Geçen hafta sosyal medyada “Eşek sırtında güneş enerjisi” en fazla ilgi gören haberlerden birisiydi. Projenin fikir babası İzmir Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği. Birlik Başkanı Özer Türer çobanların kırsal ve dağlık bölgede en büyük sıkıntıları enerji olduğu için projeyi geliştirdiklerini söylüyor. Eşek sırtında bile taşınabilen güneş panelleri, cep telefonu şarjından günde 5- 6 saat televizyon seyretmeye kadar çobanın bir çok ihtiyacını karşılayıp verimi artıyormuş.
Öncelikle İzmir Damızlık Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği’ni kutlarım. Hızla alternatif enerji kaynaklarına dönen dünyaya çok yaratıcı bir projeyle ayak uydurmuşlar. Sadece eşekle ulaşılabilen yerlerde bile kullanılabilecek ‘çoban seti’ adı verilen güneş panelleri için Ar-Ge çalışmaları yaptırıp sonra da sonuç almak önemli bir vizyon.
Bedava güneşe özel teşvik gerek
Yılın ortalama 280 günü güneşli olan İzmir, bu bedava enerji kaynağından en fazla yararlanması gereken yerlerin başında geliyor. Güneşten elektrik enerjisi üretiminin maliyeti on yıl önceye göre yarı yarıya azaldı. İlk yatırım maliyeti hala cazip olmadığı için tercih edilemiyor.
Türkiye enerji için yılda 60 ile 80 milyar dolarlık petrol ve doğal gaz ithal ediyor. Halbuki İzmirli çobanlara çare olan projelerin benzerleri konutların aydınlatılması ve ısınması için yapılıp teşvik edilse dışa bağımlı enerji faturamız büyük ölçüde azalır.
Yılın büyük bölümü bulutlarla kaplı Almanya bile bunu yaptı. Almanya şimdi enerji ihtiyacının yüzde 25’ini, 2050’de ise tamamını alternatif enerjiden karşılayacak. Onlar nükleer santralleri kapatırken biz milyarlarca dolar harcayıp yenilerini kurmaya çalışıyoruz. Yazık oluyor bu milletin vergilerine. Sesimizi duyan var mı...
GENEL Enerji değeri 5 milyar dolara ulaşan hisseleriyle İngiliz borsasında halka açık bir Türk şirketi. Londra Borsası’nda halka açılmak kolay iş değil. Üç denemeden sonra başarılı olabilmiş Göztepe’nin yeni sahibi Mehmet Sepil.
Eski adıyla İzmir Koleji’nden (Bornova Anadolu Lisesi) mezun olup, ODTÜ inşaatı bitirdikten sonra iş hayatına atılan Sepil’in ardında renkli bir hikaye var. Türkiye’deki NATO üslerinin yanı sıra ABD’nin Moskova elçiliği gibi inşaat işlerini yapması Mehmet Sepil’in uluslararası yükselişinde önemli adımlar olmuş.
Sonra bir sabah Ankara’da, Irak’ın Kürt Lideri Taliban’la otelde kahvaltı yaparken 5 milyar dolarlık şirketin tohumları atılmış. Taliban, Kuzey Irak’ta petrol çıkarmasını önermiş Sepil’e. Önce Çukurova Grubu’nun sahibi Mehmet Emin Karamehmet, ardından petrol devi BP’nin eski CEO’su Tony Hayward’la kurulan ortaklıkla büyüme başlamış.
Genel Enerji, Kuzey Irak’ta petrol çıkaran ilk şirket. Elinde 7 sahanın işletme izni var. Tak Tak isimli sahadaki sekiz kuyunun günlük petrol üretimi 130 bin varil. Bütün Türkiye’deki üretimin sadece 40 bin varil olduğu düşünülürse sahaların değeri daha iyi anlaşılır.
Sepil, Irak’ın tek parça kalabilmesi için Kürt, Sünni ve Şii’ler için özerk bölgeler kurulması gerektiğini düşünüyor. Petrol zengini Kürt bölgesinin gelişmesinin ise Türkiye ile ilişkilerinin düzelmesini sağlayıp ekonomik katkıları olacağını düşünüyor. Mersin ve civarının enerji depolama ve dağıtım merkezlerinden biri olabileceği düşüncesinde. Sadece boru hatlarından geçiş ücreti değil, kurulacak rafineriler ve petrokimya tesisleriyle Türkiye’nin petrol ve doğalgaza ödediği paranın bir bölümünü geri alabileceğini söylüyor.
Talih kuşu kondu
Sepil yıllardır enerji dolu bir dünyada yaşıyor, ama aklı hep İzmir’de kalmış. Çocukluğu Göztepe Kulübü’nün yanındaki Derya Apartmanı’nda geçmiş. Ağabeyi kadar iyi olmasa da yelken yapmış, kalbi Atletico Madrid’i bile deviren Göztepe için atmış. Şimdi Göztepe’yi Türkiye’de ve uluslararası alanda tanınan bir kulüp yapma hedefiyle yola çıkıyor. Sepil, “Başarılı olmanın çok basit sırları var. Profesyonel kadrolar, karar verme mekanizmalarını en hızlı şekilde çalıştırmak ve bu mekanizmalar hızla çalışırken onları en güzel şekilde denetleyecek mekanizmaları kurmak. İşin ana kurallarını doğru yapabilirsek Göztepe başarılı olur. Dünya Londra’nın Chelsea semtini futbol takımı sayesinde tanıyor. Göztepe sayesinde İzmir’i bütün dünya neden tanımasın” diyor.
Büyük hedefleri yakalamış bir işadamının bu sözleri beni hiç şaşırtmadı. Eski Başkanlardan Levent Ürkmez’le sohbet ederken “Göztepe’nin başına talih kuşu kondu” dedi. Sadece Göztepe’nin değil İzmir’in de başına talih kuşu konmuş olabilir.
CUMARTESİ günü Radikal’in kağıda basılı son sayısını elime aldığımda 18 yıl gözümün önünden geçti. İlk sayısından başlayarak uzun yıllar çalıştığım Radikal’in ekonomi servisini genç arkadaşlardan bir ekiple kurmuştum. O günlerin çiçeği burnunda muhabirleri bugün ekonomi basınının önde gelen isimleri oldu. Hürriyet ve Posta’nın bugünkü ekonomi müdürleri Sefer Levent ve Ahmet Çelik, Radikal Ekonomi’de deneyimlerini artırmışlardı. Yakın zamana kadar dört ulusal gazetenin ekonomi müdürü Radikal’de görev yapan isimler arasındandı. Mahfi Eğilmez, Güven Sak, Fatih Özatay gibi Türkiye’nin önde gelen ekonomi yazarları da ilk kez Radikal’de kalem oynatmaya başlamışlardı.
Ben, Radikal’i çok sevmiştim. Tam anlamıyla ‘küçük dev adam’dı. Satış rakamı düşük de olsa haber ve yazarlarıyla her zaman etkisi çok büyük bir gazete oldu. Türkiye, Susurluk kazasının ardından ortaya dökülen karanlık ilişkiler ağını “Devlet çetesi” başlığıyla ilk kez Radikal’den öğrenmişti.
Radikal artık sadece sanal ortamda yayını sürdürecek. Gazetenin matbaada basılan son sayısı “Bize ayrılan kağıdın sonuna geldik” manşetiyle çıktı. Teknolojideki hızlı gelişim sonucu basın dünyasındaki dönüşümü özetleyen harika bir başlık.
Basının kısa tarihi
KAĞIDA basılı Radikal tarih oldu. Ama sanal alemde hep var olacak. Tencere tava vererek gazete satışından nitelikli gazetecilik arayışlarına ve bugün karpuz gibi ortadan bölünmüş medya dünyasına kadar basının kısa tarihi var Radikal’in 18 yıllık geçmişinde.
Kağıt, haber ve yorumların insanlara ulaştırılması için kullanılan araçlardan biri. Bugün kağıdın yerini yavaş yavaş internet gazeteciliği alıyor. İster kağıt, ister internet... Önemli olan habercilikte güvenilir bir marka olabilmek. İnternette çıkan her habere güvenilmez. Ama haberin arkasında Hürriyet Dünyası, Radikal gibi haberciliklerini yıllardan beri kanıtlamış markalar varsa habere olan güven artar.
“MÜZİK büyür, büyür ufkun ötesinden. Ses olur, umut olur çalınan her notada. Dünya müzik dolsun, çığlığımız duyulsun, kültürler kültürlerle buluşsun, sevgi, dostluk, barış dolu bir dünya bizlerin olsun diye çabalayanlarındır festival.
Sadece bir konser değil, sadece bir gösteri değil, gözümüzü alan ışık dizisidir, dostluğun alkış tutan elleridir festival.”
Uluslararası İzmir Kültür ve Sanat Festivali, İKSEV Başkanı Filiz Eczacıbaşı Sarper’in yukarıda bir bölümü olan şiir tadındaki konuşmasıyla 28’inci yıla merhaba dedi. Filiz Hanım’ın sanatın barışa katkısını dile getirdiği konuşmasını yaptığı gün Türkiye dehşet içerisindeydi. İslam Şam Devleti (IŞİD) adıyla ortaya çıkan teröristler ordusunun Musul’da bin 700 kişiyi öldürdüğü, kadınlara sokağa çıkma yasağı koyduğu, erkeklere beş vakit namaza gitme zorunluluğu getirildiği haberleri geliyordu.
Belki de bu haberler yarın öbür gün yapılacakların karşısında çok hafif kalacak. IŞİD’in Irak’ta ilerlemesiyle Türkiye’nin de başının büyük bir belaya girdiği anlaşılıyor. Konunun uzmanları gerek El Kaide, gerekse IŞİD’in en büyük hayalinin içinde Türkiye’nin de olduğu büyük bir şeriat devleti kurmak olduğunu söylüyor. Her ne kadar gerçekleşmesi zor bir hayal olsa da artık Türkiye’yi rahat bırakmayacakları konsolosluk görevlilerini rehin almalarından anlaşılıyor.
Yarın ne olacak
GEÇTİĞİMİZ günlerde İstanbul’dan otomobille gelmem gerektiğinde, uzun zamandır görmediğim Bursa’dan geçerken çok şaşırdım. Gökdelenleri, Sheraton, Hilton gibi otelleri, tramvayı, doğalgaz terminalleriyle modern bir şehir olmuş Bursa. Sanayi, üniversite, kış ve termal turizmi derken alıp başını gitmiş. Hele İstanbul–Bursa arasını 1.5 saate indirecek İzmit Körfezi üzerindeki köprü ve otoyol bağlantısından sonra neler olacağını düşünemiyorum bile. Projenin İstanbul–Bursa ayağı yaklaşık bir yıl sonra bitecek.
Geçen hafta yazmıştım. Bursa’nın kaderini otomobil fabrikaları değiştirdi. Nissan, Türkiye’de kuracağı otomobil fabrikası için İzmir ile Adapazarı arasında tercih yapmaya çalışıyor. Böyle fırsatlar 20-30 yılda bir çıkar. İzmir, Nissan fabrikasını çekmek için her şartı zorlamalı.
İzmir havalanırken
YATIRIM için şehir tercihlerinde duygusal nedenlerin de rol oynadığını bizzat bir yatırımcının ağzından dinledik. Geçen hafta Ege Serbest Bölge’de (ESBAŞ) açılışı yapılan Kale-Pratt&Whitneyy uçak motoru parçası fabrikası böyle bir kararla İzmir’e kurulmuş. Osman Okyay, seramik üreticisi Kale grubunun yüzünü, topraktan gökyüzüne çeviren isim.
Okyay, “İzmir’de büyümem ve annemin halen İzmir’de yaşaması, uçak motoru fabrikası için ESBAŞ’ı tercih nedenlerimiz arasında yer aldı” diyor.
Geçen hafta açılan fabrikada, dikine inip kalkabilen, dünyanın en gelişmiş uçakları F-35’lerin motorlarının en kritik parçalarından 50’si üretiliyor. Kısa sürede içinde bu sayı 300-400’e, sonra 1000’e kadar çıkacak. Halen 123 olan çalışan sayısı da 700’e ulaşacak. Sadece bu bile, eğitimli gençleri iş bulamadıkları için İstanbul’a gitmek zorunda İzmirliler için yatırımın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
İZMİR, Gezi olaylarının yıl dönümünde artık bağışıklık kazandığı gazdan, coptan nasibini alırken, dünyanın öbür ucundan Japonya’dan sessiz sedasız alınan bazı kararların haberleri gelmeye başlamıştı. Japon otomobil devi Nissan, Türkiye’de bir otomobil fabrikası kurma kararını kesinleştirmişti. Sıra fabrikanın “İzmir’e mi, yoksa Adapazarına mı?” kurulacağı kararını vermeye gelmişti.
Bir şehre otomobil fabrikası kurulması, yan sanayi, satış ve lojistik gibi ağlarıyla birlikte binlerce kişiye iş demek. Nissan’ın dünyanın dört bir tarafında 23 ülkedeki toplam çalışan sayısının 165 binin üzerinde olduğunu düşünürsek olayın büyüklüğü daha iyi anlaşılır.
Aslında Nissan’da çalışan işçi sayısı bir dönem 200 bine yaklaşmıştı. Ama 1990’lı yıllarda finansal krize düştü ve bu durumdan kurtulmak için 1999’da Renault ile bir güçbirliği anlaşması imzaladı. Renault, Nissan’ın kontrol hissesini satın aldı ve şirketin başına Fransız Carlos Ghosn atandı. O tarihlerde Türkiye’den bir grup gazeteci Paris’teki genel merkezini ziyaret ettiğimizde Renault’un CEO’su projeden çok umutlu olduğunu anlatmıştı.
Zaman o görüşmedeki konuşmaları haklı çıkardı. Nissan şimdi yeniden yükseliş döneminde ve ortağı Renault ile birlikte Avrupa pazarlarında söz sahibi olmak için Türkiye’de fabrika kuracak. İzmir otomobil fabrikası kurmak için coğrafi olarak ideal bir yer. Bursa’da üretilen Tofaş’ın, Renault’un otomobilleri ihracat için İzmir Limanı’na getiriliyor. Otoyol tamamlandığında bu ulaşım çok daha kolay olacak.
Nissan ve Renault iki dünya devi
SANIRIM, Ege Bölgesi Sanayi Odası, geçmişte Çinlileri getirmek için çok uğraşan İzmir Ticaret Odası ve İzmir’i tanıtmak için rapor üzerine rapor hazırlatan İzmir Kalkınma Ajansı gibi meslek örgütleri, kamu ve sivil toplum kuruluşları çoktan kolları sıvayıp fabrikanın İzmir’e kurulması için yatırımcıyı ikna turlarına başlamıştır.
Şirketin CEO’sunun ve kontrol hisselerini elinde bulunduran Renault’un Fransız olduğunu düşünürsek bu önemli bir avantaja dönüşebilir. Unutmayalım 1800’lü yıllarda Fransa’dan gelen ve İzmirli Levanten ailelerin bu ülkeyle sıcak ve ticari ilişkileri devam ediyor. Sayelerinde Fransızlar da İzmir’i iyi tanıyor.
GEÇEN haftadan beri Urla’da bomba gibi sesleri ile yerimizden fırlıyoruz. İlk başta ne olduğunu anlamadık ama sonra Seferihisar’da Deniz Kuvvetleri’nin planlı tatbikatının yapıldığını öğrendik. Önceki gün yolum Gümüldür tarafına düştü. Tatbikat nedeniyle Seferihisar’dan sonra yollar kapanmış, Gümüldür’e ulaşabilmek için yan yollara girip dağları tepeleri aşmak gerekiyor.
Tatbikat bölgesinden geçerken olası bir savaşta yaşanabilecek bütün manzaralara şahit olabiliyorsunuz. Sahra hastaneleri, araziye uyumlu kamufle edilmiş uzaktan ne olduğu anlaşılmayan toplar, makineliler, oradan oraya hareket eden birlikler ilk göze çarpan görüntüler. Bu araçların tatbikat bölgesine naklinden, birliklerdeki sayıları 8 bin 500’ü bulan askerlerin ihtiyaçlarını karşılayacak su tankerlerinden, çadırların teminine kadar dev bir organizasyon söz konusu bölgede.
Tatbikatın son ve en yoğun bölümüne katılmak üzere Başbakan Erdoğan’ın da İzmir’e geleceği açıklandı. Bölgeden geçerken böylesine büyük bir gücün oradan oraya hareketinin mali portresi sık sık aklıma geldi. Dört bir tarafımızı düşmanlarla dolu diye savunmaya harcanan milyarca doları başta eğitim ve sağlık olmak üzere başka alanlara yatırımda kullanabilseydik eminim ki başka bir ülke olurduk.
Avrupa Birliği onlarca yıldan beri silahlanma yarışına katılmayıp buraya harcanan kaynakları eğitim ve sağlık alanına kaydırıyor. Sonuç muhteşem.
Türkiye’de ise AKP iktidarı komşularla ‘sıfır sorun’ politikasıyla yola çıktı. Ama bugün neredeyse ‘sıfır komşu’ noktasına gelmiş bulunuyoruz. Bu durumda silahlanma ve savunmaya harcamaya devam edeceğiz, elimiz mahkum.
Sürpriz cumhurbaşkanı
GEÇEN hafta Ege Sanayicileri ve İşadamları Derneği (ESİAD) üyeleri muhtemel bir cumhurbaşkanı adayını dinlemek üzere toplanmışlardı. Türkiye’nin son yıllarda dünyada hızla yuvarlandığı yalnızlık ve demokrasiden nasibini alamamış Ortadoğu ülkelerine benzemeye başlaması akıllara sık sık Kemal Derviş gibi isimleri getiriyordu. Uluslararası ilişkileri çok kuvvetli, dünya çapında itibar sahibi bir isim olan Derviş eğer cumhurbaşkanı olursa Türkiye’nin bozulan ilişkilerini düzeltip Ortadoğu bataklığına yuvarlanmasına önleyebileceğini hayal edenler vardı işadamları arasında.
İNSANLIK 20 ve 21. Yüzyıl’da ne çekiyorsa enerjiden çekiyor. Verimli kömür alanlarını ele geçirmek için yaşanan çatışmalar, ocaklarda köle olarak çalıştırılan yüz binlerce insan, kazalarda ölen on binler, Ortadoğu’yu cehenneme çeviren petrol savaşları ve son olarak geçen hafta resmi rakamlara göre 301 cana mal olan Soma faciası.
Dünyada toplam 14 trilyon watlık güç harcanıyor. Bunun yüzde 33’ü petrolden, yüzde 25’i kömürden, yüzde 20’si doğalgazdan, yüzde 7’si nükleer enerjiden, yüzde 15’i bioyakıt ve hidroelektrikten, çok az kısmı yüzde 0.5’i de güneşten ve yenilenebilir enerji kaynaklarından geliyor.
Bilim adamları, insanlığın enerji ihtiyacının Türkiye, Hindistan, Çin gibi ülkelerde orta sınıflar yükseldikçe daha da artacağını hesap ediyor. Neyse ki enerji için kömür ocaklarına inme çağının sonuna geliyoruz. Önümüzdeki birkaç on yıl kömür ve petrolden rüzgar, güneş, hidrojen gibi alternatif enerji kaynaklarına hızlı bir geçiş dönemi olacak. Belki 20 yıl sonra, üretim maliyeti diğer enerji kaynaklarına göre çok pahalı hale geleceği için kömür ocakları kapanacak. O zaman kar hırsıyla yeterli güvenlik önlemleri alınmadığı için hayatını kaybeden Soma’daki madencileri, öksüz kalan çocuklarını, sönen ocakları yine hüzünle hatırlayacağız.
Havaya savrulan milyar dolarlar
ASLINDA insan hayatının hiçe sayıldığı bu ülkede enerji savurganlığında rekorlar kırılıyor.
Türkiye’deki 19 milyon konutun yüzde 85’i hala yalıtımsız. Bu binaları ısıtmak ve soğutmak için yüzde 50 daha fazla enerji tüketiliyor ve her yıl 9 milyar 265 milyon dolar havaya savruluyor. Isınabilmek için çok daha soğuk bir iklime sahip Almanya’nın 10 katı enerji tüketiyoruz. Türkiye’de binaların metrekare başına enerji tüketimi yılda 300-350 kilowatt saat arasında değişirken, Almanya’da bu rakam 30-60 kilowatt saat.
Hele bir de Avrupa’nın 2019’dan itibaren uygulamaya geçeceği, bir örneği İzmir Urla’da bulunan ‘Pasif Ev’ uygulaması var ki, bu tür yalıtımla enerjide yüzde 90 tasarruf sağlanıyor.