Selin Irmak Kaçmaz

Tanımadığınız çocukları neden sarılarak, öperek seviyorsunuz?

5 Ekim 2023
İnsanlar bazen hiç tanımadıkları çocukları temas ederek, sarılıp öperek sevebiliyor. Ebeveynler ise bu konuda gittikçe hassaslaşıyor. Birçoğu çocuklarına rızaları dışında kimsenin dokunmasını istemiyor. El öpmenin, sarılmanın, temas ederek konuşmanın yaygın olduğu ülkemizde özellikle belli bir yaşın üzerindeki kişilere “Çocukları dokunmadan sevin” fikrini anlatmak zor olabiliyor. Peki bu konuda ebeveynler ve uzmanlar neler söylüyor?

Sokakta, parkta, restoranda sevimli bir bebek ya da çocuk gören birçok kişi istemsizce gülümser, el sallar, öpücük atar. Kimisi de çocuğun yanına gider eline, yüzüne dokunur hatta sarılıp öper.

Özellikle belli bir yaşın üzerindeki kişiler, tanımadıkları çocukları dokunarak öperek sevmek istiyor. Bu tavır eskiden normal karşılansa da artık ebeveynler yabancıların ve hatta yakın çevrelerinin bile çocuklarına onay almadan dokunmasını istemiyor.

Bir Sorudan Fazlası'nda önce o ebeveynlerden birkaçının yaşadıklarını ve bu konu hakkındaki düşüncelerini dinledik, ardından da konunun uzmanına kulak verdik...

‘SEVDİK İNCİLERİ Mİ DÖKÜLDÜ?’ DİYE TEPKİ GÖSTEREN VARHakan K. (34)

17 aylık bir kızım var. Çok sosyal ve insanlarla iletişim kurmayı gerçekten çok seviyor. Ne zaman dışarı çıksak çevredekilere “Abi, abla” diye sesleniyor, el sallıyor, öpücük atıyor. Buraya kadar çok güzel. Bütün mesele, dışarıdaki insanların çocuğuma tıpkı onun gibi uzaktan sevgi gösterisi yapmak yerine yanına gelip temas etmesi ile başlıyor.

Bir çocuk size el sallıyorsa siz de ona el sallayın, yanına gidip sarılmaya, yüzüne dokunmaya ve hatta öpmeye kalkmayın. Bu başıma o kadar çok geliyor ki… İlk başlarda çok sinirlensem de bir şey diyemiyordum. Ancak baktım ki önünü alamıyorum, “Lütfen dokunmayın, “Öpmezseniz sevinirim”, “Uzaktan sevebilirsiniz” diyerek insanları uzaklaştırmaya başladım.

Bu müdahaleme ılımlı yanıt veren insan sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az. Geneli önce anlamıyor gibi suratıma bakıyor, ben tekrar edince bozulup geriliyor. İşi abartıp “Aman sanki tek çocuk seninki”, “Sevdik alt tarafı, incileri mi döküldü?” gibi abuk tepkiler verenler dahi var.

Kimisine cevap veriyorum, kimisini muhatap almaya dahi tenezzül etmiyorum. Buradan bu zihniyette olan herkese söylemek istiyorum: Çocukları ve ebeveynleri rahat bırakın! Çocuk bizim, "Dokunamazsın" diyorsak dokunmayacaksınız.

Yazının Devamını Oku

Ücretsiz SMA testleri hakkında merak edilen 12 soru 12 yanıt

3 Ekim 2023
Dünyada 10 binde 1, Türkiye’de ise 6 binde 1 görülüyor! SMA, son yıllarda en çok karşılaştığımız hastalık. Tedavisi çok zor olan SMA, gebelik öncesi yaptırılacak test ile önlenebilir bir hastalık oluyor. Üstelik bu testi Sağlık Bakanlığı yeni evlenen, bebek isteyen ve hatta bebek bekleyen çiftlere ücretsiz olarak yapıyor. Bu test için nereye başvurmak gerekiyor? Sonuçlar ne zaman çıkıyor? SMA taşıyıcısı çiftler için çözüm yolları neler? İşte SMA hastalığı ve testi hakkında merak edilen tüm sorular ve cevapları...

Sosyal medyada SMA’lı bebeklerin valilik onaylı yardım hesapları, sokaklarda yardım stantları gün geçtikçe artıyor. Hepimiz SMA hastalığı ile bir şekilde tanıştık, gözle görülür artışı da fark ediyoruz. Bu hastalığın önüne geçmenin en önemli adımı çocuk sahibi olmadan önce SMA testi yaptırmak.

Sağlık Bakanlığı yeni evlenecek ve çocuk düşünen evli çiftlere 27 Aralık 2021 tarihinden beri ücretsiz şekilde SMA testi yapıyor. Ancak maalesef bu testten haberdar olmayan ya da önemsemeyen çift sayısı hiç de azımsanmayacak kadar fazla. Öte yandan SMA testleri ile ilgili merak edilen çok fazla soru da var. 

O sorulara geçmeden önce size kısaca kendi yaşadığım deneyimden bahsetmek istiyorum… Ben evlenirken bakanlık henüz bu testi ücretsiz yapmıyordu. Bn de dahil birçok kişinin böyle bir testten haberi yoktu. Hamile kaldığımda ise doktorumun ısrarıyla SMA testi yaptırdım ve şok edici bir şekilde taşıyıcı çıktım. Ben taşıyıcı çıkınca eşimden de kan aldılar ve onun negatif çıkması ile hayatımızın en derin nefesini aldık.

Benim testimin çıkması üç hafta sürdü. Eşiminki de üç hafta sürünce zaten gebeliğim fazlasıyla ilerlemiş oldu. Hamileyken yaşadığım o strese mi yanayım, pozitif çıkmama mı şaşırayım, eşimin negatif çıkmasına mı sevineyim derken gebeliğimin altı haftası hatırlamak istemediğim anlara dönüştü. Merak edenler için şunu da ekleyeyim; iki test için bir hayli yüksek rakam ödedik.

Benden size naçizane bir tavsiye, Sağlık Bakanlığı bu testi ücretsiz yapıyorken testi evlenmeden önce ya da hamile kalmadan önce yaptırın. Eğer kafanızda soru işaretleri varsa, nereye nasıl başvuracağınızı bilemiyor, testlerin güvenilirliğinden emin olamıyor ya da “Aman bende bir şey yoktur” diyorsanız lütfen aşağıdaki bilgileri dikkatle okuyun.

SMA hastalığı ve bakanlığın ücretsiz olarak yaptığı testler hakkında 12 kritik soruyu Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Özgül Görür cevapladı.

EN YAYGIN FORMU SMA TİP 1 

1- SMA TAM OLARAK NEDİR?

Yazının Devamını Oku

Ev tipi konservelerdeki ölüm tehlikesi! Dikkat edilmesi gereken 13 önemli nokta...

28 Eylül 2023
Geçtiğimiz günlerde Iğdır'da ev tipi sebze konservesi tükettikten sonra hastanelik olan ve botulizm teşhisi konan kişi, tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetti. Ancak neredeyse her evde konserve yapılmakta. Bu nedenle söz konusu risklerin iyi bilinmesi çok hayati önem taşıyor. Tam da konserve mevsimindeyken böyle bir haberle karşılaşınca birçok kişinin kafasında "Evde konserve yapmasam mı?" ve "Konservede botulizm riski olup olmadığını nasıl anlarım?" başta olmak üzere türlü sorular oluştu. Tüm bu soruları ve evde konserve yaparken dikkat edilmesi gereken noktaları uzmanlara sorduk

Iğdır’da yaşayan 4 çocuk sahibi H.Y. (68) ve C.Y (67) çifti, geçen ay ev tipi sebze konservesi tüketti. Ertesi gün C.Y, çift görme, konuşma bozukluğu ve solunum sıkıntısı yaşamaya başlayınca hastaneye gitti. Yapılan tetkikler sonrası botulizm teşhisi konulan ve konserveden zehirlendiği anlaşılan C.Y, hemen yoğun bakıma alındı ancak yapılan tüm müdahalelere rağmen hastanedeki üçüncü gününde hayatını kaybetti.

Konserve sebebiyle hastanelik olanlarla ilgili bir diğer haber de Fransa’dan geldi. Fransa’nın Bordeaux kentindeki bir restoranda yemek yiyen kişilerden biri hayatını kaybetti. Aralarında ABD, İrlanda ve Kanada vatandaşlarının da olduğu 12 kişinin ise tedavi gördüğü açıklandı. Yerel yetkililer, restoranda yemek yiyip hastanelik olanlarda gıda kaynaklı bir zehirlenme türü olan botulizm tespit edildiğini açıkladı.

Eylül ayı demek ülkemizde ‘konserve ayı’ demek. Evlerde birçok insan harıl harıl kışlık domates, reçel, sos, turşu ve daha pek çok konservenin hazırlığında. Uzmanlar özellikle ev yapımı turşuların, uygun koşullarda yapıldığında çok faydalı olup, gıdalarla beraber tat verdiği gibi, probiyotik ve prebiyotik olarak uzun yıllardan beri kullanıldığını söylüyor. Ancak yukarıdaki örneklerde de görüldüğü üzere özellikle ev tipi konservelerde botulizm tehlikesi var ve bu bakteri ölümcül olabiliyor.

Peki ne yapacağız? Evde konserve hazırlamayı bırakacak mıyız? Cevap basit: Uzmanların önerilerine çok dikkat edip konserve hazırlarken hayati olan birkaç kritik noktayı asla es geçmeyeceğiz. Evde konserve yapımında dikkat edilecekleri ve öldürücü olabilen botulizm hakkında merak edilenleri Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Vedat Göral ile Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Bülent Ertuğrul anlattı.

‘SOLUNUM FELCİ NEDENİYLE ÖLÜME YOL AÇAR’

Öncelikle insanın hayatına mal olabilen botulizm’i daha yakından tanıyalım…

Prof. Dr. Bülent Ertuğrul, "Botulizim Clostridium botulinum adlı bakterinin ürettiği toksinler ile oluşan bir hastalık. Bakteri oksijensiz ortamda çoğalır ve bu sırada nörotoksin denilen bir toksin üretir. Bu toksin bilinen en güçlü toksindir ve 1-2/kg nanogram dozunda bile vücuda alındığında öldürücü olabilir. Bir gramın bir milyar nanogram olduğu düşünülürse öldürücü olacak dozun ne kadar az olduğu ve toksinin ne kadar güçlü olduğu anlaşılabilir" diye açıkladı.

Peki botulizm nasıl oluyor da ölümcül hale dahi gelebiliyor?

Yazının Devamını Oku

Eris varyantı Türkiye'de! Hangi varyantta hangi belirtiler var?

26 Eylül 2023
Dünya genelinde de yaygın hale gelen Eris varyantı ve Pirolo varyantı vaka sayılarını hızla arttırıyor. Kafalarda ise aynı soru dönüp duruyor: Yeni bir pandemi mi geliyor? Kısıtlamalar ve kapanmalar olur mu? Tüm merak edilenleri uzman isimlere sordum

Dünya genelinde Eris (EG 5.1) ve Pirola (BA.2.86) varyantları gittikçe yaygın hale gelmeye başladı. Covid-19’u neredeyse tamamen gündemimizden çıkardığımız şu günlerde uzmanlar ülkemizde de vakaların arttığını söylüyor.

BAKAN KOCA AÇIKLADI: 9 KİŞİDE ERİS VARYANTI GÖRÜLDÜ

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da cuma günü yaptığı açıklama ile ülkemizde Eris varyantının tespit edildiğini duyurdu, “Endişe konusu sayılmayacak bir gelişme. Hasta etme gücünün (virülansının) düşüklüğünü bildiğimiz Eris varyantı Referans Laboratuvarımızda yapılan incelemede 9 kişide görüldü. Yurtdışı temaslı ve aynı ildeler. Mevcut tedbirlere ve gündelik hayatımıza devam edeceğiz. Durum başka ülkelerde yaygın, bizde de ortaya çıkması muhtemeldi. Büyüklerimizi, kronik hastalarımızı koruyacağız” ifadelerine yer verdi.

- Ülkemizde de görüldüğü açıklanan, dünyada baskın hale gelen Eris varyantı ile Pirola varyantı büyük bir tehlike arz ediyor mu?

- Son günlerde sıklıkla konuşulan “Yeniden kapanmalar olabilir” iddiaları gerçek olabilir mi?

- Özellikle okula giden öğrenciler ve öğretmenler başta olmak üzere kapalı/kalabalık alanlarda vakit geçirenler nelere dikkat etmeli?

- Yeni varyantları ayırt edebileceğimiz belirtiler var mı?

İşte Eris ve Pirola varyantlarıyla ilgili merak edilen her şey…

Yazının Devamını Oku

Neden toplu taşımada 'garip' davranışlara şahit oluyoruz?

19 Eylül 2023
Sosyal medyada gündem olan 'metroda ayakkabısını çıkaran yolcu' videosu sonrası toplu taşımada yaşanan türlü gariplikler yeniden konuşulmaya başladı. Peki insanlar neden toplu taşımada böyle davranışlarda bulunuyor? İşte insanların şahit olduğu toplu taşıma hikâyeleri ile Sosyolog ve Sosyal Psikolog Doç. Dr. Ahu Özmen Akalın'ın yorumları...

Geçtiğimiz günlerde metroda ayakkabısını çıkarıp yolculuk yapan adam videosu sosyal medyada gündem oldu.

Görüntülerde, bir adam metroda ayakkabısız yolculuk yapıyor, bu duruma sinirlenen başka bir yolcu da metro durup kapılar açıldığında ayakkabıyı tekmeleyerek dışarı atıyordu.

Toplu taşıma araçlarını kullanma sıklığımı arttıkça, böyle ilginç görüntülere şahit olma ihtimalimiz de artıyor. Otobüste başkalarının oturması gereken yerleri gasp edip boylu boyunca uzananlardan elinde sigara ile metroya binenlere, yer kapabilmek için birbirini ezenlerden bağıra çağıra telefonla konuşup özelini herkese duyuranlara kadar sayısız örnek var.

İşte birebir yaşayanlardan ilginç toplu taşıma hikayeleri…

* * * * *

METROBÜSE KULAK KİRİNİ SÜREN ADAM VE METRODA SİGARA İÇEN ‘AYKIRI’ İNSAN

Tuğba Ö. (32)

Avrupa yakasında yaşıyorum ve eski iş yerim Anadolu yakasındaydı. İşe metrobüs ile gidip geliyordum. Haftanın beş günü günde iki kez metrobüs kullanınca öyle tuhaf şeylere şahit oluyorsunuz ki "Daha fazla şaşıramam" deseniz de her seferinde daha fazla şaşırıyorsunuz. Size en şaşırdığım, hatırladıkça hâlâ sinirlerimin bozulduğu birkaç olayı anlatayım.

Yazının Devamını Oku

Tost peyniri bir peynir midir? Kaşar peynirine alternatif olabilir mi? İşte tüm merak edilenler...

14 Eylül 2023
Son dönemde marketlerde görüntü itibarıyla kaşara benzeyen ama 'tost peyniri' adıyla satılan ürünler var. Bu peynirler sosyal medyada da tartışmalara konu oluyor. Peki tost peyniri tam olarak nedir, nasıl üretilir? Sağlığa zararlı mıdır? Kaşar peynirinin alternatifi olabilir mi? Merak edilenleri Yüksek Gıda Mühendisi Handan Doğan anlatıyor...

Peynir, Türk mutfağının özellikle de kahvaltı sofralarımızın vazgeçilmez lezzetlerinden. Ezine’si, sepeti, kaşarı, gravyeri, çeçili derken peynir çeşitlerimiz say say bitmiyor.

Son yıllarda bu leziz yöresel peynirlerin yanı sıra market raflarında ‘tost peyniri’ adıyla satılan ve görüntüsü kaşar peynirine çok benzeyen ürünler görmeye başladık. Eritme peynir kategorisi altında satılan tost peynirleri, son dönemde özellikle sosyal medyada tartışmalara konu oluyor.

Biz de bu tartışmalardan yola çıktık ve başta tost peynirleri olmak üzere ‘eritme peynir’ olarak satılan ürünler hakkında merak edilen her şeyi Yüksek Gıda Mühendisi Handan Doğan’a sorduk.

KAŞARIN HAMMADESİ SÜT, TOST PEYNİRİNİN İSE DAHA ÖNCE ÜRETİLEN PEYNİRLER

1- Tost peyniri tam olarak nedir ve nasıl üretilir?

Handan Doğan: Kaşar peyniri ve tost peyniri birbirinden çok farklı iki ürün, bunların ayrımını net şekilde yapabilmek için tanımlarını iyi bilmeliyiz. Kaşar peyniri; çiğ sütün peynir mayası kullanılarak pıhtılaştırılması, haşlanması ve kalıp haline getirilmesiyle oluşan üründür. Manda, keçi, inek sütünden kaşar peyniri yapılabilir. Taze kaşar peyniri veya eski kaşar peyniri olarak tüketime sunulur. Kaşar peyniri üretildikten sonra kısa sürede tüketime sunulursa ‘taze kaşar’, en az 120 gün süreyle olgunlaştırılırsa ‘eski kaşar’ ibaresiyle etiketlenmelidir.

Tost peyniri diğer adıyla eritme peyniri, sert ve yarı sert, bazen de yumuşak tip peynirlerin birlikte kullanılmasıyla, ısıl işlem ve fosfat, sitrat eritici tuzlar (emülsifiye edici tuzlar) yardımıyla elde edilen bir peynir grubudur. Kaşar peynirin hammaddesi sütken tost peynirinin hammaddesi daha önce üretilen peynirlerdir. Yani tost peyniri ile kaşar peynirin pek bir alakası yok, tost peyniri eritici tuzlar ile üretilen ‘eritme peynir’ çeşididir.

Türk Gıda Kodeksi yönetmeliğine göre

Yazının Devamını Oku

Kadınların birçoğu bunu yaşıyor... Lohusalık dönemimde neden beklediğim hassasiyeti göremiyorum?

12 Eylül 2023
Yeni annelerin doğumdan sonraki ortalama 6 haftalık dönemi olarak tanımlanan lohusalık, kadınların en hassas, en kırılgan olduğu zamanların başında geliyor. Bu süreçte başta en yakınları olmak üzere aile üyelerinin ve çevrelerinin yeni annelere ilgi, şefkat ve anlayışla yaklaşması şart. Bu dönemde yaşananların kadınlarda ne derin yaralar açabildiğine insan hikayeleri ve uzman yorumlarıyla bir bakalım.

Uzmanlar lohusalığın kadınların en hassas, alıngan ve depresyona yakın olduğu dönem olduğunu belirtiyor. Bu süreçte yeni doğum yapmış kadınları bazen en yakınları bile anlayamayabiliyor, üzebiliyor. Hatta lohusayken agresif, mutsuz ya da üzgün olan anneler çoğunlukla ‘şımarık’, ‘abartıyor’ şeklinde eleştirilere maruz kalıyor.

Gelin lohusalığın ne kadar hassas bir dönem olduğuna, kadınlarda ne derin yaralar açabildiğine birebir insan hikayeleri ile hem fiziksel hem de psikolojik açılardan bakalım…

HEM ÇOCUĞUMA HEM KENDİME BAKTIM HEM DE MİSAFİR AĞIRLADIM

Derya A. (27)

Genç denebilecek bir yaşta, henüz 24’ümdeyken anne oldum. Eşimin ailesi abartıyı, gösterişi çok sever. Ama ne hikmetse bu gösteriş ben doğum yaptığımda sadece bebeğe kıyafet almakla ve hastane odasını süslemekle sınırlı kaldı. Ben anneye ve bebeğine bakma konusunda da bir gösteriş, bir abartı, bir ilgi alaka bekliyordum. Ama işler hiç de beklediğim gibi olmadı. Tam tersi bu gösteriş sevdası, eve sürekli bebek görmeye insan çağırılmasına, onlara deli gibi ikram yapılmasına neden oldu.

Doğum yaptıktan sonra eve geldim, kupkuru bir mutfak buldum. Annem hastanede benimle kalmıştı ama eşimin ailesiyle aynı sokakta oturuyorduk ve eve döndüğümde en azından bir tencere sıcak çorba bulurum diye ummuştum. Ancak ne beni ne de bebeği düşünen vardı.

Annem, eşim ve ben eve geldik. Doğum yapmışım, çok ağrım var, sürekli emziriyorum, yemek yemem lazım, kayınvalidem “Ben size yemek yaparım” demiş ama evde bir kuru ekmek bile yok! Ve ne yaptı biliyor musunuz? Dışarıdan yemek söyledi. Şoka girmiştim ama ses etmedim. Annem çalıştığı için yanımda kalmak üzere sadece beş gün izin alabilmişti. Beş gün boyunca bana bebek gibi baktı; sürekli uyudum, sadece emzirmek için kalktım. Annemin izni bitip işe dönmesi gerektiğinde benim için kabus başladı.

Kayınvalidem daha bir hafta dolmadan bütün tanıdıklarını bebek görmeye çağırmak üzere harekete geçti. Evde poğaça börek hazırlayıp bana geliyor, bütün akrabasını, arkadaşlarını ağırlıyordu. Ben de o sırada bebeğime alışmaya hem ona hem kendime bakmaya çalışıyordum. Yaz sıcağında evde sürekli onlarca insan, çaylar kahveler ikramlar havada uçuşuyor, bebeğim uyuduğunda benim de uyumam gerekirken “Ayıp olur” diye misafirlerin yanında oturuyordum. Buna iki hafta dayanabildim çünkü misafirlerin ardı arkası gelmiyordu. Evimde yalnız kalamamaktan, sürekli kek börek yemekten, yorgunluktan delirmek üzereydim. Ve beklenen oldu: Lohusa depresyonuna girdim. Bir gece ağlama kriziyle atak yaşadım ve bebeğimi bile gözüm görmeyecek noktaya geldim.

Yazının Devamını Oku

Üniversite yıllarında sperm bağışçısı oldu, şimdi 96 çocuğu var!

8 Eylül 2023
Bir sperm donörü olan Dylan Stone-Miller bu yaz 96 çocuğundan bazılarını görmek için yaklaşık 15 bin kilometrelik bir yolculuğa çıktı. Üniversite öğrencisiyken para kazanmak için başladığı sperm bağışçılığında hiç beklemediği bir noktaya ulaşan 32 yaşındaki Dylan, kendini ebeveyn olarak hissettiğini söyledi. İşte Dylan’ın ilginç hikayesi ve uzun soluklu yolculuğuna dair tüm detaylar…

Her şey üç yıl önce, Dylan Stone-Miller’ın biyolojik çocuklarından birinin fotoğrafını görmesiyle başladı. Harper isimli yeni yürümeye başlayan bebek Dylan’ın mavi gözlerine ve kız kardeşinin sarı buklelerine sahipti. Dylan, fotoğrafı gördüğü an gözyaşlarına boğulduğunu ve hiç beklemediği bir yakınlık duygusuna kapıldığını anlattı Wall Street Journal'a...

Harper ile o henüz 3 yaşındayken tanışan ve ardından mümkün olduğunca çok çocukla tanışıp iletişim kurmak istediğine karar veren Dylan, “Harper’ı ilk çocuğum olarak görüyorum” dedi.

Yazılım mühendisi olarak çalıştığı işinden ayrılan ve çocuklarını arama yolcuğunu bu zamana kadar yaptığı birikimleri ile finanse eden Dylan, şimdiye kadar 25 biyolojik çocuğuyla tanıştı ancak "Kaç çocuğum olduğundan asla emin olamayacağım" dedi.

HER ŞEY BİR ARKADAŞININ VERDİĞİ AKILLA BAŞLADI

Peki Dylan Stone-Miller’ın (şimdilik!) 96 çocuğun biyolojik babası olma hikayesi nasıl başladı?

Dylan'ın anne ve babası o 14 yaşındayken boşandı. O ve kendisinden dört yaş küçük kız kardeşi, iki haftanın altısını adli psikolog olan babalarıyla, kalanını ise Atlanta'daki Emory Üniversitesi'nde sanat tarihi profesörü olan anneleriyle geçiriyorlardı.

Dylan’ın hayatının dönüm noktalarından biri 19 yaşındayken kız arkadaşının kendisine hamile olduğunu söylemesi oldu. Anlattığına göre, başta bebeği doğurmayı planlayan kız arkadaşı, sonradan fikrini değiştirdi. Dylan, bu durumun kendisini çok etkilediğini belirterek, “Baba olmaya zihinsel olarak hazırlanmaya başlamıştım. Dünyaya bir hayat getirmenin neye benzeyebileceğine dair zihnimde düşünceler vardı. Kız arkadaşımın aldığı karar bende kalıcı bir kayıp hissi yarattı” diye konuştu.

Bu olaydan dokuz ay sonra Georgia Eyalet Üniversitesi'nde psikoloji okuyan Dylan, reşit olmadan içki içtiği için tutuklandı. (ABD'de yasal içki kullanma yaş sınırı 21'dir.) Ailesi ona bir avukat tutması gerektiğini söyledi. Bunun için de para lazımdı. Bir arkadaşı Dylan'a sperm bankasına yaptığı bağışlarla kazandığı paradan bahsetti. Henüz üniversite öğrencisiyken bağış başına 100 dolar alarak sperm donörü olan Dylan, geriye dönüp baktığında onu altı yıl boyunca bu işte tutan şeyin paradan çok daha fazlası olduğunu söyledi.

Yazının Devamını Oku