Paylaş
Uzmanlar, haftalardır Rus ordusunun Ukrayna’ya girip girmeyeceği konusunda tahmin yürütmekle meşgul. Rusların Ukrayna’ya girmesi ihtimalinden kesinlik içinde söz edenler de var; bir şekilde diplomatik bir çıkış yolu bulunacağından emin olanlar da...
ABD yönetimi, son günlerde Rusya’nın Ukrayna’yı “her an işgal edebileceği” şeklinde çıkışlar yaparken, Rusya’nın bazı birliklerini sınırdan çektiği yolundaki açıklamaları tansiyonu bir nebze aşağı çekti. Ancak bu kez Kremlin ile NATO başkentleri arasında Rus birliklerin gerçekten çekilip çekilmediği konusundaki polemikler patlak verdi.
Muhtemeldir ki, daha uzun bir süre Ukrayna sınırındaki silahların gölgesi altında nefesimizi tutarak yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor.
Avrupa kıtasında barış, Berlin Duvarı’nın 1989 kasım ayında yıkılmasından sonra hiç bu ölçüde tehdit altında olmamıştı. Geçen otuz yılı aşkın süre zarfında -Balkanlar’da yaşanan
savaşlar hariç tutulursa- Avrupa’da Doğu ile Batı arasındaki bir gerilimin yansıması olan bir savaş ihtimalini hiç bu kadar yakında hissetmemiştik.
PUTİN’İN BELİRSİZLİK YARATMA STRATEJİSİ
İçinden geçtiğimiz kritik süreçte, gerilimin bundan sonraki seyrine ilişkin soruların çoğunun yanıtı bir kişide, Kremlin’de oturmakta olan Rusya Lideri Putin’in kafasının içinde yatıyor.
Burada altını çizmemiz gereken nokta, Putin’in Rus birliklerinin Ukrayna’ya girmeyeceği konusunda kuvvetli bir beyanda bulunmak suretiyle tansiyonu düşürecek bir adım atmaktan kaçınmakta olmasıdır. Aksine, sahadaki bazı askeri hareketler üzerinden yarattığı belirsizlikle, ülkesinin Ukrayna’ya girebileceği yolunda bir algıyı insanların zihinlerine sokmayı oyun planının bir parçası olarak öngörüyor.
Putin’in gerginliği bilinçli bir şekilde adım adım tırmandırma stratejisi, ABD yönetiminin Rusya’nın işgalinin an meselesi olduğu yolundaki yüksek sesli açıklamalarıyla birleşince, uluslararası camiayı da kilitleyen mevcut kriz ortamı belirmiştir.
RUSYA’NIN TALEP LİSTESİ ÇOK GENİŞ
Rusya Lideri, bu stratejisiyle Ukrayna’yı ve Batı dünyasını birçok alanda geri adım atmaya ve pazarlığa zorlamanın hesabını yapmaktadır. Ukrayna üzerinden yayılan gerilimle, Avrupa’nın güvenlik düzenini konu alan bir müzakere sürecinin kapısını da aralamayı hedefliyor Putin.
Rusya’nın en somut taleplerinden biri Ukrayna’nın NATO’ya katılmayacağı yolunda yazılı bir güvence verilmesidir. Aynı zamanda Ukrayna’nın doğusunda Rusça konuşan kesimlerin yoğun yaşadığı iki bölgenin, yani Donetsk ve Lugansk’ın yüzleri Moskova’ya dönük olarak özerk bir statü kazanmalarının tescil edilmesi de Rusya’nın somut beklentileri arasındadır. Bunu, söz konusu iki bölgeyi gevşek bir model üzerinden dolaylı bir şekilde kendisine eklemleme ya da en azından kendi nüfuz bölgesi içinde kalıcı bir şekilde yerleştirme çabası şeklinde nitelendirebiliriz.
Tabii bu çekişmeli konuları değerlendirirken, Rusya’nın Ukrayna’nın topraklarının bir parçası olan Kırım’ı 2014 yılında uluslararası kuralları, üstlendiği yükümlülükleri hiçe sayarak işgal etmiş olması da göz ardı edilmemelidir.
Ayrıca, Rusya’nın bir dizi çok taraflı anlaşmayla bugün Avrupa’da yerleşmiş olan güvenlik mimarisinin, yerleşik statükonun kendi lehine değişmesini sağlamak, NATO’yu Doğu Avrupa’da bazı askeri adımlar atmaktan alıkoymak amacıyla talep ettiği diğer güvenlik garantilerini de denkleme dahil edelim.
Rusya’nın bu alanlardaki talepleri de, başladığı takdirde müzakere sürecinin muhtemelen bir başka kritik başlığını oluşturacaktır. Bu başlık Türkiye’yi de çok yakından ilgilendirmektedir.
NATO OLMAYACAK BİR İŞE KALKIŞINCA
NATO’nun 2008 yılındaki Bükreş Zirvesi’nde Ukrayna’nın ittifaka üyeliği konusunda bir ilke kararı alıp ardından Avrupalı müttefiklerin direnciyle Rusya’yı ürkütmemek için bu adımın gerisini getirmemesi, önceki günkü yazımızda tartıştığımız üzere sorunun bir diğer boyutunu oluşturuyor.
Bundan 14 yıl önce attığı bu adım, bugün NATO’nun ayağına dolanıyor. NATO, ilke kararına rağmen hem Ukrayna’yı ittifaka üye yapmamakta, hem de bunu açıkça telaffuz etmekten kaçınmaktadır. Ukrayna ile ilgili bir güvence verilirse bir anlamda Putin’in şantajına boyun eğmek gibi bir durum belirecektir. Bu yönde bir hareket, 2020’li yıllarda uluslararası ilişkilerde sınıra asker yığıp işgal tehdidiyle geri adım attırmanın pekâlâ geçerli bir yöntem olduğu şeklinde bir emsal de yaratmış olacaktır.
Bununla birlikte Batılı çevrelerde NATO kararıyla çelişkili bir şekilde, Ukrayna’nın NATO üyeliğinin gerçekçi ve makul olmadığı konusunda giderek güçlenen bir görüşten de söz etmek mümkündür.
Birçok gözlemci, bu adımı aslında Ukraynalıların atmasının en kolay çözüm olacağını savunuyor. Buradaki güçlük şurada karşımıza çıkıyor: Ukrayna’nın NATO’ya ve AB’ye üye olması hedefi, 2019 yılında yapılan bir değişiklikle ülkenin Anayasası’na da konmuştur. Rusya’nın askeri baskısıyla Ukrayna Anayasası’nı mı değiştirecektir?
RUSYA UKRAYNA’NIN DEMOKRATİK MODELİNİ TEHDİT Mİ GÖRÜYOR?
İyimser bir senaryoda yürütülecek müzakerelerle özellikle güvenlik alanındaki bütün sorunların çözüme kavuştuğunu, Rusya’nın güvenlik kaygılarının bir şekilde giderildiğini ve ayrıca Donetsk ve Lugansk bölgeleriyle ile ilgili anlaşmazlıklarda da Ukrayna ile Rusya arasında iki tarafı da tatmin edecek bir orta yol formülünün bulunduğunu varsayalım.
Peki o zaman her şey çözüme kavuşmuş olacak mıdır? Galiba bu noktada kayda değer bir soru, Ukrayna’nın kendisine nasıl bir gelecek tasavvur ettiği ve bu tasavvurun içteki otoriter rejimini kuvvetli bir şekilde kurumsallaştıran Putin’in bakışıyla ne ölçüde örtüşeceği meselesinde ortaya çıkacaktır.
Türkiye’nin önceki NATO Daimi Temsilcilerinden Büyükelçi Ümit Pamir’in yaptığı bir değerlendirme, Rusya’nın Ukrayna’ya bakışında bu ülkenin demokratik yönelişinin de aslında önemli bir faktör olduğu görüşüne odaklanıyor.
Büyükelçi Pamir, geçenlerde Halk TV’den İpek Özbey’e verdiği mülakatta, bu konuda şu tahlili yapıyor:
“Rusya’nın bir korkusu da şu: Batı’ya girmiş bir Ukrayna sadece ekonomik ve sanayi gücüyle Batı’nın bir parçası olmayacak. Demokratik bir ülkenin Rus sınırında, üstelik de Slav ırkından, Ortodoks ve aynı kültürden olan ve her zaman “benim uzantım” dediği Ukrayna’nın yeni bir modelle ortaya çıkmasını da bir tehdit olarak görüyor.”
Güvenlik meseleleri bir şekilde geride kaldığı takdirde, Ukrayna halkının kendi geleceğini belirleyebilme, istediği yolda gitme hakkına saygı gösterilmesi gereği ortadan kalkmayacaktır. Ukrayna halkı bugün olduğu gibi çoğunluğuyla yüzünü Batı’ya çevirip demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü yücelten özgür bir rejimde yaşamak istediği sürece, herkes bu tercihi saygıyla karşılamak zorundadır.
Paylaş