Modern dünyanın evcil kedilerinin uzun bir evcilleştirme ve ticaret sürecinin ürünü olduğunu belirten dergi, “Bu süreç yaklaşık 10 bin yıl önce günümüz Türkiye’sinde, Anadolu’da yaşayanların Yakındoğu yaban kedilerini evcilleştirmesi ve onlarla arkadaş olmasıyla başladı. Yaklaşık 7 bin yıl sonra bu dost kediler ticaret yoluyla Avrupa’ya yayıldı” diyor ve makaleye neden olan merakı aktarıyor: “Ancak bilim insanları uzun zamandır kedi dostlarının şu anda en popüler kentsel evcil hayvan olan Çin›e ne zaman ve nasıl geldiğini merak ediyordu.”
Şimdi genetik testler sonucunda araştırmacılar evcil kedilerin Çin’e muhtemelen MS 600 civarında, yani Avrupa’ya girişlerinden 1500 yıl sonra geldiğini keşfetmişler.
Çalışmaya göre kediler, Asya’yı Avrupa’ya bağlayan uzun ticaret ağı olan İpek Yolu üzerinde doğuya seyahat eden birçok varlıktan biriymiş.
Çin’in bilinen en eski evcil kedisi 706-883 yılları arasında Tang Hanedanlığı döneminde Şanşi eyaletinin merkezinde yaşamış. Ve günümüzdeki çoğu Çin ev kedisi gibi kısa, tamamen beyaz ya da kısmen beyaz kürke, uzun kuyruğa sahipti. Ataları da muhtemelen Kazakistan’dan geliyordu.
ÇİNLİ ELİTLERE HEDİYE EDİLİRDİ
Makalede görüşü olan Pekin Üniversitesi Genomik Çeşitlilik ve Evrim Laboratuvarı’nda baş araştırmacı olan Shu-Jin Luo, kedilerin Çin’e gelişiyle birlikte, batılı tüccarlar tarafından Çinli elitlere verilen hediyeler olarak çok popülerleştiğini, ve ‘değerli, egzotik evcil hayvanlar olarak kabul edildiklerini’ belirtiyor: “Eski Çinliler evlerine bir kedi getirdiklerinde özel dini ritüeller bile gerçekleştiriyor, onları sadece bir eşya olarak değil, onurlu misafirler olarak görüyorlardı. Kedilerin mesafeli ve sevecen arasında gidip gelen gizemli davranışları da onlara gizemli bir hava katıyordu.”
Dönelim araştırmaya. 5 bin yıllık 14 Çin arkeolojik alanında ortaya çıkarılan 22 kedinin kalıntıları üzerinde yapılan analize göre incelenen iskeletlerin on dördü ev kedilerine aitti.
Evcil Hayvanlar ve Refah Çalışma Programı (PAWS), kedi ve köpeklerin insan ruh sağlığı ve mutluluğundaki etkisine bakmak için büyük bir çalışmaya girişiyor.
IPSOS’un 31 ülkede yaptığı araştırmaya göre insanların yüzde 45’i ruh sağlığını en önemli sağlık sorunu olarak tanımlıyor ve bu oran 2018’den bu yana istikrarlı bir şekilde artıyor. Kanser, uyuşturucu kullanımı ya da koronavirüs riskinden daha fazla insan ruh sağlığı konusunda endişe duyuyor. Önceki araştırmalar, evcil hayvanların ruh sağlığı üzerinde muazzam bir olumlu etkiye sahip olabileceğini ortaya kodu ancak bu hayvanların genel sağlığımızla ilgili oynadıkları rol hakkında hâlâ öğrenilecek çok şey var.
GENİŞ KAPSAMLI ARAŞTIRMA
Waltham Petcare Bilim Enstitüsü tarafından yürütülen PAWS programı iddialı: 350 binden fazla insan ve 20 ülkeyi kapsayacak.
Çalışmaya dair açıklama yapan Mars Petcare Başkanı Loïc Moutault şöyle diyor: “Bir evcil hayvan sahibi olarak, evcil hayvanların hayatımıza kattığı neşe ve rahatlığı ilk elden biliyorum. Ayrıca bir evcil hayvan sahibi olmanın ya da sadece bir evcil hayvanla etkileşime girmenin her yaştan ve her kesimden insana fayda sağlayabileceğine dair kanıtlar giderek artıyor.”
Yapılacak bu çalışma, stres, yalnızlık, kaygı ve uyku gibi konularda çeşitli ruh sağlığı sorunlarını ve evcil hayvan etkilerini ele alacak. PAWS, insanlar ve evcil hayvanların farklı popülasyonlarda karşılıklı fayda sağlayan uygulamaları nasıl geliştirebileceğini araştıracak. Bir çalışma, evcil hayvan etkileşimlerinin yaşlı yetişkinler üzerindeki etkisini değerlendirmeyi planlıyor; bir diğeri, yavruların evlat edinildikten sonra genel sağlığındaki değişime bakacak; bir diğeri ise evcil hayvan ebeveynliğinin dünya çapında uyku üzerindeki etkisini araştıracak.
Çok daha fazla araştırma yine bu kapsamda yapılacak.
Çalışmaya göre köpekler de insanlar gibi farkında olmadan bağ kurmak için hızlı göz kırpmayı kullanıyor olabilirmiş.
Çalışmayı yorumlayan Pisa Üniversitesi’nden etolog Martina Francesconi, “Köpeklerin birbirleriyle bu kadar ince ve zor algılanabilir bir şekilde senkronize olabilmeleri, nasıl iletişim kurduklarına dair büyüleyici sorular ortaya çıkarıyor. Birbirleriyle sandığımızdan daha fazla uyum içinde olabilirler” diyor.
Araştırmaya göre evcil köpekler diğer köpeklerin yanında daha fazla göz kırpma eğilimindeler. Ayrıca ortam gerildiğinde köpek arkadaşlarıyla -ve insanlarla- barışı sağlamak için de göz kırpıyor gibi görünüyorlar.
Buna ek olarak, köpekler diğer köpeklerin de aynı şeyi yapmasına karşılık olarak esneme ve eğlenceli yüz ifadeleri takınma eğilimindeymiş. Uzmanlara göre bu da iletişim kurmak ve bağ kurmak için yüz taklidi olarak bilinen yöntemi kullandıklarını gösteriyor.
KAYDA ALINIP DUYGUSAL TEPKİLERİ İZLENDİ
Parma Üniversitesi’nde evrimsel biyolog olan ve daha önceki çalışmaların çoğunda görev yapan Chiara Canori, ve meslektaşları bir terrier, bir cocker spaniel veya bir border collie’nin hemen arkasındaki bir oyuncağa veya ödül mamasına odaklanırken kameraya baktığı 12 saniyelik çeşitli videolar oluşturmuş.
Bazı kliplerde köpeklerin gözlerini kırptığı görülürken bazılarında kırpmadığı belirlenmiş. Üçüncü video setinde köpeklerin burunlarını yaladıkları görülmüş. Bu hareket köpeklerde heves ya da hayal kırıklığına işaret ediyor.
Yapılan çalışmada aralarında Staffordshire teriyeri, Avustralya çobanı, kaniş ve bazı melezler de dahil olmak üzere farklı ırklardan köpekler kullanıldı. Köpekler sadece birinde ödül bulunan iki kase kullanılarak farklı senaryolarda test edildi.
Testte biliminsanları ya bir kaseyi işaret etti, ya sadece kaseye baktı ya da her ikisini aynı anda yaptı.
Ayrıca klasik köpek şakası olan, topu tutarken kaseye doğru atıyormuş gibi yapma yöntemini de kullandılar.
İşaret verildikten sonra, kasklarındaki kameralar sayesinde köpeklerin nereye baktığı takip edildi.
Sonuçları inceleyen biliminsanları, köpeklerin hem işaret edilip hem de ödülün bulunduğu kaseye bakıldığında talimatları en iyi şekilde anladığını gördüler.
Ve şaşırtıcı olmayan bir şekilde köpeklerin en az anladığı senaryo, biliminsanlarının topu atıyormuş gibi yaptığı anlar.
Araştırmacılar, bu bulguların köpeklerin basit talimatların ötesinde, insanlardan aldıkları ipuçlarını takip ettiğini göstermeye başladığına inanıyor.
Ancak, biliminsanlarının tam bir sonuca varabilmesi için daha fazla araştırma yapılması gerekiyor.
Araştırmacılar 100’den fazla köpeğin tasmasına beş gün boyunca kimyasalları toplayan silikon cihazlar takmış. 120 kimyasalı bulmak üzere çalışıldı, en az yarısında yaklaşık 40 kimyasal bulundu. Ancak kimyasalların hacmi ve sayısı daha sıcak bölgelerde önemli ölçüde artmış.
Ev eşyasında sıklıkla kullanılan, son derece toksik olan ftalatlar ile yaygın bir hava kirleticisi olan antrasen, köpeklerin idrar örneklerinde bulunan mesane kanseri belirteçleriyle ilişkilendiriliyor.
En yaygın maruz kalma yolu, toz. Kimyasallar üründen kopabiliyor ya da ayrılabiliyor. Bu da solunan ya da yutulan tozda bulunabiliyor.
Sıcaklık da bunda önemli bir etken. Ürünler hem sıcakta daha çok gaz salıyor hem de uçucu olmaları nedeniyle soluduğumuz havaya daha hızlı karışıyor.
Peki ne yapmalı? Uzmanlara göre kimyasallar her yerde olduğu için bundan kaçınmak neredeyse imkânsız. Sadece satın aldığımız ürünlerin üretildiği malzemeleri, koruyucu maddeleri ve içeriklerini okumak için kendimizi eğitmek bile önemli bir adım.
KÖPEĞİNİZİ KLONLAR MISINIZ
Ama bunu yaşayan ülkelerde ilginç bir araştırma var. Bu durumun evcil hayvanlar üzerindeki etkisine bakmışlar.
Örnek olarak Kanada, Ontario’daki kızak köpeklerini incelemişler. Günleri katı kurallarla belirlenen bu çalışan köpeklerin saatlerindeki değişim, onlarda ölçülebilir bir rahatsızlığa yol açmış.
Toronto Üniversitesi’nden bilim insanları, Kanadalı kızak köpeğine hareket sensörü yerleştirmiş ve saatler geri alındıktan sonraki sabah, köpeklerin neredeyse tam olarak 1 saat önce aktif ve hareket halinde olduklarını görmüşler.
Fakat aynı ırklardan olan evcil köpeklerde ölçülebilir bir etki görülmemiş. Ekstra bir saat daha yatakta dinlenme fırsatı bulmuş gibiymişler.
PLoS One dergisinde yayımlanan çalışma, kurtlar ile evcil köpeklerin davranışlarındaki farklılıkları araştıran bir geniş projenin parçası.
Araştırmacılar sensörleri 25 kızak köpeği ve 29 evcil köpeğe yerleştirmiş.
İnsanlardaki gibi, eğer bir görevi varsa köpeklerde de keskin bir programın dışına çıkılması sorun yaratmış. Fakat gündelik hayatında rahat olan, programsız yaşayabilenlerde bu fark bir sorun yaratmamış. Müreffeh olunca herhangi bir sorununuz kalmıyor diyerek bu bahsi kapatabiliriz.
Pandemiyle beraber artışa geçen köpek sahiplenme sayısı İngiltere’de son 4 yılda 3.7 milyona ulaşmış durumda.
Tüm hanelerdeki köpek sahipliği oranıysa yüzde 36. Ve bu kitlenin önemli kısmı ne yapıyor olursa olsun köpeklerini evde bırakmıyor ve gittiği her yere götürüyor. Bu bence iyi bir şey. Ama sonuçları var.
Bu hafta yayımlanan araştırmaya göre İngiltere’de yaşayanlar sosyalleşmek için dışarı çıktıklarında köpeklerini evde bırakırlarsa kendilerini kötü hissediyorlar. İlk kez evcil hayvan sahiplenenlerin yüzde 82’si evcil hayvanlarını evde bırakma konusunda endişeli veya kaygılı. Bu oran tüm köpek sahiplerinde yüzde 66.
ABD’de yaşayan kedi uzmanı Brittany Florkiewicz’in son araştırması Scientific Reports’ta yayımlanmış ve insanlar ile diğer sosyal memeliler gibi kedilerin de arkadaşlarıyla anlaşmanın anahtarı olarak yüz ifadelerini kullandığını ortaya koymuş.
Pisa Üniversitesi’nden etolog Martina Francesconi de bu sonucu “Birbirinin yüz ifadelerini taklit etmek, önemli bir sosyal rol oynar” diyor ve ekliyor: “Bu ilginç araştırma sayesinde, asosyal olarak damgalanan kedilerin de bu hareketi yaptığını öğrendik.”
KÜÇÜK İFADELER
Florkiewicz, 2023’te kedilerin yaklaşık 300 yüz ifadesi yapabileceklerini ortaya çıkarmıştı, şimdiyse diğer kedilerin ifadelerine ne kadar dikkat çektiklerini incelemiş.
“Gülümseyen birini gördüğünüzde, kendinizi gülümserken buluyorsunuz” diyen Florkiewicz, bu kez Hayfa Üniversitesi’nden bilgisayar bilimcisi Anna Zamansky ile çalışmış. Zamansky’nin ekibi de kedilerin yüz ifadelerini tanıyıp kataloglayan bir yapay zekâ programı geliştiriyor.
Los Angeles’ta bir kedi kafesinde saatler süren kedi etkileşim videoları çekmişler ve bu videoyla da programı eğitmişler. Yapay zekâ kedi yüzlerine yerleştirdikleri 48 dijital nokta aracılığıyla bu videolarda 26 tane benzersiz yüz hareketi yakaladı. Sonra araştırmacılar iki kedi yakın mesafede birbirlerine baktığında bu yüz ifadelerinin nasıl değiştiğini inceledi: Bu sürenin yüzde 22’sinde kediler birbirlerini taklit etmiş. Bunun süresi kısıtlı tabii. Taklitler genellikle saniyenin çok küçük bir bölümünde gerçekleşiyor.
Taklit edilen ifadeler çok inceymiş. Bazen sadece kulakların hafifçe düzleşmesi, burnun küçük bir kırışması veya üst dudağın minik bir kalkışı. Fakat bunlar olduktan sonra kediler yüzde 60 oranında dostça bir etkileşime başlıyormuş.