DİYARBAKIR’ın Yukarıdibek Köyü’nde yaşıyordu Songül Karahanlı. Aralık 2003’te Ankara’da UNICEF’in düzenlediği bir toplantıya konuktu. Kürsüye çıktı, heyacanla mikrofonu aldı ve haykırdı:
“Maddi durumu bahane etmeyin. Biz ilerde meslek sahibi olup size bakarız. Arkadaşlarım, velilerinin saçma sapan fikirleri yüzünden okula gönderilmiyor. ‘Kız okuyup da ne yapacak’ diyorlar. Bence kız ve erkeğin hiçbir farkı yok. Bütün Türkiye el ele tutuşursa, okumayan kız kalmaz.”
Yıl 2015. 24 yaşındaki Songül Karahanlı dün yine kürsüdeydi. Aydın Doğan Vakfı ve Birleşmiş Milletler (BM) işbirliğiyle İstanbul’da çok sayıda uzman ve STK’nın katılımıyla ‘Dünya Kız Çocukları Günü Konferansı’nda konuşmacıydı. Karahanlı bir çırpıda 12 yıllık serüvenini anlattı. Başta annesi olmak üzere ailesinin 5 kardeşiyle birlikte kendisini okutmak için gösterdikleri çabayı paylaştı. Bir üniversiteyi bitirmiş yetinmemiş şimdi ikinciyi okuyordu. En çok kendisini okuttuğu, desteklediği için babasına teşükkür etti. Songül Karahanlı, “Ben şanslıydım, okutuldum. Şimdi görevimiz diğer kız çocuklarının okumasını sağlamak” dedi.
Aydın Doğan Vakfı Başkanı Hanzade Doğan Boyner, Türkiye’de çocukların okuması, özellikle kızların okula gitmesi için yıllardır çaba sarfediyor. Bu çabanın istatistiklere yansıdığını, Karahanlı gibi çocukların kazanıldığını görmek geleceğimize yönelik umutları artırıyor. Dün Hanzade Doğan Boyner bu 10 yıllık değişimi şu sözlerle paylaştı.
YÜZ BİNLER DESTEK OLDU
“Baba Beni Okula Gönder’in ilk adımlarını attığımızda kız çocuklarının okula gitme oranı, erkeklere göre yüzde 30 gerideydi. Karar verdik; engel ekonomik ise burs vereceğiz, barınmaysa yurt açacağız, töre ise kapı kapı dolaşıp anlatacağız... Öyle de yaptık. Yüz binler bize destek oldu. Kimi küçük, kimi büyük, kimi yüzlerce metrekarelik binalar yaptı, kimi mütevazı maaşından artırdığıyla burs verdi. Türkiye bir oldu, binlerce kıza kol-kanat gerdi, müteşekkirim. Bugün kız ve erkek çocuklarının okullaşma oranında hiç bir fark kalmadı.”
Türkiye’de siyasi sorumsuzluğa geçmişte tanık olduğumuzu söyleyen TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran Symes, “Ancak geçmişte Türkiye ekonomisi kapalı bir ekonomiydi. Şimdi ise dünya ekonomisi ile entegre olan Türkiye için siyasi hırsların bedeli çok daha ağır olur. Geçmişe takılan söylemlerden Türkiye’yi koparmak gerekiyor” dedi.
TÜRK Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) siyasi ve ekonomi tarihimizin en önemli kurumlarından biri. Türkiye’nin yeniden seçime gittiği bir atmosferde 9 aydır başkanlık koltuğunda oturan Cansen Başaran Symes ile iş dünyasının nasıl bir beklenti içinde olduğunu, kaçırdıklarımızı, fırsatları ve geleceği konuştuk.
1 Haziran seçimlerinden sonra Ankara’ya gittiniz. Çok güçlü bir koalisyon çağrınız oldu. Sizce niye olmadı, yeni seçimlerde bir değişiklik bekliyor musunuz?
- Seçim sonuçlarına şimdiden bir yorum yapmayı doğru bulmuyorum. Bu seçimde ne değişeceğini halkın özgür iradesi belirleyecek. İki seçim arasında çok kısa süre var. Partilerin programlarındaki değişiklikler ne kadar etkili olur bilmiyoruz. Ama bu süreçte şu değişti. Gelişen piyasalardaki dalgalanmalar sertleşti. Ekonomideki güçlü alanlar, kolonlar zayıflıyor. Seçim sonrası siyasi istikrarsızlığın da körüklemesiyle sadece kurlar değil, diğer faktörler de kötüleşti. Siyasi hırsların Türkiye’nin geleceğini tehlikeye atmaması gerekir. İş dünyası olarak bunu çok net görüyoruz. Türkiye siyasi sorumsuzluğa geçmişte tanık oldu. Ancak o zaman kapalı bir ekonomiydik. Şimdi ise dünya ekonomisi ile entegre olan Türkiye için siyasi hırsların bedeli çok daha ağır olur. Zaman zaman geçmişte bunları yaşadık. Geçmişe takılan söylemlerden Türkiye’yi koparmak gerekiyor.
Ankara kulislerinden edindiğim bilgilere göre, Başbakan Davutoğlu o ana kadar süren ikna turlarında aday olmaya razı edilemeyen Ali Babacan’ı listelerin YSK’ya verildiği cuma günü saat 14.30’da telefonla aradı. Babacan’a, yeni dönemde, olası bir AK Parti iktidarında, “Ekonominin yönetiminde belirleyici rolünü sürdüreceğine” ilişkin çok kuvvetli mesajlar verdi. Babacan Ankara 1. bölgede 1. sırada aday gösterilmesini kabul etti.
12 yıl 9 ay önce bakanlık koltuğuna oturduğunda Ali Babacan, gün gelip kendisinin ekonomide bir çıpa haline geleceğini, üstelik bunun Financial Times tarafından yazılacağını tahmin eder miydi?
Hiç sanmam.
Ancak öyle oldu.
Bodrum Milas havalimanında iç hatlardan sonra dış hatlar terminalini de devralmaya hazırlanan TAV, yolcu sayısını arttırmanın peşinde. TAV CEO’su Sani Şener, “Tur operatörü, uçak şirketi, havalimanı işletmecileri ve turizmcilerin bir araya gelerek yaratacağı pazarlama çok daha güçlü olacak” diye konuştu.
TÜRKİYE’nin en önemli turizm destinasyonla-rından Milas – Bodrum Havalimanı’nın 20 yıl süreyle işletme hakkı ihalesini Mart 2014 itibariyle kazanan TAV Havalimanları, iç hatlardan sonra dış hatlar terminalini de 22 Ekim itibariyle devralmaya hazırlanıyor.
Bodrum dış hatlar terminalini tanıtan ve beklentilerini açıklayan TAV CEO’su Sani Şener, “Havalimanı yeni yapılan yatırımlarla çok iyi yere gelmiş. Bir tek havalimanına gelecek havayollarına pazarlama yapma kısmına çok önem verip artırmamız lazım, ki buna geçen sene itibarıyla başladık. Bundan sonra bu konuda sıkı çalışacağız” diye konuştu.
Arçelik Genel Müdürü Hakan Bulgurlu, “Arçelik olarak ABD’de en prestijli binaların mutfaklarına ankastre ürünler yapmaya başladık. Pazara yıl sonunda Beko markasıyla da gireceğiz” diye konuştu.
GEÇTİĞİMİZ nisan ayında Levent Çakıroğlu’nun Koç Holding CEO’su olması sonrasında Arçelik Genel Müdürlüğü görevine getirilen Hakan Bulgurlu hedeflerinin yurtdışında büyümeyi sürdürmek olduğunu söyledi. Özellikle Asya-Pasifik ve Amerika pazarlarının kendileri için itici güç olacağını söyleyen Bulgurlu bu pazarlara hızlı bir giriş yaptıklarına dikkat çekti. Avrupa’nın en büyük tüketici elektroniği fuarını (IFA) ziyaret etmek üzere Arçelik’in davetlisi olarak gittiğimiz Berlin’de basın toplantısı düzenleyen Bulgurlu kendi markaları Beko ve Grundig’in yeni ürünlerini de tanıttı.
YİNE SATIN ALMALAR
Avrupa’da ciddi spor sponsorluklarına imza atan Beko, şu anda Berlin’de sürmekte olan Avrupa Basketbol Şampiyonası (Eurobasket) 2015’in de ana sponsorluğunu da üstlendi. Hakan Bulgurlu, Arçelik’in Beko markasıyla ‘solo ürünlerde Avrupa’da liderliği yakaladığına dikkat çekti. Bulgurlu, “Avrupa’daki bu başarıyı değişik coğrafyalara da taşımayı hedefledik. Yatırımlarımız sürüyor. Asya Pasifik ve Amerika gibi yeni pazarlarda faaliyetlerimizi genişleteceğiz. Yeni marka ve satın alma fırsatlarını da değerlendiriyoruz” diye konuştu.
Turkcell Genel Müdürü Kaan Terzioğlu ABD borsasındaki 15. yıllarını kutladıkları New York’tan rakiplerine çağrıda bulundu: “Gelin hep birlikte bir altyapı şirketi kuralım. Hepimiz mevcut fiber altyapımızı bu şirkete devredelim. Ülkeyi fiber ağla donatalım.”
NEW York Borsası’na ilk adım attığımda tarihler 2011’i gösteriyordu. Bir yıllık gecikme ile Turkcell’in borsadaki 10. yılı şerefine gong çalma törenindeydik. 4 yıl sonra yine şirketin davetlisi olarak aynı noktada bu kez 15. yılı kutlamak için buluştuk. Ancak bir farkla. Dünyanın en büyük borsasının meşhur balkonuna çıkan şirketin yönetim kadrosu neredeyse tamamen değişmişti.
Şirkette CEO’luğu üstlenen Kaan Terzioğlu’nun, New York’ta gerçekleştirdiği basın toplantısındaki açıklamaları sonrasında diyebilirim ki şirkette sadece yönetim kadrosu değil hedefler de değişmiş.
Turkcell yıllardır kendisini ‘lider GSM operatörü’ olarak tanımladı. Terzioğlu bu anlayışı yıkan bir açıklama yaptı ve artık ‘telekomda pazar lideri’ olmak istediklerini söyledi.
Terzioğlu “Toplam telekom sektörü, Turkcell’in açık ara lider olduğu mobil iletişim pazarının iki katı büyüklüğünde. Buranın en büyük oyuncusu olmak üzere yola çıktık. Şu an yüzde 35.60 pazar payına sahibiz. Türkiye’nin toplam telekom sektörünün bir numaralı oyuncusu olacağız” dedi. Bunun Türkçesi şu: Turkcell gözünü Türk Telekom’un tahtına dikti.
Turkcell tek teklifte şok bir fiyat verip en yüksek paketi kaptı. Avea’nın elinde 1800’lük frekanslar bulunduğu için 2. pakete asılmayacağını düşünen Vodafone ise beklemediği bir rakiple karşılaşıp ikinci paketi de alamadı.
OH nihayet bitti. Gerçi burası Türkiye birileri yine fikir değiştirebilir o yüzden temkinli olmakta fayda var ama 4.5G ihalesi tamamlandı. GSM operatörlerimizin artık dizi dizi frekansları var. Bu frekanslar üzerinden video transferi de dahil teknolojiyi daha hızlı kullanmamızı sağlayacaklar. Ayrıca farklı sektördeki şirketler de 4G hizmetiyle teknolojiyi daha yüksek seviyede kullanabilecek. Vatana, vatandaşa hayırlı olsun.
Geçtiğimiz yıl 4G olarak yola çıktığımız ancak Cumhurbaşkanımızın ‘Bunun 5G’si çıkacaksa niye 4G’si ile uğraşıyoruz’ eleştirisi üzerine durduğumuz, sonrasında 5G’nin daha çıkmadığını fark edip Cumhurbaşkanımızı da haksız çıkarmamak için arasını bulup 4.5G’sini icat ettiğimiz geniş bant ihalesi son dönemin gündemi en çok meşgul eden olgularından biriydi.
Öncesinde çok şey yazılıp çizildi. Böylesine büyük bir ihaleyi görev süresi dolan ancak bir sonraki kurulana kadar görev başında kalması gereken bir hükümetin gerçekleştirmesi de seçim öncesi yapılıyor olması da çok eleştiri aldı. Ancak bu kez erteleme gelmedi.
Bu konuda uzman görüşlerine dayalı birçok analiz yazdım. Dün de konunun ehli isimlerle konuştum. Öncelikle hakkını vermek lazım. Önceki gün gerçekleşen ihale hem rekabet açısından hem de devlete getirisi bakımından son derece başarılı bir ihaleydi. Devlet yıllardır havada yer alan, gözün görmediği ancak teknoloji açısından olmazsa olmaz bir değeri KDV dahil tamı tamına 3.9 milyar Euro’ya sattı.
Hem de bu kadar karmaşa arasında. Peki devlet açısından bu kadar başarılı geçen bir ihale acaba GSM şirketleri açısından nasıldı. Gelin ortaya çıkan sonuçlara göre yorumlamaya çalışalım.
Önce satılan frekansların ne işe yaradığını hatırlatalım. Devlet elindeki 800, 900, 1800, 2100 ve 2600 MHz’lik boş frekansları satışa çıkardı. Bu frekansların küçük olanları yani 800 ve 900 MHz’lik olanlar çok önemli. Çünkü frekanslar küçüldükçe kapsadığı alan artıyor. Yani 800 ve 900 MHz frekansa sahip olan bir GSM operatörünün bir baz istasyonuyla kapsadığı alan için 2600 MHz’lik frenkanstan hizmet veren GSM operatörün çok daha fazla sayıda baz istasyonu kurması gerekiyor. Hatırlarsanız geçmişte bazı operatörler için ‘çekmiyor’ deyimini çok fazla kullanırdık. İşte bunun en önemli nedeni hizmetin verildiği frekanslardır.
TÜRKİYE’de her yıl binlerce litre bitkisel yağ atığı kullanıldıktan sonra lavabolara dökülüyor. Oradan kanalizasyonlara, akarsu nehirlere, denizlere ya da toprağa karışıyor. Ondan sonrası tam bir çevre felaketi. Atık yağın doğada kendi kendine yok olması mümkün değil. İşte bu nedenle Avrupa başta olmak üzere pek çok gelişmiş ülke de atık yağların toplanması ve geri dönüşümü için yoğun çaba sarf ediliyor. En çok tercih edilen yöntem ise atık yağlardan biyodizel üretimi. Türkiye’de atık yağ toplayan firmalardan biri de Deha. Patronu ise daha çok emlak piyasasının yakından tanıdığı bir işadamı, Taş Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Emrullah Turanlı. Turanlı atık yağ toplamakla kalmamış Kocaeli’de atık yağlardan biyodizel üretmek için bir tesis kurmuş. Deha topladığı yağları TBE Biyodizel’e veriyor. O da biyodizele çevirip akaryakıt dağıtım şirketlerine veriyor. Turanlı 2012’den bugüne kadar Deha ve TBE’ye toplamda 110 milyon dolar yatırım yapmış.
YENİ YASAL DÜZENLEME
Bütün atıkların geri kazanılabileceğine dikkat çeken Emrullah Turanlı, “Bu işe başladığımızda yüzde 2 biyodizel katma zorunluluğu vardı. Yeterli üretim olmadığı gerekçesiyle tamamen kaldırıldı. Şimdi yeni bir yasal düzenleme yapıldı. 1 Ocak 2016 itibariyle önce binde 1 daha sonraki yıl binde 2, 2018’de ise binde 3 oranında dizele biyodizel katma zorunluluğu getirildi. Binde 2 de tarımsal biyodizel katma zorunluğu geldi” diye konuştu. Bu konuda yasal altyapı oluşturulmadığı için hiç teşvik alamadıklarını bankalardan kredi de kullanmadıklarını belirten Turanlı, “Tamamen özkaynağımızı kullandık. Yeri geldi otel yatırımı kaynağımı bile buraya çevirdim. Çok pis bir işe girdim. Normalde bize teslim edilmesi gereken atık yağları gidip topluyoruz. Pisliği tekrar ekonomiye kazandırdığımız için bu yatırım benim gönlümde yaptığım en hayırlı iş. Ama tek başımıza bizim yeterli olacağımız bir iş değil. Hem toplama hem de bu tür yatırımların sürmesi için devletin bir takım teşvikler oluşturması şart” dedi.
EPDK, Enerji, Çevre ve Tarım bakanlıklarının destekleriyle artık yasal alt yapının oluşturulduğun dikkat çeken Turanlı, “Bu desteklerin devletin diğer birimleri tarafından da sürdürülmesi gerekiyor. Çevreyi koruyalım diyorsak bu tür yatırımlar, atıkların toplanması her alanda teşvik edilmeli” dedi. Şu anda Tüpraş’tan maliyetlerinin yüksek satış fiyatlarının düşük olduğuna dikkat çeken Turanlı “Litrede 45 kuruş zarar ediyoruz. 3.085 TL/lt çıkış fiyatımız. Yüzde 16 zararla çalışıyoruz” dedi.