2019 yılı sonunda Çin'de ortaya çıkan SARS-CoV-2 virüsünün neden olduğu Covid-19 salgını tüm dünyaya hızla yayılmış ve 11 Mart 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından pandemi ilan edilmişti. Aynı tarihte Türkiye'de ilk resmi Covid-19 vakası kaydedilmişti. Ardından gelen karantina önlemleri, sokağa çıkma yasakları, artan vakalar ve nihayetinde aşıların bulunması Covid-19 pandemisinde tünelin sonundaki ışığı görmemizi sağladı.
YAKLAŞIK 14 MİLYAR AŞI YAPILDI
DSÖ verilerine göre, dünya genelinde 13.474.348.801 doz Covid-19 aşısı yapıldı. Toplam aşı sayısı ülkemizde 139.694.693 olarak kaydedildi.
Hem rakamlar hem de konunun uzmanları Covid-19 pandemisinden aşılar sayesinde kurtulduğumuzu söylüyor. Ancak süreç bu kadar hızlı ve kolay ilerlemedi. Aşı çalışmalarının başladığı andan itibaren güvenmeyenler, aşıların insanların genlerini değiştirmek için ortaya çıktığına inananlar ve hatta Covid’in değil aşının öldürdüğünü söyleyenler vardı, hâlâ da var.
Pandemi boyunca kullanımı artan sosyal medya, aşı karşıtlarının da seslerini en çok duyurabildikleri alan oldu. Sosyal medya salgınla ilgili kontrolsüz yanlış bilgilerin, virüsün teşhisi, tedavisi, önlenmesi, kaynağı ve bulaşmasına ilişkin asılsız iddiaların, komplo teorilerinin ve sözde bilime dayalı tedavilerin de hızla yayılmasına yol açtı.
‘AŞI OLDUĞUMDAN BERİ HIZLI YORULUYORUM’
Öte yandan aşıya güvenen ve sırası geldiğinde tüm dozlarını eksiksiz yaptıranlar olduğu gibi, tek doz aşı olan, iki dozdan sonra hatırlatma dozunu gereksiz bulanlar da vardı. Şimdilerde ise ‘aşı pişmanlığı’ diye bir terim ortaya çıktı. Pandemi sürecinde aşı olup şimdilerde aşı olduğuna pişman olan insanlar söz konusu.
Aşı pişmanlığı yaşayan insanlar, bunun sebebinin aşının kendilerini hasta etmesi olduğunu söylüyor. Aşı pişmanları, “
“Kocamın ailesiyle anlaşamıyorum. Onlarla buluştuğumuzda kendimi görünmez hissediyorum çünkü konuşulan tek konu kocam. Bana doğrudan hitap etmiyorlar bile. Sadece kocamdan bahsediyorlar. O yüzden aile buluşmalarına gitmek istemiyorum. Ama bir kızımız var ve onun bu etkinlikleri kaçırmasına üzülüyorum. Bu konuda daha az kötü hissetmemi sağlamanın bir yolu var mı? Kendimi iyi hissetmediğim yerlere gitmek zorunda mıyım?”
Bu cümleler Washington Post’un Güzin Abla'sı Meghan Leahy'nin tavsiye köşesine yazan bir okura ait ama söyledikleri çok tanıdık değil mi?
Konu hakkında ülkemizdeki durumun bir fotoğrafını çekelim, insanlara görüşlerini soralım dedik, kelimenin tam anlamıyla bir dokunup bin ah işittik. İşte eşlerinin aileleri tarafından görmezden gelinen, yok sayılan insanların kendi anlatımlarıyla hikayeleri…
‘EŞİM GERÇEKLERİ GÖRMEZSE EVLİLİĞİMİZ İÇİN TEHLİKE ÇANLARI ÇALIYOR DEMEKTİR’
Esen T. (34)
Eşimle yedi yıldır evliyiz. Evlilik öncesinde de beş yıl kadar sevgililik dönemimiz oldu. Sevgili olduğumuz dönemde eşimin ailesi ile hiç tanışmadım. Benim ailem ise eşimi tanırdı, nadir de olsa çaya kahveye davet ederdi. O zamanlar bu durumu yadırgamaz, “Sanırım işler ciddiye binince tanıştıracak” der geçerdim. Fakat sebebini evlenince anladım.
Öncelikle şunu söyleyeyim, eşimin ailesi ile gerçekten nişandan bir hafta önce tanıştım. Ailesi bunun için eşime kızgındır diye düşünürken geç tanışmayı onların istediğini öğrendim. Meğer “Ne o öyle yüz göz mü olacağız? Ne kadar geç o kadar iyi” demişler…
Tanışma günü kelimenin tam anlamıyla yüzüme bile bakmadılar. İşimle, ailemle, hayatımla ilgili hiçbir şey sormadılar. Evlilik kararımızla ilgili de konuşulmadı. Sanki ben orada yokmuşum gibi sadece çocukları ile sohbet ettiler.
Son yıllarda yapılan araştırmalar, insanların yaz aylarında da mevsimsel depresyon riskiyle karşı karşıya olduğunu ortaya koydu. Uzmanlar bazı kişilerin yılın en canlı günlerinde yaz depresyonuna girebildiğini belirtiyor.
Yaz depresyonu hiçbir şeyden keyif alamama, dikkat dağınıklığı, uykusuzluk, iştah kaybı gibi belirtilerle kendini gösteriyor.
Mevsimsel Duygudurum Bozukluğu olarak adlandırılan bu durumla ilgili ABD’de bulunan Georgetown Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde araştırmalar yapan psikiyatrist Norman Rosenthal, “Bu sorunu önemsemek ve üzerinde daha fazla çalışmak gerekiyor" ifadesini kullandı.
The Washington Post'a yaptığı açıklamada, yaz ve kış aylarında yaşanan semptomların farklılık gösterdiğini belirten Rosenthal, kış depresyonunda kişilerde aşırı uyuma, yemek yeme ve halsizlik gibi belirtiler gözlenirken yaz depresyonunun bunun tam tersi olduğunu söyledi.
YAZIN KİŞİNİN DEPRESYONDA OLUP OLMADIĞINI ANLAMAK DAHA ZOR
Uzman Klinik Psikolog Berkay Ateş de "Yaz depresyonunun en belirgin belirtileri arasında huzursuzluk, irritabilite (sinirlilik), uyku problemleri, iştah değişiklikleri, anksiyete ve odaklanma güçlüğü yer alabilir. Klasik ve tipik olarak depresyon; eve kapanma, ‘depresyon battaniyesi’ altında acıklı filmler izleme, hareketsiz kalma, sosyalleşmeme vb. gibi kış aylarına özgü davranışsal belirtilerle beraber anılır ve resmedilir" dedi ve ekledi:
"
Türkiye, sıcak hava risk haritasında son kategori olan ‘Very Extreme Danger’ (aşırı tehlike) kategorisine girdi. Bu durum uzmanların ‘sıcak çarpması’ uyarılarını da beraberinde getirdi.
Uzmanlar, sıcak çarpmalarının sandığımızdan çok daha tehlikeli olabileceğinin altını çiziyor. Sıcak çarpması sonucu ölüm riski oldukça yüksek. İyileşen hastaların da gelecekte ciddi sağlık sorunları ile karşı karşıya kalma riski bulunuyor.
Gelin sıcak çarpmasının nedenlerine, başta beynimiz olmak üzere vücudumuza verebileceği zararlara, nasıl anlayabileceğimize ve neler yapabileceğimize daha detaylı bakalım.
SICAK ÇARPMASI NEDEN TEHLİKELİDİR?
Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Ala Quisi, sıcak çarpmasını “Güneş çarpması olarak da bilinen sıcak çarpması, vücut sıcaklığının 40,0 santigrat dereceden fazla olmasıyla birlikte ciltte kızarıklık, baş ağrısı, baş dönmesi veya bilinç değişikliği ile sonuçlanan ciddi klinik tablodur” sözleriyle tanımladı.
Beynimiz vücudumuzun sıcaklığını koordine etmek ve düzenlemek için çok çalışıyor. Ancak artan sıcaklıklar ve nem, özellikle egzersiz sırasında bizi sıcak çarpmasına karşı giderek daha duyarlı hale getiriyor.
Connecticut Üniversitesi'nde bulunan kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan Korey Stringer Enstitüsü'nün operasyon müdürü Rebecca Stearns, “Vücudunuzu aşırı ısıttığınızda, esasen hücrelerinizi pişirebilirsiniz. Bu da hücre ölümüne ve hücre işlev bozukluğuna neden olur" dedi.
SICAK ÇARPMASI ‘BEYİN SARSINTISI’NA BENZİYOR
Sosyal medya platformları hayatımıza girdikleri ilk günlerde fotoğraf albümü olarak kullandığımız, fikirlerimizi paylaştığımız yerlerdi. Zamanla günlük rutinimizi gözler önüne serdiğimiz, yeni arkadaşlıklar edindiğimiz ve hatta para kazanmaya başladığımız mecralar haline geldiler.
Şimdilerde sosyal mecralar 7’den 77’ye herkes tarafından kullanılıyor. Milyonlarca insan her gün değişik dans videoları, taklitler, kolajlar paylaşıyor, başta TikTok ve Instagram olmak üzere birçok sosyal medya platformunda canlı yayınlar yapıyor.
Saatler hatta günler boyunca telefonu elinden bırakmayan, gözünü ekrandan alamadığı için ailesini, çocuklarını, partnerini boşlayanlar var. Öte yandan yabancılarla iletişim kurmayı fazlasıyla kolaylaştıran sosyal medya platformları, maalesef ihanet hikayelerini de çok daha sık duymamıza neden oluyor.
Tüm bunlar ilişkiler ve evlilikler üzerinde fazlasıyla olumsuz bir etki oluşturuyor. Hatta uzmanlar, sosyal medya kaynaklı boşanmaların geçtiğimiz yıllara oranla ciddi bir artış gösterdiğinin altını çiziyor.
Gelin sosyal medyanın ilişkiler üzerine olan etkilerini bunu birebir deneyimlemiş kişilerin ağzından dinleyelim…
‘SABAHA KADAR TİKTOK YAYINI AÇIYOR, ŞARKILAR SÖYLÜYORDU’
Şeyda K. (37)
Sosyal medyanın hayatımıza girdiği güne lanet ettiğim dönemler oldu.
Teknoloji şirketi Meta’nın CEO'su Mark Zuckerberg, geçtiğimiz günlerde Instagram hesabından ailesi ile bir karesini yayınladı. Fotoğrafta oldukça dikkat çeken bir detay vardı; Zuckerberg kızlarının yüzlerini emoji ile kapatmıştı.
Mark Zuckerberg (@zuck)'in paylaştığı bir gönderi
Patronu olduğu Meta şirketine ait olan Instagram’da yayınladığı fotoğrafta çocuklarının yüzlerinin görünmesini istemeyen Zuckerberg, önemli bir tartışmanın fitilini ateşledi. Bu hareket, Zuckerberg'ün sahibi olduğu sosyal medya platformuna güvenmediği ve ortada ciddi bir sorun olduğu şeklinde yorumlandı.
Mark Zuckerberg’e, “Kızlarının yüzünü neden kapattın? Sakıncalı bir şey mi var Instagram'da?”, “Çocuklarının yüzlerini gizlemek, kendi platformunda mahremiyet hakkında ne düşündüğünü tam olarak bilmemizi sağladı” gibi binlerce yorum geldi.
Zuckerberg'ün henüz bebek olan üçüncü kızının yüzünü neden kapatmadığı da tartışma konusu oldu. Bazı kullanıcılar bunun bebeğin yüzünün bir yıl içinde değişecek olmasından kaynaklandığını belirtti.
Öte yandan yıllar önce Zuckerberg’ün laptop kamerasını ve mikrofon girişini bantladığı da ortaya çıkmıştı.
ÇOCUK FOTOĞRAFI AVCILARI
İddialara göre, sosyal medyada paylaşılan çocuk fotoğrafları, bazı özel programlar ile otomatik olarak indiriliyor ve daha sonra dark web'de pedofillerin oluşturduğu ağlarda uygunsuz amaçlar için kullanılabiliyor. Yine iddialara göre, çocuklar bu pedofili ağlarında listeleniyor ve hatta puanlanıyor… Kulağa korkunç ve daha da ötesi iğrenç geliyor değil mi?
Ülkemizde genellikle ‘çöp ev’ olarak nitelendirilse de istifçilik, sadece eşya ya da çöp biriktirmek değil, altında ciddi sebepler yatan, dikkatli ve hedefe yönelik yardım gerektiren karmaşık bir durum olarak tanımlanıyor.
Son zamanlarda yapılan birkaç araştırma, istifçiliğin dünya nüfusunun yüzde 2 ila yüzde 6'sını etkilediğini öngörüyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün küresel tahminlerine göre yetişkinlerin yaklaşık yüzde 5'inin depresyonla yaşadığı düşünüldüğünde, bu rakamlar istifçiliği en yaygın zihinsel sağlık problemlerinden biri yapıyor.
İstifçilik hakkında merak edilen detaylara geçmeden önce hem ülkemizden hem de dünyadan bazı örneklere bakalım...
‘PEYNİR KUTULARINI BEN ATTIKÇA O ÇÖPTEN TOPLUYORDU’
Pelin T. (30)
Annem, ben aşağı yukarı 18 yaşındayken kutu biriktirme huyu edindi. Önce güzel kutularla başlayan alışkanlık sonra "Ne olduğu önemli değil yeter ki kutu olsun" durumuna döndü. Ama özellikle peynir kutuları hassas noktası. Biriktirdiği kutular önce mutfak dolaplarında yer buluyordu kendilerine. Zamanla mutfaktan taşmaya başladılar. Holde fazla eşyaları, yastık yorganları koyduğumuz büyük bir dolabımız var. Mutfaktan taşan kutular bu dolaba girmeye başladı.
Zaman geçtikçe artan kutularla beraber annemin biriktirmeye başladığı eşyalar da arttı. Kutuların yanına şişeler de eklendi. Neden biriktirdiğini sorduğumuzda “Lazım olur” cevabını alıyorduk. Ama o kutular ve şişeler nedense hiç lazım olmuyor, kullanılmıyordu.
Canıma tak ettiğinde elime geçenleri çöpe atıyordum, annem fark ettiği an çöpten geri alıyordu. Eğer geç kaldıysa ve attıklarımı geri alamamışsa sinir krizi geçiriyordu. Bu durum yıllar boyu böyle devam etti. Babamın ve benim hayatımız cehenneme dönmüştü. Ben çareyi ayrı eve çıkmakta buldum ama babam annemi bırakıp gidemiyordu. Ama bu şekilde de yaşayamıyordu. Süreç tam 10 yıl devam etti. Babam bu süre içinde annemi psikiyatra gitmeye ikna etmeye çalıştı, kavgalar etti, küstü, evden gitti ama sonunda yine geri döndü.
Meteoroloji uzmanları 12 Temmuz Çarşamba yani bugünden itibaren Türkiye'yi çok sıcak günlerin beklediğini çünkü hem Afrika hem de Basra sıcaklarının yola çıktığını söylüyor. Pik günlerin ise cuma, cumartesi ve pazar olduğunu vurgulayan uzmanlar, özellikle cuma günü işyerlerinin uzaktan çalışmasını da tavsiye ediyor.
Türkiye, sıcak hava risk haritasında son kategori olan ‘Very Extreme Danger’ (aşırı tehlike) kategorisine girdi. Bazı şehirlerimizde sıcaklıkların 49 dereceye ulaşabileceği belirtiliyor. Bu durum uzmanların ‘sıcak çarpması’ uyarılarını da beraberinde getirdi. Önümüzdeki günlerde sıcak çarpmaları vakalarının artması öngörülüyor.
Uzmanlar, sıcak çarpmalarının sandığımızdan çok daha tehlikeli olabileceğinin altını çiziyor. Sıcak çarpması sonucu ölüm riski oldukça yüksek. İyileşen hastaların da gelecekte ciddi sağlık sorunları ile karşı karşıya kalma riski bulunuyor.
Gelin sıcak çarpmasının nedenlerine, başta beynimiz olmak üzere vücudumuza verebileceği zararlara, nasıl anlayabileceğimize ve neler yapabileceğimize daha detaylı bakalım.
SICAK ÇARPMASI NEDEN TEHLİKELİDİR?
Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Ala Quisi, sıcak çarpmasını “Güneş çarpması olarak da bilinen sıcak çarpması, vücut sıcaklığının 40,0 santigrat dereceden fazla olmasıyla birlikte ciltte kızarıklık, baş ağrısı, baş dönmesi veya bilinç değişikliği ile sonuçlanan ciddi klinik tablodur” sözleriyle tanımladı.
Beynimiz vücudumuzun sıcaklığını koordine etmek ve düzenlemek için çok çalışıyor. Ancak artan sıcaklıklar ve nem, özellikle egzersiz sırasında bizi sıcak çarpmasına karşı giderek daha duyarlı hale getiriyor.
Connecticut Üniversitesi'nde bulunan kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan Korey Stringer Enstitüsü'nün operasyon müdürü Rebecca Stearns, “