Yorgun, üzgün... Kelimeler boğazına düğümleniyor, sadece birkaç kelime edebiliyoruz birbirimize.
Kalabalığa doğru devam ediyorum, gözleri yaşlı Ümit Boyner ve Cem Boyner ile selamlaşıyoruz, Sedat Aloğlu bir kenarda, uzaktan Suzan Sabancı Dinçer’i, Arzuhan Doğan Yalçındağ’ı görüyorum.
İş dünyası çaresiz, hastaneye akıyor. Herkes birbirini teselli çabasında.
Sokak dolu, Nişantaşı trafiği hastaneye koşanlar nedeniyle kilit. Taksici ‘Hastaneden mi geldiniz.
THY Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı “2023 yılı hedefimizi 453 uçaktan 500’ün üzerine, varlık değerimizi 4.5 milyar dolardan 10 milyar dolara çıkardık” dedi. THY bu yıl Havana’ya da uçacak.
DÜNYADA 114 ülkeye uçan Türk Hava Yolları (THY) 2016’da yeni uçaklar ve yeni hatlarla büyümesini sürdürecek. 2015’te filodaki uçak sayısını 299’a çıkardıklarını anlatan THY Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı, daha önce sipariş verdikleri 43 yeni uçağın da filoya dahil olacağını kaydetti. İlker Aycı, bu uçakların 3 milyar dolarlık finansmanıyla ilgili olarak şunları söyledi: “43 yeni uçağın finansmanı ise Japonya’dan Samuray piyasasından sağlandı. Samuray piyasasındaki bu finansmanımızla Japonya’nın Türkiye’ye güveni teyit edildi. Şimdi Amerikan Eximbank da devreye giriyor. Böylece finansman maliyetlerimizde çok ciddi düşüş yaşayacağız” dedi.
“ORTAK altyapı şirketi kurulmaması durumunda 3 operatörün 16.5 milyar dolar yatırım yapması gerekecek. Birlikte hareket edilirse bu rakam 3.9 milyar dolara iner. Yani 12.6 milyar dolar çöpe gitmemiş olur. Bu, dünyanın en yoksul 5 ülkesinin bir yıllık gelirinin toprak altına gömülmesi demek. Çöpe gidecek parayı da katma değerli servislere ve Ar-Ge’ye yönlendiririz.”
Bu sözlerin sahibi Turkcell Genel Müdür Yardımcısı İlker Kuruöz. CES Tüketici Elektroniği Fuarı’na katılmak üzere Turkcell’in davetlisi olarak gittiğimiz Las Vegas’ta bir sohbet toplantısı düzenleyen Kuruöz 4.5G’nin performansı açısından kritik öneme sahip fiber altyapıda 3 büyük telekomünikasyon şirketinin ortak yatırım yapmasının önemine
dikkat çekti.
Mevcut fiber hatların devredileceği bir ortak altyapı şirketi kurulması için ilk teklif Turkcell CEO’su Kaan Terzioğlu’ndan gelmiş, Vodafone CEO’su Gökhan Öğüt de bu teklife destek vermişti. Türk Telekom Grubu CEO’su Rami Aslan ise bu tekliflere sıcak bakmadığını “Türkiye’de yatırım yapmayanları ödüllendirmemek lazım. Yatırım yapmadıkları için rahatsızlık hissedenler var. Yatırım yapmayanlar 4.5G öncesi panikte” sözleriyle ifade etmişti.
AK Parti’nin seçim vaadi olan 1300 TL’lik asgari ücret uygulamaya geçti. Asgari ücretle ilgili işveren ve devletin üstleneceği yükümlülükler de kesinleşti. Ancak Noyan ve Hacer’in haberleri gösteriyor ki asgari ücretteki artış hayatımızın akışında pek çok şeyi değiştirecek. İş dünyasının asgari ücret artışıyla beraber omuzladığı yük sadece bu artışın getirdiği SGK primi, gelir ve damga vergisi artışlarıyla da sınırlı kalmayacak. Asgari ücreti baz alan pek çok yasal düzenleme de iş dünyasının üzerine ekstra ağırlıklar yükleyecek.
Hacer’in haberine göre asgari ücret artışı sadece asgari ücretlileri etkilemeyecek. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) prim ödemeleri de asgari ücret artışından etkilenecek. 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 82. maddesine göre, SGK Tavanı asgari ücretin 6.5 katı. Bu düzenleme nedeniyle SGK primi tavan seviyeden ödenen yaklaşık 400 bin çalışanın prim maliyeti bir gecede 2 bin 688 liradan 3 bin 478 liraya çıktı. Yani 400 bin kişinin işverene maliyetinde kişi başı 790 TL artış oldu. Bu artışla yüksek maaşlı bir kişinin prim artışı yaklaşık 7 kişinin asgari ücretteki devlet katkısını karşılamış oldu.
Asgari ücret Türkiye’de sadece ücret politikaları ve sosyal güvenlik sistemi üzerinde belirleyici bir unsur değil. Aynı zamanda mahkeme kararları, tazminat ödemeleri gibi birçok yasal düzenlemede de adeta bir mihenk taşı.
Örneğin Noyan’ın dün kaleme aldığı haber asgari ücret artışının sigorta sisteminde de taşları yerinden oynatacağını net bir biçimde gösterdi. Noyan haberi şöyle duyurdu:
Terminal bagaj bölümüne yükselmiş. 76.5 milyon metrekarelik dev inşaat alanında her gün 2 bin 200 kamyon zor araziyi uygun hale getirmek için karınca gibi çalışıyor. İnşaat sırasında hesapta olmayan zorluklarla da karşılaşılmış. Balçık arazi, ormanın başka alanlarına taşınmak zorunda kalınan 40 bin kaplumbağa gibi.
İSTANBUL’un en kuzeyindeyiz. Karadeniz çizgi halinde tüm heybetiyle karşımızda. Yukarıdan baktığınızda sayıları gün içinde 2 bin 200’e ulaşan iş makinesi ve kamyon karınca sürüsü gibi oradan oraya koşturuyor. 10 bin 200 kişi 7 gün 24 saat süren bir tempoyla tek bir amaç için uğraş veriyor. Dünyanın en büyük havalimanını inşa etmek.
Hürriyet’te yayımlanan Şebnem Turhan’ın haberi. Şebnem Türkiye’ye ve dünyaya duyuruyor. Cumhuriyet’in kuruluşundan yani 1923 yılından bugüne kadar aldığımız toplam göçmen sayısı 2 milyonken Türkiye’ye bir çırpıda giren Suriyeli sayısı 2.2 milyon kişiyi aşmış. Üstelik bu da sayılabildiği kadar. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu artık Suriyelilerin kalıcı olduğu gerçeğinden yola çıkarak ekonomiye etkilerini araştırmış. Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi işbirliğiyle yapılan çalışmanın sonuçları ürkütücü. Öncelikle Suriyelilerin yüzde 54’ü 18 yaşından küçük, sadece 3 bin 686’sı kayıtlı çalışıyor ve çoğunluğu çocuk 400 bin Suriyeli kayıt dışı, düşük ücretli ve sağlıksız koşullarda istihdam ediliyor. 400 bin kayıt dışı çalışan Suriyeli. Bu rakamı aklınızda tutun, gelin ikinci tespite geçelim.
Ünlü İngiliz tarihçi ve yazar Paul Johnson, Forbes dergisinin kasım sayısında bir makale kaleme aldı. Johnson sığınmacı sorununun tarihsel sürecini incelediği yazısını şu tespitle bitiriyor.
“Sığınmacı krizine çözümün Avrupa Birliği’nde olduğu düşüncesi safsata. Avrupa daha fazla insanı aldıkça daha da fazlası gelmek isteyecek. Muazzam sayılarda sığınmacı kabul etme kapasitesine sahip tek Avrupa devleti Rusya. Ama hiç kimse orada yaşamak istemiyor. Evsiz Suriyeli akınında en büyük etken olması nedeniyle Putin bu kriz konusunda ağır bir sorumluluk taşıyor. Bilinçli etkisizliği bu krizin kökünde yatan Başkan Obama Avrupa’ya yardım etmek için herhangi bir şey yapmayı reddediyor. O zaman dişimizi sıkıp bir sonraki manzaraya karşı hazırlıklı olmalıyız.”
Merak edenlere not. Johnson ‘Dehşet Henüz Bitmedi’ başlıklı makalesinde 2.2 milyon Suriyeli’ye ev sahipliği yapan Türkiye’nin adı bile geçmiyor. Johnson’un bir sonraki manzaraya karşı hazırlık çağrısı yaptığı süreçte Türkiye’de doğan Suriyeli sayısı 150 bini aştı. Kayıtsız Suriyelilerin kurduğu 10 bin işletme faaliyette Türkiye’de. Suriyeliler içinde meslek sahibi olanların oranı çok düşük. Üniversite mezunu sayısı 35 bin civarında. Bu düşük sayı, Suriyelilerin eğitim ve nitelikleri bakımından karşı karşıya olunan sorunu ortaya koyuyor. Suriyeli istihdamın devlet öncülüğünde yapılması da iş dünyasının talebi. İş dünyası da Suriyelileri “yabancı” statüsünde çalıştırmanın getireceği ilave maliyetler konusunda devletin teşvik vermesini istiyor.
Gözler şimdi elinde en fazla fiber ağı bulunduran Türk Telekom’da. O da kabul ederse devlet liderliğinde fiber ortaklık için engel kalmayacak.
NİSAN ayında hayata geçecek 4.5G’nin hayat damarı olarak gösterilen fiber ağ için Turkcell’den sonra Vodafone’dan da ortaklık çağrısı geldi. Dün bir basın toplantısı düzenleyerek ilk yarıyıl sonuçlarını ve sektördeki son gelişmeleri paylaşan Vodafone Türkiye yönetimi kamunun da içinde olacağı bir fiber altyapı ortaklığının hem maliyet avantajı sağlayacağını hem de daha geniş bir kitleye ulaşmak için avantaj sağlayacağı görüşünde. Fiber altyapı için ortak bir şirket kurmak için ilk teklif Turkcell Genel Müdürü Kaan Terzioğlu’dan gelmişti. Eğer teklif kabul edilirse Türk Telekom ve diğer şirketler mevcut fiber ağlarını varlık olarak bu şirkete koyup ortak olacak. Böylece aynı noktaya birden fazla şirketin fiber hat döşemesine gerek kalmayacak. Gözler şimdi elinde en fazla fiber ağı bulunduran Türk Telekom’da. Vodafone Türkiye CEO’su Gökhan Öğüt “Bir bina yapılırken elektrik su bağlantısı olmazsa olmazıysa artık günümüzde fiber de olmazsa olmazı. Fiber yatırım da böyle görülmeli ve önündeki engeller kalkmalı. Fibere doğru bir başlangıç yapmamız lazım” dedi.
5 BİN BAZ ORTAK
Piyasa yorumu yapanların, yazan çizenlerin dilinden düşmeyen bu cümleler önceki gün resmiyet kazandı. FED, 9 yıl sonra faizi yükseltti ve parasal genişleme süreci resmen sona erdi.
Şimdi gelin FED’in faiz yükseltmesinin anlamı nedir, başımıza neler gelebilir basit bir dille anlatmaya çalışayım.
2008’de ABD’de ortaya çıkan emlak (mortgage) krizi sonrasında birçok ülke ekonomisi, bankalar arasındaki parasal sıkışıklık nedeni ile daralmaya başladı. ABD, dünya ekonomisine yön veren, dünyaya mal satan en büyük ülke. O öksürse herkes hastalanıyor. Kriz dünyayı sarınca ABD’nin başını çektiği merkez bankaları arkaya arkaya faiz düşürmeye başladı. Amaç özel bankaların daha düşük maliyetler ile merkez bankasından borçlanabilmesini sağlamak ve dolanımdaki para miktarını çoğaltarak ekonomik işlerliği artırmaktı.
Ancak kriz öylesine derindi ki bu süreçte merkez bankaları faizleri neredeyse sıfır seviyesine kadar indirmek zorunda kaldı. Buna karşın büyüme oranları ve işsizlik istenilen seviyelere ulaşamadı. Merkez bankalarının faiz silahları yetersiz kalmıştı. İşte bu noktada parasal genişleme programları devreye girdi.
Parasal genişleme merkez bankaları tarafından ekonomik aktivitelerin canlanmasına destek sağlaması için başvurulan bir yöntem. Amaç ülke ekonomisi içerisinde dolanımda olan para miktarını artırmak.
Merkez bankaları, özel bankaların elinde bulunan değerli kağıtları satın alarak piyasaya para sürme yoluna gittiler. Başı ise FED çekti. Ne zaman ki ABD’de işsizlik, büyüme ve enflasyon istenilen seviyeye geldi, FED parasal genişlemenin sona ermek üzere olduğunu duyurdu. Tarihler 22 Mayıs 2013’ü gösteriyordu. Aradan geçen 2.5 yıllık süreç dünya için bir anlamda hazırlık süreciydi. Bitti!
Şimdi dünyada azalan paradan pay kapabilmek ve bu süreçten daha az hasarla kurtulmamız için iyi bir hikayemizin olması gerekiyor. Son 10 yılda bunu başardık. Ancak son dönemde önemli tıkanma belirtileri var. Gümrük Birliği’nin yenilenmesi, Avrupa Birliği süreci dünyaya anlatacağımız yeni hikayemiz için fırsat olabilir. Türkiye’nin istikrarlı bir şekilde büyüyeceğine dünyayı ikna etmemiz gerekiyor. İşimiz kolay değil. Üstelik dışarda ve içerde bu kadar gerginlik yaşarken...