Selim Türsen

Dış politikada Atatürk’ün dört şartı

23 Şubat 2016
ATATÜRK 1930’lu yıllarda Türk Dışişleri Bakanlığı’na bir talimat verir. Bu talimat daha sonra bazı büyükelçilerin hatıralarında yer alır. Atatürk talimatında dış politikada dört ana madde üzerine inşa edilmesini istemişti. 

 

1. Türkiye komşu ülkelerin iç işlerine karışmasın.
2. Türkiye Araplar arası ihtilaflara karışmasın.
3. Türkiye Batı yönünde ilerlemeye devam etsin.
4. Türkiye komşumuz Rusya’yı tahrik etmesin.
Bugün Türkiye’nin dış politikada içinde bulunduğu duruma baktıktan sonra fazla söze gerek yok sanırım.
Hafta başında Yaşar Üniversitesi’nde İzmirli , Bornovalı olmakla gurur duyan bir emekli büyükelçi Ertuğrul Apakan, Ukrayna ve Suriye’deki gelişmeler üzerine bir konferans verdi. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Ukrayna Özel Misyonu Başkanlığı’na seçilen Apakan’ın analizleri çok ilgi çekiciydi.

Yazının Devamını Oku

Günde 3 bin kişi kaçıyor

16 Şubat 2016
“Belediye işçileri mezara indirilen iki cenazenin üzerine toprak atarken, imam ağlamaklı ve derinden gelen tonlarda Arapça olarak okuduğu duada ‘Allahım günahlarımızı affet. Hatalarımızı bağışla’ diyordu.

Cenaze töreninde her şey tamamdı ama gözyaşları, ölenlerin sevenleri, hatta isimleri bile eksikti. Sadece mezarların başına konan tahtaların üzerinde iki numara yazıyordu. Biri 42453. Diğeri 42454. Can güvenlikleri için Ortadoğu’daki savaştan kaçıp Avrupa’ya geçmeye çalışan yüzbinlerce göçmen için bu kıyı kenti başlangıç yeri. Ama yüzlercesi için de artık ebedi istirahat yeri.”

Doğançay mezarlığı New York Times’ta

Yukarıdaki satırlar New York Times gazetesinde geçtiğimiz günlerde yayımlanan İzmir mahreçli bir yazının giriş bölümünde yer alıyor. Boğularak ölen iki Suriyeli’nin Doğançay Mezarlığı’nda toprağa verilişiyle başlayan yazı, üç çocuğu ve karısıyla birlikte buz gibi sulara gömülmelerine rağmen hayatta kalmayı başaran bir ailenin hikayesiyle devam ediyor. Aile, Türk Sahil Güvenlik gemisi yardımlarına yetişinceye kadar 2 saat suda kalmış. Bu sürede etraflarında bulunan birçok insan gözlerinin önünde teker teker hayatlarını kaybetmiş.
Yazıda, kaçak göçmen ölümleri nedeniyle İzmir’in en büyük morgunun kapasitesinin yetersiz kaldığını belirtip, ek bölümler yapılmaya başlandığı belirtiliyor. Suriye’deki Rus bombardımanı nedeniyle 100 bin kişinin daha göç etmesinin beklendiği haberlerine de yer veriliyor. Bu durumun Ege’de ölüm vakalarının artmasına neden olacağı çok açık.
Kış koşullarına rağmen günde 3 bin kişinin Yunanistan’a geçmeye çalıştığı bir ortamda NATO bile devreye girse çok fazla şey beklememek gerekir. Suriye krizi bitmeden, bombalar durmadan bu hikayelerin sonu gelmez.
Son günlerde Türkiye savaşa girdi, girecek haberleri arasında Suriye’deki durum gittikçe belirsizleşiyor. Mültecilerin en önemli kaçış limanı İzmir ve çevresinin daha uzun süre acı hikayelerle sarsılmaya devam etmesi sürpriz olmayacak.

Yazının Devamını Oku

Lacivert ölüm

9 Şubat 2016
EGE’nin laciverti dünyanın hiçbir denizine değişilmez. Ege’nin muhteşem koylarında sular öylesine berraktır ki, metrelerce yukarıdan denizin dibindeki cennet görülür. Ama doğanın tüm cömertliğiyle kendini insanlara sunduğu bu cennet artık bir cehennem.

Almanya Başbakanı Merkel, komşu kapısı yaptığı Türkiye’ye pazartesi günü geldiğinde, “Sadece ocak ayında Ege’de yaklaşık 300 kişi kaçarken öldü” dedi. Tam da o sıralarda ölüm denizinde 13’ü çocuk 27 kişinin daha boğulduğu haberi geliyordu. Koca, koca devletlerin seyirci kaldığı büyük bir insanlık dramının yaşandığı Ege, binlerce kişiye mezar olurken, insan kaçakçıları zenginliklerine zenginlik katıyor. Halbuki İzmir’de lastik bot üreten birkaç atölyeye yapılan baskın bile, istenirse bu katliamları önlemenin ne kadar olay olduğunu gösterdi.

Ülkeler arası pazarlıklar sürerken, insan kaçakçılarının faaliyetlerinin adeta görmezden gelinmesi ise yaşanan insanlık dramının en can alıcı noktalarından birisi. Avrupa’yla pazarlıkta koz olarak kullanmak için insan kaçakçılarının düzenledikleri ölüm yolculuklarına seyirci kalanlar insanlık tarihinin kara sayfalarında anılacak.
Ege mültecilere mezar olmaya devam ettikçe yerli ve yabancı turistlerin gelmek istemeyeceği, yazlıkçıların bile girmeye çekindiği bir deniz olacak. Dünyanın en güzel denizlerinden birisi bu kötü ünü hiç hak etmiyor, ama gidişat bu.
Zaten bugüne kadar Türkiye’deki turizm patlamasından çok az pay alan İzmir, bu yeni durumu göz önünde bulundurmak zorunda. Ege’nin üzerine düşen ‘ölüm denizi’ damgasını hangi stratejilerle silmek gerektiğini belirleme çalışmaları hemen başlamalı. Artık bu kötü ün, filmlerle mi silinir, yoksa geçmişte Mısır’ın yaptığı gibi roman dizileriyle mi, bilemem. Ama mutlaka bir şeyler yapılmalı.
Savaş felaket olur
Lacivert ölümün karabasan gibi üzerimize bastığı şu günlerde bir de savaş senaryoları ortada dolaşmaya başladı. Toplum olarak her şeye seyirci kalıp akıl tutulması yaşadığımız şu günlerde bir savaşın sosyal ve maddi faturasının tahminlerin çok çok üzerinde çıkacağından kimsenin şüphesi olmasın.

Yazının Devamını Oku

Cenaze ve düğün alayı

2 Şubat 2016
GELİNLİK yeni bir hayat demek. Yeni kurulacak bir evin, yeni başlayacak bir yaşamın, tertemiz hayallerin, masumiyetin, umudun simgesidir gelinlik.

‘Beyaz’ Dicle’de, Sur’da ellerinde çarşaftan bayraklarla canlarını kurtarmaya çalışan masum siviller için barışın umudu. İzmir’de ise beyaz gelinliklerle süslü dün başlayan Gelinlik Fuarı yeni yaşamların umudu.

 

 

Aslında şu günlerde en çok ihtiyacımız olan şey umut. Her gün suratımıza tokat gibi çarpan şehit haberlerinden, Ege’de kıyıya vuran çocuk cesetlerinden, nerede hangimizin yaşamına mal olacağı belli olmayan canlı bombaların endişesinden toplum olarak ruh sağlığımız dibe vurmak üzere. Acı bir haberin gelmediği gün kalmadı.

 

Çözüm sürecinin rafa kaldırıldığı 7 Haziran seçimlerinden bu yana 7 ayda şehit olan polis ve asker sayısı 250’yi geçti. Aynı dönemde sivil kayıpların sayısının 200’ü aştığı tahmin ediliyor. Askeri kaynaklar ise son dönemde 500’ün üzerinde terör örgütü mensubunun etkisiz hale getirildiğini açıkladı. Güneydoğu’daki çatışmalardan 220 bin kişinin etkilendiği 93 bin kişinin göç etmek zorunda kaldığı rapor edildi.

 

Gelinlik Fuarı barışın umudu olsun

Yazının Devamını Oku

İzmirli Koç’un anısına

26 Ocak 2016
İZMİR Fuarı’nın bu yıl Giraud Ailesi’nin damadı Mustafa Koç’un anısına açılması istenmiş. İzmir Ticaret Borsası Başkanı Işınsu Kestelli, eşi Caroline Koç nedeniyle İzmirlilerin hemşehrisi sayılan Mustafa Koç’un anısına yaptıkları bu önerinin Büyükşehir Belediyesi tarafından kabulünü istemiş.

Neden olmasın. Sadece hemşehrilik değil, duygularıyla değil, toplumsal barışın bir sembolü olarak bile Mustafa Koç, İzmir Fuarı ve benzeri pek çok etkinlikte anılabilir.

Koç’un ölümünden sonra patrondan, işçiye, sağdan, sola toplumun tüm kesimlerinin aynı duygularla bir araya geldiğini görünce hafızam 80 öncesi yıllara gitti. O zamanlar gençler ellerinde pankartlar Koç, Sabancı, Eczacıbaşı önde gelen sanayi gruplarının tamamına saydırırdı. Bugün ise Mustafa Koç, sosyal medyada ve köşe yazılarında en çok Gezi olayları sırasında Divan Oteli’nin kapılarını açtığı için gençler tarafından büyük bir övgüyle anılıyor.
İşçiler için de durum çok farklı değil. Türkiye’nin en kurumsallaşmış şirketlerinden biri haline gelen Koç Grubu kazan, kazan politikası izleyerek hem çalışanlarının memnuniyetini artırdı, hem de şirketlerinin performansını geliştirmede hayli başarılı oldu. Sonuçta ölümünün ardından grupta bulunan 80 binden fazla çalışanı kendisini büyük bir sevgiyle anabiliyor.


İLK BUZDOLABI, İLK ARABA
Ve Türkiye. Evine Koç ürünü girmeyen aile yok gibidir. Bir zamanlar buzdolabı denmez Arçelik denirdi. Kadınlar çamaşır yıkama derdinden önce Arçelik’in merdaneli çamaşır makineleriyle kurtuldu. Yiyecekler tel dolabından çıkıp Arçelik buzdolabına girdi. Türk insanının önemli bir bölümü ilk olarak Koç’un ürettiği Anadol sayesinde otomobil sahibi olabildi. Bu ilkler saymakla bitmez.
Yine başa dönelim. Bir ölüm 80 öncesinin vurdulu kırdılı ortamından 40 yıl sonra toplumun tüm kesimlerini bir araya getirebildi. Demek ki, geçen sürede düşüncelerde, toplumda büyük bir değişim olmuş. Olan o günlerde yaşamlarını kaybedenlere, çekilen acılara olmuş. Bugünün de çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Büyük bir olasılıkla 5 yıl, 10 yıl sonra “Acıları, kayıpları yaşamadan da aynı noktaya gelebilirdik” diye düşüneceğiz.

Yazının Devamını Oku

Devekuşu durumları

20 Ocak 2016
DEVEKUŞLARI tehlikede çaresiz kaldıkları zaman kafalarını kuma gömüp, popolarını havaya kaldırıp olup bitecekleri görmemeyi tercih eder.

Son zamanlarda yakın çevremde twitter, facebook, what’s up bilumum sosyal medya arkadaşlıklarında giderek artan bir şekilde devekuşu durumları görüyorum.

İnsanlar artık her gün gelen ölüm, acı, şehit haberlerine tahammül edemez hale geldi. Haber programlarında çocuklarını, eşlerini, nişanlılarını kaybedenlerin çığlıkları yükseldikçe utangaç bir şekilde televizyonların sesleri kısılıyor.Milyonlarca kişi ise kendilerini bitmek tükenmek bilmeyen kimin sesi güzel programlarına, dizilere, bilgi yarışması, belgesel ya da filmlere veriyor. Büyük bir ihtimalle çocuklar ölürken, asker, polis şehit cenazeleri kalkarken Türkiye’de toplumun büyük bölümünün internette en fazla soğanın faydalarıyla ilgili haberleri tıklaması bu bıkkınlığın sonucu.

Eğer, bu bir strateji ise yaratılan bıkkınlık ve duyarsızlık ortamı meyvelerini verdi. Artık insanlar büyük bir tehlikenin yaklaşmakta olduğunu bilseler bile ne yapacaklarını bilemedikleri için kafalarını kuma gömüp başlarına geleceklere razı görünüyor.
Bu büyük tehlikenin ise İzmir, İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde terör olaylarını yaygınlaştırma çabalarının artacağı olduğunu söylemeye gerek yok. Sonra da bunu bastırma gerekçesiyle Türkiye genelinde daha otoriter rejim uygulaması hiç sürpriz olmayacak.
Dördüncü sanayi devrimi ve İzmir
Ancak bizde bunlar olurken dünya başka bir çağa girdi. Davos’un bu yılki teması Dördüncü Sanayi Devrimi. Üç boyutlu yazıcılarla (3D) insanların evlerinde otomobil dahil akla gelen her şeyi üretebilecekleri bir çağa giriyoruz. Belki de 20-30 yıl sonra Çiğli’de, Kemalpaşa’da, Torbalı’daki organize sanayi sitelerindeki fabrikaların bugünkü üretim biçimlerine hiç ihtiyaç kalmayacak. İşçilik ucuz diye gömlek, otomobil yedek parçası üretimi yaptıran dünya devi markalar Türkiye’ye gelmeyecek, Çin’e gitmeyecek.
İnsanlık tarihinde teknolojik gelişmede bugünkü gibi bir dönem hiç yaşanmadığı belirtiliyor. Nano teknoloji, biyo teknoloji, 3 boyutlu yazıcı, sürücüsüz araç, yapay zeka, robot teknolojisi gibi müthiş buluşlarla başlayan Dördüncü Sanayi Devrimi’nin gelecek 5 yılda 5 milyon kişiyi işsiz bırakması bekleniyor.

Yazının Devamını Oku

Onu "Aşk çocukları" yarattı

14 Ocak 2016
Onu ‘Aşk çocukları’ yarattı “Savaşma, seviş “ 68 gençliğinin yarattığı çiçek çocukları Hippilerin unutulmaz sloganıydı.

O gençlik ki, bugün olduğu gibi o yılarda da iyice vahşileşen kapitalizmin Başkenti Washington’a bile diz çöktürmüş, Vietnam savaşının sonunu getirmeyi başarmıştı. İzmir’de Türk Telekom’un toplantısında Mudo’nun yaratıcısı ve sahibi Mustafa Taviloğlu’nu dinlerken 68’li yılların olayları gözümün önünden film şeridi gibi geçti. Meğer MUDO’nun gelişiminde 68 gençliğinin Paris ayaklanmaları büyük rol oynamış. Mustafa Taviloğlu “Tam da o günlerde Paris’teydik. Şehre giriş çıkışlar 10 gün süreyle yasaklandığı için olayları birebir yaşadık. Gençlerin isteklerini, ruh hallerini kavradım. Onların giydiği tişörtleri gördüm. İstanbul’a dönünce ilk işim fanilaları boyayıp satışa başlamak oldu” diyerek bugünkü MUDO’yu yaratan en önemli esin kaynağını anlattı. Sonra da tam Tahran’da MUDO mağazası açmaya hazırlanırken karışan bölgeye dikkat çekti. Şaşkın bir şekilde “ Nereden çıktı bu füze. Nereden çıktı bu mezhep kavgası. Kimin aklına gelirdi 47 kişinin kafasının kesilip Suudi Arabistan’la , İran arasının bozulacağı” diyerek bölgede iş yapmanın risklerini anlattı. Mezhep kavgası bahane Aslında başta Türkiye olmak üzere Avrupa, ABD ve dünyanın pek çok ülkesinden pek çok yatırımcı Mustafa Taviloğlu gibi İran’a yatırım hazırlığına başlamıştı. İran’ın nükleer çalışmaları için yapılan anlaşma bunun nedeni. Mart ayında uluslararası ambargonun kalkmasıyla petrol satışları ve gelirleri artacak olan İran şimdiden yabancı yatırımcıların gözbebeği. Dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip dört, beş ülkeden biri olan İran’ın kısa sürede bölgedeki en önemli ekonomik güç merkezlerinden biri olması bekleniyor. İşte tam da bu sırada Suudi Arabistan aralarında İran’ın çok değer verdiği Şii dini liderlerden birinin de bulunduğu 47 kişinin kafasını kesti. Enerji konusunda Avrupa’nın önde gelen isimlerinden biri olan Mehmet Öğütçü gelişmeleri Şii- Sünni mezhep kavgası değil, petrol zenginlerinin güç kavgası olarak yorumluyor. Öğütçü’ye göre S. Arabistan huzursuzluk çıkararak İran’a yatırım yapılmasını ve kendisine rakip güç yaratılmasını engellemeye çalışıyor. Birkaç yıl önce ABD’den tam 60 milyar dolar değerinde savaş uçağı helikopter, füzeler, bombalar ve radar uyarı sistemleri, gece görüş sistemleri alan S. Arabistan’ın bu günlere hazırlık yaptığı anlaşılıyor. Kaya gazından petrol elde ederek enerjide devrim yapan ABD için ise Ortadoğu petrollerinin artık bir önemi kalmadı. O nedenle barış için uğraşma yerine “Ne halleri varsa görsünler” deyip bölge ülkelerine daha çok silah satmayı tercih etmesi hiç sürpriz olmayacak.

Yazının Devamını Oku

Haydi Binali Bey

5 Ocak 2016
FUAR İzmir yaklaşık 400 milyon TL’lik bir yatırım. Kent tarihinin en büyüklerinden biri olan bu yatırım kaçınılmazdı.

Eski fuar alanı Kültürpark’ta İzmir Mermer Fuarı’na yerli ve yabancı yüzlerce firma yer bulamadığı için katılamaz olmuştu. Geçen yıl yeni fuar alanında büyük bir ihtişam ve yüksek katımla gerçekleştirilen Mermer Fuarı bir eksiğe kapatıp yatırımın önemini göstermişti.

Ancak, Mermer Fuarı’nın ardından yıl boyunca Turizm Fuarı dışında dikkat çeken başka etkinlik olmadı. Halbuki böylesine büyük bir yatırımın hiç bir hafta boş kalmaması, en azından ayda bir dev bir fuara ev sahipliği yapması gerekiyor.
İZFAŞ yönetiminin, Fuar İzmir’e yeni organizasyonlar çekmek için dünyanın dört bir yanında görüşmeler yapıp işbirliklerine gitmeye çalıştığı açıklandı. Bunların hepsi çok önemli çabalar. Kısa süre önce bir sohbetimizde Başkan Aziz Kocaoğlu, Fuar İzmir’in gelişmesi için ortaklık dahil her türlü öneriye açık olduklarını söylemişti. Eminim Fuar İzmir’in alt yapısını gören pek çok yabancı yatırımcı bazı şartlar oluştuğunda bu tekliflerin cazibesine dayanamayacak.
Ancak, o bazı şartlar var ya işte işin en can alıcı noktası orada. Avrupa’nın en modern hava limanlarından birine sahip İzmir’e yurtdışından hava yoluyla ulaşım çok zor. İstanbul aktarmalı gidiş ve dönüşler nedeniyle bir, iki saatlik uçuşlar 6-7 saate kadar uzayıp yolcuların uzun zamanına mal oluyor. O nedenle İzmir’iın fuarcılıkta, sağlık turizminde ve daha pek çok alanda gelişebilmesi için kolay ulaşılabilir bir kent olması gerekir.
Hava yolcuların deyişiyle Adnan Menderes’in ‘Hub’ olması gerekir. Bir başka ifadeyle uluslararası aktarma noktası olması gerek. İstanbul Atatürk Hava Limanı, Dubai, Miami, Frankfurt gibi...

 

GÖZLER HAZİRAN 2016’DA

THY Genel Müdürü Temel Kotil, 2015 yılı Ekim ayında İzmir’in 2016 Haziran ayında Hub olacağını söylemişti. O sözler hayata geçecek mi, şimdi İzmir merakla bekliyor. Ama bu arada önemli bir gelişme oldu. İzmir Milletvekili Bakan Binali Yıldırım yine Ulaştırma Bakanlığı koltuğuna oturdu. Artık İzmir’in aktarma merkezi her zamankinden daha kolay. O nedenle “Haydi Binali Bey, uçur İzmir’i” diyoruz.

Yazının Devamını Oku