Geçen yıla göre doğalgaz faturalarında ciddi artışlar var. Artan enerji maliyetleri ve döviz kurlarındaki yükseliş sonrasında gelen zamlar bir şekilde herkese yansımış durumda. Peki doğalgaz ısınmada hala maliyet yönünden avantajlı durumda mı? Yeni nesil klimalar, elektrikli ısıtıcılar, alternatif olabilir mi? Güncel fiyatlarla metrekare başına hangi ısıtma yöntemi ne kadar maliyet getiriyor.
CK Enerji Boğaziçi Elektrik Genel Müdürü Halit Bakal ve şirketi tüm bu sorulara cevap veren önemli bir çalışmaya imza atmış. Hemen baştan söyleyeyim. Her ne kadar elektrik tüketiminden para kazansalar da tabloyu objektif bir şekilde ortaya koymuşlar. Ülke kaynaklarının heba olmaması için her fırsatta vatandaşı tasarrufa teşvik ettiklerini hatırlatmam şart. Özetle, doğalgaz ile ısınmak hala büyük avantaj. Bakın nasıl, soru ve cevaplarla anlatalım...
ISINMADA AVANTAJ SAĞLIYOR
100 metrekarelik bir konutun dışarıda hava sıcaklığı +2 ila +6 derece civarında iken kızılötesi ısıtıcı, fanlı ısıtıcı, klima ve doğalgaz ile ısınması bugünkü fiyatlarla ayda kaç TL’ye mal olur?
100 metrekarelik bir evi ısıtmak için günde 7 saate yakın çalışması gereken 4 bin 500 Watt gücündeki bir klima, ayda 900 kilovatsaat elektrik harcayarak 639 TL karşılığı tüketim yapıyor. 8 bin Watt gücündeki fanlı ısıtıcı, günde 6.5 saat çalışarak ayda 1.560 kilovatsaat elektrik tüketerek 1.108 TL karşılığı maliyet oluşturuyor. Yine 8 bin Watt gücündeki kızılötesi ısıtıcı, günde 8.5 saat çalışarak ayda 2.040 kilovatsaat elektrik tüketiyor ve bu da 1.449 liralık fatura yükü anlamına geliyor. Bu hesaplamaları yaparken kızılötesi ısıtıcının kapandığı anda ortamın soğumaya başlayacağı da mutlaka göz önünde bulundurulmalı.
Aynı şartlarda günde 6 saat çalışması gereken yoğuşmalı kombi ise ayda 251 TL karşılığı tüketim yapıyor. Bu durumda ısıtılacak metrekare arttıkça doğalgaz ile ısınma maliyet avantajı sunuyor.
Tüm bu hesaplamalarda tabii ki evin izolasyonu, cihazların verimlilik dereceleri, cihazın hızlı ısıtıp soğutma kabiliyeti de değerlendirilmeli.
NÜFUSU 1.4 milyarı aşan devasa bir ülke Hindistan. Ama gelişmişlik derseniz, diplerde...
Ülkede buzdolabı penetrasyonu yüzde 36. Yani yüzde 64’lük kesimin evinde buzdolabı yok.
Çamaşır makinesinde ise durum daha da vahim. Sadece yüzde 14’lük kesimin çamaşırı makinede yıkanıyor.
Bu devasa ve bakir pazardaki fırsatı gören Koç Topluluğu ülkeye beyaz eşya hamlesi ile önemli adım attı.
100’den fazla ülkede 700 bin çalışanı bulunan Hindistan’ın en büyük şirketler grubu Tata ile Arçelik ortaklığının ürünü olan “Voltbek Home Appliances”ın Gujarat eyaletindeki beyaz eşya fabrikası geçitiğimiz hafta düzenlenen törenle açıldı.
ÇAMAŞIR MAKİNESİ SIRADA
Arçelik’in Türkiye ve Asya Pasifik arasında bir ‘Beko Yolu’ oluşturma hedefinin önemli bir adımı olan fabrikada ilk etapta buzdolabı üretilecek. Fabrikada, ilerleyen dönemde çamaşır makinesi üretilmesi de planlanıyor. Bu kapsamda, fabrikanın üretim kapasitesinin 5 yıl içinde 2,5 milyon adede, toplam yatırım miktarının ise 10 yılda 180 milyon dolara ulaşması hedefleniyor.
Kamu bankalarının faiz indirimini hatırlatan ve yıl sonu bilançoları açıklandığında kamu bankalarının iddia edildiği gibi zarar değil kâr ettiğinin görüleceğini anlatan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, 2019’a özel bankacılık sektörünün faiz indirimleri açısından bakıldığında ise çok başarılı bir yıl olmadığını söyledi.
Ekonomi gazetecileri, Ankara temsilcileri ve akademisyenlerle bir araya geldiği “2019 Değerlendirme Toplantısı” kapsamında bir konuşma yapan ve soruları cevaplandıran Bakan Albayrak, bazı bankaların 2019 bilançolarına ciddi kâr yazdığını ve yılı iyi bir şekilde kapattığına dikkat çekti. Albayrak, "2020 yılı itibarıyla artık özel bankalar koordineli, senkronize bir şekilde bu sistemin bir parçası olmalı onlar da değişmeli. Ben şunu diyorum; Artık plaza bankacılığı mı piyasa bankacılığı mı?
Yani sahaya mı ineceğiz yoksa yüksek katlı binalardan gökyüzünü mü süzeceğiz? Sahaya inerek, reel sektöre, piyasaya inerek, etkin bankacılığın daha da fonksiyonel olarak dönüşümün bir parçası olacağı dönem olmalı” dedi.
Özel bankaların etkin bir şekilde sahada olması gerektiğine dikkati çeken Albayrak, özel bankaların son bir-iki aydır faiz oranlarında ciddi gevşemeye gittiğini, tek haneli faizlerle kredi kullandırma konusunda müşterileri aramaya başladıklarını ifade etti.
GEÇEN yıl ocak ayında meclisten geçen ve 1 Temmuz 2019 itibarıyla yürürlüğe giren sinema yasası sektör için önemli bir dönüm noktası oldu. Yeni yasa, yapımcılar ve sinemacılar arasında büyük tartışma yaratan promosyonlu satışları bitirdi. Yasadan önce bilet fiyatlarına mısır başta olmak üzere promosyon ürünleri eklenmesi, sinemacıların elde ettikleri geliri hak ettikleri ölçüde yapımcılar ile paylaşmaması ağır biçimde eleştirilmişti.
Yasanın yürürlüğe girişinin üzerinden yaklaşık 7 ay geçti. Sektörün büyük oyuncularından yapım şirketi NuLook İstanbul’un Yönetim Kurulu Başkanı Muzaffer Yıldırım ile hem yasa sonrası sektördeki son durumu senarist, oyuncu ve yönetmen Cem Yılmaz ile yapımcılığını üstlendikleri Karakomik Filmler 2 vizyona girmeden hemen önce konuştuk. Görüşmemizin sürprizi ise Al Pacino oldu! Muzaffer Yıldırım yeni yürürlüğe giren yasanın tarihi bir önemde olduğuna dikkat çekerek başladı sözlerine. Sektörün şeffaflaştığını bu sayede sektörün daha iyi gelir sağladığını söyleyen Yıldırım, “Cumhurbaşkanımızın özel ilgisiyle yürürlüğe giren yasa şeffaflık kazandırdı. Şimdi bir bilet kesildiği anda devletin bilgi sistemine yansıyor. Sinemacılarla gerçekten yüzde 50-50 hasılat paylaşabiliyoruz” diye konuştu.
GEÇTİĞİMİZ günlerde Tarım ve Orman Bakanlığı’nca taklit, tağşiş veya ilaç etken maddesi tespit edilen toplam 229 firmaya ait 386 parti ürünü paylaştı. Listeyi mercek altına aldık. 15 Ocak’ta Hürriyet’te yayınlanan haberimizde özellikle zeytinyağıında yapılan hilelere dikkat çektik. Başka tohumlardan elde edilen yağların nasıl zeytinyağı diye pazarlandığını okudunuz. Bugün aynı listede yer alan yaklaşık 100 ürünü baz alıp bize peynir, tereyağı, kaşar diye neler yetirdiklerini anlatmaya çalışacağım. Listede yer alan süt ürünlerinde en çok hilenin peynir, kaşar ve terayağ üretiminde ‘süt yağı’ yerine başka yağların kullanılmasıyla gerçekleştirildiği anlaşılıyor. Süt yağı yerine bu ürünlere bitkisel yağ eklenmesi en sık yapılan tağşişler (bir şeyin içine başka bir madde karıştırma, katıştırma) arasında yer alıyor. Özellikle tereyağı üretiminde margarin ve farklı sıvı yağları (ayçiçeği yağı, mısır özü yağı, palm yağı, hayvansal kaynaklı diğer yağlar vb.) kullanılıyor. Süt yağı pahalı, bu yağlar ise daha ucuz. Böylece maliyet düşürülüyor ve daha fazla kâr elde ediliyor. Tağşiş yapılmış tereyağı ile yapılmamış olan tereyağı arasındaki farkı fiziksel olarak anlamak ise neredeyse imkânsız.
HER SARI TEREYAĞI TEREYAĞI DEĞİLDİR!
Halk arasında sarı renkte olan tereyağın daha iyi olduğuna ilişkin bir inanış var. Sarı renkteki tereyağların beyaz renktekilere göre daha fazla tercih edildiğine inanılıyor. Aslında terayağı rengini tamamen sütten alıyor. Özellikle bahar aylarında süt hayvanları taze ot yediğinden sütün rengi daha sarı oluyor. Bu yüzden bahar aylarında elde edilen sütlerden yapılan terayağların rengi de daha sarı oluyor. Peki sizce piyasadaki sarı renkteki tereyağların hepsi bahar aylarında sağılan sütlerden mi yapılıyor? Kesinlikle hayır. Üreticiler tereyağı sarartmanın da yolunu bulmuş durumda. Beta karoten adı verilen, özellikle havuç ve diğer sebzelerden elde edilen gıda katkısı, peynir, kaşar ve tereyağları sarartmak için kullanılıyor. Bu arada hemen belirteyim. Beta karotenin kullanımı tamamen yasal. Tabii ki belirli bir ölçüde ve şartlara uygun olması koşuluyla. Tüketici alışkanlığı nedeniyle hemen hemen tüm üreticiler bu katkı maddesini kullanıyor, zararı da yok. Ancak süt yağı bile kullanmayan merdiven altı üreticilerin bu katkı maddesini de hilelerini sağlamlaştırmak için kullandığını ve amaçlarının sizi kandırmak olduğunu unutmayın. Sap sarı tereyağları ve kaşarların içinde sütten eser bile bulunmayabileceğini bir kenera yazın.
KAŞAR GÖRÜNÜMLÜ PEYNİRLER RAFLARDA
Salonu dolduran yüzlerce kişi, ekran başındaki milyonlar aynı heyecanı yaşayarak merakla bekledikleri aracı tam olarak görme fırsatını buldu. Hem konuşmalarda hem de görüştüğümüz yetkililerin vurguladığı çok önemli bir nokta vardı. Dün biz sadece bir otomobil tanıtımına şahit olmadık. 2 yıl sonra Gemlik’teki fabrikada üretilerek piyasaya sürülecek olan aslında bir otomobil değil. Yürüyen bir akıllı cihaz. Türkiye yaklaşık 60 yıldır yerli bir otomobil üretmeye çalışıyor. Bu çaba sürerken sürekli olarak klasik otomobil pazarındaki yarışta geri kalma tehdidinden bahsedilirdi. Dün ortaya çıkan ‘akıllı cihaz’ içinde bulunduğumuz yüzyılda devam etmekte olan teknoloji savaşının tam ortasında yerini alacak. Hatta bazı alanlarda elde edilen patentler sayesinde ön safları ele geçirebileceğimizi söylemek çok da yanlış olmaz. Aracın teknolojik anlamda birçok yenilik getireceği anlaşılıyor. Üretime geçilmediği için şimdilik detaylar gizleniyor ama gün yüzüne çıkan bazı özellikleriyle bile pazarı tekrar şekillendireceğini söylememiz mümkün. İşte aracı öne çıkartacak bazı özellikler...
Çevreci, elektrikli, yakıt maliyeti düşük, şarj süresi kısa, çekişi yüksek, güvenli, otonom özellikleri var ve en önemlisi akıllı.
NEDEN GEMLİK
Yeni yerli aracımız kadar üretileceği fabrika ve yeri de çok önemliydi. Dün ortaya çıktı ki yeni yerli aracımızın fabrikası Gemlik’te olacak. Binlerce dönüm arazi üzerine kurulacak fabrikanın nerede olacağı sır gibi saklanıyordu çünkü fabrikanın yapılacağı yerdeki arazi spekülasyonlarının önüne geçmek haksız kazançları ortadan kaldırmak önemli bir noktaydı. Peki neden Gemlik tercih edildi? Birçok neden sıralamadan en önemlisini söyleyeyim. Bilişim Vadisi yerli otomobilin Ar-Ge merkezi olmayı sürdürecek. Burada geliştirilecek teknolojilerle yerli aracın yeni modellerine transfer edilecek ve özellikle ihracat pazarlarında rekabetçi olmayı sürdürecek. Bu yüzden Gebze-Gemlik yakınlığı stratejik önemde. İşte ‘Gemlik’ dedirten nedenler
Gemlik Bilişim Merkezi’ne 20 dakika mesafede.
İzmir otobanı üzerinde. İstanbul ve İzmir’e çok yakın.
Yan sanayinin kalbi Bursa’ya 30 dakika uzaklıkta.
Bu olayla ilgili araştırmaların devam ettiği açıklanırken hırsızlığın boyutunun önümüzdeki günlerde kesinleşmesi bekleniyor. Ancak bu olay ne ilk ne de son olacak. Dünyada siber dolandırıcılığın boyutu her geçen yıl artıyor. Deyim yerindeyse teknoloji geliştikçe dolandırıcılar da uzmanlaşıyor. 2019’da ulaşılan bu miktar önceki üç yılın toplamı kadar. Sızdırılan kayıtlar içerisinde sadece kart verileri değil dolandırıcılıkta kullanılabilecek birçok hassas veri yer alıyor.
Finans, sağlık, eğitim, akıllı cihazlar ve eğlence (dizi-film-video oyunları vb.) sektörlerinin yanı sıra hükümetlerin dahi verilerine ait sızıntılara şahit olduk. 2019’da dünyada yaşanan en büyük 10 veri sızıntısında, sızan kayıt miktarının yaklaşık 11 milyar adet olduğu tahmin ediliyor. Bu hafta Vatandaşın Ekonomisi’nde dünyada ve Türkiye’de hem son dönemde yaşanan dolandırıcılık olaylarını mercek altına alıp bilgilerimizi çaldırmamak için dikkat etmemiz gerekenleri ele alacağız.
BİLGİ KAPTIRMAMAK İÇİN CANKO’YA KULAK VERİN...
BANKALARARASI Kart Merkezi Genel Müdürü Soner Canko yıllardır en güvenli ödeme aracının kredi kartı olduğunu anlatır durur. Tabii basit önlemlere dikkat etmek kaydıyla... Son veri sızıntıları sonrasında bu önlemleri Canko ile bir kez daha görüştük.
Görüş ve tavsiyeleri çok önemli... Canko, “Veri sızıntılarında korkulması gerekenin sadece kart verilerinin çalınması değil. Farklı kaynaklardan elde edilen veriler korsanlarca bir araya getirilerek kişileri ikna ve korkutma yoluyla dolandırarak amaçlarına ulaşmak için de kullanılıyor. Her gün birçok veri sızıntısının ve hırsızlığının yaşandığı dijital dünyada kurum ve kuruluşlar sürekli olarak kendilerini güvenlik açısından yenilerken, veri güvenliği için kullanıcılara da önemli görevler düşüyor” diyor
İŞTE CANKO’NUN DİKKAT ÇEKTİĞİ O ÖNLEMLERDEN BİRKAÇI...
- Kafe, park gibi yerlerdeki halka açık kablosuz ağlara gerçekten gerekmedikçe bağlanmamak, bağlanılması gerekiyorsa hassas verilerinizi içeren uygulamaları kullanmamak ve internet sitelerine girmemek gerekiyor.
BODRUM Gündoğan’da ‘kaçak’ bölümleri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın girişimleri sonrasında yıktırılan The Bo Viera Projesi’nin patronu Salih Bezci’den itiraf gibi açıklamalar geldi. Önceki gün projenin geldiği noktayı dinlemek için buluştuğumuz Bezci’ye niye emsali aştığını sorduk. Bezci’nin cevabı şu oldu:
“Yaptığımız binalar arasında 6 metrelik aralık söz konusuydu. Bu bölümler toprak olacaktı. ‘Oralara da oda yapalım, geçer gider’ diye düşündüm. Basiretim bağlandı. Hata benim.”
REZİDANS SAYISI YARIYA İNDİRİLDİ
NORMAL ölçüleri aşan iskelesi, emsal fazlası inşaatıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın durdurma ve yıkım kararı verdiği The Bo Viera Projesi’nin sahibi Besa Grup. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Salih Bezci ve oğlu Yönetim Kurulu Başkanvekili Efe Bezci ile buluşmamızda projenin son durumunu canlı bağlantı ile izledik. Salih Bezci’nin verdiği bilgilere göre, projenin rezidans bölümündeki toplam 108 konut 54’e indirilmiş. Binalar 3 katlıdan 2 katlıya dönüştürülmüş. Villa ve rezidans bölümündeki toplam 330 konut ise 300’e indirilmiş, Salih Bezci, “Rezidans bölümündeki 54 konuttan vazgeçerken, 700 metrekare olan villaları 2’ye, 3’e böldük. Böylece, son tahlilde azalan konut sayısı 30 oldu” dedi.
SALİH BEZCİ’DEN 200 MİLYON $’LIK PROJENİN ‘KAÇAK’ BÖLÜMLERİ İÇİN İTİRAF