

Yazının Devamını Oku

Sen demokrasiden haber ver

26 Eylül 2015

DEVLETİ yönetenlerden siyasi partilere, herkes, hepimiz “Terörü” lanetliyoruz.
Terör ve terörist derken, PKK’yı kastediyoruz.
Böylelikle ülkenin Doğu ve Güneydoğu’sunda yaşananları, Devlet olmanın getirdiği meşruiyet gücü nedeniyle alt seviyede bir problem olarak kodluyoruz.
Oysa 1984’den beri devam eden olaylar bir terör hareketinden çok daha kapsamlı.
Devlet fiili olarak etnik bir “kalkışmaya” karşı, “düşük yoğunluklu savaş” yürütüyor.
PKK bir Kürt isyancısı.

ANAYASALAR ARASINDAKİ FARK

Meselelere güncel telakkiler yerine siyasal tarih gözlüğü ile baktığınızda, 1921 ve 1924 Anayasaları arasındaki farktan hareketle, diğer tüm kimliklere olduğu gibi, Kürtlere yönelik bir “baskılama hali” hiç şüphesiz bir vakaadır.

Yazının Devamını Oku

Mortingen Finiş

19 Eylül 2015

BU toplumun çok büyük çoğunluğunun “sonsuz kredi” açtığı bir insandır “Kibariye”.
Her daim pozitiftir, sevgi doludur, kalbinde kötülük yoktur, hani çam bile devirse hiçbir mühimi yoktur.
Sevgili Kibariye bu aralar radyolarda bir ürünün şarkılı reklamını yapıyor.
Her zamanki gibi muhteşem gırtlağı ile şarkısını tamamladıktan sonra, aniden susuyor ve “Mortingen Finiş” diyerek reklamı bitiriyor.
Şimdi...
Efendim, tekrar “Şimdi...”
Bu laf; ne alaka, hangi sebepten, neye hizmet, hiç şüphesiz bilinmiyor, bilmiyoruz.

Yazının Devamını Oku

Yurtseverlik bilinci

12 Eylül 2015

MUHALEFET partilerinin tepki koyması, gazetelerde köşe yazarak çabalamalar, STK’ların cesur çıkışları, sosyal medyada dedikodu ile karışık protestolar, 300 - 500 kişinin Beyoğlu’nda yürümesi...
Tüm bunlar demokratik bir zemin varsa anlamlıdır. Demokrasi; naif, uzun soluklu, ince ince dokunan, vicdanların utandırıcı denetiminde, değişime dayalı yaptırım oluşturan bir medeniyet seviyesidir.
Halkın nabzını tutan kamuoyu şirketlerinden biri yüzde 54’ümüzün siyasi iktidardan korktuğunu belirlemiş. Yani daha ötesi var mı? Bu ülkenin makul insanları giderek içlerinde isyanlarını kabartıyorlar. Bu insanlar devlet otoritesine saygı ve itaat gösterirler, başka türlüsünü bilmezler. Demokrasiyi askerlere güvenmeden yaşatmak gereğinin bilincine çoktan vardılar.
Uluslararası toplumun dertlerine derman olmayacağını görüyorlar. Hani, ”biraz kıpırdanalım” deseler, devlet gücünü elinde bulunduranların hoyratlığından ürküyorlar. Sandığın bile, giderek iktidar değişikliğinde kriter olma ağırlığını kaybettiğinin farkındalar.
Tamam, tüm bu manzarayı sadece kişilere endeksli yaklaşımlarla açıklamayalım ama yöneticilerimizin tavrının problemli olduğu da çok açık.
Ülke; giderek Dinciler, Laikler, Kürtler, Türkçüler, Aleviler, Sünniler... Tasnifi nasıl yaparsanız yapın, bölünüyor, keskinleşiyoruz, kutuplaşmalar umutlarımızı karartıyor.
Çetin Altan “enseyi karartmayın” der. Bu cümleden hareketle 77 milyonun her bir ferdinin bir taraflarında muhafaza ettiği sağduyuya hitap edecek bir “bütünleştirici çözümün” bu ülkeyi mevcut durumdan çekip çıkartacağına inanmak istiyoruz. Her şeye rağmen koruduğumuz “demokratik çerçeve” böylesi bir mucizeyi yaratabilir.

Yazının Devamını Oku

Kim dur diyecek

5 Eylül 2015

DOĞU’da, güneydoğuda neler oluyor, bilmiyoruz, bilgilenmiyoruz.
Anladığımız, Devletin kararlı ve sert bir tutum izlediği.
Umarız 90’lı yıllarda yaşananlar tekrarlanmaz.
O dönemler kurunun yanında yaşın da yandığı, utanç duyulan örneklerin yaşandığı süreçlerdi.
Hiç şüphe yok askerimiz ve polisimizin ölüm haberleri yüreklerimizi dağlıyor.
Ama, çocuk ölümleri, failli meçhuller, tecrit edilen bölgeler... Biliyoruz ki, sürdürülebilir ve adil sonuçlar üretilmiyor.
Aynı bayrak altında, kendi dili, kültürü, yaşadığı coğrafya ile binlerce yıllık aidiyet ilişkisi olan insanlarla şiddet dili dışında ortak bir zemin pekala yakalanıyordu.

Yazının Devamını Oku