“ Türkiye Rüzgar Atlası verilerine göre İzmir’in rüzgar hızı, kapalı alanlarda 4.5- 5.0 metre /saniye yani (Zayıf), açık alanlarda 5.5-6 m/s (Düşük – Orta ), kıyılarda 6- 7 m/s (Orta) açık denizde 7-8 m/s (İyi – harika) , tepe ve bayırlar ise 8.5-10 m/s (Mükemmel ve sıra dışı) olarak ölçülüyor.
Bu değerler İzmir’in rüzgar enerjisi potansiyelinin çok yüksek olduğunu ve enerji santralleri kurulması için gereken 7 m/s rüzgar hızı dikkate alındığında pek çok bölgenin enerji santrallerinin kurulmasına uygun olduğunu gösteriyor. Bu verilere paralel olarak son yıllarda İzmir Türkiye’de RES projelerinde en önde gelen illerden birisi haline gelirken, inşa halindeki her 4 RES’ten biri İzmir’de bulunuyor.”
Yukarıdaki bilgiler İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) tarafından Capital dergisinin Enerji ekine verilen değerlendirmede yer alıyor.
Görüldüğü gibi enerjisiz yaşamanın mümkün olmadığı, ortaçağ karanlığına geri dönemeyeceğimiz bir dünyada, rüzgar, güneş gibi tertemiz enerjiler üretilebilecek sonsuz kaynaklara sahip bir şehirde yaşıyoruz.
Bilen, bilmeyen enerji işinde
Buraya kadar her şey güzel. Ama son dönemde Rüzgar enerjisi santrallerinin kurulduğu yerlerde kopan kavgaya baktığımız zaman tam ‘iki ucu pis değnek’ vakası yaşıyoruz. Bunların kimi haklı, kimi basından öğrendiğimiz kadarıyla konut yapılacak alana rüzgar tribünü dikildiği için arazi mafyasının kurduğu tezgahlar, kimi, işlediği Hazine arazisini devlet RES’lere kiraya verince kullandığı toprak elinden giden köylünün rahatsızlığı.
GEÇEN hafta İstanbul’da lodostan, ondan daha da beter art arda gelen siyasi açıklamalar ve tehditlerden, doların iniş çıkışlarından, IŞİD’ın katliamlarından, “HDP barajı aşamazsa neler olur...” senaryolarından bunaldığım bir gün büyük sürpriz yaşadım. Gazeteci arkadaşım Vahap Munyar, beni, çikolatadan yapılmış bir hayal dünyasına götürdü. Şaka değil, gerçekten çikolatadan yapılmış bir dünyaydı.
Pelit Pastanesi’nin sahibi Selahattin Ayan, hijyeni ve teknolojisiyle ünlü fabrikasının bazı bölümlerini, eserleri çikolatadan yapılmış bir müzeye çevirmiş. Neler yok ki, çikolatadan yapılmış eserler arasında. Her şeyden önce Osman Hamdi Bey’in ünlü tablosu “Kaplumbağa Terbiyecisi” gerçek boyutlarıyla bire bir çikolatadan yapılıp yerini almış. Yine çikolatadan yapılmış devasa boyutlardaki Nuhun Gemisi’nden fırtınadan kurtulan zürafalar, maymunlar, tilkiler, kuşlar ve akla gelebilecek bütün hayvanların inişini çocuklar hayranlıkla seyrederken, bir başka salonda ise duvarlarıyla, kaldırım taşlarıyla seyyar satıcılarıyla musluklarından çikolata akan çeşmeleri, gerçeğe yakın boyuttaki cumbalı eviyle tamamen çikolatadan yapılmış eski bir İstanbul mahallesi ziyaretçileri hayran bırakıyor.
Ama bana göre insana “Müthiş” diye ıslık çaldırtan eser, bir başka salonda sergilenen bugün Ayasofya ile Sultanahmet Camii’nin bulunduğu meydandaki eski Hipodrom. Bir zamanlar gladyatörlerin döğüşüp, Maviler ve Yeşiller takımlarının araba yarıştırdığı Hipodrom. Bu spor takımları sonradan baskıdan bunalan taraftarlarının siyasal örgütü haline gelip Hipodrom’da Bizans İmparatoru’na karşı ayaklanmışlardı.
Bu eseri orijinal haline benzetebilmek için Selahattin Ayan kütüphaneleri dolaşıp çok sayıda eser incelemiş. Bugün okulların düzenledikleri turlarla gelen çocuklar, çikolatadan yapılmış tarihi eserler arasında dolaşırken hem sevdikleri tatları ve kokuları alıyor, hem de tarihlerini öğreniyor.
Hafta sonu kaptan Bülent Onural aradı. “ Hürriyet Ege’de ’Sahilde otururken denize düşüp öldü’ başlıklı bir haber var. Korktuklarımız başımıza geliyor” dedi.
Habere göre 25 ve 26 yaşlarında iki arkadaş Alsancak iskelesi yakınlarında duvara oturup bira içerken, biri dengesini kaybedip denize düşer. Diğeri denize atlayıp kurtarmak ister ama başaramaz ve arkadaşı boğularak ölür.
Deniz Ticaret Odası İzmir Şubesi eski başkan yardımcısı ve Yaşar Meslek Yüksek Okulu Denizcilik bölümü öğretim görevlisi Bülent Onural , uzak yol gemi kaptanı. Hayatı denizlerde geçmiş. Suyun her hareketini, denizle birlikte yaşamanın kurallarını iyi biliyor. Bir süre önce,İzmirlilieri denizle buluşturmak için Körfez’e yapılan kıyı düzenlemesinde teknik hatalar olduğu uyarısı yapıp “Denize düşen birinin yüksek setlerden kıyıya çıkması mümkün değil. Mutlaka merdiven, basamak gibi kurtuluş noktaları olmalı ” demişti.
Ben de konuyu Hürriyet Ege’de bu köşede gündeme getirip acı olayların yaşanmaması için gerekli önlemlerin alınması gerektiğinden söz etmiştim. Maalesef acı olay geçtiğimiz hafta içerisinde yaşandı. Bu basına yansıyan. Belki çok daha fazla benzer olay oluyor haberimiz yok.
Aslında Körfez’in yeni kıyı düzenlemesi çok güzel bir proje. Ben kendi payıma özellikle Göztepe İskelesi ile Üç kuyular arasındaki peyzajı, oturma düzenleri, heykelleri , set altındaki gizli ışıklandırmalar gibi özellikleriyle modern tasarımı İzmir’e çok yakıştırıyorum.
Ama görsellik yetmiyor. Önümüzde bahar ve yaz ayları var. İzmirliler sahillere akın edecek. Binlerce kişi kıyıya indiğinde riskler artacak ve yeni istenmeyen olaylar yaşanabilecek.
Gece geç saatlere kadar süren oylamadan sonra iktidar güne siyasi tarihinde yeni bir sayfa açılmış olarak başlıyor. “Bakanlar üzerindeki şaibeyi niye biz aklayayım. Suçsuzlarsa Yüce Divan’a gidip beraat edip kendileri aklansın” diyen iktidar partisi milletvekili sayısının tahminlerin çok üzerinde çıktı. Fire sayısının 60’a yakın olması yeni bir dönem için de önemli işaretler olarak alınmalı.
Artık AKP içerisinde cin şişeden çıkmıştır. Bunca baskıya rağmen 10 ile 12 civarında olması beklenen fire sayısının 60’a ulaşması bundan sonra her kararın kolayca alınamayışının yanında yeni oluşumların da ilk habercisi olabilir. Seçimlere kadar geçecek süredeki gelişmeler ve seçim sonuçları yeni oluşumların yönünü belirleyecek.
Hafta başında Ak Saray’da yapılan ilk Bakanlar Kurulu toplantısını Cumhurbaşkanına yakın bütün gazeteler işte ‘Başkan’ lık yorumuyla verdi. Böylece Anayasa’nın değişmesini bile beklemeden fiilen Başkanlık sistemine geçildiği söz konusu medya aracılığıyla ilan edilmiş oldu.
Ancak hemen ardından Meclis’te dört bakanla ilgili oylamada iktidar partisinin içinden tahminlerin 5 kat üzerinde fire çıkması çok önemli. Bunca baskıya rağmen bu kadar fire verilebiliyorsa havanın değişmeye başladığını görenlerin hızla saf değiştirmesiyle bu rakam daha yukarılara tırmanabilir. İktidar kendi içinden yeni bir iktidar yaratabilir. Gazete manşetlerinde Başkanlık sistemine geçildiğini ilan edenler ise bir anda darmadağın olduklarını görebilir.
Ucuz petrolün yahnisi
Petrolün son altı ayda yüzde 55 ucuzlarken, IMF’n in son açıkladığı rapordan anlaşıldığı kadarıyla dünyayı ucuz petrol de kurtaramayacak. Bunun en önemli nedeni ise 7 yıl önce ABD başta olmak üzere batılı ülkeleri peşinden sürükleyen 2008 krizinden dünyayı kurtaran Çin’in bu defa ciddi bir yavaşlama içerisine girmiş olması.
‘İzmir’de her üç kişiden biri icralık’ haberini görünce bir sanayici ile yaptığım sohbet aklıma geldi. İşler nasıl diye sorduğum sanayici “Bilançolara göre karlar iyi. Ama karların hepsi avukatta” dedi.
Yıllık büyüme oranın yüzde 3’ün bile altında kalması beklenen, piyasalardan paranın adeta yok olduğu 2014, hem tüketici hem de paralarını tahsilde zorlananlar için zor bir yıl oldu. Bakalım bu yıl nasıl geçecek…
Yaşar Türkiye’den 5 kat hızlı
Türkiye belki yüzde 3 bile büyüyemeyecek ama Yaşar grubu geçen yılı Türkiye ortalamasının 5 kat üzerinde, yüzde 15 büyüme ile kapatmış.
Kemal Zorlu’nun annesinin cenaze töreninde Yaşar Holding Boya Grubu Başkanı Ahmet Yiğitbaşı ile sohbet ederken söz dönüp dolaşıp işlere geldi. Grup olarak 2014’te yüzde 15 büyüdüklerini, gıdada zaten iyi olduklarını, geçen yıl boya pazarında yine birincilik koltuğuna oturduklarını söyledi.
DYO’ nun 60’ncı yılında yine Türkiye’nin en büyüğü olmasının keyfini, törene birlikte gelen Yaşar Holding Yönetim Kurulu Başkanı İdil Yiğitbaşı ve İcra Kurulu Başkanı Mehmet Aktaş da paylaşıyordu.
Canım petrol
RÜZGARSIZ, durgun havalarda İzmir-Aliağa yolu üzerindeki çok sayıdaki fabrikanın bacasından yükselen duman bulutları gökyüzüne asılıp kalmış gibi görünür. Ben hep bunları filtreden geçmiş dumanlar olarak düşünürdüm. Ancak geçtiğimiz günlerde Başkan Aziz Kocaoğlu ile sohbet ederken çok şaşırdım. Kocaoğlu, “Bölgedeki sanayi tesislerin birçoğu vahşi ya da vahşiye yakın üretim yapıyor. Havamızı, suyumuzu, toprağımızı kirletiyor. Buna ciddi bir önlem alınması gerekiyor” diyordu.
Aslında Başkan’la sohbetimiz Aliağa’nın geleceği üzerineydi. Kocaoğlu, “2007’de yaptığımız 1/25.000’lik master plan ve stratejik plan çalışmalarımızda Aliağa’nın nüfusunun 225 bine kadar çıkacağını belirledik. Buna bağlı olarak Aliağa’nın lokomotifinin sanayi olduğunu da dikkat ederek İZBAN gibi altyapı yatırımlarımızı yaptık. Önümüzdeki günlerde Torbalı’dan tek vasıtayla Aliağa Sanayi Bölgesi’ne gidilebilecek” dedikten sonra bu güzel tabloya gölge düşüren noktalara işaret etti:
Çocuklarımızın geleceği için
“Ben sanayi yatırımlarına ve enerjinin her türlüsüne evet diyorum. Ama bir parantez açarak... Önce çevreyi koruyarak. Aklı ve bilimi kullanarak, bacasından arıtmasına varıncaya kadar son teknolojiyi kullanıp çevreye minimum zarar vererek yapılırsa yatırımların başımızın üzerinde yeri var. Ama vahşi yatırıma göz yumup hava, su, toprak, çevreyi kirletilirse herkes ve belediye olarak biz bunlara karşı çıkmak zorundayız. Yoksa ülkemizin, çocuklarımızın, dünyanın geleceğini tehlikeye atmış oluruz. Buna kimsenin hakkı yok.”
Ortak denetim yapılsın
Kocaoğlu, çevreyi koruyucu önlemler için ise şöyle bir öneride bulunuyor:
Yılın son haftasında Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) Başkanı Ender Yorgancılar’a “2015 nasıl görünüyor. Ekonomide daralma bekliyor musunuz ?” diye sordum.
Sanayici kimliğiyle iç ve dış piyasaların, işveren kimliğiyle beyaz ve mavi yakalıların, EBSO Başkanı kimliğiyle de hem bütün sektörlerin hem de Ankara’nın siyasi ve ekonomik nabzını çok iyi tutabilen Yorgancılar yeni yılın falını en iyi okuyabilecek isimlerden biri. Cevabı beklediğimden daha iyimserdi.
” Ben 201’te pek daralma beklemiyorum. Her ne kadar seçim ekonomisin olmayacak dense de 7 Haziran’da yapılması beklenen seçimlere kadar ekonominin bu şekilde, doların da bugünkü gibi 2.32 seviyelerinde gideceğini tahmin ediyorum. “diyor Yorgancılar.
Ama esas dikkatini çektiği nokta 2015 seçimlerinden sonraki dönem. EBSO Başkanı “ Haziran 2015 seçimlerinden sonra artık 4 yıl hiç seçim olmayacak. Ne yerel seçim, ne cumhurbaşkanlığı ne de genel seçim. Bu yeni hükümet için büyük bir rahatlık. Ekonomide köklü reformları yapmak için büyük bir fırsat. Bunlar yapılabilirse ülkenin önü açılır” diyor.
En kritik seçim
Önümüzdeki yılın en önemli olayı seçimler olacak. Seçimlerin yumuşak karnı ise çözüm süreci. İzmir’den Diyarbakır’a herkesin gözü atılan adımlarda. HDP’nin yüzde 10 barajını aşarak Meclis’e girebileceği görüşü hakim. Ancak son günlerde çözüm sürecindeki iniş çıkışlar büyük endişe yaratıyor. Hükümetin açılım politikasını seçimlere kadar havuç , sonrasını sopa olarak gören Kürt kesiminde güvensizlik had safhada.
Tabi bir de madalyonun öbür yüzü var. HDP’nin barajı aşamaması durumunda Kürt kesimi temsilcilerinin Meclis’e bağımsız olarak girme şansı da kaybolmuş olacak. Böyle bir senaryoda AKP’nin Kürt oylarını da alarak Meclise Anayasa’yı tek başına değiştirebilecek milletvekili sayısıyla gireceği düşünülüyor.
GEÇEN hafta İstanbul’daydım. Kadıköy’den 16.30’da yola çıkan bir aracın Ataköy’e ancak saat 19.30’da ulaşabildiği İstanbul’un halini görünce İzmir’in bütün kusurlarını görmez oldum. Ama İzmir ders çıkarabiliyor mu o ayrı konu. Sabah ve akşam trafiğinde adım adım gidilen Alsancak’tan Bornova’ya, Konak’tan Buca’ya, Karabağlar’a ana yollar ve bunlara bağlanan yan yollar İzmir’i giderek İstanbul’a benzetiyor.
Örneğin, Bayraklı’da yükselmeye başlayan her birine günde 15-20 bin kişinin girip çıkacağı gökdelenler bölgesine dikkat etmek gerek. İstanbul’un yüksek binalarla dolu Maslak bölgesine benzeyecek Bayraklı’ya gidip geleceklerin yaratacağı trafik bir süre sonra içinden çıkılmaz hale gelebilir.
Şu an İstanbul’da metro, tramvay gibi toplu ulaşımla gidilemeyen yerlerde hayat çekilmez durumda. Günde en az 2 saatlerini trafikte geçirmeleri insanların yaşam kalitesini ve iş verimlerini iyice düşürmüş. Öyle ki bazı şirketler çalışanlarını plazalarda toplama yerine belirli semtlerde uydu ofisler kurup evlerine kolayca gidip gelmelerini sağlamaya başlamış. Uygulama olumlu sonuçlar vermiş olmalı ki bazı büyük bankalar ve holdingler Avrupa yakasına ayrı, Anadolu yakasına ayrı merkezler kurup en azından çalışanlarını köprü trafiğinden kurtarmayı başarmış.
Çok geç olmadan
Geçmişte İstanbul’da belli bölgelerde yapılaşmanın yoğunlaştığı zaman mimar ve mühendis odalarının yaptığı “Trafik kilitlenir” uyarılarını hatırlıyorum. O günlerde bu uyarılar sırf muhalefet için ideolojik uyarılar olarak yorumlandı. Bugün ise söylenenlerin hepsinin doğru olduğunu görüyoruz.
Kentsel dönüşümün eşiğindeki İzmir’in geleceğini kurtarmak için henüz çok geç değil. Planlı bir kentleşme, toplu ulaşıma ağırlık veren ulaşım stratejisiyle sorunun kangren olmadan önü alınabilir. Ancak, bugün “Ah İstanbul” diye yakınırken, yarın “Vah İzmir” dememek için hızlı hareket etmek gerek.