Sağlık turizmi, dünya fuarı EXPO adaylıklarına bile sağlık teması ile katılmış İzmir’in üzerine çok araştırmalar yaptığı, en bilgili olduğu konulardan biri. İnciraltı bile sağlık turizmine hizmet verecek projeler için yıllardır bekliyor.
Zaten pratikte yıllardır göz ameliyatları için Almanya’dan, termal sağlık hizmetleri için İskandinav ülkelerinden yapılan sağlık turları var. Bu durumdaki hastalar hem tedavilerini oluyor hem de yakınlarıyla birlikte Çeşme’den, Foça’ya çevredeki çok sayıdaki turizm bölgesinde tatillerini yapıyor.
HEMEN HAREKETE GEÇMEK GEREK
Örneğin, Ege’de geçen hafta yılın ilk yaş üzüm ihracat yolculuğu Alaşehir’den Rusya ve çeşitli Avrupa ülkelerine başlarken, hedeflerin hayli iddialı olduğu dikkat çekiyordu. Üreticiler Yunanistan’a kaptırılan sofralık üzüm pazarının bu yıl geri alınacağını söylerken, uçak kargosuna verilen teşvikin önemine dikkat çekiyordu. İncir ve kuru üzümde dövizin hayati önem taşıdığı şu günlerde Avrupa pazarlarından Türk ekonomisine kaynak getirmeye hazırlanıyor. Seçim sonrası ekonomide yeniden dengeler kurulmaya çalışırken, Ege’nin tarım ürünleri ihracatından gelecek dövizlerin katkısı büyük olacak.
Bu arada TL’nin değer kaybının ihracat açısından yeni fırsatlar yarattığını da unutmamak gerek. Türk ziraat ürünleri yurtdışı piyasalarda rakiplerine göre daha avantajlı fiyatlarla satılabildiği için pazar payı artabilir. Nitekim bu durumu Manisa Şehzadeler Ziraat Odası Başkanı, “Doların yüksekliği bir çok sektörü olumsuz etkilerken biz bu kez çiftçiye olumlu şekilde yansıyacağını düşünüyoruz. Geçen yıl üzüm ihracatında sıkıntılar yaşadık. Dolardaki artıştan dolayı bugünlerde kuru üzüm fiyatları 7 lirayı aştı. Bunun aşağıya düşmeyeceğini umuyoruz” diyerek özetlemiş.
Bu sözler bana Cumhuriyet tarihinin büyüğü, iktidarlar deviren ünlü 2001 ekonomik krizindeki bir sohbetimi hatırlattı. Bir turizmci arkadaşım, “Bizim burada Antalya’da kriz yok. Turizm gelirleri euro olduğu için TL değer kaybettikçe daha çok kazanıyor, en karlı günlerimizi yaşıyoruz” demişti.
MADALYONUN ÖBÜR YÜZÜ
Bugünkü medeniyetin temellerinin atıldığı ilk yerleşimler böyle oluştu. İzmir’in en büyük değerlerinden biri dünyadaki ilk yerleşim yerlerden olmasıdır. Bunlardan ilki 7 – 8 bin yıl önce Bornova’da verimli toprakların bulunduğu Yeşilova idi. İkincisi ise tarihi 5 bin yıl kadar öncesine giden Bayraklı’daki Tepekule...
ÜÇ ODADAN ÖNEMLİ BİR ADIM
Geçen hafta İzmir Ticaret Odası Başkanı Mahmut Özgener’in ev sahipliğinde, Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı Ender Yorgancılar ve İzmir Ticaret Borsası Başkanı Işınsu Kestelli’nin katılımıyla yapılan bir çalışma toplantısıydı, beni tarım devrimi konusuna götüren. Toplantıda proje çalışma grubu İzmir’de ‘Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi’ kurulması için bir yol haritası belirlemiş.
Bence Türkiye’nin en büyük tarım ve hayvancılık havzalarından birine sahip Ege Bölgesi için çok doğru bir karar. Hele, hele, tarımın gelecekteki önemini görüp Afrika’da ülke büyüklerinde tarım arazileri satın alan, hatta Seferihisar’da bile dönümlerce zeytinlik aldıkları dilden dile dolaşan Çinlilerin yaptıklarına bakınca konunun önemi daha da anlaşılır.
Tarıma dayalı sanayide alan geniştir. Toprağın işlenmesinde kullanılan araç gereçlerden, hasat toplanmasında ihtiyaç duyulan aletlere ve elde edilen ürünlerin ambalajlanmasına kadar onlarca çeşit mamul ve ara mamulün üretimine ihtiyaç vardır. Konularında uzmanlaşmış sanayicilerin organize ihtisas bölgelerinde toplanması verimliliği ve işbirliğini çok daha hızlı geliştirir.
Geçen hafta “Ödemiş patatesi 5 lira” diye bağırıyorlardı. Kuru soğanın fiyatı ise 7 TL idi. Halbuki geçen yıl tam da bu zamanlarda 25 Haziran 2017 tarihinde Hürriyet’te çıkan bir haberde “Ödemiş’te patates fiyatları 20 kuruşa düştü” diye yazıyordu. Habere göre 70 - 80 kuruştan açılan piyasa 20 kuruşa kadar düşünce üreticiler ne yapacaklarını şaşırmışlardı.
Ödemiş, yıllık 500 - 600 bin ton ortalama üretimi ile Türkiye’nin patates ihtiyacının yüzde 10’unu karşılayan önemli merkezlerden biri. Ne yazık ki, Ödemiş’te patatesin tarlada kaldığını yazan haberler hemen her iki yılda bir karşımıza çıkar. Bunun da nedeni bir önceki yıl fiyatlara kızan üreticinin ertesi yıl bir başka ürüne yönelmesidir. Üretim az olunca da ekonominin temel kanunları işler patates arzı talebe yetişemediği için fiyatlar artar. Hatta, bu yıl olduğu gibi fiyatlar geçen yılın 5 ile 6 kat üzerinde bile olabiliyor.
Neyse ki, ziraat odaları yöneticileri tüketicilere sevindirici bir haber veriyor. Buna göre bir iki haftaya kadar piyasaya yeni mahsul patates gelerek arz artacak ve fiyatlar düşecek.
Türkiye’nin yıllık patates tüketimi 3 milyon 800 bin ton civarında. Bu yıl Afyon, Adana, Hatay, Nevşehir gibi diğer üretim merkezleriyle birlikte toplam üretimin 4 milyon 800 bin ton olacağı tahmin ediliyor. Yani patates üretimi iç talepten 1 milyon ton daha fazla olacak. Bu durumda ürün bolluğu nedeniyle fiyatlar yine dibe vurur, hatta 20 kuruşu görürse hiç şaşmamak gerek.
AVRUPA ÖRNEK OLSUN
Aslında her şey üretim planlamasından geçiyor. Türkiye’nin yıllık patates talebi belli. İhracat potansiyeli belli. Üretim planlaması buna göre yapılsa, üretici de tüketici de mağdur olmaz. Ancak bunun için organize olmak ve bilimsel çalışmak gerekiyor.
Perşembe günü İzmir’de Muharrem İnce mitingine yoğun ve coşkulu katılım, dipten gelenin dalga değil, tsunami olduğu yorumlarına yol açmıştı. Yönetimde kim olursa olsun meydanlara böylesine dökülen kitlelerin isteklerini gözardı edemez. Toplumun tüm kesimleriyle barışık bir yönetim anlayışı olmazsa, dipten gelen bu şiddetteki dalgalar bir sonraki seçimde yanlış yapanları yutar bitirir. Bir de tabii, seçim meydanlarında yapılan vaatlerin yerine getirilmesi var. İzmir için yapılan vaatlerden benim için en heyecan verici olanı, geçen hafta bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da twitterdan paylaştığı İzmir’in teknoloji üssü olması projesiydi. Muhalefetin adayı fizik öğretmeni Muharrem İnce’nin de bilim ve teknolojiye verdiği önemi, seçim kampanyası boyunca her fırsatta dile getirdiğini düşünürsek, kim kazanırsa kazansın bu proje gerçekleşecek. İzmir’e gerçek anlamda çağ atlatacak bir projenin artık hayal olmaktan çıktığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Peki, teknoloji üssü olmak İzmir için ne anlama geliyor? Kısaca özetleyecek olursak; kurulacak teknoloji üssü 10 yıl içinde bilişim, bilgisayar ve elektronik, sağlık bilimleri, elektrikli araçlar, kimya ve kimya malzemeleri alanında faaliyet gösteren 800 firmaya ev sahipliği yapacak. Dünya devi şirketler, yanında orta ve küçük ölçekli firmalar da bu projede yer alacak, tam 1.2 milyar liralık yatırım yapılacak.
İZMİR’E ÇAĞ ATLATACAK İŞGÜCÜ
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü işbirliğiyle Urla’da tam 9.5 milyon metrekare arazi üzerinde kurulacak teknoloji üssü, 40 bin kişiye istihdam sağlayacak. Bir diğer ifadeyle İzmir, bilim adamından mühendisine, teknisyeninden uzman araştırmacılara 40 bin yüksek nitelikli işgücüne kavuşacak. Böyle bir işgücünün İzmir’in kültür ve yaşam standartlarının gelişmesine, entelektüel birikiminin artmasına çok büyük katkılar sağlayacağı açık.
Böyle bir gelişimi daha iyi anlayabilmek için ABD’de hem iklim, hem de yaşam tarzı olarak İzmir’e çok benzeyen San Fransisco’ya bakmak yeter. Bir dönem düzen değişikliğinin simgesi çiçek çocukları, yani hippileriyle ünlü San Fransisco, internet çağının başladığı 90’lı yıllarda dünyayı inanılmaz bir hızla değiştiren teknolojik buluşların merkezi oldu. Urla’da kurulacak Teknoloji Vadisi de San Fransisco’nun hemen yanı başında teknoloji şirketlerinin kümelendiği Silikon Vadisi gibi olacak.
Sonuçta, kim kazanırsa kazansın gerçek kazananın İzmir olacağı yeni bir dönemin eşiğine gelmiş bulunuyoruz.
Ama İstanbul’a ulaştığımda Sabuncubeli’ndeki güzel düşüncelerim çok değişti. Yaklaşık 40 yıl yaşamama ve özellikle 80-90’lı yıllardaki değişimine şahit olmama rağmen, İstanbul’un son hali beni bile şaşkına çevirdi. Güzel İstanbul insanlar değil, otomobiller için yapılmış kent görünümünü almış.
Havalimanı güzergahlarından Sirkeci-Yeşilköy arası sahil yolu bile bu değişim için tek başına çarpıcı bir örnek. Bu yolda daha önce insanlar nefes alabilmek için birkaç adımda denize rahatça ulaşabilirlerdi. Şimdi 8-10 şeritli bir çevre yolu olmuş. Avrasya Tüneli giriş çıkışları, altüst geçitler, kavşaklar gibi düzenlemelerle denizle insanların arasına vızır vızır akan arabalar girmiş.
İstanbul zamanında gerekli altyapı yatırımları yapılmadığı için bu duruma düştü. Kent göçlerle hızla kalabalıklaşırken altyapı yatırımlarının aynı hızla gelişememesi bunun nedeni. Bugün trafikte her gün en az 1-2 saat ömür tüketen İstanbul’da yaşayanların derdine çare için çözümler üretiliyor. Ama geç kalan yatırımlar hem pahalıya mal oluyor, hem de insandan önce araç trafiğinin hızlanmasına öncelik vermek zorunda kalıyor.
İstanbul’da yaşananlar İzmir’e örnek olmalı. Kordon son anda kurtarılsa da Körfez çevresinde benzer durumlar yaşandı. Şimdi İzmirlileri denizle buluşturma projeleri yapılıyor. Yine de İzmir ve çevresine başlayan yoğun talep göz önüne alınarak tahminlerin çok üzerinde göçe hazır olunmalı. Ulaşım başta olmak üzere altyapı projeleri gelişmelere göre güncellenmeli. Çeşme’de, Bodrum’da yaz aylarında yaşanan trafik sıkışıklıkları İzmir’de belli saatlerdeki yoğun trafik İstanbul gibi olma tehlikesinin önemli işaretleri. Aman çok geç kalıp İstanbul’a benzemeyelim.
Kararsızların bayram ziyareti
ÖNÜMÜZDEKİ pazar akşamı Türkiye’de seçmenler, Cumhuriyet tarihinin en önemli siyasi kararlarından birini vermiş olacak. Parlamentonun ağırlıkta olduğu sistem mi, cumhurbaşkanının yetkilerinin çok güçlü olacağı yeni bir sistem mi sorusu cevabını bulacak.
Benim bu sözlere ekleyeceğim tek şey, James Bond filmlerinden bazıları dahil, pek çok filmin müziklerini de kaydeden İngiliz Oda Orkestrası eşliğinde müthiş ikilinin vereceği konserin Efes gibi sihirli bir ortamda gerçekleşecek olması. Sırf, Antik Efes’in huzur dolu akşam saatlerinde binlerce yıl öncesinin dünyasının hayallerini yaşamak için konserlere gelenler olduğunu bilirim.
Bu akşam yine yılda ancak birkaç kez yaşanabilen çok özel güzelliklerden biri olacak. Fırsat bulabilenlerin kaçırmamasını öneririm. İçimiz dışımızın siyaset olduğu şu günlerde yaşamda başka güzel şeyler olduğunu hatırlamak için de fırsat olur.
Seçime endeksli hayat
İZMİR’de sıcakların iyiden iyiye bastırdığı şu günlerde yazlıklar bomboş. Yazlık kiralayacaklar, yazlıklarını kiraya verecekler seçim sonrasını bekliyor. Tatile çıkacaklar seçim sonrasını bekliyor. Ev alacaklar, araba alacaklar seçim sonrasını bekliyor. Yatırım yapacaklar, iş kuracaklar seçim sonrasını bekliyor. Dünyada ekonominin, insanların yaşamının bu kadar seçime endeksli olduğu başka bir ülke var mıdır bilemiyorum.
Örneğin, Ege seçmeni AK Parti’nin, otoyolun gelecek yıl tamamlanıp hizmete açılması, Ankara – İzmir arasını 3.5 saate indirecek yüksek hızlı trendeki son gelişmeler, Alaçatı’ya yapılacak yeni havalimanı ve Adnan Menderes’e ikinci pist gibi yaşamını kolaylaştıracak projelerle ilgili açıklamalarını yakından takip ediyor.
Bunun yanında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun “İktidara ilk kez bu kadar yakınız” dediği, ana muhalefet partisi CHP ve onun Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin programlarında yer alan İzmir ve Ege vaatleri, şimdi daha alıcı bir gözle izleniyor. Örneğin, CHP programında yer alan ekonomik hedeflerden ‘Mavi Batı Kuşağı’ projesi, İzmir ve çevresini yakından ilgilendiriyor. Bu proje Ege ile Batı Akdeniz ve İç Anadolu’nun batı illerini kapsıyor. Turizm faaliyetlerinin ürettiği katma değerin artırılması, sektörün bölgeye özgü tarımsal faaliyetlerle geleneksel sınai üretimi arasında bağlantı kurması hedefleniyor. Programda “Yüksek teknolojiye dayalı sınai üretimin sinerji merkezi Mavi Batı Kuşağı olacak” ifadeleri yer alıyor.
Şubat ayında da Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, İzmir Urla’da 9.5 milyon metrekare üzerine kurulacak teknoloji üssünden söz etmişti. 800 şirketin faaliyet göstereceği bu teknoloji üssün doğrudan ve dolaylı 40 bin kişiye istihdam yaratacağı ifade edilmişti. Bu açıklamalar hatırlanırsa iktidar partisinin programının İzmir’in geleceğiyle ilgili hedefleriyle, ana muhalefetin hedeflerinin çakıştığı görülüyor. Kim kazanırsa kazansın, gelecekte İzmir’in ağırlıklı olarak, tarım ve tarıma dayalı sanayide markalı ürünler üretip ihraç eden, ucuz değil, katma değeri yüksek kaliteli turizmin geliştiği, binlerce bilim adamının keşifler, icatlar yapacağı kent olacağı anlaşılıyor.
Tramvaylı hayata alıştık
KİM ne derse desin tramvay hayatımızı kolaylaştırdı. Vatandaş da bu kolay hayata çabuk alıştı. Ben kendi payıma şehir içinde tramvay, metro ve İZBAN’ın ulaşabildiği her yere bu toplu ulaşım araçlarıyla gitmeye başladım. Geçen hafta Çankaya’dan Halkapınar yönüne gitmek için durağa gittiğimde ışıklı tabelada 6 dakika sonra tramvayın geleceği yazıyordu. Tam zamanında önüme yanaşan vagona düzayak tek bir adımda bindim. Özellikle yaşlılar için, basamakları tırmanarak otobüse binmek büyük sıkıntı. Sırf o eziyete katlanmamak için evlerinden çıkmayanlar olduğunu biliyorum.