Özeti şu: Vajınayı ve rahim ağzını incelemeye olanak veren bir mikroskopla bakılması işlemidir.
* * *
6-40 kat büyütme özelliği olan bu ışıklı aletler, rahim ağzını daha net görüntüleyerek rahim ağzındaki lezyonların tanısını koydurur.
* * *
SORU 1: KOLPOSKOPİ HANGİ HASTALIKLARDA YAPILIR?
Kolposkopi, özellikle klinik belirtileri olmayan rahim ağzı kanserinin (serviks kanseri) erken evrede saptanabilmesine yardımcı olur. Özellikle sitolojik sonuçları ve smear testi anormal çıkan veya HPV testinde HPV riskli tipi pozitif gelen hastalarda rahim ağzının değerlendirilmesi için kolposkopi uygulanır. Rahim ağzı kanseri yavaş ilerleyen bir kanser olduğu için jinekolojik muayenelerde yaşanan değişimler, kolposkopi ile daha rahat değerlendirilebilir.
Ramazanda, iftarla sahur arasındaki süre 14-15 saate çıkabiliyor. Bu mübarek ayda tuttuğumuz orucun manevi hazzının yanı sıra aç kalmanın bedenimizdeki etkilerini de öğrenme adına Ankara Seben Klinik’ten Dr. Sevil Özkan’la, “ramazanda beslenme önerileri” üzerine konuştuk. Şu bilgileri verdi:
* Ramazanda beslenme, iftar, ardından iki ara öğün ve sahur olarak dört öğün şeklinde oluşturulmalı.
* Sahurda zengin bir kahvaltı şeklinde yüksek enerji içeren kolay hazmedilen gıdalar alınmalı. (Peynir, ekmek, tarhana çorba, sütlü sebze çorbası gibi.)
* İftarda oruç, su ve çorbayla açılmalı, 10 ila 30 dakika arası dinlenmenin ardından ana yemeğe geçilmeli.
* İftar, sahur ve ara öğünlerde et-tavuk-balık, süt–yoğurt, sebze–meyve, tahıl olmak üzere dört besin grubu da dengeli tüketilmeli.
*
Uzmanlık alanım olan “kadın doğum” üzerine de zaman zaman yine sizlerden gelen sorular üzerine yazılar yazıyorum.
Bana en çok, “Neden sezaryen doğum?” sorusu yöneltiliyor.
Çünkü:
Dünya Sağlık Örgütü’nün açıkladığı verilere göre sezaryen, günümüzde her üç doğumdan biri için başvurulan yöntem. Bu oran beklenenden üç kat fazla. Bunun nedeni ise kadınların daha rahat olduğuna inanarak sezaryene yönelmeleri ve doktorların da bu kararı uygulaması. Benim klinik uygulamamda öncelik her zaman için doğal doğumdan yanadır. Ancak bazen normal doğum şartları oluşmadığı durumlarda sezaryeni tercih ediyoruz. Bu seçeneği tercih etmek için gebelik takibinin doğru yapılması ve anneyi iyice tanımış olmak gerekiyor. Bu tercihi yapmak için iyi bir doğum tecrübesine sahip olmak da şart. Biz, siz ve bebeğiniz için en doğru, risksiz ve sağlıklı olan tercihi yapıyoruz.
DOĞUM AĞRISI
Temelde doğumun başlaması ile karın, kasık ve bel bölgesinde belli aralıklarla hissedilen ağrılardır. Sıklığı ile anne ve bebeğin doğuma ne kadar yaklaştığını gösterir. Ağrılar genellikle çok şiddetlidir ve bazen anne ile bebeği kötü yönde etkiler. Çoğu kadın bu ağrılara dayanamadığı için vajinal yani doğal doğumu göze alamaz ve sezaryene yönelir.
Sadece depremin etkilediği şehirlerde değil, ülkenin tamamında hakim olan yas süreci, artçı depremlerin devam etmesiyle tetikleniyor ve toplumun birçok kesimini etkileyen deprem korkusu giderek yaygınlaşıyor. İlerleyen deprem korkusu; travma sonrası stres bozukluğu ve akut stres bozukluğu gibi ciddi psikolojik rahatsızlıklara da yol açabiliyor.
* * *
Uzman Psikolog Rojin Tasmimi, deprem korkusunun geçmesi ve normal hayata/günlük rutinlere dönülmesi için öncelikle bazı önemli noktalara dikkat çekiyor. İşte merak ettiğim sorular ve Rojin Tasmimi’nin verdiği yanıtlar:
* Deprem korkusu (seismophobia) belirtileri nelerdir?
Deprem korkusu, doğrudan depremi yaşayanlar ve uzaktan şahit olanlarda da aynı şekilde ortaya çıkabilmektedir. Deprem korkusunun birtakım hem fizyolojik hem psikolojik etkileri vardır.
FİZYOLOJİK ETKİLER
• Yorgunluk
Kısırlık günümüzde birçok çiftin evlendikten sonra yaşadığı bir problemdir. Tıp camiasında ‘İnterfelite’ olarak adlandırılan üreme sistemi ile alakalı bu sağlık sorunu halk arasında yaygın olarak kısırlık diye isimlendirilir. Genel olarak düzenli ilişkiye giren çiftlerin 12 ay ile 15 ay arasında gebelik olmaması durumunda bu durum kısırlık olarak adlandırılır ve yaş faktörü bu süreyi etkilemektedir.
* 35 yaş altı çiftlerde 15 aya kadar bekleyebileceği fakat bu yaşın üstünde olan çiftlerin 6 ay veya altında doktora başvurması gerektiği önerilir.
* Erken teşhis, kısırlık tedavisinin başarısını etkileyecektir.
* İstatistiklere bakıldığında günümüzde her 100 çiftin neredeyse 20’sinde kısırlığa rastlanmaktadır.
* Kısırlık tedavisi çiftlerin düzenli ilişkiye rağmen gebelik olmaması durumunda başvurması gerekir ki farkındalık ve erkenden kısırlık tedavisine başlamak sürecin olumlu ilerlemesine fayda sağlayabilsin.
* Acaba deprem sırasında ve sonrasında neler yaşanıyor?
* İnsan vücudunda ne tür değişiklikler kalp krizini tetikliyor?
Hem bu soruları hem de konuda merak edilenleri, Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Bozbaş’a sordum. Çok önemli bilgiler verdi. Ve söz şimdi Prof. Dr. Hüseyin Bozbaş’ta:
* * *
“Deprem sırasındaki yaralanma ve ölümler daha çok travma nedeniyle gerçekleşir. Dâhili hastalıklar olarak ezilme hastalığı (crush sendromu) ve kalp krizleri diğer önemli ölüm sebepleridir. Kalp krizleri hem deprem anında hem de takip eden bir yıl içinde önemli ölüm sebeplerindendir. Deprem anında yaşanan akut stres durumu, ani heyecan ve korku durumu kanda stres hormonlarının artmasına neden olur. Kanda adrenalin düzeyi saniyeler içinde artar. Tansiyon yükselir, kalp hızı artar, kalp daha güçlü kasılır. Kalbin oksijen ihtiyacı artar. Çünkü kalp artan strese cevap vermeye çalışmaktadır. Damar sertliği, yani damar içinde kolesterol birikintisi bulunan hastalarda bu plakların üzeri yırtılabilir. Kabuğu yırtılan plağın üzerine pıhtı oturur ve damar içinde kan akımı tamamen kesilir. Kan akımının bu şekilde kesilmesi demek kalp krizi meydana gelmesi ve kalbin o bölgesinde doku hasarı olması demektir. Bu durumda hasta tüm göğsünü kaplayan, baskı hissine benzer ya da bazen yanma şeklinde görülebilen şiddetli bir ağrı hisseder. Ağrıyla beraber soğuk soğuk terleme olabilir. Böyle bir durumda bir tane aspirin içilerek en yakın hastaneye başvurulması hayati önem taşır. Hastanede acil anjiyografi ve balon stent yöntemiyle damar açma işlemi yapılarak kalbin göreceği hasar en az seviyede tutulmaya çalışılır.”
* * *
ŞENOL KALYONCU:
Acı haberlere üzüldük, enkaz altından sağ çıkanlara sevindik. 7’den 70’e tek yürek olup yaraları sarmak için el ele verdik. Ülke olarak çok zor günlerden geçiyoruz. Depremi bizzat yaşayan çocuklar gibi aileleri ile birlikte ekran başında izleyen ya da konuşmaları duyan çocuklar da bu büyük acıya ortak oldular. Bir yandan ailelerini bir yandan arkadaşlarını, sevdiklerini kaybettiler. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Sosyal Pediatrist Prof. Dr. Demet Soylu’ya ‘depremin etkisinde kalan çocuklar için aileler nasıl bir yol izlemeli’ sorusunu sordum. İşte tavsiyeleri...
BÜYÜKLERE BÜYÜK GÖREVLER DÜŞMEKTE
Çocukların dünyasında yaşam alanları güvenli bir liman iken deprem felaketi ile birlikte bu güven sarsıldı ve yeni şartlara uyum sağlamak oldukça zor. Burada biz büyüklere büyük görevler düşmekte. Maddi ve manevi sıkıntılı bir dönemden geçerken onları ihmal etmemeliyiz. İlk yaraların sarılmasından sonra yaşanan trajedinin kabullenilmesi ve sorumluluklarımıza kaldığımız yerden devam etmemiz gerekmektedir. Travma sonrası gelişen strese bağlı çocuklarda dikkat dağınıklığı, odaklanma sorunları, içe kapanma, öfke, sık sık ağlama nöbetleri, uyku problemleri ve anneden ayrılma korkusu gelişebilir.
YAŞ DÖNEMLERİNE UYGUN CEVAP VERMELİ
Çocuklar büyüklerini örnek alırlar. Olabildiğince soğuk kanlı olmak, çocuklarımızı ekran ve deprem görüntülerinden uzak tutmak, onların yanında acılarımızdan konuşmamak gerektiği gibi depremi onlara güzel bir dille korkutmadan anlatmak ve deprem hakkında konuşmak istediklerinde geçiştirmemek en doğru yaklaşım olacaktır. Yaş dönemlerine uygun kısa ve net cevaplar verilmelidir. Günlük aktivitelerinde, yeme-içme ve uyku düzenlerinde olabildiğince rutine dönmek ve özen göstermek gereklidir. Bir yandan disiplini korurken bir yandan da şefkatli ve anlayışlı olmaya özen göstermeli, sevgimizi her fırsatta göstermeliyiz. Çocuğunuzu en iyi siz tanırsınız. Tepkilerinde bir tuhaflık ya da aşırılık hissettiğinizde destek almayı ihmal etmemelisiniz.
* * *
Karşılıklı fedakârlık, sevgi ve saygı çerçevesinde kurulan ilişkilerde de anlaşmazlıklar ya da ayrılıklar yaşanabilir.
* Peki mutlu bir ilişkiyi başarısızlığa götüren sebep nedir?
* Peki mükemmel/sağlam ilişkinin anahtarları nelerdir?
Bu soruları, Uzman Psikolog Rojin Tasmimi’ye sordum. Şu tavsiyelerde bulundu:
* Öncelikle iletişim becerilerinizi geliştirin. İsteklerinizi ve arzularınızı dile getirin. Haklı çıkmaktan çok, saygılı bir süreç yönetin. Kazanan ya da kaybeden algısını bir kenara bırakın. Açık, yapıcı ve en önemlisi çözüm odaklı bir iletişim kurmaya çalışın.
* Mutlu ilişkinin kurallarından ilki saygıdır. ‘Saygı’ perdesini yırtmayın. Bir ilişkide saygı olmadığı müddetçe ne yazık ki sevgi de yoktur. Yani kişi kendisine saygı duymayan birine karşı sevgi besleyemez. Dolayısıyla mutlu, sağlıklı ve uzun bir ilişki için ilk şart saygıdır. Temeli sağlam atılmamış bir bina gibi düşünün ilişkinizi... Temeli saygı ve sevgiye dayanmayan bir ilişki en ufak bir çatırdamada yok olacaktır.