Paylaş
Lavrov, önce bu yıl Türkiye’de iki ülkenin cumhurbaşkanları düzeyinde yapılacak Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi toplantısının hazırlıklarını ele aldıklarını, ardından ticaretin geçen yıl yüzde 60 oranında artışla (özellikle doğalgaz alımının artmasıyla) 33 milyar dolara çıktığını anlattı.
En önemli vurgusu, stratejik enerji projelerinin iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin itici gücü olduğunu belirtmesiydi. Lavrov, bu çerçevede Rus doğalgazını taşıyan Türk Akımı boru hattı projesinin 2020’de devreye girdiğini hatırlattı. Daha sonra, önümüzdeki yıl Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun
100’üncü yıldönümünde Mersin Akkuyu’da inşa edilmekte olan nükleer santrali faaliyete geçirmeyi planladıklarını anlattı. Tesisin Türk tüketicileri için güvenilir bir enerji arzı sağlayacağını söyledi.
Ukrayna’daki savaşın tam ortasında yapılan bu açıklamalar, Rus tarafının ikili ilişkileri, ticareti, enerji işbirliğini bu krizden etkilenmeden yürütme arzusunda olduğunu gösteriyor.
LAVROV’DAN ANKARA’YA: ‘TUTUMUNUZ DENGELİ VE PRAGMATİK’
Konu Ukrayna’daki savaşa geldiğinde, Rusya Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’nin tutumu hakkında övgüyle konuşması kayda değerdir. Lavrov, bu bölümde “ABD ve uyduları tarafından uygulamaya konan tek taraflı hukuk dışı yaptırımlar”dan söz ederek, Türkiye’nin bu yaptırımlara katılmadığını belirtiyor. Lavrov, ardından “Ankara, dengeli bir yaklaşımı destekleyen pragmatik bir çizgi izlemektedir” diyor.
Lavrov’un açıklamaları, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin Ukrayna’daki savaş nedeniyle şu ana kadar bir sarsıntı geçirmeden yürümekte olduğunu gösteriyor.
Türkiye, Rusya’yı Ukrayna’yı işgali nedeniyle NATO içinde kınarken, ayrıca Ukrayna ordusuna savaşta sahada Rus ordusuna ciddi zarar veren insansız hava araçları sağlıyor. Diğer taraftan, Rusya ile ilişkilerini Batı’nın uyguladığı ambargonun dışında kalarak belli ölçülerde dengelemeye çalışıyor.
Öyle anlaşılıyor ki, Kremlin savaşta Türkiye karşısındaki muhasebesinde terazinin bir kefesine eksiler hanesinde Ankara’nın Ukrayna’ya verdiği siyasi ve askeri desteği koyuyor. Terazinin artılar hanesini oluşturan kefesine ise Türkiye’nin kriz döneminde ambargo dışında kalmasının sağladığı ve sağlayacağı potansiyel yararları ve aynı zamanda bir bütün olarak Rusya’nın Türkiye ile olan ilişiklerindeki çıkarlarını yerleştiriyor.
Kuşkusuz, Avrupa Birliği ülkeleri bütün hava sahasını kapatırken, Türkiye’nin hava sahasının açık kalmış olması, Türk havalimanlarının Rus uçaklarına açık durması, Rusya’nın dış dünya ile bağlantısı bakımından önemli bir nefes borusu işlevi görecektir.
Hepsi bir yana, bir NATO ülkesinin Batı dünyasının uyguladığı kapsamlı sert bir ambargo rejiminin dışında kalmasının siyasi anlamı da Kremlin tarafından dikkatle not edilecek bir husustur.
RUSYA AMBARGO KARŞISINDA TÜRKİYE’Yİ ÇIKIŞ KAPISI OLARAK GÖRÜYOR
Rusya’nın maruz kaldığı yaptırımlar nedeniyle uğradığı ekonomik kayıpları kısmen Türkiye üzerinden yürütülecek işbirliği mekanizmalarıyla telafi etme arayışına girebileceği, savaşın patlak vermesinden bu yana diplomatik çevrelerde spekülasyon konusu olan bir başlıktır.
Geçenlerde Rusya’nın İstanbul’daki Başkonsolosu Andrey Buravov da verdiği bir mülakatta (*), Rusya’nın bu eğilimini gizlememiştir. Başkonsolos, Rusya açısından ambargoya rağmen ekonomik faaliyetin devamı, ticaretin sürmesi, sanayi üretiminin yapılması, ulaşım sistemlerinin çalışması gerektiğini belirterek “Dolayısıyla burada engeller söz konusu olunca, yoğun bir şekilde diğer istikametlerde nasıl telafi edebileceğimiz üzerinde çalışmaya başladık” diyor ve ardından ekliyor:
“Bu noktada biz, ilk başta gelen ülkelerden biri olarak mutlak surette yaptırımlara ‘Hayır’ diyen Türkiye’yi görüyoruz. Bu durum ikili ilişkilerimizin siyasal olarak gelişmesine katkıda bulunacaktır. Ayrıca, nitelik olarak da ilişkilerimizin çeşitlendirilmesi için ilerlemeler sağlayabiliriz.”
Rus diplomat, bununla ilgili bazı ön çalışmalar yürütüldüğünü de söylüyor, “yeni lojistik yollarının açılması” ve “finansal ödemeler” konularını çalışılan alanlar arasında sıralıyor. Ayrıca, bu gelişmelerle Türk işinsanları için “yeni imkânlar açılacağını” anlatıyor.
Bu arada, açıklamalarından ambargo döneminde İstanbul Havalimanı’nın rolünün “çok önemli” görüldüğünü anlıyoruz.
Özetle, Rusya içine girdiği sıkışıklığı aşmaya çalışırken Türkiye’yi stratejik bir çıkış kapısı olarak görmektedir.
KREMLİN’DEN ERDOĞAN’IN RUSLARA AYRIMCILIK ELEŞTİRİSİNE OLUMLU KARŞILIK
Rusya’nın Türkiye’ye bakışında olumlu karşıladığı başka noktalar da var. Batı’da Rus kültürüne karşı başlatılan kampanyaları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kuvvetli bir dille eleştirmesinin Kremlin cephesinde memnuniyetle karşılandığı anlaşılıyor.
Nitekim Kremlin tarafından 6 Mart tarihinde Putin ile Erdoğan arasındaki telefon konuşmasından sonra yapılan açıklamada, Erdoğan’ın görüşmede “Bazı Batı ülkelerinde Rus kültürü ve temsilcilerine karşı başlatılan ayrımcı kampanya hakkında eleştirel bir değerlendirmede bulunmuş olmasından” olumlu bir dille söz ediliyor.
VE KARADENİZ’E GEÇİŞLERDE HASSAS TELKİNLER
Ayrıca, Türkiye’nin Montrö Sözleşmesi çerçevesinde Karadeniz’i “savaşan taraflar”a kapatmasının Rusya açısından bu aşamada ciddi bir sorun yaratmadığı öne sürülebilir. Bunun başlıca nedeni, Ukrayna’nın zaten askeri açıdan anlamlı bir deniz gücünün olmaması ve Rus donanmasının Karadeniz’de halihazırda azımsanmayacak bir varlığının bulunmasıdır.
Buradaki kritik bir nokta, Türkiye’nin savaş durumunda olmayan üçüncü ülkelere de Karadeniz’e savaş gemilerini göndermemeleri konusunda telkinde bulunmakta oluşudur.
ABD Kongresi Araştırma Bürosu tarafından Türkiye’nin savaştaki tutumu ve Montrö konusunda hazırlanan 11 Mart tarihli bir raporda, Türk yetkililerine dayanılarak, Ankara’nın bütün ülkelere Karadeniz’e gemi göndermekten kaçınmalarını telkin ettiği belirtilmiştir.
Dün itibarıyla Karadeniz’de kıyıdaş olmayan hiçbir ülkenin savaş gemisi bulunmamaktaydı. Karadeniz’de ek bir gerilim çıkmasını önleyen bu durumun savaşın patlak vermesinden bu yana sürdüğü anlaşılıyor.
PUTİN TÜRKİYE’YE KULVAR AÇIYOR, ANCAK...
Rusya Lideri Putin ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında özellikle son yıllarda yakın bir çalışma ilişkisi şekillenmiştir. Putin’in bu ilişkiye dayanarak, Ukrayna’daki savaş nedeniyle yürütülecek arabuluculuk çabaları ve yapılacak diplomatik manevralarda Türkiye’ye de bir kulvar açmak çabası içinde olduğu söylenebilir.
Buraya kadar anlattıklarımız savaş birinci ayını doldururken, Türkiye’nin Ukrayna’yı desteklemekle birlikte, Rusya ile ilişkilerinde de şu ana kadar belli bir dengeyi tutturabildiğini gösteriyor. Türk tarafı, bunu yaparken Rusya karşısında sert bir söylemden uzak durmakta ve bunu her iki tarafla da kanalları açık tutma ihtiyacı ve arabulucuk rolü oynayabilmesinin bir gereği olarak da göstermektedir.
Bütün mesele şuradadır ki, krizin daha henüz birinci ayı dolmaktadır. Savaşa kısa zamanda bir çözüm bulunamadığı, krizin uzadığı, Rusya’nın sivil-asker ayrımı gözetmeksizin acımasızca saldırılarını sürdürmesiyle insan kayıplarının tırmandığı bir senaryoda, bu politikanın ciddi bir stres testine girmesi kaçınılmazdır.
Ve tabii savaş dramı yaşanırken Roman Abramoviç gibi Rus oligarklarının Bodrum sahillerine demirleyen süper yatlarının yaratacağı görüntüler uluslararası camiada kaşların kalkmasına yol açacaktır.
(*) 18 Mart tarihli Aydınlık gazetesine mülakatı.
Paylaş