Selin Irmak Kaçmaz

Her yıl 552 milyon şampuan şişesi çöpe gidiyor... Önlemenin yolu çok eskilere dayanıyor

27 Ekim 2023
Banyonuza dikkatle baktığınızda iki şey dikkatinizi çekecek. Birincisi, neredeyse her şeyin plastik bir kap içinde yer alması, ikincisi ise üzerinde sabun, saç kremi ya da şampuan yazmasına rağmen çoğu ürünün başlıca malzemesinin su olması. Peki neden suyla dolu plastik ambalajlar bu kadar yaygın? Plastik şişelerde sıvı formda satılan banyo ürünleri korkunç bir atık üretimine neden olurken sağlığımızı da tehlikeye atıyor. Uzmanlar, her yıl 20 milyon ton plastik çöpün denizlere aktığını söylüyor. Alternatifi ise aslında çok uzun yıllardır var olan ama plastiğe yenik düşerek ortadan kaybolan ‘katı’ ürünler…

Bir zamanlar banyomuzda yer alan temizlik ve kişisel bakım ürünlerinin çoğu toz, tablet ve konsantre olarak satılıyordu. Ancak plastikler popülerleştikçe, bu ürünlere su ekleyip daha büyük kaplarda yeniden paketlemek üreticiler için çok daha ucuz ve kullanışlı bir hal aldı. Ne var ki bu yeni trend çok daha fazla atık yarattı.

Beyond Plastics'in başkanı ve Çevre Koruma Ajansı'nın eski bölge yöneticilerinden Judith Enck, geçtiğimiz günlerde The Washington Post'a yaptığı açıklamada, "Plastikleri hiç kimse gerçekten istemedi. Bugün dünyanın dört bir yanına su taşımak için çok fazla para harcıyoruz ve çok fazla sera gazı emisyonu yaratıyoruz” diye konuştu.

Şimdilerde tüketicilerin talepleri değiştikçe ve tek kullanımlık plastikler yasaklandıkça, üreticiler ürünlerini yeniden formüle etmek için yarışıyor. Bu süreçte tüketiciler, temizlik ve kişisel bakım ürünlerinde geçmişte kullanılan formüllerin çekiciliğini yeniden keşfediyor. Bir zamanlar kooperatifler ya da sağlıklı gıda mağazalarıyla sınırlı olan katı formdaki bu ürünler artık daha fazla mağazada karşımıza çıkıyor.

‘ESKİDEN SAÇ TEMİZLEME ÜRÜNLERİ KATI HALDEYDİ’

Çukurova Üniversitesi’nde plastik kirliliği ve etkileri üzerine çalışmaları olan Doç. Dr. Sedat Gündoğdu da katı banyo ürünlerinin hayatımızdaki varlığının eskilere dayandığını söyledi. “Çok da uzak olmayan bir geçmişte, banyo bir küvette ya da bir nehirde yapıldığında, ürünlerin bu koşullarda işe yarar olması gerekiyordu. Bu yüzden sabunlar ve saç temizleme ürünleri katı haldeydi. Ancak geçtiğimiz yüzyılın ortalarında duşların ortaya çıkmasıyla birlikte ürün formülasyonları da değişmeye başladı. Kişisel bakım ürünü üreten şirketler de akışkan sıvılar ve jeller geliştirdi” dedi ve ekledi:

“Ürünlerin akan suyun altında ya da yakınında hâlâ erimeden kalabilmesi için bir ambalajın içerisinde olması gerekiyordu. Bu durum bugün artık neredeyse ambalajsız olanına rastlayamadığımız kişisel bakım ürünü pazarını şekillendirdi. Bugün gelinen noktada küresel olarak yaklaşık 120 milyar adet sert plastik ambalajın, kişisel bakım ürünleri için üretildiği tahmin ediliyor. Bu değer sadece ABD’de yaklaşık 10 milyar adet. Bu durumun Türkiye’de ne vaziyette olduğunu kesin ve net olarak bilemesek de pazar payı üzerinden kabaca bir tahmin yaparak 600 milyon adet olduğu söylenebilir.”

PLASTİKLER ‘İÇİMİZ’ DE DAHİL OLMAK ÜZERE HER YERDE

İnsanlık yüzyıllar boyunca eşyalarını taşımak için çoğunlukla cam, metal, ahşap ve seramiğe bel bağladı. Bunun belli dezavantajları vardı. Küçük, tek tek boyutlandırılmış gıdaların ve sıvıların nakliyesi genellikle pahalıydı. Bazı ürünler için bunu ekonomik olarak yapmak imkansızdı.

Yazının Devamını Oku

Normal doğanlar daha mı zeki? Sezaryen bir doğum şekli değil mi? 13 SORU 13 CEVAP

24 Ekim 2023
Hamilelikte çok sık duyulan, özellikle anne adaylarını korkutan ve baskı altında hissettiren bazı kulaktan dolma bilgiler var. Bu bilgilerin bir kısmının bilimsel dayanağı olsa da çoğunun en ufak bir gerçeklik payı bile bulunmuyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Kağan Kocatepe'nin desteğiyle 13 önemli soruda doğum rivayetlerine noktayı koyuyoruz...

Çevrenizde mutlaka sezaryeni doğumdan saymayan, hamilelere "Saçını kestirme, bebeğin ömrü kısalır" diyen ya da "Karnın sivri bu bebek erkek" diye tahminde bulunanlar vardır.

Bunların yanı sıra bebeklerin doğum şeklinin zekâsını hatta akademik kariyerini etkilediğine dahi inanların sayısı da azımsanmayacak düzeyde.

Peki bunların hangileri doğru, hangilerinin bilimsel dayanağı var, hangileri uydurmadan ibaret?

Doğumla ilgili sıklıkla duyduğumuz bilgilerin doğruluğunu Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Kağan Kocatepe anlattı.

'SEZARYEN VAZGEÇİLMEZ BİR TIBBİ MÜDAHALEDİR'

1- Birçok insana göre doğum dediğin ‘normal’ olmalı. Sezaryene bir doğum değil ameliyat gözüyle bakan insan sayısı hiç de az değil. Bu söylemler hamileleri de baskı altında hissettirebiliyor, kadınlar normal doğum yapabilmek için ısrarcı olabiliyor. Peki sezaryen doğum da tıpkı vajinal doğum gibi bir doğum yöntemi midir?

Sezaryen hem anne adayı hem de bebek hayatı açısından yokluğu düşünülemez bir doğum şeklidir. Evet, doğum şeklidir çünkü bir bebeğin doğması ile sonuçlanır. Evet, ameliyattır çünkü normal doğumdan farklı olarak daha yoğun bir anestezi gerektirir ve karın içinde uygulanan bir ameliyattır.

Elbette ki ‘doğallığı’ normal doğumla karşılaştırılamaz ama normal doğumun mümkün olamadığının öngörüldüğü durumlarda vazgeçilemez bir tıbbi müdahaledir.

Yazının Devamını Oku

Arkadaşıma aldatıldığını söylemeli miyim?

19 Ekim 2023
Siz arkadaşınızın ya da ailenizden birinin aldatıldığını öğrenseniz ne yapardınız? Hemen söyler miydiniz yoksa "Ortalığı karıştırmayayım" deyip görmezden mi gelirdiniz? İşte bu durumu yaşamış insanların hikayeleri ve uzman görüşüyle yapılması gerekenler...

En yakınlarınızdan birinin, bir dostunuzun ya da bir aile üyenizin çok mutlu olduğu ilişkisinde aldatıldığını öğrenseniz hatta bu olaya gözlerinizle şahit olsanız ne yaparsınız? Çok zor bir soru değil mi? Yakınınızın üzülmesini, kandırılmasını istemiyorsunuz ama gerçekleri ortaya dökmenin sorumluluğu da oldukça ağır. Üstelik işin sonunda sizin kötü olma ihtimaliniz de var.

Bir Sorudan Fazlası'nda böyle iki arada kalanların hikayelerini dinleyip Uzman Klinik Psikolog Berkay Ateş'ten bu zor durumda yapılabileceklerle ilgili tavsiyeler aldık.

‘BABAMIN İHANETİNİ ANNEME SÖYLEDİM, SUÇLU BEN OLDUM’Burcu A. (32)

Ben arkadaşımın değil annemin aldatıldığını öğrendim ve “Söylemeli miyim?” diye çok düşündüm.

Babamın annemi aldattığını öğrendiğimde henüz 17 yaşındaydım. Zaten o yaşlarda sebepsiz depresif ve mutsuz oluyorsunuz, hayatta her şey üstünüze geliyormuş gibi hissediyorsunuz. Ben tüm bu duygusal değişimlerle, ergenliğin yıpratıcı hisleriyle boğuşurken bir de sevgi dolu sandığım ailemin yalandan ibaret olduğunu öğrendim.

Aylarca kafamda kurdum, babamdan kaçtım, annemin yüzüne bakamadım. Neredeyse bir yıl boyunca bu korkunç bilgi ile ne yapacağımı bilemez halde yaşadım. En sonunda babamla yüzleşmeye karar verdim. Babam gerçekleri bildiğimi anlayınca önce şoke oldu, sonra inkar etti, en sonunda da kabul etmek zorunda kaldı. Saçma sapan bir şey olduğunu, bunu ben gördüğüm için çok üzüldüğünü söyledi. İlişkisinin bitip bitmediğini sordum, “Bittiyse iyi, bitmediyse hemen son ver yoksa anneme anlatacağım daha fazla içimde tutamıyorum” dedim. Bana bittiğini söyledi, inanmam için yeminler etti, anneme söylememem için ise tam anlamıyla yalvardı.

Babamla yüzleşince biraz olsun rahatlarım sanmıştım ama hiç öyle olmadı. Hâlâ öfke ve suçluluk duyuyordum. Annemden bunu saklamanın çok büyük haksızlık olduğunu düşünüyordum ama maalesef bu söylemesi hiç de kolay bir şey değildi. Birkaç ay sonra babamın telefonunda yine aynı kadınla mesajlarını gördüm. O an anladım ki babam annemi aldattığı gibi beni de yalanlarıyla kandırmıştı.

Kararımı verdim, annemle konuştum. Çok ağladı, inanmak istemedi. Babamla kavgalar etti ve gün sonunda ne oldu biliyor musunuz?

Yazının Devamını Oku

Cenaze evlerindeki yemek ikramı abartılıyor mu yoksa normal mi?

17 Ekim 2023
Son zamanlarda cenaze evlerindeki yemek ikramı, misafir ağırlama konusu çok tartışılıyor. Kimisi taziye ziyaretlerinin amacını aştığını söylüyor kimisi ise böyle günlerde kalabalığın ve ikramların normal olduğunu savunuyor. Peki doğrusu hangisi? Cenaze evlerinde nasıl davranılmalı? İnsanların acılarını paylaşmak isterken onlara daha fazla zarar veriliyor olabilir mi?

Kültürümüzde biri vefat ettiğinde eş dost akraba destek olmak için cenaze evine gelir. Özellikle yakından gelen komşular, arkadaşlar mümkünse gelirken yanlarında yemek de getirir. Bu yemekler hem cenaze sahipleri tarafından yenir hem de eve taziyeye gelenlere ikram edilir. 

Yanı sıra cenaze sahipleri de pilav, pide, lahmacun, börek, helva gibi yiyecekler hazırlatarak dua okunduktan sonra acı günlerinde yanlarında olanlara ikram eder. İkramlar merhumun ölümünün yedinci, kırkıncı, elli ikinci günlerinde yapılan duaların ardından da devam eder. Bu örf ve adetlerin karşılıklı olarak eksiksiz yerine getirilmesi için çaba sarf edilir.

Peki yaslarını tutamadan, belki daha ölümü bile idrak edemeden “Gelenlere ne ikram edilecek?” diye düşünmek zorunda kalmak, yakınını kaybetmiş acılı insanlara ne hissettirir?

Son yıllarda cenaze evlerinde yaşanan yeme içme telaşına karşı tepkiler artmaya başladı. Pek çok kişi yakınlarını kaybettiklerinde ellerine tutuşturulan çay tepsisinin ya da su kolisinin canlarını nasıl yaktığını yüksek sesle dile getiriyor, hatta bunu direkt aile büyüklerine söyleyerek itiraz ediyor.

Gelin o itirazlardan bazılarını, yaşayanların kendi anlatımlarıyla okuyalım…

BABAMI KAYBETTİM, BENDEN MARKETE GİDİP MEYVE SUYU ALMAMI İSTEDİLERÖznur D. (41)

Babasını kaybedenler iyi bilir ki hayatınız bir daha asla eskisi gibi olmuyor. Hele beklenmeyen, ani bir ölüm ise idrak etmeniz biraz zaman alıyor. Asıl acı ise idrak ettikten sonra başlıyor. Ben de babamı çok ani bir şekilde kalp krizinden kaybettim. Üstelik babam öldüğünde henüz 43 yaşındaydı ben ise 16'ydım. Babamla aramızda çok güzel bir bağ vardı. Yani anlayacağınız henüz babasına doyamamış ergen bir çocuktum. Şimdi ben neredeyse babamın vefat ettiği yaştayım ama bana o zamanlar yaşatılanları asla unutamıyorum.

Babamın ani ölümü annemle beni şoka sokmuştu; nasıl defnettik, neler yaşadık, kim vardı, kim yoktu hiç bilmiyorduk. Öyle bir boşluktaydık ki ikimiz de tam anlamıyla ruh gibi dolaşıyorduk.

Yazının Devamını Oku

Düğünden önce doktorları 6 ay içinde öleceğini söylemişti, şimdi evliliğinin 20’nci yıldönümünü kutluyor!

12 Ekim 2023
"Aslında düğünümü planlarken cenazemi de planlıyordum.” Bu sözler çok genç yaşta kanser olduğunu öğrenen Clare Runacres’a ait. Seneler evvel doktorları çok fazla ömrü kalmadığını söylese de Clare ve eşi Mike, geçtiğimiz günlerde evliliklerinin 20’nci yıldönümünü kutladı. İşte bu hastalıkla mücadele edenlere umut olan Clare Runacres ile Mike Ramsden’ın ilgi çekici hayat hikayeleri…

Clare Runacres ve Mike Ramsden çifti, 13 Eylül 2003 tarihinde evlenmeye karar vermişti. Ancak bu düğünün planlama süreci, diğer düğünlerden farklıydı. Çünkü Clare, düğününden sadece altı ay önce geçmişte yendiği kanserin geri döndüğünü ve yayıldığını öğrenmişti.

Londra’da yaşayan ve gazetecilik yapan Clare, “İlerlemiş, agresif bir kanserim vardı ve hayatta kalma şansım düşüktü” dedi.

HASTALIĞI ÖĞRENDİ, EVLENME TEKLİF ETMEYE KARAR VERDİ

Clare, bu kötü haberi erkek arkadaşıyla da paylaştı. Birkaç yıldır birlikte olduğu sevgilisinde kanserin yeniden ortaya çıktığı gerçeği ile yüzleşen Mike Ramsden, Clare'e evlenme teklif etmeye karar verdi.

Mike bu kararının sebebini, “Koşullar ne olursa olsun onunla birlikte olmak istediğimi biliyordum. Birine âşık olduğunuzda ve kendinizi ona adadığınızda yapacağınız şey budur” sözleriyle anlattı.

Çift, kanser haberini aldıktan yaklaşık bir ay sonra Hırvatistan’a tatile gitti. Mike tatilde evlenme teklif etti, Clare ise çok şaşırdı çünkü bunu asla beklemiyordu. Yaşadığı şoku anlatan Clare, “Şaşkına dönmüştüm. Hayatını, çok kısa ve acılı bir yolculuk olabileceğini hissettiğim hayatımla birleştirmek istediği için onun adına da çok üzüldüm” ifadelerini kullandı.

‘HASTALARIN ÇOĞU ALTI AY İÇİNDE ÖLÜYOR’ DEDİLER

Clare Runacres'a kanser teşhisi ilk kez 20 yaşında üniversite öğrencisiyken kondu. Clare tümörün alınması için ameliyat oldu ancak doktorları ona kanserin yayılmasını önleyecek bir tedavi olmadığını söyledi.

Yazının Devamını Oku

Kalp krizinde 'kolşisin' umudu

10 Ekim 2023
İnflamasyonun kalp krizi riskini artırabileceğine ilişkin araştırmalar gün geçtikçe daha net veriler ortaya koyuyor. İyi haber: Artık doktorların elinde bu riski ortadan kaldırabilen bir ilaç var! 2006 yılında başlayan ve günümüze dek uzanan araştırmalar olumlu sonuçlar verdi. 2.000 yılı aşkın bir süredir çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan kolşisinin kalp krizi başta olmak üzere kardiyovasküler hastalık riskini azalttığı ortaya çıktı. İşte tıp dünyasında devrim niteliğindeki bu gelişmenin tüm detayları...

Kolşisin, 2.000 yılı aşkın bir süredir gut adı verilen ateşli eklem ağrısı rahatsızlığını tedavi etmek için kullanılıyor. Bu maddenin genetik bir hastalık olan ailesel Akdeniz ateşi (FMF) ve kalbin etrafındaki kesenin iltihaplanması olan perikardit için de çare olduğu biliniyor.

Son haberlere göre, kolşisin şaşırtıcı yeni bir role hazırlanıyor. Haziran ayında Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), kolşisinin düşük dozlu yeni bir versiyonunu kardiyovasküler iltihaplanmayı tedavi eden ilk ilaç olarak onaylayarak kalp krizini önlemeye yönelik yeni bir yaklaşıma işaret etti. 

FDA, ateroskleroz, kalp krizi ve felce yol açan kardiyovasküler sistemdeki iltihaplanmaya engel olmak amacıyla günde bir kez 0,5 miligramlık kolşisin haplarının tek başına veya statinler gibi kolesterol düşürücü ilaçlarla birlikte alınmasına ilk defa onay verdi. Kardiyovasküler inflamasyonu hedef alan ilk ilacın FDA tarafından onaylanması, önemli bir adım.

Kolşisinin elde edildiği Colchicum autumnale bitkisi acı çiğdem olarak da biliniyor

ANTİK ROMA'DA ZEHİR OLARAK KULLANILIYORDU

Kardiyolog Doç. Dr. Beytullah Çakal, “Kolşisin ilk kez on yıldan fazla bir süre önce FDA tarafından gut hastalığının tedavisinde onay alan, aynı zamanda karın, göğüs ve eklemlerde ağrıya neden olan inflamatuar bir hastalık olan ailesel Akdeniz ateşi için de onaylanan bir ilaçtır. Kolşisin, antik Roma'da bir zehir olarak, eski Mısır'da da eklem ağrısı ve diğer inflamatuar durumlar için çare olarak kullanılıyordu. Araştırmalar bu ilacın acı çiğdem olarak da bilinen Colchicum autumnale bitkisinden elde edildiğini belirtiyor” dedi ve ekledi:

“Hs-CRP ile ölçülen inflamatuar riski yüksek olan kalp damar hastaları ilk defa, inflamatuar yolları hedef alarak kalp damar hastalık riskini azalttığı gösterilen FDA onaylı bir tedavi seçeneğine sahip oldular.”

TEDAVİLER BİR ARADA KULLANILIYOR: ÇELİŞKİ YOK SİNERJİ VAR

Yazının Devamını Oku

Tanımadığınız çocukları neden sarılarak, öperek seviyorsunuz?

5 Ekim 2023
İnsanlar bazen hiç tanımadıkları çocukları temas ederek, sarılıp öperek sevebiliyor. Ebeveynler ise bu konuda gittikçe hassaslaşıyor. Birçoğu çocuklarına rızaları dışında kimsenin dokunmasını istemiyor. El öpmenin, sarılmanın, temas ederek konuşmanın yaygın olduğu ülkemizde özellikle belli bir yaşın üzerindeki kişilere “Çocukları dokunmadan sevin” fikrini anlatmak zor olabiliyor. Peki bu konuda ebeveynler ve uzmanlar neler söylüyor?

Sokakta, parkta, restoranda sevimli bir bebek ya da çocuk gören birçok kişi istemsizce gülümser, el sallar, öpücük atar. Kimisi de çocuğun yanına gider eline, yüzüne dokunur hatta sarılıp öper.

Özellikle belli bir yaşın üzerindeki kişiler, tanımadıkları çocukları dokunarak öperek sevmek istiyor. Bu tavır eskiden normal karşılansa da artık ebeveynler yabancıların ve hatta yakın çevrelerinin bile çocuklarına onay almadan dokunmasını istemiyor.

Bir Sorudan Fazlası'nda önce o ebeveynlerden birkaçının yaşadıklarını ve bu konu hakkındaki düşüncelerini dinledik, ardından da konunun uzmanına kulak verdik...

‘SEVDİK İNCİLERİ Mİ DÖKÜLDÜ?’ DİYE TEPKİ GÖSTEREN VARHakan K. (34)

17 aylık bir kızım var. Çok sosyal ve insanlarla iletişim kurmayı gerçekten çok seviyor. Ne zaman dışarı çıksak çevredekilere “Abi, abla” diye sesleniyor, el sallıyor, öpücük atıyor. Buraya kadar çok güzel. Bütün mesele, dışarıdaki insanların çocuğuma tıpkı onun gibi uzaktan sevgi gösterisi yapmak yerine yanına gelip temas etmesi ile başlıyor.

Bir çocuk size el sallıyorsa siz de ona el sallayın, yanına gidip sarılmaya, yüzüne dokunmaya ve hatta öpmeye kalkmayın. Bu başıma o kadar çok geliyor ki… İlk başlarda çok sinirlensem de bir şey diyemiyordum. Ancak baktım ki önünü alamıyorum, “Lütfen dokunmayın, “Öpmezseniz sevinirim”, “Uzaktan sevebilirsiniz” diyerek insanları uzaklaştırmaya başladım.

Bu müdahaleme ılımlı yanıt veren insan sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az. Geneli önce anlamıyor gibi suratıma bakıyor, ben tekrar edince bozulup geriliyor. İşi abartıp “Aman sanki tek çocuk seninki”, “Sevdik alt tarafı, incileri mi döküldü?” gibi abuk tepkiler verenler dahi var.

Kimisine cevap veriyorum, kimisini muhatap almaya dahi tenezzül etmiyorum. Buradan bu zihniyette olan herkese söylemek istiyorum: Çocukları ve ebeveynleri rahat bırakın! Çocuk bizim, "Dokunamazsın" diyorsak dokunmayacaksınız.

Yazının Devamını Oku

Ücretsiz SMA testleri hakkında merak edilen 12 soru 12 yanıt

3 Ekim 2023
Dünyada 10 binde 1, Türkiye’de ise 6 binde 1 görülüyor! SMA, son yıllarda en çok karşılaştığımız hastalık. Tedavisi çok zor olan SMA, gebelik öncesi yaptırılacak test ile önlenebilir bir hastalık oluyor. Üstelik bu testi Sağlık Bakanlığı yeni evlenen, bebek isteyen ve hatta bebek bekleyen çiftlere ücretsiz olarak yapıyor. Bu test için nereye başvurmak gerekiyor? Sonuçlar ne zaman çıkıyor? SMA taşıyıcısı çiftler için çözüm yolları neler? İşte SMA hastalığı ve testi hakkında merak edilen tüm sorular ve cevapları...

Sosyal medyada SMA’lı bebeklerin valilik onaylı yardım hesapları, sokaklarda yardım stantları gün geçtikçe artıyor. Hepimiz SMA hastalığı ile bir şekilde tanıştık, gözle görülür artışı da fark ediyoruz. Bu hastalığın önüne geçmenin en önemli adımı çocuk sahibi olmadan önce SMA testi yaptırmak.

Sağlık Bakanlığı yeni evlenecek ve çocuk düşünen evli çiftlere 27 Aralık 2021 tarihinden beri ücretsiz şekilde SMA testi yapıyor. Ancak maalesef bu testten haberdar olmayan ya da önemsemeyen çift sayısı hiç de azımsanmayacak kadar fazla. Öte yandan SMA testleri ile ilgili merak edilen çok fazla soru da var. 

O sorulara geçmeden önce size kısaca kendi yaşadığım deneyimden bahsetmek istiyorum… Ben evlenirken bakanlık henüz bu testi ücretsiz yapmıyordu. Bn de dahil birçok kişinin böyle bir testten haberi yoktu. Hamile kaldığımda ise doktorumun ısrarıyla SMA testi yaptırdım ve şok edici bir şekilde taşıyıcı çıktım. Ben taşıyıcı çıkınca eşimden de kan aldılar ve onun negatif çıkması ile hayatımızın en derin nefesini aldık.

Benim testimin çıkması üç hafta sürdü. Eşiminki de üç hafta sürünce zaten gebeliğim fazlasıyla ilerlemiş oldu. Hamileyken yaşadığım o strese mi yanayım, pozitif çıkmama mı şaşırayım, eşimin negatif çıkmasına mı sevineyim derken gebeliğimin altı haftası hatırlamak istemediğim anlara dönüştü. Merak edenler için şunu da ekleyeyim; iki test için bir hayli yüksek rakam ödedik.

Benden size naçizane bir tavsiye, Sağlık Bakanlığı bu testi ücretsiz yapıyorken testi evlenmeden önce ya da hamile kalmadan önce yaptırın. Eğer kafanızda soru işaretleri varsa, nereye nasıl başvuracağınızı bilemiyor, testlerin güvenilirliğinden emin olamıyor ya da “Aman bende bir şey yoktur” diyorsanız lütfen aşağıdaki bilgileri dikkatle okuyun.

SMA hastalığı ve bakanlığın ücretsiz olarak yaptığı testler hakkında 12 kritik soruyu Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Özgül Görür cevapladı.

EN YAYGIN FORMU SMA TİP 1 

1- SMA TAM OLARAK NEDİR?

Yazının Devamını Oku