SON yılların en büyük borç yapılandırmalarından birine imza atan Doğuş Grubu’nun finansal durumunu iyileştirme operasyonları sürüyor. Önceki gece Galataport’un tanıtım toplantısında bir araya geldiğimiz Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Ferit Şahenk bu yıl bankalarla yapılan anlaşmada 2.3 milyar Euro tutarında olan borcu bu yıl sonu itibarıyla 2 milyar Euro’nun, önümüzdeki sene sonu ise 1.5 milyar Euro’nun altına indirmeyi hedeflediklerini söyledi. Borcu indirebilmek için çok detaylı ve titiz bir planlama ile yaklaşık 700-800 milyon Euro’luk satış yapmayı planladıklarını da belirten Şahenk, “Satılacak varlıkları Doğuş’un ana sektörlerindeki gücünden taviz vermeden ve ana stratejilere odaklanarak belirliyoruz. Bunun bir kısmı da Doğuş’un Hospitality işlerinin halka arzından olabilir. Bu sene EBITDA ve nakit akışlarımızda önemli iyileşmeler gözlemledik. Bir yandan da çok kısa süre içinde Grupta yıllık 75 milyon Euro’luk tasarruf sağladık” diye konuştu.
SÖYLENENLER BENİ KIRDI
Grubun yeniden yapılandırma sürecinde ailenin önemini bir kez daha içinde hissettiğini söyleyen Şahenk, “Annem ve kardeşim büyük destek verdi. Annemin her şeyin altına imza atarım sözü çok önemliydi benim için. Biz Anadolu topraklarının çocuğuyuz. Burada doğup bu topraklara yatırım yaptık. Ben sonuçta bu topraklarda “Ferit’im” Türkiye dışında değil. Yurtdışında elbette yatırımlarımız oldu ama düşünün son 10 yılda 9 milyar dolar yatırım yapmışız nette. Bunun sadece yüzde 17’si yurtdışında. Yani geri kalanı (7.5 milyar dolar) Türkiye’ye yatırmışız. Neler söylendi en çok da bunlar beni kırdı” dedi.
CEO ŞAPKASINI DA TAKTI
Doğuş Grubu Yönetim Kurulu Başkanlığı’na ek olarak CEO’luk görevini de üstlendiğini hatırlatmamız üzerine de Ferit Şahenk şunları söyledi:
“Grubumuzda tüm bu finansal yapılanmanın yanı sıra önemli bir kültürel ve organizasyonel değişim de gerçekleştirdik. Hiçbir şekilde ana sektör ve stratejilerimizden kopmadan önemli bir transformasyon yaşadık. Grup yönetiminde çalışan arkadaşlarımızda ortalama 20 yaş gençleşme yaşadık, ben de ikinci, üçüncü kademedeki arkadaşlarımla çok daha fazla çalışma fırsatı yakaladım. Yeni kültürün ve organizasyonun birebir içerinde olma kararlılığım var.”
16 YILDA YATIRIMI GERİ ÖDER
TÜRKİYE’deki en yaygın zincir okullardan biri... İki yıl önce kendi markasına benzer bir alt marka ile ülke çapında daha da yayılmayı amaçlıyor. Yöneticilerinin o günlerdeki demeçlerine göre ana markanın ücreti pahalı olduğu için daha ucuza öğrenci kabul edecek alt marka ile daha büyük bir kesimi hedefliyorlar. Alt marka ülke çapında franchising (isim ve işletme hakkı) vermeye başlıyor. 10’dan fazla noktada okullar açılıyor öğrenci kabulüne başlanıyor. Bu okullardan biri de İstanbul Bahçeköy’de faaliyete geçiyor. Geçen yıl öğrenci kabulüne başlayan okulda başta her şey yolunda gidiyor. Ta ki 2019 yılının ocak ayına kadar. Veliler okul yönetiminden erken kayıt ile ilgili mesajlar almaya başlıyor. Mesajda bir yıl sonraki eğitim dönemi için erken kayıt yaptıracak ve ödeme yapacak tüm öğrenciler için zamsız tarife uygulanacağı belirtiliyor. 150’ye yakın veli okulun yolunu tutup yöneticilerle temasa geçiyor. Maddi durumuna göre kimi ücretin tamamını kimi yarısını ödüyor. Enflasyonun yüksek olduğu bir dönemde okul ücretine gelecek zamdan etkilenmeyeceklerini düşünmenin rahatlığı içinde 2018-2019 eğitim sezonunu tamamlıyorlar.
KAPIYA KİLİT VURDU
Sonrasında garip şeyler olmaya başlıyor. Okul işletmecisi önce franchising aldıkları okul markasını anlaşamadıkları gerekçesiyle bırakacaklarını söylüyor. Veliler endişelerini dile getirdiklerinde de yola kendi markalarıyla devam edeceklerini belirtiyor. Sonrasında yeni yatırımcı bulacaklarını söylüyor ve bir başka okul markasını anlaştıklarını söyleyerek velilerle tanıştırmaya başlıyor. Aradan bir iki gün geçmeden veliler yeni okul markası ile de anlaşma sağlanamadığını öğreniyor. Sonrası ise tam trajedi. Önce öğretmenler de dahil olmak üzere tüm okul personelinin işine son verildiği ortaya çıkıyor ardından okulun kapısına kilit vuruluyor.
Okul işletmecisine ulaşamayan veliler soluğu franchising veren ünlü okulda alıyor. Ancak buradaki yöneticiler de olayın kendi sorumluluklarında olmadığını yapacak bir şey bulunmadığını söylüyor. Onlarca veli giden paralarına mı yansınlar çocuklarının iyi bir okul hayallerinin, daha yeni kurulan arkadaşlıklarının zincirli bir kapının ardında kalmasına mı?
HORMONLU BÜYÜMENİN SONUCU
FRANCHISING verirken parasını alan ama kime neyi teslim ettiğini yeterince araştırmayan bazı zincir okulların iş battığında sorumluluk kabul etmesinin hukuki tarafına elbette mahkemeler bakacak. Biz şimdi bu aşamaya nasıl gelindiğini mercek altına alalım. Aynı kalemden çıkan iki yazı aslında bütün bu çarpık tabloyu özetliyor. Hürriyet Gazetesi yazarı arkadaşım Nuran Çakmakçı konuyla ilgili uyarısını aslında aylar önce yaptı. Çakmakçı, 2018 aralıkta kaleme aldığı yazıda aynen şunları ifade etti:
“Akademeli değil, aynı anda bütün sınıfları doldurarak ya da birkaç kampus açarak işe başlıyorlar. ‘Hormonlu büyüme’ olarak nitelendiren bu yöntem sonunda, büyümeye çalışırken batıyorlar. Sadece yeni açılanlarda değil, bazı zincir okulların ‘franchise’ şubelerinde bile ciddi sorun yaşanıyor. Onlarca okulda öğretmenler maaşlarını aylardır alamıyor. Bazı okullar nasılsa kazançlı diye yüksek fiyata bağladıkları okul binalarının kirasını ödeyemiyor, yemek firmaları borç listeleri ile kurucuların kapısını çalıyor.”
Bir okurum aradı. Türkiye’nin marka teknoloji marketlerinden birinden cep telefonu aldığını, iki haftalık süre dolmadan iade etmek istediğini ancak bu talebinin kabul edilmediğini söyledi. Okuruma telefonunun herhangi bir sorunu olup olmadığını, eğer sorun varsa bunu beyan edip etmediğini sordum. Söz konusu telefonunun herhangi bir sorunu olmadığını, telefon hoşuna gitmediği için değiştirmek istediğini öğrendim. Bu konuyu bu haftanın gündemine almamın nedeni birçok vatandaşımızın yürürlükte olan tüketici kanunu ile ilgili hükümleri tam olarak bilmemesi ya da yanlış bilmesi. Örneğin; okurumun dile getirdiği 14 günlük yasal süre bilgisi tamamen yanlış.
Çünkü eğer bir teknoloji mağazasına gidip telefon beğenip aldıysanız, bir sorun beyan edemiyorsanız o telefonun iadesi gibi bir hakkınız yok.
GÖREREK SATIN ALMA
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’da ‘mağazadan’ görerek satın alınan ürünler için cayma yani iade hakkı tanınmıyor. Tüketicinin iade hakkını da barından ‘seçimlik hakları’nın kullanımı, üründe ayıp bulunması şartına bağlanıyor.
Peki, 14 gün içinde koşulsuz iade hakkı nerede var? Aynı telefonu internet üzerinden siparişle aldıysanız, 14 gün içinde hiçbir sorun beyan etmeden koşulsuz iade hakkınız var. Çünkü internet üzerinden yaptığınız alışverişte Mesafeli Satış Sözleşmesi Yönetmeliği devreye giriyor. Bu yönetmeliğe göre, alıcı, hiçbir hukuki ve cezai sorumluluk üstlenmeksizin ve hiçbir gerekçe göstermeksizin, satın aldığı mal/hizmeti teslim tarihinden itibaren 14 gün içerisinde cayma hakkını kullanarak iade edebiliyor.
Özetle, aynı malı aynı şirketin mağazasından almanızla sanal mağazasından almanızda farklı düzenlemeler devreye giriyor. İkisinde aynı ürünü kapalı paketle teslim alıyor birini koşulsuz iade edebilirken diğerini yani mağazadan aldığınızı iade edemiyorsunuz. Ancak bazı markaların mağaza satışlarında kendi inisiyatifleriyle 7-14 gün içinde koşulsuz iade politikası izlediğini belirtmemde fayda var.
UYDUDAN SATIŞ MANZARALARI
Konular özenle seçilmiş. ‘Türkiye Firma Tanıtım Rehberi’, ‘Etkili Konuşma ve Diksiyon Eğitim Seti’, ‘Türkiye Şirket Rehberi Kataloğu’, ‘Garanti İngilizce Eğitimi’, ‘Yöneticilik ve Liderlik Seminer Eğitimi’... E-postaların ardı arkası kesilmiyor. Her e-posta’da kendisini ilgili konunun uzmanı olarak tanıtan değişik şirket adları kullanılmış. 65-70 lira arasında değişen fiyatlarla tüketiciye bazen CD bazen DVD göndereceklerini iddia ediyorlar. Bir okurumdan gelen e-postaları ayrıntısıyla inceledim. Hemen başta belirteyim. E-posta’larda yer alan şirketlerin hiç biri gerçekte yok. Tamamen tüketiciyi aldatmaya yönelik bir başka dolandırıcılık olayı ile karşı karşıyayız. Araştırmalarımda bu tür e-postaların binlerce kişiye gönderildiğini öğrendim. Etkili konuşmadan bahseden e-postanın konusunda aynen şu yazıyor: Etkili Konusma ve Diksiyon Egitim Seti / CD.
Eğitim kapsamında verilecek hizmetlerin en üstüne de şöyle bir ifade yazmışlar. “GÜZEL KONUŞMAK BIR SANATTIR”
Anlayacağınız, eğitim kurumu olduğunu iddia eden, diksiyondan bahseden firma gönderilerinde Türkçe karakter kullanma zahmetine bile girmemiş.
Peki sipariş için ne yapmamız gerekiyor. Bunun içinde aynen şöyle yazmışlar:
“DİKSİYON ve GÜZEL KONUŞMA EĞİTİMİ-CD-ROM isimli ürünümüzün siparişinde adrese teslimde ödeme yapabilirsiniz. 65 TL + KDV olan ücret paketi getiren görevliye yapılacaktır. Kargo masrafı bu ücretin içindedir. Hızlı sipariş için yukarıdaki hızlı sipariş formunu sipariş adresimiz olan diksiyon_merkezi@email.com adresine iletmeniz yeterlidir. “
Formu dolduracağız, kargo şirketine kapıda ödeme yapıp CD’mizi alacağız ve...
Gelin şimdi bu DVD ya da CD’leri alanların internet sitelerine yazdıkları şikayetlerden bazılarını aktarayım.
GİYİM konusunda Türkiye’nin en önemli alışveriş sitelerinden biri... Kampanya düzenliyor. Sloganı net: “Bu hafta sonu alışveriş yapın, kargonuz ücretsiz!” Aslında bu sitenin bedava kargo kampanyası hafta sonları ile de sınırlı değil. Belli başlı ürünlerin fiyatlarının hemen altında ‘bedava kargo’ ibaresi var. Hatta toplamda 50-75 TL’lik alışveriş yapan herkese de kargonun bedava olduğunu da ilan ediyor. Buraya kadar sıkıntı yok. Sipariş verin, gerçekten de aldığınız ürünlerin ücreti dışında her hangi bir kargo ücreti talep edilmediğini veya kredi kartı ile alışveriş yaptıysanız böyle bir ücretin tahsil edilmediğini net bir şekilde görüyorsunuz.
Sıkıntı nerede... İadede. Siz aldığınız ürünü herhangi bir nedenle iade ettiğinizde firma sizden kargo ücretini keserek geri ödeme yapıyor. Bu konuda çok şikayet aldım. Net bir şekilde ifade etmem gerekirse firmanın ürün iadesinde bedava gönderdiği kargonun ücretini kesmeye hakkı yok. Hatta her hangi bir kargo ücreti tahsil ettiyse bunu da iade etmek zorunda. Sadece kargo ücreti de değil. Eğer müşteri bir ürün satın alırken kredi dosya masrafı gibi herhangi bir ücret ödediyse bu masrafları da eksiksiz satıcıdan geri alır. Bu konuda ‘Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliği’nin kesin hükümleri var.
MASRAFLAR SATICIYA AİT
Eğer bir şirket bu yönetmeliğe uymuyor ve sizden kargo ücreti kesiyor ya da kargo ücretini iade etmiyorsa mutlaka ilçenizdeki Tüketici heyetine başvurun.
Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliği:
MADDE 7 − (1) Mesafeli sözleşmelerde tüketici, yedi gün içerisinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin sözleşmeden cayma hakkına sahiptir. Cayma hakkının kullanıldığına dair bildirimin bu süre içinde yazılı olarak veya bir sürekli veri taşıyıcısıyla bildirilmesi yeterlidir.
MADDE 8 − (1) Tüketicinin cayma hakkını kullanması hâlinde satıcı veya sağlayıcı, cayma bildiriminin kendisine ulaştığı tarihten itibaren en geç on gün içerisinde almış olduğu toplam bedeli ve tüketiciyi borç altına sokan her türlü belgeyi tüketiciye hiçbir masraf yüklemeksizin iade etmek ve yirmi gün içerisinde de malı geri almakla yükümlüdür.
ÜZERİNDE çok tartışılan sinema sektörünü ve izleyicileri yakından ilgilendiren yeni yasa 1 Temmuz itibariyle yürürlüğe girdi. Hatırlarsanız bir süre önce yapımcıların bir bölümü isyan etmiş ve sinema salonu işletmecilerinden hak ettikleri paraları alamadıklarını öne sürmüştü. Tartışmanın odağında promosyonlu satışlar vardı. Mısır başta olmak üzere bazı ürünlerin menü altında satılması ağır eleştiriye uğramış, sinema salonlarının pahalıya sattıkları biletlerde yüzde 50/50 paylaşıma uymadıklarına, hasılatlarla ilgili doğru bilgilendirmeler yapılmadığına dikkat çekilmişti.
Yeni yasa özellikle bu eleştirileri sona erdirecek düzenlemeler içeriyor. Özellikle reklam süreleriyle ilgili de kısıtlamalar var. Tabii ki bu düzenlemelerin bazı sonuçları oldu ve olacak.
Yapımcılar bu düzenlemeyle birlikte daha fazla gelir elde etmeyi bu sayede daha kaliteli yapımlara imza atmayı bekliyor.
Sinema salonu işletmecileri özellikle reklam süreleriyle ilgili kısıtlamalardan gelir kaybına uğrayacak. Promosyonlu satışların sona ermesi de gelir kaybına neden olacak. Ancak yapımcılar ile özel anlaşma yapmaları durumunda indirimli bilet satabilecekler. Bu sayede izleyici sayısının artma olasılığı hem izleyici hasılatı hem de büfe gelirlerinde pozitif etki yaratabilir. Bu ancak zaman içinde anlaşılabilecek.
İzleyiciler açısındansa en olumlu gelişme bilet fiyatları konusunda kafa karıştıran uygulamaların bitmesi. Ancak özellikle indirimli bilet satışlarının sona ermesi şimdiden fazlaca şikayete konu oldu. Bu konuyla ilgili en büyük sinema işletmecisi olan CGV Mars’a son durumu sordum. İşte cevapları:
“CGV Mars Entertainment Group olarak sektörümüzün tüm paydaşlarıyla beraber Türkiye’de sinema sektörünün gelişmesine destek vermeyi ve sinema kültürünün yaygınlaşmasını sağlamayı amaçlıyoruz. Şu anda indirimli biletlerin tüketicilerle buluşabilmesi için imza süreci çalışmalarımız devam ediyor. Bu süreçte tüm partilerle uyum içerisinde çalışıyoruz. Sinema seyircimizi, en kısa sürede indirimli biletlerle sinema salonlarımızda ağırlamaya devam edebilmek için elimizden gelenin en iyisini yapacağız.”
EKRANDA Türkücü Mahmut Tuncer. Yanında doktor önlüğü giymiş steteskop takmış bir vatandaş. Karşısında bir grup insan. Hastalık isimleri havada uçuşuyor. Kanser, kalp, tansiyon, böbrek, safra kesesi… Ve hepsinin tek çaresi ‘mucize’ bir şey Curcimin. ‘Bir şey’ diyorum çünkü ilaç desem demiyorlar, vitaminle alakası yok, takviye desem olmaz. Çünkü onların deyimiyle tek başına mucize... İşte böyle bir şey pazarlanıyor ekranda. Mahmut Bey yanık sesiyle bu kez ‘sakın kaçırmayın’ diyor. Belli ki acele etmemiz lazım. Çünkü ekranın sol yanında da büyük puntolarla bir ifade çakılı vaziyette. “Curcumin siparişleri yetişmiyor, ilginizden dolayı teşekkür ederiz.” Bir dakika diyorum, satılan şey Curcimin, siparişi yetişmeyen Curcumin… Ortada bir harf hatası mı var yoksa başka bir durum mu? Kısa bir araştırma ile anlıyorum ki, mucize şeyin adı bir süre önce Curcumin imiş. Sonra birden Curcimin olmuş. Belli ki hukuki bir sorun yaşanmış. Mucize şeyin görselleri değişmiş ama altyazıların değiştirilmesi unutulmuş.
MONTAJ GÖRÜNTÜLER
Özünde zerdeçal olan bu ‘mucize şeyi’ hangi arada yuttuklarını bilmediğim bazı insanlara da mikrofon tutulmuş. Kimi kanserden kurtulmuş, kiminin tansiyon derdi bitmiş… Teyzeler koşmaya amcalar coşmaya başlamış... Dedim ya öyle mucize bir şey. İki seti 99 TL’ye alıyorsun, tüm dertlerin bitiyor her şeyi unutuyorsun…
Birçok uydu kanalında ardı ardına dönen bu tanıtım filminin en vurucu sahnesi ise ulusal bir kanalımızın haber bülteninden derlenmiş. Derlenmiş diyorum çünkü işin içine ciddi biçimde montaj girmiş. Arama motorlarına girdiğinizde rahatlıkla orijinalini bulacağınız bu haber videosu tanıtımın bir parçası oluvermiş. Haberde akciğer kanseri olan bir vatandaşa doğal zerdeçalın damar yolu ile tedavi olarak uygulandığı bu sayede iyileştiği, bunun da dünyada bir ilk olduğu vurgulanıyor. İşte bu haber Mahmut Tuncerli tanıtımda biraz değişikliğe uğramış. O bildiğimiz doğal zerdeçal uçurulmuş yerine tablet şeklindeki mucize şey, yani Curcimin konuvermiş. Özetle hastamız sanki mucize şeyi yutmuş ve iyileşivermiş.
HAYATİ RİSK VAR
BİTKİLERİN birçok ilacın özü olduğu bazı hastalıklara iyi geldiği biliniyor. Ancak içeriğinde bitki olsa bile bu tür karışımların ilaçmış gibi pazarlanması üstelik kanser ve başka hastalıkları tedavi ettiğini öne sürmek tüketiciyi aldatmak bir tarafa insan hayatına mal olabilecek riskler içeriyor. Limon, maydanoz ve sarmısak kürü değişik kanallarda değişik isimler altında satılıyor. Soft jel haline getirilen bu tür ürünlerin çoğunlukla ‘bakanlık onaylı’ olduğu da vurgulanıyor. Ancak hastalıklardan bahsedildiği için aklınıza ilk gelen Sağlık Bakanlığı’nın bu ürünlerle ilgisi yok. Bu ürünler için izin, gıda takviyesi başvurusuyla Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan alınıyor.
ÖNCELİKLE belirtmem şart. Hem çevreye hem de insanlara zararı tartışmasız olan naylon poşet ve plastik kapların kullanımı her geçen gün daha çok ülkede kısıtlanıyor ya da yasaklanıyor. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bazı ülkelerde bu poşetler ek ücretlerle tüketicilere sunuluyor. Burada tek bir amaç var. Bu ürünlerin kullanımı azaltmak...
Konuyla ilgili kamuoyu ile paylaşılmış birçok bilgi var. Örneğin herkesin haftada yalnızca 2 poşet daha az kullanması durumunda yıllık asgari 100 poşetin çöpe atılmayacağına dikkat çekiliyor. Basit gibi gözükse de rakamlardaki devasalık aslında konunun ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Düşünün Türkiye’de her 5 kişiden 1’i plastik poşet kullanımına son verse 70 yıllık ortalama ömür sürecince 37 milyar daha az poşet tüketileceği gerçeği önümüzde duruyor.
MARKETLERE 10 KURUŞ
İşte bu gerçeklerden yola çıkılarak Türkiye’de 1 Ocak 2019’dan itibaren plastik poşetlerin satış noktalarında kullanıcılara 25 kuruşluk ücret karşılığı verilmesine yönelik düzenleme yapıldı. KDV’nin dahil olduğu bu ücretin 15 kuruşu devlete gidiyor 10 kuruşu ise marketlere kalıyor.
31 Aralık 2019’a kadar kişi başı yıllık plastik torba kullanımının 90’ı, 31 Aralık 2025’e kadar ise 40’ı aşmayacak şekilde azaltılması esas alındı. Çevre Şehircilik Bakanı Murat Kurum yayınladığı genelgede Türkiye’de yıllık 30-35 milyar plastik poşet kullanıldığına dikkat çekti ve bunların kısa sürede atık haline geldiğini ve petrol bazlı olmaları sebebiyle doğaya zarar verdiğinin altını çizdi. Kurum belediyelere gönderdiği genelge de şu noktalara dikkat çekti: “Uygulamanın nihai amacına ulaşması amacıyla belediyenizce, özellikle plastik poşetlerin yaygın olarak kullanıldığı yerlerde pazarlar, marketler gibi çok kullanımlık bez torba, file gibi alternatif malzemelere vatandaşlarımızın kolayca erişebilmesi, bunların vatandaşlarımıza doğrudan temini ve dağıtımı yönünde gerekli çalışmaların yapılarak uygulamaya destek sağlanması hususunda gereğini rica ederim.” Tüm bunları niye hatırlattım. Son dönemde tartışma konusu olan poşetlerin marketlerde parayla satılmasının öncelikli amacı devlete ya da marketlere gelir sağlamak değildi. Bu poşetlerin kullanımını azaltmaktı.
TÜKETİM AZALDI
Aradan geçen yaklaşık 4 ayda bu konuda başarı sağlandı mı derseniz, bazı büyük marketlerde poşet tüketiminin yaklaşık yüzde 75 azaldığına yönelik bilgi paylaşımları büyük oranda başarı sağlandığını gösteriyor.