Bu yolda bazı iyi adımlar atılıyor ama işte bilim kendisini yanlışlayarak geliştiği için atılan bu adımların bazı falsoları sonradan ortaya çıkıyor.
Son örnekte köpeklerin onlarla kurduğumuz iletişimde, ses kalitesine verdiği tepkiyi gösteriyor.
Bu köşenin takipçileri hatırlayacaktır: Bazı kelimeleri temsil eden düğmelere basarak köpeklerle iletişim kurulduğuna dair örnekleri aktarmıştım. Buna Artırılmış Türler Arası İletişim (AIC) cihazı deniyor.
Budapeşte’deki Eötvös Loránd Üniversitesi Etoloji Bölümü’nden araştırmacılar bu aleti incelerken ses kalitesinin bir köpeğin kayıtlı kelimeleri tanıma ve bunlara yanıt verme yeteneğini önemli ölçüde etkilediğini görmüş.
Köpekler kayıtlı konuşmayı bir dereceye kadar tanırken, bozulma daha şiddetli hale geldikçe daha fazla zorlanıyorlarmış.
Araştırmada iki cihaz kullanılmış: AIC düğmeleri ve akıllı telefonların hoparlörü.
İki oynatma cihazı ve doğrudan insan konuşması aracılığıyla “uzan”, “dön”, “patini kaldır” gibi eğitildiği komutlar verilmiş ve 17 köpek test edilmiş. İnsan konuşmasından başarı neredeyse yüzde 100. Her şeyi anlayıp yanıt vermişler.
Hoparlör kullanıldığında başarı yüzde 70’e inmiş. AIC kullanıldığında başarı seviyesi yüzde 30 olarak kayıtlara geçmiş.
Peki ne yapmalı? Bu köşe 233 haftadır devam ediyor. O nedenle bazı konulara birkaç kez değindim. Köşeyi takip edenlere tekrar olacaktır ama ilk kez okuyanlar olabilir, onlara seslenmiş olayım.
31 Ocak 2020’de yazdığım yazıdan kırparak aktarayım: “4 Şubat 1975’te, Çinli yetkililer günün erken saatlerinde Haicheng bölgesinin boşaltılması talimatını verir. Çünkü bölgede deprem olacağına dair makul şüpheleri vardır: Yeraltı suları ve topraktaki değişim ama en çok da hayvanlarda gözlenen farklılık... Bölge boşaltıldıktan sonra 7.5 şiddetinde deprem meydana gelir ve ‘Haicheng olayı’ isabetli şekilde tahmin edilen az sayıda depremden biri olur.
Hayvanların içgüdüleri insanlardan güçlü olsa da bu örneğe rağmen bilim insanları hayvanların depremi daha önceden tahmin edebildiği konusunda kesin bir kanıya varabilmiş değil.
Depremler önceden bilininceye kadar, her an deprem olacak gibi yaşamak zorunda olduğumuzu her gün meydana gelen depremlerle görüyoruz.
Peki, kedi ya da köpeğimizle depreme yakalandığımızda ne yapacağız?
ÇİP VE KÜNYESİ OLMALI
- En başta, deprem anında kaybolması ihtimaline karşın, yerini kolayca tespit edebilmek için mikroçip taktırmak şart.
Çalışmalara göre köpekler ve kediler benzer zekâ seviyelerine sahipmiş. Fakat insanlar yine de yanlışlıkla kedilerin daha zeki olduğunu düşünüyormuş.
Açalım. Köpekler dışarıdan bakıldığında emirleri takip ederek ve numaralar yaparak zekâlarını gösterseler de genellikle yaramazlık yaparlar. Ayrıca yaşananları çabuk unuturlar ve bu da aynı davranışları tekrarlamalarına neden olur.
İnsanlar, kedileri ne yaptıklarını tam olarak bilen daha hesapçı yaratıklar olarak görme eğilimindeler ve bu da çoğu zaman insanların onların bir şeyleri inat olsun diye yaptıklarına inanmalarına neden oluyormuş.
Yani, siz her seslendiğinizde kediniz bakmaz ama siz bilirsiniz ki kediniz aslında ona seslendiğinizi anlıyor ama bakmamayı tercih ediyor. Düşünceleri de insanları memnun etme ihtiyacından yoksun olarak daha karmaşık görünürmüş. Fakat araştırmacılara göre bunların hepsi kedi sahiplerinin yaptığı varsayımlar.
ÇİLİNGİR KEDİLER
Budapeşte’deki şanlı Eötvös Loránd Üniversitesi’ne göre kediler problem çözücü. Bir bulmacayı köpeklerden çok daha uzun süre çözmeye çalışan kediler, genellikle kilitli yiyecek kaplarını ve mutfak dolaplarını nasıl açacakları gibi şeyleri çözmede de daha hızlılar.
Kediler ayrıca bazı şeyleri daha uzun süre boyunca hatırlamalarına yardımcı olan daha gelişmiş bir hipokampüse sahipler.
Britanya’da Kent Üniversitesi’ndeki araştırmacılar bir kişinin hayatında kedi ya da köpek olmasının, evlenmek ya da bir yılda fazladan 70 bin sterlin kazanmakla aynı psikolojik faydayı sunduğu sonucuna vardı.
Biraz açalım.
Şimdi, ekonomistler, ‘yaşam memnuyeti’ yaklaşımını kullanarak, arkadaşlık ve aile gibi maddi olmayan varlıkları varsayımsal bir gelire dönüştürebiliyorlar.
2 bin 500 İngiliz aile üzerinde yaptıkları araştırmada, evcil hayvan sahibi olmanın yaşam memnuniyetinde 1’den 7’ye kadar puanlamada 3-4 puanlık bir artışa yol açtığını, bu artışın da arkadaş ve akrabalarla görüşmekle elde edilen değerlere benzer olduğunu ortaya koydu.
Ekonomistlerin bulduğu bir bulgu şu: Evlilik yılda 70 bin sterlin ek gelirin yaratacağı mutluluğa denk. Ayrılık ise yılda 170 bin sterlin kaybetmeye eşit.
Şimdi Kent Üniversitesi’nden Dr. Adelina Gschwandtner, çalışmasında insan arkadaşlığına fiyat etiketi koyan bir makaleden esinlenmiş: “‘Arkadaşlar için mümkünse, evcil hayvanlar için neden olmasın’ diye düşündüm. Bazı insanların 70 bin sterlin değerine neden şüpheyle yaklaştığını anlayabiliyorum.”
AİLE ÜYESİ YA DA EN İYİ ARKADAŞ
Yeni çalışma, katettiğimiz yolu güzel özetliyor. Britanya’da yapılan araştırma köpek sahiplerinin evcil hayvanlarının beslenmesine büyük önem verdiğini gösteriyor. Fakat ufak bir detay daha var: Çoğu insan bu mamaların nasıl elde edildiğine dikkat etmiyormuş.
Detaylara geçelim.
Birleşik Krallık’taki her 10 köpek sahibinden 8’i (Yüzde 79) evcil hayvanlarının beslenmesine kendi beslenmeleri kadar önem verdiğini söylüyormuş.
Fakat sadece 4’te 1’i yani yüzde 26’sı, köpeklerinin mamasının nasıl imal edildiği konusunda yüksek seviyede bilgi sahibi olduğunu belirtmiş.
Araştırmadan diğer notlara geçelim. Karnemiz fena değil ama iyileştirmemiz gereken noktalar var:
Köpek sahiplerinin yarısı (Yüzde 51), evcil hayvanlarının toprakla oynamayı sevdiğini söylüyormuş ama aynı oranda kişi sağlıklı toprağın yüksek kaliteli ürün yetiştirmek için kritik öneme sahip olduğunun farkında değil.
Bir de yarısı çiftçilik sırasında yapılan işlemler nedeniyle köpeklerin yiyecekleri besinlerde oluşacak hasarlardan habersiz.
Her 10 kişiden 7’si (Yüzde 72), köpeklerinin mamasının nereden geldiğini daha iyi anlamak istiyormuş.
Bu köşenin gediklisi Macaristan’daki Eötvös Lorand Üniversitesi’nden araştırmacılar bu konuya da eğilmiş.
Profesör Eniko Kubinyi de köpek sahipliğinin artmasını doğum oranlarının düşmesine bağlıyor. Ama ona göre bu basit bir neden sonuç ilişkisi barındırmıyor.
Kubinyi, araştırmalarında insanların köpeklerini sadece evcil hayvan olarak değil, tam bir aile üyesi olarak gördüklerini aktarıyor. Ki bunu bu köşenin ‘Okur Fotoğrafı’ bölümünde görüyorsunuz.
Macaristan’da yapılan araştırmalar ilgi çekici. Çocuksuz yetişkinlerin yüzde 19’u ve ebeveynlerin yüzde 10’u köpeklerine herhangi bir insandan daha fazla değer verdiğini söylüyormuş.
Halihazırda köpek sahiplenmiş olmanın da çocuk yapma fikri üzerinde bir etkisi varmış. Kubinyi, köpeği olan bazı annelerin, ebeveynliğin daha külfetli hale geldiğini ve daha fazla çocuk sahibi olma isteklerini azalttığını düşündüğünü aktarıyor.
Kubinyi köpek sayısı arttığı için çocuk sayısının azalmadığını ama iki durumun ardında da aynı eğilimin yattığını belirtiyor: Sosyal ağların dönüşümü.
Current Directions in Psychological
Buradaki çaba da zaten, bu faydaya bir karşılık verelim de başta sokak hayvanları olmak üzere bu canlıların yaşamlarını iyileştirelim.
Uzatmadan konuya geçeyim.
ABD’’de İnsan Hayvan Bağı Araştırma Enstitüsü adlı kuruluş, kısaca HABRI, acil servislerde terapi köpeği ziyaretlerinin etkilerine bakmış. Bu ziyaretlerin ardından çocuk ve ebeveyn anksiyetesinde önemli azalmalar görüldüğünü ve anksiyete azaltıcı ilaç ihtiyacının azaldığını ortaya koymuş.
Wayne State Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Araştırma Başkan Yardımcısı Jeffrey A. Kline, yaptıkları araştırma için, “Neredeyse tüm çocuklar acil serviste hasta olarak bir dereceye kadar psikolojik stres yaşıyor ve yaklaşık yüzde 15’i bakım süreçlerinin devam etmesini sağlamak için bir müdahaleye ihtiyaç duyacak kadar stres yaşıyor” diyor ve ekliyor: “Terapi köpeği ziyaretlerinin uygulanmasının çocuklarda ve ebeveynlerinde korku ve endişeyi azaltma ve genel acil servis deneyimlerini iyileştirme potansiyeline sahip olduğunu gördük; bu da sonuçları düşük maliyetli, düşük riskli bir şekilde iyileştirme potansiyeline sahip.”
5-17 yaş arası 80 hastanın dahil edildiği çalışmada, hastalara rastgele olarak yaklaşık on dakika boyunca bir terapi köpeği-bakıcı ekibine maruz kalma görevi verilmiş. Anksiyete FACES ölçeği ve tükürük kortizol konsantrasyonları kullanılarak ölçülmüş. Ölçümler başlangıçta, müdahaleden 45 dakika sonra ve müdahaleden 120 dakika sonra yapılmış. Çalışmanın sonuçları çarpıcı.
Çocuk yaşam terapisine (olağan bakım) ek olarak uygulanan hayvan destekli terapinin (AAT) acil serviste hem hasta hem de ebeveynlerin anksiyete algısını azaltabileceğine dair yeni kanıtlar ortaya çıkmış. Terapi köpeği grubundaki çocukların yüzde 46’sında anksiyete skorlarında düşüş görülürken, bu oran kontrol grubunda yüzde 23 olarak gerçekleşmiş. Ayrıca, kontrol grubundaki çocukların yüzde 55’i bir de ketamin, midazolam veya droperidol almış.
Buna karşılık, terapi köpeği (müdahale) grubundaki çocukların sadece yüzde 35’i bu ilaçları almış; bu da davranış kontrolü veya şiddetli anksiyeteyi tedavi etmek için yaygın olarak kullanılan ilaçlarda klinik olarak önemli bir azalmayı temsil göstermiş.
Bir de kedilerin terapi konusundaki faydasına dair haber var.
Modern dünyanın evcil kedilerinin uzun bir evcilleştirme ve ticaret sürecinin ürünü olduğunu belirten dergi, “Bu süreç yaklaşık 10 bin yıl önce günümüz Türkiye’sinde, Anadolu’da yaşayanların Yakındoğu yaban kedilerini evcilleştirmesi ve onlarla arkadaş olmasıyla başladı. Yaklaşık 7 bin yıl sonra bu dost kediler ticaret yoluyla Avrupa’ya yayıldı” diyor ve makaleye neden olan merakı aktarıyor: “Ancak bilim insanları uzun zamandır kedi dostlarının şu anda en popüler kentsel evcil hayvan olan Çin›e ne zaman ve nasıl geldiğini merak ediyordu.”
Şimdi genetik testler sonucunda araştırmacılar evcil kedilerin Çin’e muhtemelen MS 600 civarında, yani Avrupa’ya girişlerinden 1500 yıl sonra geldiğini keşfetmişler.
Çalışmaya göre kediler, Asya’yı Avrupa’ya bağlayan uzun ticaret ağı olan İpek Yolu üzerinde doğuya seyahat eden birçok varlıktan biriymiş.
Çin’in bilinen en eski evcil kedisi 706-883 yılları arasında Tang Hanedanlığı döneminde Şanşi eyaletinin merkezinde yaşamış. Ve günümüzdeki çoğu Çin ev kedisi gibi kısa, tamamen beyaz ya da kısmen beyaz kürke, uzun kuyruğa sahipti. Ataları da muhtemelen Kazakistan’dan geliyordu.
ÇİNLİ ELİTLERE HEDİYE EDİLİRDİ
Makalede görüşü olan Pekin Üniversitesi Genomik Çeşitlilik ve Evrim Laboratuvarı’nda baş araştırmacı olan Shu-Jin Luo, kedilerin Çin’e gelişiyle birlikte, batılı tüccarlar tarafından Çinli elitlere verilen hediyeler olarak çok popülerleştiğini, ve ‘değerli, egzotik evcil hayvanlar olarak kabul edildiklerini’ belirtiyor: “Eski Çinliler evlerine bir kedi getirdiklerinde özel dini ritüeller bile gerçekleştiriyor, onları sadece bir eşya olarak değil, onurlu misafirler olarak görüyorlardı. Kedilerin mesafeli ve sevecen arasında gidip gelen gizemli davranışları da onlara gizemli bir hava katıyordu.”
Dönelim araştırmaya. 5 bin yıllık 14 Çin arkeolojik alanında ortaya çıkarılan 22 kedinin kalıntıları üzerinde yapılan analize göre incelenen iskeletlerin on dördü ev kedilerine aitti.