Selim Türsen

‘Enerji Enstitüsü’nde enerjinin tükendiği gün

8 Nisan 2015

TÜRKİYE tarihinin en karanlık günlerinden birini ‘31 Mart 2015 Vakası’yla yaşadı. Tarih meraklıları bundan önceki 31 Mart Vakası’nın Rumi takvime göre 31 Mart 1325’te (13 Nisan 1909) İttihat Terakki’nin ağırlığındaki II. Meşrutiyet’e karşı İngilizlerin desteğinde bir ayaklanma olduğunu ve sonunda Sirkeci ve Sultanahmet’te kurulan darağaçlarında 13 kişinin sallandırıldığını bilir.
İşte, bu olaydan yaklaşık 100 yıl sonra Türkiye’de yaşanan karanlık gün ise bürokraside bazı kurbanlar TEİAŞ Genel Müdürü’nün istifası ve kurumdaki bazı kişilerin görevden alınmasıyla sonuçlandı.
Tesadüfe bakın ki, aynı gün Ege Üniversitesi’nde de enerji üzerine tarihi bir toplantı vardı. Rektör Prof. Candeğer Yılmaz, “Önümüzdeki 10 yıllarda insanlığı en fazla uğraştıracak konular arasında birinci sıra enerji, ikinci sırada su, üçüncü sırada gıda, dördüncü sırada çevre kirliliği ve beşinci sırada yoksulluğun geleceğini saptamıştık” diyordu. Üniversite bunun üzerine enerji üzerine çalışmalara ağırlık verip YETMER (Yenilenebilir Enerji Teknolojileri Merkezi) ve BESTMER (Biyokütle Enerji Sistemleri ve Teknolojileri Merkezi) gibi bölümler kurmaya başlamış.
Ama tabii ki, uzak görüşlü yenilikçi çalışmalara çelme takma mekanizması Ege Üniversitesi’nin projeleri için de işlemiş. Geceli, gündüzlü yıllar süren çalışmalar, bakanlıklarla yüzlerce kez yapılan görüşmeler, hatta İZKA’dan onaylanan 50 milyonluk destek kredisine rağmen proje 2010 yılında bir küçücük evrak yüzünden durmuş. Rektör Yılmaz’ın deyişiyle o gün Enerji Enstitüsü’nde enerjinin tükendiği gün olmuş.
Ama yılmamışlar ve küllerinden yeniden doğan Anka kuşu misali yeni baştan yapılan çalışmalar sonucu BESTMER yaklaşık 5 yıl gecikmeyle bu hafta başı resmen hayata geçti.


Hayvan dışkısından elektrik

GÜNEŞ Enerjisi Enstitüsü Müdürü Prof. Günnur Koçar’ın, “Yıllardır bugünü bekliyordum” dediği BESTMER’in kuruluşuyla Ege’de enerjide devrim yaratacak projelerin önü açılacak. AR-GE merkezlerinin, gezici laboratuvarların kurulmasından sonra halen Tire ve Torbalı’da hayvan gübrelerinden, bitki atıklarından ısınma ve aydınlanma için enerji üreten sayıları 10’un üzerindeki tesisler hızla artmaya başlayacak.

Yazının Devamını Oku

Mermer muhteşemdi sıra ‘Boat Show’da

1 Nisan 2015

‘Fuar İzmir’i fotoğraflardan ve otoyolda önünden geçerken görmüştüm, ama bu kadar heybetli ve ihtişamlı olabileceğini kapısına gidinceye kadar hiç hayal edememiştim. Henüz gitmeyenler boşuna fotoğraflara bakıp ‘Fuar İzmir’ buymuş demesinler. Ana giriş kapısında gökyüzüne doğru yükselen sütunlar arasındaki merdivenlerden fuar alanına doğru tırmanırken “İşte uzay çağının İzmir’i” demekten insan kendini alamıyor.
Bugüne kadar İzmir’i saat kulesinden başka sembolize eden bir anıt yapı yoktu. Şimdi var. Fuar İzmir, mimari yapısı ve dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçileriyle şimdiden İzmir’in anıt yapısı oldu bile. Fuar İzmir’i ziyaret edenlerin böyle bir yapıyı unutmaları ve başkalarına anlatmamaları mümkün değil.
Eksik yok mu var tabi. Bu kadar etkileyici bir yapı, afişlerinden, açılış etkinliklerine çok daha birinci sınıf bir tanıtımı hak ediyor. Yine de bu büyük eseri yaratan başta İzmir Büyükşehir Belediyesi olmak üzere emeği geçen herkese teşekkürler.
Dünya mermerinin yüzde 40’ı Anadolu’da
Şimdi gelelim doğal taş fuarına. Taş denen nesnenin nasıl bu kadar gösterişli, nasıl bu kadar çok çeşide bürünebildiğini fuarı görmeyenler anlayamaz. Her biri adeta beş yıldızlı otel lobisini andıran stantlarda Çin’den, ABD’ye dünyanın dört bir yanından gelen alıcılar ve satıcıların ellerinde hesap makineleriyle pazarlıkları ise görülmeye değer.
Taşı sanat eserine dönüştüren makine, alet ve edavatların sergilendiği bölümde ise robotlardan, kaya bloklarına şekil veren dev makinelere kadar teknoloji harikası ürünleri görmek mümkündü. Bu bölümde en çok dikkatimi çeken ise, pek çok ürünün üzerinde şu firmaya satıldı gibi duyuruların asılmış olmasaydı. Zaten fuara kuruluşundan bu yana 20 yıldır katılan bir firma yöneticisi Can Ersoy, “Bu fuar bizi çok başka yerlere taşıyacak. Çok iyi iş oluyor. Her halde İtalyan Verona fuarını geçip dünyanın en büyüğü oluruz” diyor.
Ersoy, sohbetimizde dünya mermer yataklarının neredeyse yarısının yüzde 38 ile 40’ının Anadolu’da olduğuna dikkat çekip, “Katma değeri yüksek ürünler yapabilmek için teknolojiyi kendimiz geliştirmemiz gerek. Bunu başarırsak halen yaklaşık 3 milyar dolar olan ihracatımızın çok kısa sürede 25 milyar dolara çıkması mümkün” dedi.

Yazının Devamını Oku

Seçimden sonra acı reçete

26 Mart 2015

İzmir’de aylardan beri kimle sohbet etsem işlerin kesat gitmesinden yakınıyor. Hemen herkesin mahallesinde çevrenizde ardı ardına kapanan dükkanlar, aileden ya da komşudan işsiz kalanlar, bir türlü iş bulamayan üniversite mezunu gençler olan biteni fazlasıyla anlatıyor.

Ayrıca bu gözlemler Türkiye İstatistik Kurumu ‘nun (TÜİK) yayımladığı bilimsel istatistiklerle de doğrulanıyor. Mart ayında yüzde 5’ten fazla düşen Tüketici Güven Endeksi son altı yılın dibine vurmuş. Güven erozyonunun en önemli nedenlerinden biri ise vatan hainliğiyle bile suçlanan Merkez Bankası’na yapılan saldırılar sonucu döviz kurlarındaki aşırı dalgalanma.

Buna karşılık ihracatta da işler kesat. Euronun değer kaybetmesiyle Avrupalı tüketicinin alım gücü azalınca ihracat Ocak ve Şubat aylarında yüzde 10 ve yüzde 13 düştü. Türkiye’nin en önemli limanlarından biri olan İzmir için ihracat hayati önem taşıyor. Tekstilden otomotiv yedek sanayine yüzlerce firma Avrupa’ya yapılan ihracatla ayakta duruyor. Avrupa’nın mal alımını azaltması üretimde daralmayı bu da işsizliği beraberinde getirir. İşsizlikteki artış ise tüketimin azalmasını, tüketimin azalması ise yine üretimi vurarak kısır döngü giderek içine çıkılmaz hale gelir. Nitekim sanayi üretiminde Ocak ayında artış beklenirken tam aksine yüzde 2.5 gerileme oldu.

Turizm ise daha da vahim durumda. Ruslardan gelen rezervasyonda yüzde 40, İngilizlerin rezervasyonunda ise yüzde 25 azalma var. Bütün bunlar Turizm yatırımlarının giderek arttığı İzmir için tehlike çanları demek. Bölgede önümüzdeki aylarda faaliyete geçecek turistik tesislerde çalışan binlerce kişi ve yatırımcı belki de son dönemin en sıkıntılı yıllarından birini geçirecek.

Ve Türkiye böyle birbirinden kötü ekonomik verilerin ışığında seçim sandığına gidiyor. Bugüne kadar ekonomik durumu bozulmasın diye iktidar partisine oy verenlerde özellikle son birkaç aydır büyük bir kafa karışıklığı var.

Hem ekonomide , hem siyasette büyü bozuldu. Hele, hele Arınç- Gökçek kavgası sırasında AKP’ye en yakın isimlerden Yeni Şafak gazetesi Ankara temsilcisi Abdülkadir Selvi’nin bile “Ciddi bir durumla karşı, karşıyayız. AK Parti’nin büyüsü bozuluyor” demek zorunda kalması işin ciddiyetini iyice ortaya koyuyor.

Ekonomide bozulmuş olan büyünün siyasette de bozulmasının sandığa nasıl yansıyacağını iki buçuk ay sonra göreceğiz. Seçimler hemen değil altı ay sonra olsaydı büyülerin bozulmasının etkisi çok açık bir şekilde görülecekti. Şimdi oyların ne yöne gideceğini muhalefet partilerinin inandırıcı ekonomi programları önemli ölçüde belirleyecek.

En önemlisi ise, seçimlerden sonra büyüsü bozulan ekonominin yoluna girebilmesi için Türkiye’nin acı bir ilaç içmek zorunda kalma olasılığının giderek artması.

Yazının Devamını Oku

Fuar’a yeniden merhaba

18 Mart 2015

BİR süre önce İzmir Kültürpark’ta düzenlenen bir Tarım ve Hayvancılık Fuarı’nda 2016 yılında Türkiye’nin ‘en büyük’ tarım ve hayvancılık fuarının İzmir’de yapılacağını duyuran bir pankart dikkatimi çekmişti. Gaziemir’deki yeni fuar alanında düzenlenecek fuardan söz ediyordu. Bundan sonra böyle duyurulara çok sık rastlayacağız. Sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın da en büyük fuarlarından biri olan yeni fuar alanı ‘Fuar İzmir’ için artık geri sayım başladı. Önümüzdeki hafta modern tasarımıyla göz dolduran ‘Fuar İzmir’in açılışıyla İzmir’de yeni bir dönem başlayacak. Bir zamanlar Türkiye’de fuar denince tek akla gelen yer olan İzmir eski unvanını geri kazanmaya çalışacak.
Yurt dışındaki ilk fuar ziyaretimi hiç aklımda yokken 80’li yılların ortasında Atlanta’da yaptım. ABD’de yaşayan arkadaşlarım “Gel seni Türkiye’de pek göremeyeceğin bir yere götürelim” dediler. Kapıdan girerken görevlilere kendimizi o anda aklımıza gelen “Turkish Lokum” firması diye tanıtıp, yaka kartlarımızı aldıktan sonra kendimi dünyanın en büyük gıda fuarlarından birisinde buldum. İnanılmaz bir şeydi. Zaten her şeyin devasa boyutlarda olduğu ABD’de fuar da devasa boyutlardaydı. Etlisinden, sütlüsüne, makarnasından, tatlısına hayatımda o kadar çok çeşit gıda ürününü bir daha bir arada görmedim. İtalya’dan gelen de vardı, Arizona’dan da.
O ziyaretim bana fuarların hem yapıldıkları kent hem de sektörler için önemini çok çarpıcı bir şekilde gösterdi. Fırsat buldukça yurt içi ve yurt dışı fuarları ziyaret ettim. Her defasında bir çok yeni buluştan ve geleceğin dünyasından haberdar oldum.

DÜNYA VİTRİNİ
Fuarlar birer dünya vitrinidir. Hiçbir zaman gitmeyi düşünmeyeceğiniz ülkelerin bile ürünleri o vitrinlerde sergilenir. Her fuar özellikle iş hayatı için bir vizyondur. Zorlu Tekstil, Vestel, Zorlu Center gibi ünlü markaların yaratıcısı Ahmet Nazif Zorlu yıllar önce bir sohbetimizde bu kadar gelişip büyümesini fuarlara borçlu olduğunu söylemişti. Oralarda kurduğu ilişkilerle önce tekstil sektöründe özellikle perde konusunda Avrupa’nın en büyüklerinden biri olmuş, sonra Afrika’da bile fabrikalar açmıştı.
‘Fuar İzmir’ adına yaraşır bir organizasyonla dünyanın en büyüklerinden biri olan Uluslararası Doğaltaş ve Teknoloji fuarıyla kapılarını açıyor. Geçen yıl gittiğimde Hindistan gelen de vardı, ABD’den gelen katılımcılar da. Bundan sonra çok sayıda küçük fuarın yanında her ay en az bir tane dünya çapında bir fuar organize edilebileceği umuduyla ‘Fuar İzmir’in İzmir’de yeni bir dönemin perdelerini açacağına inanıyorum.

Yazının Devamını Oku

2015’te “yüzde 0 büyüme” tehlikesi

11 Mart 2015

Geçen yıl İzmir’de Ege Serbest Bölgesi’nde (ESBAŞ), Türk ekonomisinin kaderini değiştirecek bir gelişme üzerine toplantı düzenlenmişti. Avrupa ve ABD arasında yeni ticari köprülerin kurulacağı Transatlantik Ticaret Anlaşması üzerineydi bu toplantı. Türkiye AB üyesi olmadığı için bu anlaşmanın dışında kalacağı ve çok şey kaybedeceği, yerli ve yabancı katılımcıların konuşmalarından anlaşılmıştı. Türkiye’nin gelişmiş ülkelerden iyice kopup, giderek yoksullaşarak üçüncü dünya bataklığına yuvarlanmasına yol açacak derecede hayati önem taşıyan bu konu, ne yazık ki Türkiye’nin kendi iç kavgalarından fırsat bulup önlem alınamıyor.
Son dönemde bir çok Avrupa şirketinin yeni yatırımlarını enerjinin ve yatırımın çok daha ucuz olduğu ABD’ye yöneltmesine dikkat çekiliyor. Yatırımların hızla ABD’ye kaçtığını gören Avrupalıların en büyük umudu ise Transatlantik Ticaret anlaşmasındaymış.
Görüldüğü gibi yeni bir dünya kuruluyor ve Türkiye bu dünyanın dışında kalıyor. Daha da kötüsü 2008 yılından bu yana kişi başına 10 bin dolar milli gelire çakılıp kalarak orta gelir tuzağına düşen Türkiye’nin bu umutsuz durumdan çıkması giderek zorlaşıyor.
Sanayi üretim verilerine göz attığımızda ne demek istediğim daha iyi anlaşılır. Geçen yılın son çeyreğinden beri sanayi üretim düşüyor. Bu yılın Ocak ve Şubat ayında ise kapasite kullanım oranları düştü. Üstelik şubatta daha da fazla düştü. Bu, sanayi üretiminin daha da düşeceğini gösteriyor.
Dahası var. İhracat rakamları da keskin bir düşüş içerisinde. Ocak ayında yüzde 9.8, şubat ayında yüzde 13 azalmış. İşin uzmanları bir süre sonra açıklanacak olan 2014 yılının büyüme hızı eğer yüzde 2.8 çıkarsa sevinileceğini ama esas vahim tablonun 2015’te yaşanacağı görüşünde. Hele, hele ihracat böyle giderse 2015 büyüme oranın yüzde 0’da kalmasından bile endişe ediliyor.
Faiz kavgası tersten vurdu

Yazının Devamını Oku

Güneş en güzel Menekşe’de batar

4 Mart 2015

“İstanbul’da güneş en güzel Menekşe’de batar”. Böyle demişti büyük usta o zamanlar yakın oturduğumuz Basınköy, Florya tarafına birlikte giderken.
Yaşar Kemal’in ölümünden beri yazılanlara, yayınlara bakıyorum da ne çok insana dokunmuş. Sanki 70 milyonun hepsiyle sadece kitaplarıyla değil, şahsen de tanışıp arkadaş olmuş gibi.
Ben de Yaşar Kemal’i daha gazeteciliğimin ilk yıllarında şahsen tanışma şansını yakalamış olanlardan biriydim. 80’li yılların başında bütün gazeteler Babıali dediğimiz Cağaloğlu civarında olduğu için yakın semtlerde oturanlar aynı arabayla gider gelirdik. Gazetecilik yaşamımdaki ilk müdürümün iyi arkadaşı olduğu için denk düştüğünde Yaşar Kemal ,Can Aksın ve ben aynı araçla giderdik. Arada zorla bizi evine kahve içmeye davet ederdi .
Bence Yaşar Kemal’in uluslararası alanda tanınmasında çok büyük desteği olan rahmetli eşi Tilda hanımın da keyifli sohbetiyle, hem kahvelerimizi yudumlar hem de o zamanlar yabancı basında hakkında çıkan yazıları okur tartışırdık. Yanılmıyorsam Fransız Le Monde gazetesinde Nobel adaylığı üzerine hakkında çıkan bir yazıyı göstermişlerdi. Böyle önemli bir yazıyı haber yapmak için küpürü istediğimde “Gazetecilere ben bir şey vermem . Genellikle kaybederler. “ demişti. Sonra da “Ama sen geri getirirsin “ diyerek gönlümü almış ben de güzel bir haber yapmıştım.

Hayatımı değiştirdi
Ama benim için en önemlisi mesleğe yönelik ön yargılarımı değiştirerek ufkumu genişletmesiydi. Bir gün ikimiz birlikte arabada yine evlerimize doğru giderken “Gazetecilikte önüne koyduğun hedef ne? “ diye sormuştu. Ben de askerliğimi yapmadığım için sadece gazetelerde iş bulabilmiş ve 12 Eylül darbesinin ağır koşullarında önünü göremeyen bir genç olarak “Nasıl bir hedefim olsun Yaşar abi. Bu işi yapıp yapmayacağımı bile bilmiyorum. Zaten benim bu çevrede fazla tanıdığım da olmadığı için yükselme şansım yok “ demiştim.
O zaman bana kızıp “Sadece babası, amcası gazeteci olanlar mı yükselir. Bana bak. Hasan Cemal’e bak. Bir dönem politik nedenlerle hiçbir gazetede işi bulamıyordu şimdi Cumhuriyet’in Genel Yayın Müdürü.” demişti.

Yazının Devamını Oku

Gençlerin gerçek gündemi

25 Şubat 2015

Ülkeyi hemen her gün bir uçtan, diğer uca savuran gündem yoğunluğundan şaşkın tavuklara döndük. Daha Özgecan’ın acısı soğumadan Manisa’da yakılan kadın. “ Neler oluyor?” demeye kalmadan Ege Üniversitesi’nde ölen öğrenci . MHP Başkanı Bahçeli’nin “Provokasyona gelmeyin. Sokağa inmeyin “ çağrısına rağmen HDP binalarına başlatılan saldırılar. “Eyvah korktuğumuz başımıza geliyor” derken Suriye’ye girip çıkan Türk ordusu. Ve ardından başlayan “Türk toprağını verdin, vermedin” tartışmaları.
Bu arada, Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere siyasilerin esip gürlemeleriyle alt üst olan sinirler ve Meclis’te birbirini gırtlaklayan milletvekillerinden bahsetmiyorum bile. Böyle bir ülkede insanların ruh sağlıkları bozulmadan yaşaması gerçekten mümkün değil.

Üniversite mezunu hamallarAma benim en fazla içimi acıtan gençlerin durumu. Her gün ortalama 1.650 kişinin işsiz kaldığı Türkiye’de özellikle üniversite mezunlarının durumu içler acısı. Yıllar boyu sınavlara girdikten sonra üniversiteye girmeyi başaran bu çocuklar arasında işsizlik oranı yüzde 30’ları buluyor. Eğitim görmüş insanların bu denli harcandığı başka bir ülke herhalde yeryüzünde yoktur.
Bir süre önce bir arşiv çalışması yaptığım bir yerde kolileri sırtlayarak yanıma getirip, götüren, daha doğrusu, hamallık yapan gencin üniversite mezunu olduğunu öğrenince şaşkına döndüm. İş bulamadığından mecburen o işi yapıyormuş.
Bir başka tanıdığım genç ise iş bulamadığı için garsonluğa başladı. Bahşişlerle filan eline 1.500 lira geçiyormuş. Diğer yandan, bazı büyük gruplarda üç, dört yıldır çalışan, hem de çok iyi yabancı dili olan gençlerin ortalama 2 bin lira maaş aldığını düşününce garsonluk yapan gencin iyi para aldığı düşünülebilir.

Salon doldu taştı
Geçen hafta sonu Bornova Anadolu Lisesi Eğitim Vakfı (BAL) Kariyer Günleri düzenledi. Yaşar Holding’den, Vestel’e İzmir’den 22 büyük şirketin insan kaynakları yöneticileri iş ve staj imkanı arayan gençlerle bir araya geldi. Toplantıya gençlerin gösterdiği ilgi inanılmazdı. Salonda oturacak yer kalmadı. BALEV Yönetim Kurulu Başkanı Erhan Uzunoğlu gençler arasında işsizliğin tırmandığı bu dönemde sosyal sorumluluk projesi olarak toplantıyı organize ettiklerini söyledi.

Yazının Devamını Oku

Dersimiz ‘insanlık’

18 Şubat 2015

Kaybettiği evladının acısıyla yüreği parçalanmasına rağmen, duygularına kapılmadan yaptığı açıklamalarla Türkiye’ye insanlık dersi veren Özgecan’ın babası sözlerini “Bir varmış, bir yokmuş. Bir Özgecan varmış, Özgecan yokmuş” diyerek tamamladı. Büyütüp üniversite sıralarına kadar getirdiği sevgili kızı bir masal gibi geride kalmıştı.
Özgecan’ın kız kardeşi ise, Meclis’te tekme, tokat yasa çıkaranlara çıkaranlara örnek olacak bir davranışla “Okullarda dersleri geçsinler. Önce insanlığı, sevgiyi öğretsinler” çağrısı yapıyordu. Kardeşini kaybeden genç kız ne kadar doğru söylüyor. Bu ülkede yaşayanlara insan olmayı öğretemedikten sonra, matematik, fizik öğretsen ne yazar İngilizceyi, Osmanlıca’yı su gibi okutsan ne yazar.
Özgecan’ın katli, bugüne kadar Gezi olayları dışında pek görülmeyen kendiliğinden tepki dalgalarına yola açtı. Yıllardır birike, birike taşma noktasına gelen kadınları tutan baraj çatırdadı. Çatlaklardan sular fışkırmaya başladı. Günlerdir İzmir’de, Adana’da, Mersin’de , İstanbul’da Türkiye’nin dört bir yanında sokaklara dökülen kadınlar ve onlar gibi düşünen medeniyetten nasibini almış erkekler barbarlığa, vahşete, baskıya, şiddete karşı haykırıyor.

Şah’ı kadınlar devirmişti
İran devriminde, Şah’ın diktatörlüğünden, zorbalığından bunalan kadınların rolü büyüktü. Her ne kadar daha sonra İslamcı kesim, diktatörlük rejimini devirmek için birlikte hareket ettikleri demokratları, özellikle de İran Komünist Partisi (TUDEH) üyelerini asıp, kadını çarşafa ve eve hapsetse de, 1979 İran devriminde Şah’a karşı sokağa dökülen kadınların gücü hiç unutulmaz.
Özgecan’ın katlini idam cezasını kaldırmak için bahane edilmek istenmesi ise bir başka vahim gelişme. İçeride istendiği gibi at oynatmak için Türkiye’nin, Avrupa Birliği’nin insan hakları, demokrasi ve özgürlük standartlarından koparma çabaları artık gizlenemeyen bir gerçek. Özgecan’ı bahane ederek idam cezasını geri getirilme niyetleri , AB’yle ipleri tamamen koparmak isteyenlerin planları için bulunmaz bir koz.
AB’den kopma ise kadını ikinci sınıf insan gören kafaların iyice azıtabilecekleri bir ortamı getirir. İşte o zaman daha nice Özgecan’ların katline seyirci kalırız.

Yazının Devamını Oku