Sıtkı Şükürer

Nasıl bir Alsancak

21 Haziran 2020
 ALSANCAK herkesin hülyasıdır. Geçmişte de, şimdi de.


İzmir 19. yüzyılda tüm Akdeniz’in gerçek manada incisi iken çok kültürlü yapısı içerisinde zengin levantenlerin, Rumların ve Ermenilerin semtiydi Alsancak. Fakir Yahudiler ve Müslümanlar semtin periferisinden gıptayla bakarlardı refah timsali biblo yapılara ve renkli sosyal yaşama.
Büyük yangından sonra yeni bir Alsancak inşa edildi. Hristiyanlar artık yoktu. Ancak semt kentin eski-yeni sakinlerinin yine gözdesiydi. Şehrin elitleri akın akın Alsancak’a yerleşiyorlardı. Neticede Alsancak yine en prestijli semt olmuştu.
Bugün için de bu gerçek değişmemiştir. Tamam Karşıyaka güzeldir, Güzelyalı bir başkadır, Bornova şahanedir... Ama Alsancak hep bir adım öndedir ve farklıdır.
Yangından söz etmiştik. O esnada semt büyük ölçüde tahrip olmuştu. Ama “kordon boyu” aynen kalmış, kıyının tarihi dokusuna bir zarar getirmemişti. Körfez 1970’lere kadar tertemizdi. Ancak emanete bermutat yine sahip çıkamadık. Hani yangın artığı Kültür park, nasılsa korundu.
Kıyıda 8-9 katlı niteliksiz apartmanlardan bir beton duvar oluşturduk. Sakız tipi güzelim Rum evlerinin imhası 1980’li yıllara kadar sürdü. Şimdilerde çok yerinden hırpalanmış bir Alsancak var elimizde. Ama bu Alsancak yine çok güzel. Yine İzmir’in en kıymetlisi.
Yakın tarihlerde güzelim Kordon boyunu akıl almaz bir aymazlıkla doldurduk. Ama, çok şükür yeşil alanlara dönüştürüldü. Son zamanlarda daha bir bilinçlenildi. Kötü binalar ağır ağır yenileniyor.

Yazının Devamını Oku

Beyaz duman

14 Haziran 2020
 KADROLU muhalif olmak çok konforlu bir şeydir. Karşı çıktıklarınıza dair madalyonun diğer yüzü sizi ilgilendirmez.

Hele “duyarlılık” maskesi taktığınızda “takdir rüzgarı”nı da arkanıza alırsınız. Hedef belirlenir ve hücuma geçilir. Artık bacanız tütmeye başlamış, sürekli “kara duman” yaymak için engeliniz kalmamıştır. Eğrisi doğrusu, gerçeği, detayı “ikinci planda”dır.
Hayatın her alanında giderek yaygınlaşan bir tutumdan söz ediyoruz. Hani bazıları biraz da abartıyla bu durumu “haysiyet cellatlığı” diye tanımlar. Pek oralara gitmeye gerek yok. Esasında “yapıcı muhalefet” denilen bir seçenek daha vardır. Yanlışın düzeltilmesi, eksiğin tamamlanması için halis niyetlerle gösterilen bir çabadır bu. Arkasında, önünde başka hesaplar içermeyen, katkı koyan, koymaya çalışan bir anlayış.
Yanlış anlaşılmasın, bir toplumu en dinamik kılan unsur canlı muhalefetin varlığıdır. Bu anlamıyla, “demokrasi” tabii ki her daim “bacası tütenlere” ihtiyaç gösterir. Ancak, özel ve kamusal, her türden ilişkilerimizde “beyaz duman”a da hasretimizi ifade etmek istiyoruz. Bu arada “beyaz duman” derken hiç şüphesiz “beyaz bayrak” önermesi yapmadığımızı not olarak ekleyelim.

-----

Pandemi değişimlere vesile

1980’lerden itibaren dünyada “sol” prestij kaybetti. Sovyetler yıkılınca ve Çin kapitalistleşmeye başlayınca ülkemizde 68 ve 78 kuşakları tam anlamıyla bir kültürel şok yaşamaya başlamışlardı. Ancak kimse kendinden vazgeçmemişti.
80 darbesi sonrasında edebiyat dergilerinin adeta patlama yaptığını hatırlıyorum. Sol entelektüel kesim “varoluşçuluk”tan başlayarak “bireyci” felsefelere yönelmişti. Bireyselliğin prim yapması sadece Türkiye ile sınırlı değildi. Nitekim bu trendin ekonomik alanda yansıması liberal modellerin “tarihin sonu” denilerek kutsanması oldu.

Yazının Devamını Oku

Doğa harikası Gediz Deltası

7 Haziran 2020
GEÇEN hafta İzmir Vakfı Genel Müdürü Güven Eken ve TARKEM yöneticileriyle birlikte Gediz Deltası, İzmir Kuş Cenneti’nin halka açık olmayan kısımlarında gezme ve bilgilenme fırsatımız oldu.


Gediz Deltası’nı bu denli detaylı görünce doğaya saygının kutsal bir zorunluluk olduğunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
Karşıyaka’dan Foça’ya kadar uzanan 20 bin hektarlık Gediz Deltası, mucizevi şekilde korunmuş bir kuş diyarıdır.
Bu deltada; 289 farklı kuş türü yaşıyor.
Bölgenin en simge kuşlarının başında flamingolar geliyor.
Dünyadaki flamingoların yüzde 5’i burada yaşıyormuş.
Toplam 30 bin adet flamingo muazzam bir görsel şölen...

Yazının Devamını Oku

Ekonomiye makro bakış

31 Mayıs 2020
EKONOMİK hayatın durması, geniş kitlelerin gelirlerini kaybetmesi sonucunu doğurur.

 


Bu durumda mecburen birikimlerine yönelirler.
Tasarrufun tüketime harcanması, yatırıma gidecek kaynakların azalmasıdır.
Makro planda resim budur...
Ticari boyutta da durum farklı değildir.
Gelir yaratmayan gider, işletme açısından külliyen zarardır, ülke açısından da heba olan kaynak.

Yazının Devamını Oku

Hepimiz dünya vatandaşıyız

28 Mayıs 2020
MİLLİ bayramlar artan ölçüde bir ilgiyle kutlanır oldu.

 

2023 yılında Cumhuriyetin 100. yılı idrak edilecek.
Bu yıla ilişkin 19 Mayıs kutlamalarında Ankara Şehir Stadı’nda zemine iri puntolarla dizilmiş bir slogan dikkatimizi çekti.
“Biz bize yeteriz.”
Bu slogan bu aralar sık kullanılır oldu.
Zihinlerde dışa kapalı bir toplum modelini çağrıştırıyor.
Vaktiyle Türkiye böyle bir ülkeydi.

Yazının Devamını Oku

Gerçekçi olunmalı

17 Mayıs 2020
TÜRKİYE ekonomik anlamda büyük bir ülke...

 


Yıllık takribi 800 milyar dolar değer üreten, coğrafi konumu itibarıyla yerkürenin en önemli yerlerinden birinde, 82 milyon genç ve dinamik nüfusuyla her daim potansiyeli yüksek bir memlekete sahibiz.
Dolayısıyla, ülke batıyormuş, çakılıyormuş gibi söylemlere itibar etmek mümkün değildir.
Ancak, bir sıkıntı içinde de olduğumuz vakadır.
Bu sıkıntıyı özvarlığı güçlü bir şirketin gelir-gider dengesini ve nakit akışını bozmasına benzetebiliriz.
Türkiye ekonomisinin öteden beri yapısal problemleri hep vardır.

Yazının Devamını Oku

Azla yetinmek

10 Mayıs 2020
MART başından bu yana “evde kal” ile yaşadığımız “korona günleri” hafiflemeye başlıyor.

 


Umarız ikinci bir dalga oluşmaz.
Bu günlerin tamamen geçip, eski günlere aynı tempoyla dönme ihtimalimiz, hani sevindirici gibi olsa da derinlerimizde bir yerde açıklanması zor bir burukluk oluşturuyor.
Zira “evde kal” süreci hepimize eskinin koşuşturmasından yorulmaya başladığımızı fark ettirmişti.
Şu “ölümlü dünyada” bize dayatılan “materyal refaha” ulaşmak için hırsla abanmamızın anlam sorgusunu yapma fırsatımız oldu bu günlerde...
En çok da “azla yetinmenin” mümkün olabileceğinin farkına vardık.

Yazının Devamını Oku

Filozof krallar

3 Mayıs 2020
İNSANOĞLUNUN tarih sahnesine çıkmasından itibaren bir arada yaşamanın kurallarının oluşturulması ihtiyacı hep hissedilmiştir.

 

Gelinen noktada “demokrasi”nin en az sakıncalı yönetim biçimi olduğu konusunda genel bir mutabakat sağlanmıştır.
Ancak, demokrasinin de esasında bir “illüzyon” olduğu, insanların üst iradenin çizdiği çerçeve içinde seçim yapan figüranlardan ibaret bulunduğu giderek anlaşılıyor.
Son 15-20 yıl içinde bu “sözde demokrasinin” samimiyetsizliğini idrak eden halk yığınları, oy hakları sayesinde materyal refahı kontrol altında tutan egemenlere karşı güç gösterisine girmeye başlamışlardır.
Sisteme meşruiyet versin diye bahşedilmiş yönetim belirleme hakkı kontrolden çıkmış ve bu defa toplumun hep kaybetmiş kanadında olanların iktidarları hayata geçmeye başlamıştır.
Ancak değişen bir şey yoktur...
Gelmiş geçmiş tüm süreçlerde yönetimde kim olursa olsun toplumun tüm kesimlerini sarmalayan bir düzen oluşturmak mümkün olamamıştır.

Yazının Devamını Oku