Takvimler 2016 yılını gösteriyordu. John Cunningham aniden fenalaştığında araba kullanıyordu. West Virginia'da bulunan Ritchie County'deki acil durum tıbbi istasyonlarından birinin yakınındaydı ve yardım alabilmek umuduyla durmaya karar verdi.
O gün acil durum istasyonunda sağlık görevlisi Kristi Hadfield vardı. John, istasyona girdi ve yaşadığı göğüs ağrısı dahil birçok semptomu Kristi’ye anlattı. En yakın hastane 45 dakika uzaklıktaydı. Kristi, John’u hemen ambulansa bindirdi ve hastaneye doğru yola çıktılar. O sırada 65 yaşında olan ve kalp krizi geçiren John’un yolda kalbi durdu.
'BUGÜN DEĞİL JOHN!'
Kristi hemen göğüs kompresyonları yapmaya başladı ve John’un kalbinin yeniden atmasını sağladı.
Bugün 56 yaşında olan Kristi, o anları The Washington Post'a şöyle anlattı:
“Onu geri getirmeyi başardık. Göğüs kompresyonu yaparken ona ‘Bugün değil John, bugün değil!’ dediğimi hatırlıyorum.”
John Cunningham hastaneye yetiştirildi ve tamamen iyileşti. Ancak ikisi de, Kristi'nin bir gün John'un kızının da hayatını kurtaracağını hayal edemezdi…
DÖRDÜNCÜ AŞAMA BÖBREK YETMEZLİĞİ TEŞHİSİ KONDU
Sizin de bazen iş yerinde konuşulanları anlamadığınız, “Ne demek istedi?” deyip arama motoruna baktığınız oluyor mu? Eğer oluyorsa kendinizi yalnız hissetmeyin çünkü bu kafa karışıklığını yaşayan insan sayısı sandığınızdan çok daha fazla.
Öyle ki iş gücüne ilk kez katılan gençler, karşılaştıkları iş yeri jargonu karşısında şaşkına dönüyor.
LinkedIn ve Duolingo tarafından bu konuda yapılan araştırma kapsamında, Birleşik Krallık’ta 18 ila 76 yaşları arasındaki 1.016 katılımcıyla anket gerçekleştirildi. Anket sonucunda Y ve Z kuşağının yüzde 48’inin iş yeri jargonunun kullanımı nedeniyle işte kendilerini dışlanmış hissettiği ortaya çıktı.
Gençlerin üçte ikisinden fazlası, meslektaşlarının iş yerindeki jargonda aşırıya kaçtığını söylerken, genç çalışanların yüzde 54'ü uyum sağlamak için konuşma biçimlerini değiştirdiklerini dile getirdi.
GENÇLER SÖYLENENLERİ ANLAMAK İÇİN İNTERNETE BAKIYOR
Yine araştırmaya göre, Y ve Z kuşağının yaklaşık yüzde 60’ı iş yerlerinde kullanılan jargonun ‘farklı bir dil’ olduğunu düşünüyor ve sonuç olarak neredeyse yarısı bir cümleyi anlamadıkları için işte hata yaptıklarını söylüyor.
Genç profesyonellerin yarısından fazlası, bir toplantıda konuşulanları anlamak için özellikle söylenen bazı kelimelere Google’dan baktıklarını, yüzde 83’ü ise duruma ayak uydurabilmek için gerçekten anlamadıkları kelimeler kullandıklarını söyledi.
LinkedIn’de kariyer uzmanı olan Charlotte Davies, "Pek çok insan jargonu farkında bile olmadan günlük dillerinin bir parçası olarak kullanıyor ancak iş yerinde daha yeni olanlar için yepyeni bir kelime dağarcığı edinmek sinir bozucu olabilir" dedi ve ekledi:
'SİGARA KULLANMAMA RAĞMEN YÜRÜRKEN ASLA İÇMİYORUM'
Onur H. (29)
Ben sigara kullanmama rağmen yolda asla içmiyorum ve içenlerden de rahatsız oluyorum. Fakat açıkçası bu zamana kadar kimseyi bu sebeple uyarmadım çünkü insanların hayatına, davranışlarına o kadar müdahale etmeyi de doğru bulmuyorum.
Yolda önümden ya da yakınımdan yürürken sigara içen birisi olduğunda yolumu değiştiriyorum. Özetle kendim yapmıyorum, yapanlardan da rahatsız oluyorum ama bunu çok fazla sorun etmiyorum.
'BEN BİR KÜL TABLASI İLE YOLCULUK YAPMAK ZORUNDA MIYIM?'
Nazlı Ş. (25)
Kimse kimsenin tercihlerine karışamaz, saygı duymak zorunda. Ta ki o tercihler bir başkasını etkilemeye başlayana kadar… Yolda, kalabalık alanlarda ya da yürürken fark etmez, başka birini rahatsız etmeye, zarar vermeye başlandığı an sigara içilmesi toplumsal bir sorun halini alıyor bana göre.
Kızamık vakaları ülkemizde hızla artmaya devam ediyor. Bu durum salgın endişelerini de beraberinde getiriyor.
30 Mart tarihinde yaptığım kızamık haberinde, Sağlık Bakanlığı’nın bebeklerde normalde ilk dozu bir yaşında yapılan KKK aşısını (Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak) dokuzuncu ayda önerdiğini duyurmuş ve akıllardaki sorulara yanıt aramıştım.
Haberde görüşlerine yer verdiğim uzmanlar “Kızamık vakalarında belirgin bir artış var, salgın kapıda” uyarısı yapmıştı. Sağlık Bakanlığı da özellikle aşı çağrısında bulunuyordu.
Aradan geçen üç ayda, vaka sayılarındaki yükseliş devam etti.
Sağlık Bakanlığı henüz salgın açıklaması yapmadı ancak Bakan Fahrettin Koca, 19 Haziran günü sosyal medyadan paylaştığı mesajda, kızamık vakalarında son yıllarda artış olduğunu söyledi ve ailelere “Aşı takvimine uyun” çağrısında bulundu.
‘YURT DIŞINDAN GELEN VAKALARA BAĞLI OLARAK KIZAMIK VAKALARINDA ARTIŞ OLDUĞU GERÇEK’
Koca, Twitter hesabından yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:
“
Beslenme şeklinin sağlığa ve ömür süresine olan katkısı uzun yıllardır konuşuluyor. Bununla ilgili sayısız çalışma yapıldı ve yapılmaya da devam ediyor. Dr. William Li de bu konuda araştırma yapan isimlerden biri.
Li, beslenme şeklinin hastalıkları yenmeye ve daha uzun bir ömre nasıl yarayacağını tam 20 yıldır araştırıyor. Aynı zamanda bir gıda bilimci olan Li, 20 yılın sonunda ‘MediterAsian’ adını verdiği bir beslenme şeklini benimsedi.
“Bir doktor ve gıda bilimci olarak, beslenmemizin hastalıkları yenmemize ve daha uzun yaşamamıza nasıl yardımcı olabileceğini incelemek için 20 yıl harcadım” diyen Li şunları söyledi:
“Her zaman doğal gıdaya dayalı bir yaklaşım benimsedim ve diyetimin çoğu, dünyanın en büyük iki yemek kültürünün eşsiz bir karışımından ilham alıyor: Akdeniz ve Asya. Ben buna ‘MediterAsian’ diyeti diyorum. Hem Akdeniz hem de Asya, insanların daha iyi yaşlandığı ve genel olarak daha sağlıklı olduğu Mavi Bölgeler'e sahip.”
Grafik: Harun Elibol
BESLENMENİN TEMELİ ALTI BESİN GRUBUNA DAYANIYOR
Dr. William Li bağışıklığı güçlendirmeye ve sağlıklı kalmaya yardımcı olabilecek MediterAsian tarzı beslenmesini altı temel besin grubuna ayırıyor: Meyveler, sebzeler, baklagiller, şişe/kavanoz ürünleri, deniz ürünleri ve sıvılar…
Bu altı kategoride öne çıkan besinler ise elma, armut, greyfurt, avokado, brokoli, soya, havuç, mantar, beyaz fasulye, mercimek, saf sızma zeytinyağı, elma sirkesi, fermente edilmiş fasulye ezmesi, somon, balık yumurtası, sardalye, matcha çayı, oolong çayı…
Genç kadın hastanede tam anlamıyla mahsur kalmıştı. Hareket etmiyor, gözünü kırpmıyor, nerede ve kim olduğunu dahi bilmiyordu.
April Burrell katatonikti.
21 YAŞINA KADAR HER ŞEY OLMASI GEREKTİĞİ GİBİYDİ
April, ABD'nin Baltimore eyaletinde büyüdü. Daha çocukken muhasebe okuyacağının sinyallerini veriyordu. Babasının çek defterini düzenliyor, mülklerinin kirasını tahsil etmesine yardım ediyordu.
Yedi kardeşten biri olan April; kardeşleri, orduda görev yapan babası ve üvey annesi ile yaşıyordu. Genel olarak gayet sağlıklıydı ve ergenlikte görülmesi normal olan büyüme sancılarının ötesinde hiçbir zihinsel sorun belirtisi göstermiyordu.
Erkek kardeşi Guy Burrell, The Washington Post'a yaptığı açıklamada, "April çok başarılıydı. Çok arkadaş canlısıydı, dışa dönüktü. O sadece hayatı seviyordu” diye anlattı genç kadını...
Ancak 1995 yılında April henüz 21 yaşındayken ailesi, üniversiteden bir telefon aldı. April hastaneye kaldırılmıştı. Ayrıntılar belirsizdi ancak net olan bir şey vardı ki o da April travmatik bir deneyim yaşadığıydı. Başına gelen travmatik olaydan sonra April aniden psikoza (gerçeklikle ilişkinin kesilmesi hali) girdi. Genç kadın artık iletişim kuramıyor, banyo yapamıyor, kendine bakamıyordu.
Bir psikiyatri hastanesinde birkaç ay geçirdikten sonra April'a şizofreni teşhisi kondu.
ABD’de yaşayan 34 yaşındaki Brenna Gatimu'ya 2020'de üçüncü evre meme kanseri teşhisi kondu. Teşhisin hemen ardından kemoterapi görmeye başlayan Gatimu’nun hem memeleri hem de yumurtalıkları alındı. Son olarak da vücudunda kalan östrojeni baskılayan bir ilaç tedavisine başlandı.
The Washington Post gazetesine konuşan Gatimu, "Vücudumun bana ihanet ettiğini hissediyorum, beni biyolojik olarak kadın yapan her şeyin çıkarılması ve durdurulması gerekiyordu" dedi.
Bu yeni normale ayak uydurmaya çalıştığını ama zorlandığını belirten Gatimu, cinsel hayatını ve isteğini etkileyen sorunlar yaşadığını ifade etti. Gatimu, yapılan meme onarımı sonrasında ise memelerinde his olmadığını da sözlerine ekledi.
Brenna Gatimu'nun yaşadığı şey aslında pek de alışılmadık bir durum değil. Kanserden iyileşenlerin oranı artıyor ancak hayatta kalan birçok kişinin vücutlarında kalıcı değişimler yaşanıyor. Özellikle de cinselliğin çok ciddi bir sorun olduğu belirtiliyor. Kanser vakalarında herkes hastalığı yenmeye o kadar odaklanıyor ki haliyle diğer sonuçlar göz ardı ediliyor.
Brown Üniversitesi tıp profesörü ve Lifespan Kanser Enstitüsü Cinsel Sağlık İlk Müdahale Kliniği'nin kurucusu olan Dr. Don Dizon, gazeteye yaptığı açıklamada kanser hastaları için cinselliğin çok büyük bir sorun olduğunu belirterek, “Çünkü hastaların kanseri atlatmasına ve sağlık anlamında yaşam kalitesine odaklanılıyor ama cinsellik konusu göz ardı ediliyor” dedi.
Harvard Tıp Okulu psikiyatri profesörü ve Dana-Farber Kanser Enstitüsü cinsel sağlık programının kurucu direktörü Sharon Bober ise "İnsanlar kanserden sonra uzun yıllar yaşarken tedavinin kalıcı ve uzun vadeli etkilerini de ele almamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.
KEMİK ERİMESİ, KISIRLIK, ERKEN MENOPOZ…
Brenna Gatimu'nun hikayesini okuduktan sonra “
Endometriozis ya da daha bilinen adıyla çikolata kisti, en yaygın kadın hastalıkları arasında ilk sıralarda; dünya genelinde 175 milyondan fazla kadın bu sorunla savaşıyor.
En sık 25-34 yaş grubu arasında görülen endometriozis, ilk adetten itibaren ve menopoz sonrasında da görülebiliyor. Uzmanlar, kabaca toplumda 10 kadından birinde endometriozis olduğunu söylüyor. Öte yandan bugüne kadar uygulanan tedavilerde hastalık sıfırlanamıyor ya da tekrarı engellenemiyordu.
Avustralyalı araştırmacılar bu bağlamda, endometriozis tedavisinde çok önemli bir adım attı. Dünyada ilk endometriozis atılımını yapan bilim insanları, değişiklikleri gözlemleyerek ve tedavilere nasıl tepki verdiklerini karşılaştırarak bilinen her endometriozis türünden doku örnekleri üretti.
Çalışma, bir kadının doğurganlık tedavilerine ihtiyaç duyup duymayacağını belirleyerek farklı endometriozis türleri için değişik tedaviler geliştirilebileceği anlamına geliyor.
‘BİRİ SİZİ BIÇAKLIYOR GİBİ AĞRI ÇEKİYORSUNUZ’
Avustralyalı moda tasarımcısı Kate Ford’un anlattıkları, endometriozisin ne kadar acı verici bir hastalık olduğunu gözler önüne seriyor.
Ford’a 15 yıl önce henüz oldukça genç yaştayken endometriozis tanısı kondu. "Bayılıyordum. Kusuyordum. Gittikçe daha da kötüye gidiyordum” diyen Ford şunları söyledi:
“Bu konuda hiçbir şey yapamadım. Tek seçenek 15 yaşımdayken doğum kontrol hapı almaktı ve bunu yapmamayı tercih ettim. 17 yaşında ameliyat olacak kadar büyüyene kadar ağrıyla mücadele etmek zorunda kaldım. Şiddetli ağrı her an vurabilir. Bir saniye iyi olabilirsiniz ve sonraki saniyede sanki biri sizi karnınızdan bıçaklıyormuş gibi acı çekebilirsiniz.”