ABD’de yaşayan 34 yaşındaki Brenna Gatimu'ya 2020'de üçüncü evre meme kanseri teşhisi kondu. Teşhisin hemen ardından kemoterapi görmeye başlayan Gatimu’nun hem memeleri hem de yumurtalıkları alındı. Son olarak da vücudunda kalan östrojeni baskılayan bir ilaç tedavisine başlandı.
The Washington Post gazetesine konuşan Gatimu, "Vücudumun bana ihanet ettiğini hissediyorum, beni biyolojik olarak kadın yapan her şeyin çıkarılması ve durdurulması gerekiyordu" dedi.
Bu yeni normale ayak uydurmaya çalıştığını ama zorlandığını belirten Gatimu, cinsel hayatını ve isteğini etkileyen sorunlar yaşadığını ifade etti. Gatimu, yapılan meme onarımı sonrasında ise memelerinde his olmadığını da sözlerine ekledi.
Brenna Gatimu'nun yaşadığı şey aslında pek de alışılmadık bir durum değil. Kanserden iyileşenlerin oranı artıyor ancak hayatta kalan birçok kişinin vücutlarında kalıcı değişimler yaşanıyor. Özellikle de cinselliğin çok ciddi bir sorun olduğu belirtiliyor. Kanser vakalarında herkes hastalığı yenmeye o kadar odaklanıyor ki haliyle diğer sonuçlar göz ardı ediliyor.
Brown Üniversitesi tıp profesörü ve Lifespan Kanser Enstitüsü Cinsel Sağlık İlk Müdahale Kliniği'nin kurucusu olan Dr. Don Dizon, gazeteye yaptığı açıklamada kanser hastaları için cinselliğin çok büyük bir sorun olduğunu belirterek, “Çünkü hastaların kanseri atlatmasına ve sağlık anlamında yaşam kalitesine odaklanılıyor ama cinsellik konusu göz ardı ediliyor” dedi.
Harvard Tıp Okulu psikiyatri profesörü ve Dana-Farber Kanser Enstitüsü cinsel sağlık programının kurucu direktörü Sharon Bober ise "İnsanlar kanserden sonra uzun yıllar yaşarken tedavinin kalıcı ve uzun vadeli etkilerini de ele almamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.
KEMİK ERİMESİ, KISIRLIK, ERKEN MENOPOZ…
Brenna Gatimu'nun hikayesini okuduktan sonra “
Endometriozis ya da daha bilinen adıyla çikolata kisti, en yaygın kadın hastalıkları arasında ilk sıralarda; dünya genelinde 175 milyondan fazla kadın bu sorunla savaşıyor.
En sık 25-34 yaş grubu arasında görülen endometriozis, ilk adetten itibaren ve menopoz sonrasında da görülebiliyor. Uzmanlar, kabaca toplumda 10 kadından birinde endometriozis olduğunu söylüyor. Öte yandan bugüne kadar uygulanan tedavilerde hastalık sıfırlanamıyor ya da tekrarı engellenemiyordu.
Avustralyalı araştırmacılar bu bağlamda, endometriozis tedavisinde çok önemli bir adım attı. Dünyada ilk endometriozis atılımını yapan bilim insanları, değişiklikleri gözlemleyerek ve tedavilere nasıl tepki verdiklerini karşılaştırarak bilinen her endometriozis türünden doku örnekleri üretti.
Çalışma, bir kadının doğurganlık tedavilerine ihtiyaç duyup duymayacağını belirleyerek farklı endometriozis türleri için değişik tedaviler geliştirilebileceği anlamına geliyor.
‘BİRİ SİZİ BIÇAKLIYOR GİBİ AĞRI ÇEKİYORSUNUZ’
Avustralyalı moda tasarımcısı Kate Ford’un anlattıkları, endometriozisin ne kadar acı verici bir hastalık olduğunu gözler önüne seriyor.
Ford’a 15 yıl önce henüz oldukça genç yaştayken endometriozis tanısı kondu. "Bayılıyordum. Kusuyordum. Gittikçe daha da kötüye gidiyordum” diyen Ford şunları söyledi:
“Bu konuda hiçbir şey yapamadım. Tek seçenek 15 yaşımdayken doğum kontrol hapı almaktı ve bunu yapmamayı tercih ettim. 17 yaşında ameliyat olacak kadar büyüyene kadar ağrıyla mücadele etmek zorunda kaldım. Şiddetli ağrı her an vurabilir. Bir saniye iyi olabilirsiniz ve sonraki saniyede sanki biri sizi karnınızdan bıçaklıyormuş gibi acı çekebilirsiniz.”
Arzum Onan ve Mehmet Aslantuğ’un boşanacakları haberi, çifti yakından takip edenleri şaşkına uğratmıştı. Çiftin 27 yıllık evlilikleri, geçtiğimiz hafta tek celsede sona erdi. Her zaman birbirlerine olan nazik tavırları ve aşık halleri ile konuşulan çift, adliyeye el ele geldi ve boşandıktan sonra da el ele ayrıldı.
Çiftin çizdiği bu tablo, “Madem el ele olacaktınız o zaman neden boşandınız?” yorumlarına sebep oldu.
Mehmet Aslantuğ, sosyal medyadan yaptığı paylaşımda kullandığı şu ifadelerle, yapılan yorumlara bir nevi cevap vermiş oldu:
“Aşk arkanızı kollarken el ele tutuşmak kolaydır. Aşka tutulmadan atıp tutmak da... Onu kaybettiğiniz zaman da el vermeyi deneyin. O ezici duyguda bile 'el ele' olmayı yani. Omuz atmak yerine, omuz vermeyi... Yerçekiminin kalktığını hissedeceksiniz. Dilerim kimse yaşamak zorunda kalmaz.”
FAZIL SAY VE ECE DAĞISTAN DA MAHKEMEDEN EL ELE ÇIKMIŞTI
Mahkeme salonuna el ele girip yine el ele çıkan tek çift Arzum Onan ve Mehmet Aslantuğ değil. Yaptıkları “Evlendiğimizden beri beraber yaşamıyoruz, sırt çantamızla birbirimize gidip geliyoruz” açıklaması ile çok konuşulan Fazıl Say ve Ece Dağıstan, boşanmalarıyla da gündem olmuştu.
Geçtiğimiz kasımda evliliklerini noktaladıklarını duyuran Say, sosyal medya hesaplarından mahkeme çıkışı el ele çekilen fotoğraflarını paylaşmış, “Çok üzgünüm, eşim Ece ile evliliğimizi bugün sonlandırdık. Beykoz Adliyesi'ne el ele girdik, el ele çıktık Ece ile… Sevgi, aşk, emek, bağlılık ve şefkat dolu 7 yıllık bir sevgililik… Hatıralarımızı, anılarımızı, tüm güzel hikayelerimizi, seslerimizi, en iyi şekilde anacağım her zaman. Ece mutlu olsun. Ece hep iyi olsun. Böyle daha iyi belki…” sözleriyle ayrıldığı eşine sevgisini ve saygısını dile getirmişti.
Bunlar çok konuşulan örnekler ama el ele boşanmak sadece ünlü isimlerde şahit olduğumuz bir durum değil. İşte insanların kendi anlatımlarıyla konuya birkaç örnek daha…
Geçtiğimiz günlerde otobüse bebeği ve bebek arabası ile binen kadının üzerine yürüyen otobüs şoförü gündem oldu.
Söz konusu olayda Gebze’de bir kadın bebeği ve bebeğinin arabası ile otobüse bindi. Şoför yolcu kadını bebek arabasını katlaması konusunda uyardı. Kadın oturan bebeğini alıp arabayı katlamak istemeyince bir gerginlik yaşandı.
Şoför otobüsü durdurdu ve kadının yanına giderek tartışmaya başladı. Çok öfkelenen şoför, kadını araçtan indireceğini de söyledi. Araçtaki diğer yolcuların araya girmesi ile sakinleşen şoför yoluna devam etti. Başka bir yolcu tarafından kameraya alınan o anlardan geriye şoförün bağırışlarından maalesef çok korkan bebeğin yüz ifadesi kaldı.
BEBEK ARABASI İÇİN EKSTRA PARA İSTEDİ
Buna benzer bir başka olay da Kartal’da meydana geldi. Bir çift bebeği ve bebek arabası ile minibüse binmek istedi ancak şoför kabul etmedi. Bebek arabası ile binmek isteyen çiftten bir yolcu parası daha isteyen şoför ile aile arasında çıkan kavga yine başka bir yolcunun videoya çekmesi ile gündeme taşındı. Baba, şoföre, "Yaptığın yanlış, haram para yiyorsunuz" sözleriyle tepki gösterdi.
HESAP SORAN VATANDAŞA CEVAP: SEN AVUKATI MISIN?
Geçtiğimiz ay da İstanbul’da Boğazköy-Bakırköy seferini yapan otobüs şoförü aynı tavrı sergiledi. Bebek arabalı bir yolcuya otobüsün kapılarını açmayan şoför, verdiği cevaplarla da şaşkına uğrattı.
Yaşananlara tepki gösteren bir başka yolcu, havanın soğuk olduğunu ve bebek arabalı vatandaşın otobüse alınması gerektiğini söyleyince şoförün, “Sen avukatı mısın?” cevabıyla karşılaştı.
Son 10 yılda, süt ürünü olmayan sütlerin popülaritesi hızla arttı. Birçoğumuz çevremizde badem sütü, yulaf sütü ya da herhangi başka bir bitkisel süt kullanan insana daha sık rastlayabiliyoruz.
Bunun en önemli nedenleri arasında veganlığın yaygınlaşması, laktoz intoleransı konusunda artan farkındalık, yağ ve şekerle ilgili hassasiyet geliyor.
İnek sütüyle ilgili çıkan ‘Cildi bozuyor, mideye ve bağırsaklara zarar veriyor’ haberlerin yol açtığı endişeler de bitkisel sütlere yönelenlerin sayısının artmasına neden oldu.
Tüm bu sebeplerden ötürü insanların süt ürünü olmayan sütlere yani bitkisel sütlere eğilimi arttı, artmaya da devam ediyor. Öte yandan bitki bazlı sütler hakkında hâlâ pek çok şey tam anlamıyla bilinmiyor.
-- Bitkisel sütler faydalı mı yoksa bilinmeyen zararları olabilir mi?
-- Bitkisel sütler inek sütü gibi kalsiyum kaynağı mıdır? Sağlıklı kemikler ve dişler için bizlere fayda sağlıyorlar mı?
-- İnek sütü gerçekten bağırsaklara, mideye ve hatta cilde zarar veriyor mu? Bunun gibi pek çok soruyu Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Alev Keser’e sordum. İşte bitki bazlı sütler hakkında 7 soru 7 yanıt…
ÇOK SAYIDA BİTKİSEL SÜT VAR
ABD'de yaşayan genç bir kadın, Washington Post'un tavsiye köşesine gönderdiği mektupta yöneticisinin kendisine sürekli hamile kalmaması baskı yaptığını dile getirdi.
Genç kadın mektubunda şu ifadelere yer verdi:
“Ben profesyonel ortamda çalışan genç bir kadınım. Eşim ve ben üniversiteden mezun olduktan hemen sonra, genç yaşta evlendik. Kendimize ait evimiz, iyi işlerimiz ve iki harika kedimiz ile çok mutlu bir aileyiz.
İş yerindeki yöneticim benden yaşça büyük, hatta benim yaşımda çocukları var. Genel olarak iyi anlaşıyoruz fakat fikir ayrılığına düştüğümüz ciddi bir konu var. Yöneticim bana defalarca kez çocuk sahibi olmamam gerektiğini söyledi. İlk duyduğumda bunun bir şaka olduğunu düşündüm. Ancak iki üç derken beşinci kez söylediğinde ciddi olduğunu anladım ve çocuk konusu açıldığında incitici yorumlarını görmezden gelmeye başladım. Benim bu tavrım, yöneticimin yorumlarını daha seyrek hale getirse de tamamen bitirmedi. Sık sık kendi çocuklarının ne kadar berbat olduğundan, çocuksuz olduğum için ne kadar şanslı olduğumdan bahsetmeye devam etti.
Eşim ve ben yakın zamanda bebek sahibi olmak istediğimize karar verdik ve şimdi hamileyim. Bir bebeğimiz olacağı için çok heyecanlıyız. Doğum iznim bittiğinde uzaktan çalışmaya devam etmeyi düşünüyorum.
Ancak kafamda bazı sorular var. Planladığınız doğum iznini iş yerinize ne kadar sürede bildirmeniz gerekir? Yokluğumda kimsenin strese girmesini istemiyorum. Aynı zamanda yöneticimin henüz hamile olduğumu bilmesini de istemiyorum. Bana söylediği onca şeyden sonra onunla bebek müjdesi paylaşacak olma fikri tam anlamıyla iğrenç. Bunu nasıl halledeceğim? İşimi ve genel atmosferi seviyorum ama bu durum beni strese sokuyor.”
ABD'li genç kadının yaşadığı sorundan yola çıkarak ülkemizde de kadınlara iş yerlerinde hamile kalma konusunda bir baskı görüp görmediklerini sorduk. Dinlediğimiz hikayeler kadınlar açısından oldukça üzücüyken işveren açısından da utanç verici...
‘HAMİLE KALDIĞIMI GİZLEMEK ZORUNDA KALDIM, YERİME BİR ERKEĞİ İŞE ALDILAR’
Evinizin dışında yeterince zaman geçirirseniz, insan fizyolojisi gereği eninde sonunda bir umumi tuvalet kullanmanız gerekir. Umumi tuvaletlerin, ortak kullanılan herhangi bir alanda olduğu gibi, mikroplarla dolu olma ihtimali de bir hayli yüksektir.
Buraya kadar hepimiz hemfikiriz; umumi tuvaletlerin mikrop dolu olabileceğinin farkındayız. Peki bu mikropların ne gibi tehlikelere sebep olabileceğinin farkında mıyız?
Güney Avustralya Üniversitesi'nde çevre bilimi profesörü olan Erica Donner, New York Times'a yaptığı açıklamada, halka açık tuvaletlerle ilgili bazı sağlık riskleri bulunduğunu, riskin boyutunun ise tuvaletin ne sıklıkta temizlendiği ve ne kadar iyi havalandırıldığı da dahil olmak üzere pek çok unsura bağlı olduğunu söyledi.
Uzmanlar geçmişte iş yeri, uçak ve yolcu gemisi tuvaletleri de dahil olmak üzere, hastalığa neden olan bazı virüslerin ve bakterilerin umumi tuvaletlerde yayılımını takip etti. Yapılan detaylı incelemelerde, yurt tuvaletlerinde Salmonella, ilkokul tuvaletlerinde Hepatit A. bulaşma riskinin çok yüksek olduğu sonucuna varıldı.
MİKROPLAR YOLUNU KLOZET ARACILIĞIYLA BULUYOR
Dr. Donner, konuyla ilgili son makalesinde değindiği üzere, çok sayıda araştırmayla umumi tuvaletler başta olmak üzere tüm tuvaletlerdeki yüzeylerde patojenik mikropların varlığını da belgeledi. Arizona Üniversitesi mikrobiyoloji profesörü Charles Gerba ise bu patojenlerin çoğunun yolunu klozet aracılığıyla bulduğunu ve banyo yüzeylerine yayıldığını, çünkü dışkı ve hatta idrarın birçok bakteri ve virüs içerebileceğini söyledi.
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Bülent Ertuğrul da genel tuvaletlerin bulaşıcı hastalıklar açısından her zaman riskli yerler olduğunun altını çizerek “Sadece havada asılı kalan mikroorganizmalar değil, tuvaletlerde elle dokunulan her yerde mikroorganizmalar vardır. Aslında toplu yaşanan her alan mikroorganizmalar açısından çok zengin bir flora barındırır ve bu normaldir. Buradaki risk bazı patojen mikroorganizmaların bu flora içinde sayıca artması ve insanlara bulaşmasıdır ki genel tuvaletler bu açıdan en riskli alanlardan biridir” dedi.
SİFON ÇEKİLİNCE ‘TUVALET BULUTU’ OLUŞUYOR
Dünya nüfusunun 8 milyarı aştığı şu günlerde, en kalabalık ülke de değişmek üzere. 1,4 milyarlık nüfusu ile en kalabalık ülke olan Çin, bu unvanı Hindistan’a devretmeye hazırlanıyor. Birleşmiş Milletler’in (BM) tahminine göre Hindistan, yakın bir dönemde 1,4 milyarı aşkın nüfusu ile dünyanın en kalabalık ülkesi olacak.
BM’nin aksine nüfus bilimciler, Hindistan'ın dünyanın en kalabalık ülkesi unvanını tam olarak ne zaman alacağından emin değiller. Bu konuda net bir tarih vermekten kaçınan uzmanlar yine de değişimin yakın gelecekte gerçekleşeceğini öngörüyor.
Peki bu değişimin arka planında ne yatıyor?
TEK ÇOCUK POLİTİKASI VE AZALAN NÜFUS
Çin’in nüfus artışı 1973 yılında yüzde 2 oranındaydı. 1983’te ise artış hızı yaklaşık yarı yarıya azalarak yüzde 1,1’e indi. Çin Ulusal İstatistik Bürosu, 2021′de 1,413 milyar olan nüfusun geçen yıl 1,412 milyara düştüğünü bildirdi. Wind verilerine göre, doğal büyüme oranı 1960′tan bu yana ilk kez negatif oldu.
Yaşanan bu nüfus azalmasının en büyük nedeninin Çin’in tek çocuk politikası olduğu düşünülüyor. Çin’de 1980’lerden beri uygulanan tek çocuk politikası, ülkenin ekonomik anlamda gelişmesi ve kentleşmesiyle birlikte nüfus artışını da büyük ölçüde azalttı.
Bu durum zaman içinde yaşlanan nüfus sorununu ortaya çıkardı ve çalışma çağındaki nüfusun azalmasına yol açtı.
2021'DE DOĞUM SINIRLARI KALDIRILDI AMA...