Harap haldeyiz. Depremde yakın çevresinden herhangi bir kişi zarar görmeyen şanslı azınlıktanım. Bu azınlık içerisinde bulunan herkes gibi sorumluluğumun farkındayım: Hayatta kalan herkesin hayatını sürdürebilmesi için elimden gelen her çabayı sarfetmek zorundayım. Uzun bir mücadele bekliyor hepimizi. Umarım bu mücadelede işe yarar, bir destek sağlayabiliriz.
Bu köşede kedilerin, köpeklerin varlıklarıyla dünyada ne gibi farklılıklar yarattıkları, iç içe geçmiş hayatlarımızda bizim dünyamızı nasıl değiştirdiklerine dair haberleri paylaşıyor, onların hayatlarını daha iyi hale getirebilmemiz için neler yapabileceğimize dair kafa yoruyor, tavsiyeleri iletiyorum.
HEPSİNE MİNNETTARIZ
6 Şubat’ta meydana gelen depremlerin ardından arama kurtarma ekiplerinin kahraman üyeleriyle beraber sahada mücadele veren arama kurtarma köpekleri çok sayıda insanın yaşamını kurtardı. Bu köpekler bu konu için eğitilen ve ömrünü buna adamış varlıklar. Başta Meksikalı ekibin kahraman köpeği Proteo olmak üzere hepsine teşekkürler.
Bir de bulunduğu evde, ev arkadaşını, aile üyesini kurtarmak için çabalayan, bu konuda herhangi bir eğitimi olmayan, sadece sevgisi ve içgüdüsüyle hareket eden kedi ve köpeklere tanık olduk. Enkaz altında çıkardığı seslerle dışarıya haber uçuran, yakınında bulunduğu kişileri vücut ısılarıyla ısıtan, enkaz başında bekleyerek kurtarılacak kişinin yerini belli eden kediler ve köpekleri gördük, bu haberleri gözyaşları içerisinde okuduk, izledik.
Başta Diyarbakır’daki Galeria Sitesi’nde ağır hasarlı binadan ekiplerin yaşamını riske atarak kurtardığı kediler olmak üzere, can dostlarımız için çabalayan hayvanseverlerin gözyaşartan mücadelesini izledik.
Ama anlatacağım örnek biraz işi aşırıya kaçırmış. Everest’teki canlılık ve organizma çeşitliliğini araştıran ekip, burada bulduğu dışkıyı incelediğinde ilginç bir sonuca vardı. 2019 yılında aldıkları numunenin incelemesi gösterdi ki Everest’in 5 bin metreyi aşan kısımlarına ulaşan bu dışkı, Pallas ya da Manul olarak bilinen kedi türüne ait. Manul türü kediler ilk olarak 80’li yılların sonunda ardından 2000’lerin başında Himalayalar’da kaydedilmiş. Sonra 2007’de fotoğraflanmış. Başka canlılardan bu kadar başarıyla kaçan bir canlının kedi olması, hayatını kedilerle paylaşmış insanları tabii ki şaşırtmayacaktır. Ancak bunun üzücü bir durumu da var. Yeri yurdu bilinmediğinden olsa gerek en az endişe duyulan tür olarak belirlenen Pallas kedileri için şimdi koruma önlemlerini artırmanın zamanının geldiği söyleniyor. Bu kediler bu kadar kaçmakta meğer ne kadar haklılarmış. Şimdi insan nereye gitse kurutuyor demeyelim de ne diyelim.
İYİ HABER: LARRY İYİYMİŞ
Şanlı İngiliz basınının magazin tutkusu her haberde ilgi çekici olmasa da söz konusu kediler köpekler olunca beni yakalıyorlar. 2011’de göreve gelen ve bugüne kadar 5 Başbakan eskiten, Başbakanlık Konutu’nun da yer aldığı Downing Street’in “Kabine Ofisinin Baş Farecisi” unvanlı kedisi Larry’nin sağlık durumu tartışmaya açılmış.
Kist nedeniyle tedavi gören Larry’nin sağlık durumuna ilişkin dedikodular, Downing Street’çe yalanlanmış. İngiliz basınına açıklama yapanlar da demişler ki, “Larry geçen ay rutin bir kontrol için veterinere gitti. Ancak kontrollerinde herhangi bir sorun çıkmadı, durumu iyi.” Veterinerden temiz kâğıdını alan 15 yaşında olduğu düşünülen Larry’nin ilgi gören Number10cat adlı Twitter hesabından da “Söylentilere inanmayın” açıklaması yapıldı. İşte haber diye ben buna derim.
YENİ REKORTMEN ÇIKTI: BOBİ
Lincoln Üniversitesi’nden Prof. Daniel Mills ve Kösice’deki Veterinerlik ve Eczacılık Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olan Noema Gajdos Kmecova’nın başında olduğu araştırmada, 210 kedinin boğuşmalarını içeren 105 YouTube videosu analiz edildi. Sonuçta üç kedi davranışı kategorisi belirlenmiş: Oyuncu, orta ve agonistik. Tıslama saldırganlık olarak algılansa da uzmanlara göre bu hareket bir kedinin başka bir kediye “Oyun havamda değilim” deme şekli.
Tahmin edilebileceği üzere kedilerin birbirleriyle iletişimi düşündüğümüzden daha karmaşıkmış. Prof. Mills diyor ki, “Gerçek kavga ile oyun kavgasını ayırt etmek, hayvan sahipleri için yaygın bir sorundur. Tehlike, insanların kedilerinden birinin tısladığını ya da buna benzer bir şey yaptığını görmesi ve ilişkinin bozulduğunu düşünmesidir ve biz durumun hiç de böyle olduğunu düşünmüyoruz.” Kedi kavgalarını anlamanın anahtarının bağlam olduğunu belirterek, her etkileşimin tek başına değerlendirilmemesi gerektiğinin altını çiziyor uzmanlarımız.
1-2 KEZ TISLAMA KAVGA DEĞİLDİR
Yine Prof. Mills, güreşin bir kavga işareti olabileceğini ama iki kedinin hareketsiz beklediği sekansları da içeriyorsa bunun oyun içerisinde olduğunu düşünebileceğimizi belirtiyor.
Arkadaş canlısı kedilerin oyun dövüşünde ses olmadığı, agonistik kedilerin ise ses çıkardığı da bir başka sonuç.
Peki bu iki kedi aynı çatı altında aslında anlaşabiliyor mu anlaşamıyor mu? Prof. Mills’ten alalım cevabı: “Pek çok kedi, sahipleri aralarının bozulduğunu düşündüğü için kedi kurtarma merkezlerine geliyor. Klinikte, sahibinin gerçek bir kavga olduğunu düşündüğü oyun oynayan kediler gördüm. Eğer kedileriniz birbirleriyle yakın temas halinde uyuyor ve birbirlerini tımar ettiklerini görüyorsanız, o zaman yakın bir sosyal grup olma ihtimalleri yüksektir. Bu biri diğerine günde bir ya da iki kez tıslama eğiliminde olsa bile geçerlidir. Bu aralarının bozulduğu anlamına gelmez, başka neler yaptıklarına bakmak önemlidir.”
Alaska’da yaşayan Mo ve Lee Thompson çifti, köpek gezdirme işine seviye atlatarak bir okul servisi tasarladılar. Her koltukta köpeklerin tasmasını bağlayabilecekleri kemerler koydular ve 41 köpekle her gün yolculuk yapmaya başladılar. Mo Mountain Mutts adını verdikleri köpek gezdirme ve eğitim işi için kurdukları bir şirket ve aynı zamanda bu yolculuklardan görüntüler paylaştıkları sosyal medya hesaplarının adı. Videolar kısa sürede küresel çapta ilgi topladı ve tüm hayvanseverlerin aklına aynı soruyu getirdi: Bu otobüse ben nasıl binebilirim?
İşin esprisi bir yana görüntüler muhteşem. Köpekler, servislerini büyük bir hevesle bekliyorlar, karlı havada bile kapı önünde sabırsız bir bekleyiş, servisi gördükleri anda heyecanlarını gösterek dizginlenemez kuyrukları, servise bindikten sonra servisteki diğer köpeklerle selamlaşmaları, kendilerine ayrılan koltuğu bulmaları derken insanın içi ısınıyor, kalbi eriyor resmen.
Mo ve Lee Thompson çifti köpekleri gezdirmeye oğulları Vern ile birlikte çıkıyor.
Çift, bütün köpekleri isimleriyle tanımakla kalmıyor, hepsinin alışkanlıklarını da biliyor. Alaska, Skagway’de yaşayan Mo, işyerinde iş arkadaşlarının köpeklerini öğle tatilinde gezdirmeye başlayınca zaman içerisinde böyle bir işkoluyla uğraşacağını aklına bile getirmemiş. Ama kader ağlarını örmüş işte. Mo Thompson otobüsü eşi Lee Thompson ile birlikte tasarlamış. Oğulları Vern de otobüste onlarla beraber görev yapıyor. Şoför koltuğunda Lee oturuyor. Ve şunu söylüyor: “Bazen araba kullanırken otobüsün dikiz aynasına bakıyorum ve arkadaki tüm köpekleri görüyorum ve bunu yaşamak için yaptığımıza inanamıyorum.” İnsan iç çekiyor, neden biz böyle bir gündeme sahip olamıyoruz? Muhteşem otobüsü, TikTok’ta https://www.tiktok.com/@mo_mountain_mutts adresinden, Instagram’da https://www.instagram.com/mo_mountain_mutts/ adresinden takip edebilirsiniz.
Veterinere saldırır, gözü sizi bile görmez. Ortalığı dağıtır, çığlıklar, tırmalamalar, kaçma kovalamaca sonunda kısacık işlem tamamlanır.
Şanlı biliminsanlarımız bu amaçla değil ama hayatı kolaylaştırmak için, her şeyin uzaktan yapılabildiği dönemde veteriner ziyaretlerinin de internet üzerinden yapılıp yapılamayacağına dair araştırmalara giriştiler. California Üniversitesi’nde yapılan araştırmada kliniklerde yapılması planlanan randevular, webcam aracılığıyla gerçekleştirildi. Teletıp olarak adlandırılan bu çalışma, 45.3 milyon kedi besleyen hanenin olduğu ABD’de özellikle taşrada kedilerin veteriner erişimini kolaylaştırabilecek.
GÖZBEBEKLERİ ÖLÇÜLDÜ
30 kedi ve sahibinin katıldığı çalışmada, kediler hem yüz yüze hem de uzaktan muayene edildi. Her ziyarette, kediler sanki kısırlaştırılmışlar gibi, ameliyat sonrası yapılan kontrollerden geçirildi. Araştırmacılar ayrıca gözbebeği genişlemesini, solunum hızını, dudak yalamayı ve kulak pozisyonunu da belgeledi. Ev seanslarında, katılımcılar kedileri görsel inceleme için kaldırdı ve nefeslerini saydı. Tüm randevular kaydedildi ve gözbebeklerini ölçmek için kedilerin gözlerinin fotoğrafları çekildi.
Kedilerin veterinerde yapılan muayeneleri sırasında gözbebeklerinin daha fazla büyüdüğü anlaşıldı.
Araştırma, kedilerin evde yapılan muayenelere kıyasla yüz yüze muayeneler sırasında daha fazla nefes aldığını, gözbebeklerinin daha fazla büyüdüğünü ve kulak pozisyonlarının daha olumsuz olduğunu ortaya koydu. Bu da stresin arttığını gösteriyor. Ayrıca kedilerin avcılık özelliklerini sahiplendikleri alan dışında daha fazla kullanıyor olmaları, gerçek sağlık durumunu da gizlemelerine yol açabiliyor. Uzmanlara göre, evdeki kedi sıkıntılarını daha kolay dışavurabilir. Araştırma sürüyor. Sonuçları kedilerin uzaktan tedavisi için hepimize rehber olabilir.
Estonya’da Tartu Üniversitesi’nin kütüphanesinde görev yapan köpekler var. Bir tanesinin adı Bailey. Görevi, kütüphanede ders çalışan ya da araştırma yapan öğrencilere eşlik edip onları sakinleştirmek. Görevlerine de “Okuma Köpeği” adını vermişler. Hikâyenin başlangıcı ilginç. Bir gece kütüphanede ders çalışırken ağlayan bir öğrenciye denk geliyorlar ve sebebini sorduklarında, uzakta olan köpeğine özlemini anlatıyor. Fikir bundan sonra ortaya çıkıyor. Kütüphaneye eğitimli köpekler getiriyorlar ve sınav öncesi stres yaşayanların bu stresinin azalmasına destek oluyorlar. Stresi azalan öğrencilerden Melanie, “Bütün gün ders çalışırken sevimli bir hayvanı sevmek gerçekten çok güzel” demiş. Kedisi ya da köpeği olmayan ve buna karşı sınav stresi olan öğrenci arkadaşlarımıza duyurmuş olayım.
OKUMA ÖNERİSİ
PİSİKOLOJİK ÖYKÜLER
Tiyatrocu Ayşen İnci’nin kaleminden çıkma öyküler, “Kedilerin insan sevgisi de bir başka” dedirtecek durumları sergiliyor. Bu köşede buluşanların bildiği üzere insanların kediler hakkındaki en büyük yanılgısı olan, “İnsanların kedileri sahiplendikleri” inanışının esasında “Kedilerin insanları sahiplendiği” olduğuna değinen Pisikolojik Öyküler’i okumanızı tavsiye ederim. Tanıdık simalara rastlamanız da olası. Öyküler arasında gazetemizden tanıdık simalar da var. İpucu: Sekter.
Ayşen İnci/
Bundan da şikâyetimiz yok. İyi de kedileri neden seviyoruz? Bilim bu konuda bize ne diyor?
Washington State University’den Dr. Patricia Pendry, insan hayvan etkileşimleri üzerine yaptığı çalışmalarda şu sonuca varıyor: “Kedilerin bize verdiği incelikli ve biraz da öngörülemez tepkiler, seçildiğimiz ya da bir kediden tepki geldiğinde ‘özel’ olarak algılandığımız algısını veriyor. Ayrıca, tepkinin ortaya çıkması biraz daha zaman aldığı için, kedinin ne yapacağını bilme arzusuyla büyülendiğimize inanıyorum.”
Ekliyor Pendry, “Ve eylemlerinin doğası ve zamanlaması daha az tahmin edilebilir olduğu için, neredeyse bağımlılık yapıcı bir şekilde büyülenmiş kalabiliriz - kendinizi koparamazsınız çünkü o mırıltı, o özel hareket hemen her an olabilir.” Bazı araştırmalarda, yavru kedilerin insan bebekleriyle paylaştığı kocaman gözler, oyuncu davranışlar gibi özellikler nedeniyle kedileri sevimli bulduğumuz öne sürülüyor.
KALP KRİZİ RİSKİNİ AZALTIYOR
Peki bu sevgi bizim sağlığımızı nasıl etkiliyor?
Kedilere alerjiniz olmadığı göz önüne alınırsa, kediyle aynı evi paylaşmak, kalp krizinden yaşamınızı yitirme ihtimalinizi azaltıyor. Psikolojik olarak da 2011’de yapılan, Britanya’da faaliyet gösteren Cats Protection anketine göre kediyle aynı evi paylaşanların yüzde 93.7’si bu durumun ruh sağlığına olumlu etkisi olduğunu söylemiş. Kedi olan bir evde doğan bir çocuğun, alerji geliştirme olasılığının daha düşük olduğu da bir başka sonuç.
Son sözü yine Pendry’ye bırakayım. Diyor ki, “Kediler bize ilgi gösterir, yalnızlığımızı giderir, rahatlık, eğlence ve oyun sunar. Şefkat gösterir ve onları sevmek ve kucağımızda tutmak için izin verir, bunun oksitosin salgılattığını ve bunun da bir stres hormonu olan kortizol üretimini baskıladığını biliyoruz.”
Şanlı biliminsanlarımız bu konuya da el atmışlar neyse ki.
Behavior Vets of NYC’den Mary Molloy diyor ki kedilerin bizi çağrışımsal hafıza ve duyuları aracılığıyla hatırladığına inanmak için güçlü nedenlerimiz mevcut. Kritik konu kısa süreli ve uzun süreli hafıza farkı. Yani kediler deneyimlerini kısa süreli ya da uzun süreli hafızasına kaydediyor ve buna göre insanları hatırlıyor ya da hatırlamıyor.
KEDİLERDE İKİ FARKLI HAFIZA TÜRÜ VAR
Mesela, evinize gelen ancak kedileri sevmediği için kedilerle etkileşime girmeyen birisini kediniz hatırlamayabilir. Kısa süreli hafızası bu deneyimi gözardı eder. Ancak kediler yaşamlarını direkt etkileyen konulardaki deneyimleri uzun süreli hafızalarına kaydediyorlar ve buna göre davranışları da etkileniyor. Molloy, “Uzun süreli hafızada depolanan şeyler muhtemelen kedinin ihtiyaçlarının karşılanmasını doğrudan etkileyen şeylerdir. Mesela yemek, sıcaklık, fiziksel rahatlık... Çünkü bunlar hayatta kalmalarını etkiler” diyor.
O zaman kedimizin bizi hatırlaması için ne yapacağımızı tahmin etmek zor değil. Molloy’dan alalım yine reçeteyi: “Kedilerin öğrenmesinin büyük bir kısmı çağrışımsal olduğundan ve kediler bu çağrışımları hatırladığından, kedinizle onlara herhangi bir şekilde zevk veren ne kadar çok şey yaparsanız, sizinle olan olumlu ilişkinin o kadar güçlü hale gelmesi mümkündür. Ve bu sayede o kadar çok hatırlanırsınız.”
İYİ GÜNDE KÖTÜ GÜNDE
Son